Radikal: Ultras ‘Türk isyanının sürpriz çocukları’ – Fehim Taştekin

İstanbul’da başlayan ama kısa sürede bütün Türkiye’ye mal olan ‘Gezi Parkı isyanı’ için Batılı meslektaşlarımız ivedilikle ‘Arap Baharı’ndan mülhem ‘Türk baharı’ ifadesini yakıştırdı. Le Monde’a göre ‘Halk Erdoğan’ın otoriter rejimine karşı uyanıyordu.’ Bu, İstanbulluların beyaz gecesiydi. The Guardian’a göre ‘protestolar Türk baharının tohumlarını ekiyordu.’ Rus Izvestiya “İstanbul’da Türk baharı başladı” derken Kommersant yaşananların Arap Baharı’nı hatırlattığını belirtse de şu ayrımı yaptı: “Mısır ve Tunus’ta halk ayaklanmalarının mağdurları laik rejimler olurken, Türkiye’de protestocular İslamcı Erdoğan’ın istifasını istiyor.” Alman Der Tagesspiegel de ‘Türk baharı’ ifadesini tercih edenler arasındaydı.

taraftarlar

HAYSİYET İSYANI

Tabi Türkiye basınında ‘Türk baharı’ yakıştırmasının çok da karşılık bulduğunu söylemek zor. Hemen belirtelim, Türkiye’yi diktatörlerini bir bir sırtından atan Arap rejimleriyle kıyaslamak mümkün değil. “Halk hesabını sandıkta görür”; halkın sorunlarını isyanla dile getirmemesinin en önemli nedenlerinden biri siyasete derinden sinmiş işte bu mottodur. Türkiye’de sorun gücünü sandıktan alan bir liderin ekonomideki umut veren tabloya ve halk desteğine güvenerek her geçen gün daha da otoriterleşmesi, demokrasiyi çoğunlukçu bir idareye indirgemesi, “Ben karar verdim, yaparım” mantığıyla planlarını ötekine dayatmasından kaynaklanıyor. Prof. Ahmet İnsel’in deyimiyle başbakanın ‘çapulcular’ diyerek alevlendirdiği ‘haysiyet ayaklanması’nın elbette ‘Arap Baharı’ ile çakışan noktaları var. Her şeyden önce, Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi örgütsel bağları olmayan, apolitik ve ilk kez polisle yüzleşen gençler sokağa çıktı.

APOLİTİK FANATİZMDEN ASİ PİVOTA

Başka ortak noktalar da sıralanabilir ama en dikkat çekeni futbol taraftarlarının yani ‘ultras’ın pivot güç olarak ön safta yer alması. Buna 2011’de Mısır’da da tanık olduk. El Ehli ve Zemalek’in devreye girmesi Hüsnü Mübarek’e karşı isyanın yönünü değiştiren etkendi. 2 Şubat 2011’de Mübarek’in baltacıları develerle Tahrir Meydanı’nı bastığında göstericilere kalkan olan ‘Ultras Ehlevi’ idi. Polisle nasıl yüzleşeceklerini bilen bir kitle olarak ultras grupları isyana ivme katmıştı. Daha milliyetçi ve devletçi tonlara sahip El Masri takımı Mübarek’ten yanayken, El Ehli daha muhalif bir karakter arz ediyordu. Ultras Ehlevi gibi Zemalik’in ultrası ‘Beyaz Şövalye’ de ‘son Firavun’a karşı Tahrir’deydi. Zemalik’in elit kesim ve ordunun takımı olması ultras’ın derinlerindeki ‘sosyalist’ özün fışkırmasına engel olamamıştı.

ŞAŞIRTAN ÇIKIŞ

Türkiye’nin fanatikleri ise Gezi isyanındaki sürpriz çıkışlarıyla herkesi şaşırttı. Birbirine ezeli rakip olan Galatasaray , Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarları sadece deneyimsiz göstericilere kalkan olmalarıyla değil polisin şiddetine karşı kurdukları ittifaklarla dikkat çekti. Bir takımın taraftarı diğer takımın taraftarları için polisle çatıştı.

Radikal gazetesinden Hakkı Özdal’ın Al Monitor’a yaptığı değerlendirmeye göre, aslında toplumsal olaylar sırasında kulüpler arası dayanışma ilk değil: “Fenerbahçe ve Galatasaraylılar arasındaki dayanışma 2007 ve 2008’deki 1 Mayıs işçi bayramı sırasında birlikte Taksim civarında polisle karşı karşıya geldiler. İlk kez oluyormuş gibi yansıtılmasını yadırgıyorlar. Bu gruplar neredeyse her maç sonrası polisle karşı karşıya geldikçe savunma taktikleri geliştirdiler. Polisin gaz bombası TOMA’lara karşı ustalaştılar. Çatışmalarda öne çıkmalarının nedeni bu.”

DERİNLERDEKİ SOSYALİST RUH NÜKSEDİYOR

Peki, kim bu ultras grupları? Herkesin ‘apolitik’ sandığı fanatikleri siyasal bir kavganın ortasına çeken nedir? Özdal, ultras gruplarındaki hâkim yapıyı “Sol-sosyalist gelenekten gelen, kendi siyasal örgütlerden kopmuş ama politik olmaktan da vazgeçememiş kişiler, politik ergenler” diye tanımlıyor.

Bir kere polise karşı şiddetli direnişe sahne olan Beşiktaş semti, Beşiktaş takımının ultras’ı sayılan Çarşı Grubu’nun beslendiği ana damar. Taraftar kitlesi her kesimden insanı barındırsa da Çarşı Grubu sosyal demokrat, sol, sosyalist ve komünist örgütlerden gelen ama ideolojik arka planı küllenmiş ve örgütsel bağlarını yitirmiş insanların koalisyonu sayılabilir. Elbette Çarşı bir etiket olarak Türkiye’nin her tarafında kullanılıyor. Ama Beşiktaş tribününe hâkim olan ana gövde sol tandanslı. Bu yüzden nükleer santral projesini protesto eylemleri dâhil farklı sosyal olaylarda etkin olabiliyorlar. Çarşı Grubu’nda eski Dev Sol üyelerini de bulmak mümkün, CHP tabanında yer alan Kemalistleri de.

Gezi Parkı direnişinin Beşiktaş’ta temerküz etmesinin bir nedeni Çarşı ise diğer nedeni bu ilçenin ana muhalefet partisi CHP’nin kalesi olması. Çarşı’nın bileşenlerinin ortak noktası ‘endişeli laik’ ve AKP karşıtı olmaları. Beşiktaş genç, dinamik, huzursuz, Galatasaray ve Fenerbahçe dışında alternatif arayanların buluştuğu bir yer, bir nevi üçüncü yol. Galatasaray ve Fenerbahçe’ye nazaran daha mütevazı olanaklara sahip olması sol eğilimli gençleri çekiyor.

FENERBAHÇE’DE İKİ AKIM

Klasik olarak ‘devletçi’ olarak bilinen Fenerbahçe’nin ultrası ise bölünmüş durumda. ‘Genç Fenerbahçeliler’ sağ ve muhafazakâr kesimlerden gelen gençlerden oluşuyor. İki yıl önce patlak veren şike skandalı sırasında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’a karşı çıkıp Başbakan Tayyip Erdoğan’dan medet umdular. Hükümet yanlısı tutumları nedeniyle Gezi isyanına katılmadılar.

Gezi isyanında asıl rol alan ‘Sol Açık’ grubu oldu. 2-3 yıllık geçmişe sahip Sol Açık tamamen eski Marksistlerden oluşuyor. Şike davası sırasında sol tecrübeleri sayesinde Fener tribünlerini mobilize ederek prestij kazandılar. Sosyal olaylarda da öne çıktılar.

Fener âleminin üçüncü grubu Vamos Bien ise bir sol ve sosyal demokrat koalisyonu. Aralarında CHP’liler de var. Şike sürecini hükümetin Fenerbahçe’ye bir operasyonu olarak algılayıp Aziz Yıldırım’a sadık kaldılar. Şike davasının yol açtığı kızgınlık kurumsal olmasa da bireysel olarak son olaylara katılımda etkili oldu.

ULTRASLAN’IN YOLCULUĞU: SOLDAN SAĞA

Galatasaray’dan olaylara karışan ‘UltrAslan’ ise 2001’deki UEFA şampiyonluğunun ardından orta sınıf solcular tarafından kuruldu ama çok kısa sürede milliyetçi ve muhafazakârların eline geçti. Ülkü Ocakları ve Milli Gençlik Vakfı’nın etkisindeki gençler solu tasfiye ederken birlikte davrandı. Daha sonra solcuların kurduğu bir tür underground örgütlenme olan ‘Tekyumruk’ tribünleri politize edip UltrAslan’ı gölgede bırakmayı başardı. Bu grup ilk kez İsrail’in Lübnan’a girdiği 2006’da “Ali Sami Yen cehennem Filistin cennet olsun” pankartıyla sükse yaptı. 15 Ocak’ta yeni stadın açılışında Erdoğan’ı protesto eden de bunlardı. UltrAslan önce protesto edenleri protesto etti ama çok tepki alınca geri adım atıp hükümet yanlısı tutumundan vazgeçti ve apolitik davrandı. Ancak ulusalcı ve milliyetçi unsurların da etkisiyle son olaylarda AKP karşıtı isyan dalgasına onlar da katıldı.

Arap isyanları birçok ezberi bozdu, ama isyana alışık olmayan Türkiye’de Gezi Parkı olayları çok daha fazla ezber bozdu. Arap Baharı korku duvarını yıktı, Türkiye’de yıkılan ise ‘gösteri fobisi’ oldu. Bu noktada apolitik sandığımız fanatiklerin rolü önemli, onlar yani ultras kitlelere biber gazıyla yüzleşmeyi öğretti.

Fehim Taştekin
7 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; radikal.com.tr