Fraksiyon: Haydi buradan gidelim – Süreyya Karacabey

haydi

Kime sesleniyorsunuz, bağırarak, haykırarak, parlak bir retoriğin ışıltısında yolunuzu kaybetmişsiniz farkında bile değilsiniz, sadece söz efektine dönüşmüş bir hayat kurgusunda tarihe, kapitalizme esaslı bir hayır çekerek muhaliflik görevinizi gerçekten yerine geçirdiğin/mizi mü düşünüyor(uz)sunuz; oysa insan tarihle konuşamaz, sistem ise kulaksız tasarlanmış bir aygıt, sizi anlayamaz.

Kime sesleniyorsunuz, insan kendisiyle ya da başkalarıyla konuşur, tarihle konuşamaz. Hatta ilkin kendi ruhuyla konuşur, orada ayıklar bütün fazlalıklarını sonra başkasının hayatına yönelir, bir ortaklık tesis edebilmek için.

İki düzlem arasında sıkışmış gibiyiz, bir yandan geleceği geçmişe havale edenlerin yarattığı boğuculuk, öte yandan geçmişi geleceğe havale edenlerin yarattığı müphemlik. Buradayız ve burada görmek istediğimiz şeyler var diyoruz, bizi tarihsel sorumluluktan yoksunlukla yargılıyorsunuz. Buradayız diyoruz ve şimdi bana veremediğin itimadı uzak bir gelecekte vereceğinin vaadine inanmanın fazla metafizik olduğunu bilmiyor musunuz diye soruyoruz.

Kime sesleniyorsunuz, bu kadar yüksek sesle bağırdığınıza göre canınız gerçekten yanmış olmalı, ama canınız bu kadar yanmışsa neden kızdığınız hayatla uzlaşma konusunda bir sorun yaşamıyorsunuz. Öfkelendiğiniz adamlar gibi, öfkelendiğiniz kadınlar gibi yaşıyorsunuz, rekabetçi, ihtiraslı, yalancı ve bencilsiniz. Bunları dönüştürmek için harcanan enerjiyi paranteze alıp başkalarına yalancı bir hayat satıyorsunuz, içinde olmayacağınız bir gelecek kurgusu için harcadığınız enerjiyi burnunuzun dibindeki insanlara başka bir insan mümkün dedirtmek için harcamıyorsunuz. Çok kızdığınız iktidarlar gibi örgütlenip, temiz işleri kirletecek gizliliklerin gölgesine çekilerek, kendi bedeninizi düşüncelerinizden ayırarak ortak bir iyi konusunda bizi ikna edebileceğinizi düşünüyorsunuz.

Kime sesleniyorsunuz, biz burada yaşıyoruz ve değişim için bize neredeyse bağırarak konuşan adam ve kadınlarda itimat edebileceğimiz, yalın kişilikler arıyoruz, dünyaya bulaşmış ama temiz kalmaya çalışmış insanlar arıyoruz. Sadece onların sesleri kıymetli bizim için, kişisel namusuna kefil olabileceğimiz insanların sesleriyle birleşsin istiyoruz seslerimiz. Masumiyetini yitirmiş, ne için kavga ettiğini çoktan unutmuş, bütün iktidarların negatif imgesi olarak kendini kurmuş insanlara ve örgütlerine inanmıyoruz artık. Mağdurdan, mazlumdan, kurtarılmış özneden konuşanların küçük hesaplarıyla kurdukları ve gayet sistem-içi zaaflarla bezedikleri dünyaları itimat telkin etmiyor bize. Biz her şeyden önce burada, tarihin bu noktasında hayata geçirebileceğimiz değerlerle ilgileniyoruz çünkü, çünkü bir geleceğe kimlerle yürünemeyeceğini tarihten çoktan öğrendik.

En yakınındakine bile güven vermeyen biri diyorum sokaktaki kediye, tarihe ne verecekmiş, kedi konuşmuyor, sözcüklerin hakikati taşımadığını çoktan kavramış bir türün temsilcisi çünkü, bana güvenmiyor, insan olduğum için, her gün ona yiyecek götürüp götürmeyeceğimden emin değil çünkü, her gün götüreceğim ve bana bir gün tam olarak güvenmesini sağlayacağım belki. Uzun süreceğini biliyorum, bozulmuş şeylerin tamiri hep uzun sürer.

Kime sesleniyorsunuz, artık yaşamayan ölüleri referans alarak ve şimdi burada olmayan bir hayat vaadiyle, nereye yürüyorsunuz. Bırakın hakikat sözcüğü daha fazla anlamsızlaşmasın, kişisel çözülmelerinizin temize çekildiği yerler olmasın siyasetleriniz.

Kendinizle birleştirmediğiniz her değiştirme arzusu ölüdür ve bu kirli dünyada tek direnme noktamız, canı çok yanmış olanların bütün yaşam pratiklerini, jestlerini, ilişkilerini ve örgütlenme biçimlerini diğerlerininkinden ayırmasıdır.

Çok benzerken onlara, kişisel hayatınızın hesabını bile veremezken başkasına sahi siz kime sesleniyorsunuz?

Süreyya Karacabey
21 Eylül 2013
Kaynak; fraksiyon.org