Taksim denince fikrime sadece bir semt adı gelmez. Bu semtte doğmuşum . Tarlabaşı’ndan Kasımpaşay’a doğru inen yokuşların içindeki bir yüksek katlı binanın ( muhtemelen rum yapısı) en üst katında oturmuşlar bizimkiler. Elli’li yılların başı ,Babam bir bankanın Taksim şubesinde çalışıyor.Alt katta ev sahibiz oturuyor kızının ismi Ayla . Bir çocukluk öyküsü işte ne çok farklı ne çok aynı. Babamla Taksim gezi parkına çıkıyoruz. Üzerinde çok sevdiği takım elbiseleri siyah beyaz çift renkli affili ayakkabıları Taksim anıtı önünde poz veriyoruz. Sonra gezi parkındaki aslan heykeli üstünde fotograflarım çekiliyor .Şimdilerde yıkılan Divan oteli arkasını Gezi parkına bağlayan köprü üstünde de çekilen anılar var.
Taksim Gezi parkında yaşananlar yukarıda anlattıklarımdan dolayı,hafızamı yenilemek için, çocukluğumun parkını bir kez daha görmek için gittim. Birkaç kez gaz ve ıslanmak pahasına da olsa parkımı yeniden gördüm .İyi ki görmüşüm. Gezi olayları üzerine yazılmış onlarca yazı ve değerlendirme okudum . ilginç olanları da sıradan olanları da var. Olayın özünde birikmiş ve sıkışmış bir gaz olduğundan dolayısı ile gazın alındığından dem vuranlar olduğu gibi ,bir devrim başlangıcı veya Türk baharı olarak isimlendirenlerde oldu. Sonuç olarak ne olarak adlanırsa adlansın Gezi parkı direnişi yakın dönem Türk siyasal yaşamına damgasını vurdu. Çok açık olarak önce Taksim Galatasaray, Beşiktaş üçgenine sıkışmış bir sol kanat birlikteliği olarak gözüken bu direnişin bir süre sonra çok uzak sayılabilecek semtlerden bile ses getirmesi çoğumuzu hayrete düşürdü.
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” mealinden sözler çok kullanılır oldu.çok kullanılan kelimeler sıradanlaşır. Oysa çok iyi bildiğimiz gibi her şeyin özünde bir değişim vardı ve bu cümle zaten geçerli idi. Değişime inanmıyorsanız her şey eskisi gibi zaten devam etmektedir.
Bilirsiniz “korkunun ecele bir faydası yoktur” der eskiler, Bu Gezi olayları da AKP hükümetini oldukça ürküttü. Bu kadar kolay tökezleyeceğini hiç ummamıştı.
Başbakanın Tunus seyahati sırasında, dönüşünde ve yapılan her iki mitingte kullandığı dil bunun ,ifade biçimi ve vücut dilinin yansımalarında bu ürkekliği açık olarak gösterdi. Korku zaten başladığı andan itibaren insan bu korkuyu alt edebilmek için çeşitli tepkiler geliştirmeye başlar. Üstelik bu korku fiziki bir korku değil de psikolojik ağırlıklı ve geri adım atma endişesi taşıyan bir biçimde tezahür ediyorsa ,ifade edilen kelimelerdeki şiddetin dozu daha yükselmektedir. Mesela hiç gerek yok iken bağırarak konuşmak ,karşındakine kendi korkusunu taşımak içindir. Elbette bu durumu teyid eden tarzda “evet haklısınız” diyenler hatta özür dileyenlerin bulunması bireyin kendini haklı görmesini de sağlar.
Gezi olaylarının ve direnme biçimlerinin Türkiye’de bir başka örnekte görülmeyen tarzda yeniliklere açık olmasında farklılaşmakta oluşu hemen dikkat çekti. Özellikle kullanılan sloganlar, belirli bir nükte içermekte idi. Gerçi bu tür yaratıcılara sayısı bir hayli artmış olan mizah dergilerinde de rastlanmakta idi. Ancak bu sefer espri ve yaratıcılığın sokakta dolaştığı görüldü.
Sıkılan biber gazından şaçları uçuşan kırmızı kadına ,”kimyasal Tayyip “ yazısının arkasındaki gence kadar bir çok resim hafızalara çıkmayacak ölçüde yerleşti
Kadınların 8 mart sonrası bu ölçüde sokağa dökülmesi ,eylemlerde ön saflarda olması,farklılaşan bir diğer olgu oldu. Nedenleri çok farklı da olsa ön saflara kadınların geçtiği bir eylem biçimi erkek egemen söylemlerini önemli ölçüde boşa çıkardı. Hiç şüphe yok ki kadınlar barikatlarda ön saflarda olmalarına rağmen gezi parkında yemek pişiren dağıtan, ilk yardımı örgütleyenler de gene onlar oldu.
Gezi eylemlerinin en önemli işlevlerinden biri galiba başta eylemciler kendi güçlerinin nelere kadir olduğunu anlamış olmalarıdır. Bu güne kadar bunun farkında olmadan yaşamak ,veya kendi bireyselliği sınırları içinde ki “olumsuzluğun” genel bedbinliği taşımak önemli ölçüde değişmiş oldu.
Orta yaş sınırında olan bir çok kimsenin genç insanlardan böyle bir tepki beklememesi umudunu yitirmiş olması hatta onları küçümsemesi bir çok nedenden dolayı havada asılı kaldı. Bu genç insanların orta yaştaki ağabeylerine bir şeyler ispat etmek için yapmadıkları kesin olan bu eylemler sonuçta uzaktan çekirdek çitleyenlere de “helal olsun “ dedirtti. Elbette bedeli ağır oldu ,beş can bu uğurda toprağa düştü, onlarca genç tek gözü ile yaşamaya mahkum oldu. Ama olan oldu bir kere Ok yaydan çıkmıştı artık.Düzenin sahiplerinin ilk tepkisi beklendiği gibi oldu. “Önümüzde seçimler var buyursunlar alsınlar iktidarı “ Bu deyiş aynı zamanda muktedir olmanın da gereği idi. Nitekim gezi olaylarının başında “ halk oylamasına başvururuz sonucuna göre hareket ederiz” demek de aynı muktedir oluşun bir ifadesi idi. Bazı yorumcular “ortada seçilmiş bir hükümet var. Ayıp oluyor ele güne karşı “ tarzı yorumlar yaptılar. Sonuç da demokrasi de biraz da etrafa hoş görünmek değil mi idi.?
Filmin son karesini henüz görmedik. Bu nedenle filmin başı hakkındaki yorumlara bizden bir tane daha eklenmiş oldu.
Kuvvet Lordoğlu - Prof. Dr. , Çukurova Üniversitesi
26 Temmuz 2013
Kaynak; birgun.net