Gezi Parkı direnişi başladığı günden itibaren sürece dahil olan isimlerden bir tanesi de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’ydu. Yaşanan hukuksuzluklara hem Meclis’te hem de sokakta muhalefet eden Tanrıkulu’na bundan sonra Gezi Parkı direnişinin nereye gidebileceğini ve CHP’nin ne yapabileceğini sorduk.
Gezi Parkı direnişiyle doğan halk hareketinin bundan sonra nereye doğru ivme kazanır?
Aslında bu halk hareketinin olumlu bir yere evrilmesi veya dediğiniz gibi bir ivme kazanması tamamen demokratik örgütlülüğün daha da artırılıp artırılmamasına bağlı. Türkiye’de hep toplumsal örgütlenmenin zayıflığından söz edilirdi. Oysa Gezi olayları bize gösterdi ki, aslında pek çok örgüt veya siyasal parti, toplumu çok iyi okuyamamış. Bir kere toplumsal kalkışma için toplumsal örgütlenmenin her zaman şart olmadığını gördük. Çünkü toplumsal örgütlenme olmasa bile, toplumsal hafıza diye bir şey var. Bazı kesimler toplumu balık hafızalı olmakla eleştirip duruyor. Oysa toplumsal hafıza çok güçlüdür. Bu toplum, aslında 1980’den beri biriktirdiklerini dışarı vurdu. 12 Eylül’ün bu toplumun üstüne attığı ölü toprağı Gezi olaylarıyla birlikte dağıldı. Üstelik bunu herhangi bir parti veya örgüt değil, bizzat toplum yaptı. Bence zaten Gezi olaylarına “bundan sonra nasıl bir ivme kazanır” diye bakmamak da lazım. Çünkü olan oldu zaten! Toplum büyük bir uyanış gerçekleştirdi. Sadece AKP’nin değil, bizim de, diğer siyasi partilerin de, sol-sosyalist örgütlerin de, sendikaların da ezberini bozdu. Özellikle de ’90 kuşağı bunu gerçekleştirdi. Bir yerlerde yazıldı da; sanırım duvar yazısı. Diyor ki bir genç: “Siz bizim bilgisayar oyunları dışında bir şey bilmediğimiz sanıyordunuz ama size sürpriz yaptık!” Gezi protestoları gerçekten de güzel bir sürpriz oldu. Tekrar söylüyorum, sadece iktidar partisine değil, her kesime sürpriz oldu. Üstelik burada mesele sadece AKP meselesi de değil. AKP ilelebet iktidara kalmayacak. Mesele, toplumun kimden gelirse gelsin haksız, hukuksuz uygulamalara sessiz kalmamasıdır. Unutmayalım ki, böyle reaksiyonlar gösteren toplumlarda demokrasi her zaman daha muhtemeldir. Bence Gezi 12 Eylül’den sonra, tüm Türkiye’ye yayılan, farklı ideolojik ve sınıfsal aidiyetleri bir araya toplayan ilk çığlıktır. Bu çığlığa kulağını tıkayan her kesim, büyük bir yanılgı içinde olduğunu ileride görecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi yaşanan süreçle beraber ne gibi roller üstlenecektir?
CHP başından beri Gezi protestolarının örgütleyicisi veya yönlendiricisi olmaktan geri durdu. Çünkü bir kere Gezi protestolarını başlatan kesimler CHP’li değildi. Elbette CHP tabanı da bu gösterilerde aktif olarak yer aldı ama parti sadece Gezi’deki talepleri sahiplendi, gösterileri değil. CHP şu anda Gezi’de ortaya çıkan toplumsal tepki ve arzuyu politik gündeme taşımak için çalışıyor. Aslında biz zaten aşından beri Gezi’de dile getirilen talepleri (Gezi Parkı’nın talan edilmemesi dâhil) Meclis’in gündemin getiriyorduk. Bundan sona bu çabalarımız artarak devam edecek. Polisin güç kullanımı, biber gazı, parkların talan edilmesi, tarihi yapıların ticarethaneye çevrilmesi, HES’lerin yok ettiği doğal zenginlikler, gösteri ve yürüyüş hakkının ihlali… Tüm bunlar zaten her gün Meclis gündemine getirdiğimiz başlıkların sadece bir kısmı. Dediğim gibi, bundan sonra da bu konular üzerine yoğunlaşmayı sürdüreceğiz.
Cumhuriyet Halk Partisi yaşanan süreçte yeterli muhalefet yapmış mıdır?
Muhalefet yeterli düzeyde yapılıp yapılmaması mesele değil. Muhakkak bizim de eksikliklerimiz var. Fakat burada esas olan, tüm muhalif kesimlerin yeterli muhalefet yapıp yapmadığıdır. Çünkü hep beraber yeterli muhalefet yapmış olsaydık, AKP bu kadar fütursuzca yol alamazdı. Dahası, sandığa gömülürdü. O yüzden hem halkı iyi dinlemeli hem de kendimizi halka iyi anlatmalıyız. Gezi olayları sırasındaysa biz CHP olarak, az önce de söylediğim gibi direnişin sahibi değildik ve öyle de görünme gayretinde asla olmadık. Fakat direnişte dile getirilen talepler bizim de taleplerimizdir. Bunları da Gezi Parkı’nda hastanelik olana kadar gaz yeme pahasına dile getirdik. Aynı şekilde TBMM çatısı altında da hükümetin fütursuzca uygulamalarına karşı etkin bir muhalefet yapmayı sürdürüyoruz.
Yaşanan süreçte AKP’nin oy kaybedeceğini düşünüyor musunuz?
Elbette AKP oy kaybedecek. Zaten böyle olacağı, şimdiden yapılan araştırmalara yansıyor. AKP’nin tüm bu antidemokratik uygulamalara, toplumu kutuplaştıran söylemlere rağmen oy kaybetmemesi söz konusu olamaz. Çünkü bu toplum demokrasi istiyor. Kutuplaştıran değil, birleştiren bir siyaset istiyor. Savaşan veya savaştıran değil, barışan ve barıştıran bir siyaset istiyor. Gündelik hayatının yok edilmesini, parkların, ormanların yok edildiği değil, artırıldığı bir Türkiye istiyor toplum. Bu isteklere karşı gaz bombasıyla yanıt veren bir iktidarın oy kaybetmemesi mümkün mü?
‘Yerelin sesinin çıkması önemli’
Gezi Parkı direnişiyle beraber başta İstanbul olmak üzere mahalle parklarında forumlar düzenlenmekte. Bu forumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Demokrasi, yerelin sesinin çıktığı yerde olur. Bu forumlar bu açıdan çok önemlidir. İnsanlar artık birbirleriyle temas kuruyor. Kuru kalabalıklar dağılıyor, yerine sözünü sakınmayan, kafasındaki soru işaretlerini kendisine saklamak yerine paylaşan ve yanıt arayan kitleler geliyor. Aslında forumlar kısa vadeli örgütlülük gibi de geliyor bana. Kısa vadeli olmasını olumsuz anlamda söylemiyorum. Ama insanlar örgütlülüğün tadına varınca, muhakkak bunu başka demokratik kanallarla devam ettireceklerdir. Dolayısıyla forumlar bence toplumsal örgütlülüğün ilk emaresi gibi görünüyor.
26 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net