Bianet: Yürüye yürüye 1 Mayıs

yazı_mansetPolis: “Müdahale var, sizi tehlikeli bölgeye sokamayız”. Kadın ısrarlı “Kimi kimden koruyorsunuz, ver yanıma bir polis beni götürsün”. Arkadan biri sesleniyor “Saldıran zaten devlet, bizi kendinizden mi koruyorsunuz”. Ortam geriliyor.

Tekir kedi, salına salına ilerliyor. Arkadan birinden itiraz yükseliyor “Ama kedi geçiyor, ona izin veriyorsunuz”. Polislerden biri kedinin önüne zıplıyor. Bu ani hareket dünyadan habersiz tekirin ödünü kopartıyor tabii. Kabataş yönüne doğru tabanları yağlıyor. Kalabalıktan gülüşme sesleri, en çok polisler gülüyor.

Sıkıntı yüzlerinden okunuyor polislerin. Barikata dayanan insanların “Neden geçmemize izin vermiyorsunuz” sorusuna verecek yanıtları yok; sadece “emir öyle” diyorlar. Kimileri yandaki korkuluklara yaslanmış, amirleri uyarıyor sıraya geçin. Kol kola girip, Beşiktaş Stadyumu’nun önünde polis zincirini sağlamlaştırıyorlar.

Galata Köprüsü’nde sarı bir otobüs510-330

Sirkeci’den beri yürüyorum. Amacım Beşiktaş’a ulaşıp 1 Mayıs’ı kutlamak için Taksime çıkmak isteyen emekçileri izlemek ve haber yapmak.

İstanbul Valiliği insanlar Taksim’e çıkmasın diye bütün yolları kapatmış. Galata Köprüsü’nün girişine sarı bir otobüs çekmişler. Beş-altı polis bekliyor. Saat daha 8.00 olmamış. Etrafta çok az insan var. Köprü üzerinde balık tutanların sayısı bile 10’u bulmuyor. Çoğunluk turist. Şaşkınlar. Yeni gelenler araç bulamadıkları için bavullarını sürükleye sürükleye Taksim’e doğru yürüyor. Birazdan onları daha büyük bir sürpriz bekliyor: Taksim’e çıkmaları yasak. Polislerin bu durumu açıklamaları çok zor ama onların anlaması daha da zor. Taksim yönünden Tarihi Yarımada’ya gezmek için gelenler ise yürümekten bitap düşmüş. Tam bir kaos var.

Birisi yolu kesen polis otobüsünün fotoğrafını çekiyor. Polisin biri kopup geliyor, “Aracın içini çekemezsin”. Adam anlamıyor. Mevcutlu olarak polis mahallinden uzaklaştırılıyor.

Yaklaşıyorum, yaşasın saf vatandaş numarası; “Yol niye kapalı”?

Yanıt: “Yasak”.

“Diğer köprüler? Onlar da mı kapalı?”.

Düşünüyor şöyle bir, “Bilmem ki, biz Ardahan’dan geldik”.

İyi taktik, en dış çeperi kent dışından gelen polislerle koru, iç çeperleri bölgeyi bilenlere ama çok güvenmediklerine emanet et, olay çıkaracağın yerde çevik olanları kullan. “Hoş geldiniz” diyorum; köprünün üzerinden yürümeye başlıyorum. Yolum uzun.

510-330-1

Karaköy kavşağında bir başka polis noktası. Beşiktaş yönüne araç sokmuyorlar. Yaya geçenleri süzüyor tipini beğenmediklerini durdurup sorguluyorlar “Nereye gidiyorsun? Neden gidiyorsun?”

Beni durdurmuyorlar. Ama önüm sıra ağır çantasını sırtına almış yürüyen adamı durduruyorlar. “Çantanı aç”.

“Yoldan geldim, çantada giysi var” filan dinlemiyorlar. Onları bırakıp ilerlerken adamın “Ben işçi değilim” dediğini duyuyorum. Gerçekten bu ülke nereye gidiyor, hepimizi delirtecekler.

Tophane’den Kabataş’a kadar yolun ortasından yürüyorum. Hava gittikçe ısınıyor, yoruluyorum. Kapısındaki iki masadan birinde üç turistin oturduğu büfeye yaklaşıyorum. Bir su, dememe kalmadan; “Gazeteci misin abi” diyor. “Nereden anladın” diyorum. “Sabahtan beri polisler, turistler ve gazetecilerden başkası yok” diyor. İyi polise benzemediğime sevindim.

Suyu alıp gideceğim, ama konuşası var: “Abi başka ülkelerde de böyle mi” diyor. Soru gibi değil cümlesi, tespit daha çok, “Yok” diyorum.

“İşte bu hep geri kalmışlık” diyor. Suyu alıp çıkıyorum arkamdan “Dikkat abi” diye sesleniyor.  Teşekkür ediyorum; bu ülkenin ne güzel insanları var…

Çok gidemiyorum zaten, yine polis noktası. Mimar Sinan’ın önünde yol kesmişler. “Nereye”, “Beşiktaş’a”. “İleride barikat var, geçemezsiniz oradan”.

“Buradan geçebilir miyim”, geçebilirmişim, ileride Kabataş’tan motora binip Üsküdar’a geçsem iyi olurmuş… Allah Allah bi de yol öğretiyor; ne işim var Üsküdar’da.

“Uçak hariç kimse geçemez”

 510-330-2
Yürüyorum. Kabataş’ı geçip Beşiktaş Stadyumu’nun köşesine gelince tekir kedinin farkında olmadan yardığı polis barikatını ve önünde kimi sinirli, kimi eğlenen bir grup insanı görüyorum.

Sinirli olanlar işlerine gitmeye çalışıyor.

Kadının biri polise yüksek perdeden bağırıyor, “İşten kovulursam, dava açarım hepinize”. Polis tutanak tutup işe neden gidemediğini yazabileceklerini söylüyor. Kadın oralı değil, “Galata’dan beri yürüyorum, geri dönecek değilim”.

Polis “Müdahale var, sizi tehlikeli bölgeye sokamayız” diyor. Kadın ısrarlı “Kimi kimden koruyorsunuz, o halde ver yanıma bir polis beni götürsün”. Arkadan biri sesleniyor “Saldıran zaten devlet, bizi kendinizden mi koruyorsunuz”. Ortalık geriliyor.

Yolu boydan boya kesmişler. Biraz ileride başka bir kadın “Otelime gideceğim” diye direniyor. Yolun karşısında yaşlı iki amca polisleri ikna etmeye çalışıyor. Uzun süredir bekledikleri anlaşılan gençler eğleniyor: “Uçak hariç kimse geçemez” diyor gülüyorlar.

Tam o sırada iki amcanın geçtiğini görüyoruz. Hemen olay yerine ulaşıyoruz. Nasıl bıraktılar öğrenmeye çalışıyoruz. Amcalardan biri komiserin köylüsü çıkmış. İkili arkalarına bakmadan hızla yürüyor. Gençler hangi köy acaba diye eğlenirken, sabah koşusuna çıkan biri kafa önde, kulağında kulaklık müzik dinlediği için barikatı görmüyor, önüne çıkan polisin yanından geçip koşmaya devam ediyor. Yaka paça yakalıyorlar. Koşucu şaşkın, kulaklığını çıkarıyor, belli ki Türkçe bilmiyor, hemen İngilizce bilen sivil polis çağrılıyor. Durum açıklanıyor; koşu istikameti Kabataş olarak gösteriliyor. Barikat önünde eğlence tavan yapıyor iki genç jogging yapar gibi hareketlerle barikata doğru koşup koşup geri gidiyor.

Barikat eğlenceli ama Beşiktaş’tan gaz ve tazyikli su haberleri geliyor. Kimliğimi gösterip geçiyorum. Beşiktaş yönünden gaz kokusu geliyor. (Haluk Kalafat)

1 Mayıs 2014
Haberin kaynağı için tıklayınız: bianet.org