SoL: Ağızlarının payını verme arzusu: Herkes yapabilir

Dr. Emrah Altındiş’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Harvard Üniversitesi’nde katıldığı panelde sorduğu sorular, çoğumuza şunu hissetirmiştir: “Bir fırsatını bulsam da, şunları şöyle rezil edebilsem.” Oysa bu fırsatı bulmanın hepimiz için tek ve basit bir yolu var artık…

herkes3

Şimdi bir hamlede o kadar büyük,
öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü ve hâtırasını
ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.

Dr. Emrah Altındiş, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, mikrobiyoloji bölümünde çalışan, kolera hastalığına sebep olan vibrio cholerae bakterisinin virulans faktorleri üzerine araştırmalarını sürdüren bir bilim insanı. Biz onu, Abdullah Gül’ün katıldığı panelde sorduğu uzun soruyla, daha doğrusu “sorgulamayla” tanıdık.

Altındiş’in soruları, “demokrasi dersi” vermeye kalkan Cumhurbaşkanı’na, Türkiye halkının sormak istediği her şeyi içeriyordu. Ama yanlış anlaşılmasın, bu sözlerin altına milyonların kısa zamanda imza atmasının nedeni, “soru”dan çok bir “yanıt” olması idi: Halk adına Abdullah Gül’e ve temsilcilerinden biri olduğu iktidara yanıt verilmiştir. Söz, yaygınlığı oranında bir “uyarı” halini almıştır. Dr. Altındiş’in yaptığı çıkışa ancak şapka çıkartılabilir.

Sanıyorum çoğumuz şuna benzer duyguları yaşamışızdır: “Evet, mücadele örgütlü verilecek. Biz ‘birlikte’ bir güç ediyoruz. Ama yine de, bir fırsatını bulsam da, şu densizlerden birini sokakta, okulda, yolda görsem ve herkesin söylemek istediklerini suratlarına söylesem.” Ben bu duyguyu yaşamıyorum dersem, yalan söylemiş olurum. Nâzım’ın yukarıdaki dizelerini okudukça, o muazzam insani arzudan etkilenmemek mümkün değil örneğin. Ama insanın aklının bugünlerde neden buraya doğru kaydığına yönelik söylenebilecek şeyleri de, belki itiraf mahiyetinde söylemem gerekiyor.

Karanlıkta görünmeyenler
Ortadaki karanlığın bir sonucu, bu karanlığa karşı atılan mütevazi “insan adımları”nın da görünmez kılınması oldu. İnsanların tek tek neler yapabileceği konusunda bir “yol haritası” belirlemek zorlaştı. Hiçbir şey yapmadan kabuğuna çekilmek ile bireysel olarak “en büyük çıkışı yapmak” arasında sıkışan ve “kolektif mücadele”ye denk düşen yollar zaman içerisinde silikleşti. Bunun, başta ideolojik mevzilerdeki gerileme olmak üzere, birçok nedeni var. Nedenlerine şimdi girmeyelim…

Mücadelenin “bireysel” verilmesinin kısıtları elbette ki ortada ve televizyon başında küfretmenin neden bu karanlığa ışık olamayacağını tartışmanın gereği yok. Oysa bu çıkışsızlıkla, kişilerin kolektif bireyler olarak yaptıklarını değersiz görmek arasında çok ince bir çizgi var.

Örneğin, mücadelenin örgütlü verileceğini düşünen insanların bile, “fırsat bulup en etkilisini yapmak” konusundaki bireysel arzusunu “anlamak” mümkün. Dr. Altındiş’in yaptığı mükemmel konuşma, o fırsatı gündelik yaşamı içerisinde bulamayan ama örgütlü davranarak iktidara yönelik siyaset yapan kişilerin “rutininden” çok daha etkili görünüyor, doğru. Bu o kadar göz önünde bir etki ki, Abdullah Gül’ün dengesini yitirip anlamsız cümleler kurmasına yol açıyor.

Etkili ve gerçekçi bir yol haritası
Oysa diğer yandan, Dr. Altındiş’in yaptığını da içererek, yapılması gerekenleri “herkesin yapabileceği” bir formata sokma ihtiyacımız var. Unutmayalım ki, düğümün çözüldüğü yere, eninde sonunda, o küçük ve görünmez kılınan insan adımlarının, yani örgütlü bir siyaset yapma tarzının yaygınlaşmasıyla gelinecek. Bu gerçek önümüzde değişmeden duruyor.

Bu konuda da elimizde örnekler olduğunu unutmamak gerekir: Haziran Ayaklanması, siyasi doğrultu ortaklığı anlamında yetersizliğine rağmen, “birlikte davranmayı içeren bir toplumsal patlama” genelliğinde bakılsa bile, Beyoğlu Belediye Başkanı’nın suratına canlı yayın kazası olarak yansımış, Erdoğan’ı “hasta etmiş”, kimi iktidar temsilcilerini ağlatmış, yandaş gazetecileri ise çaresiz bırakmıştı. “Gerçek ve gözle görünür etki”, bu sefer kitlesel bir tavırla gelmişti.

İşin kolayına kaçmadan…
Bir fırsatını bulup ve her şeyi göze alıp, “bu adamlara” ağzının payını verme isteği, şahsen bende çok güçlü. Oysa açıkça itiraf etmem gerekir ki, örgütlü bireyin attığı adımların karanlıkta “görünmez” kılınmasıyla bunun ilişkisi var. Dolayısıyla “fırsatını bulmayı” beklemek bir anlamda “işin kolayına kaçmak” anlamına geliyor. Dr. Altındiş’in yaptığını değersiz kılmak için değil; hepimizin sesi oldu ve bunu “doğru ve uygun zamanı beklediği için” değil, mevcut tavrını süreklileştirdiği için yapmış görünüyor.

Zor olanın zorluğunu ise abartmamak gerekir. Birlikte, ortak ve gelişkin bir akılla davranmak, “bütün içerisinde” küçük görünen ama ortak geleceğimiz için büyük ve gerçekçi bir adım haline gelmeli. Bunun bireylere bir “hayat ilkesi” olarak uzanması ise, hiçbir şey yapmamak ile “en büyük çıkışı” yapmak arasında sıkışan gerçekçi yolu belirginleştirebilir.

Ben buradan, açık seçik bir “örgütlenme çağrısı” çıkarıyorum. Bir de örgütlü siyaset yapan insanlara, “zor ve en etkili olanı yapmaya devam” çağrısı… Bu aklı yaygınlaştırmak, karanlıkta görünmez kılınsa da, başarılı olduğunda karanlığı bütünüyle yırtacak yegane yol olarak önümüzde duruyor.

Engin Karaman
1 Haziran 2014
Haberin kaynağı için tıklayınız; haber.sol.org.tr