BirGün: Çiçekler, faşistler ve hepimiz – Hakan Demir

(Görsel: Faruk Tarınç)

(Görsel: Faruk Tarınç)

“Orada binlerce çiçek yetişir ve her çiçeğin kendi rengi ve kokusu vardır.” Gezi’de polis şiddetinin tavan yaptığı sıralar Yaşar Kemal’in yaptığı açıklamadan bir cümleydi bu. Berkin’i kaybettiğimiz gün zihnimin berisinden gelip aklımın ucuna çakıldı kaldı.

Çocuklar ve çiçekler birdir, güzel kokarlar. Gençler ve çiçekler de birdir, rengârenk açarlar. Ama çimento kokusuyla mest olanların çiçeklere neden saygısı olsundu. Onlar ihalenin rengine bakardı, çiçeklerin değil. Bazımızın rengine, bazımızın kokusuna ifrit oldular. Ezdiler. Daha kötüsü, ezdikleri her ama her çiçeğin arkasından saygısızlık etmeyi bir borç bildiler.

Ethem. Çorum’da açmış, Ankara’da yeşermiş bir yonca. Hamallık etmiş, kargo taşımış, kaynak ustalığı yapmış. Alnının terini hayatına siper etmiş de yaşamış. 26’sında vurdular. Vurulduğu yere vuranı tebrik eden bir pankart astılar.

Mehmet. Kurulması bile canlara mal olmuş 1 Mayıs Mahallesi’nde açan bir leylak. Kasten üzerine sürdüler arabayı, 20’sinde öldürdüler. O kadar kasten ki, polis ‘bizde MOBESE kaydı yok’ diye örtbasa girişti. Görüntüler çok sonra ailesinin ve gazetecilerin çabasıyla ortaya çıktı.

Abdullah. Antakya’dan bir papatya. Başı yana eğik o masum bakışıyla kazındı aklımıza. Gaz fişeğiyle vurup öldürdüler 22’sinde. Şimdi vurulduğu yere karakol dikmek istiyor şanını öldürdüklerine borçlu vicdan yoksunları takımı.

Medeni. Amed’in güzelim kardelenlerinden. Lice’ye yapılacak kalekola karşı eylemde askerlerce vuruldu. 18’indeydi. “Karakola karşı çıkmak da ne oluyor” diye ölümüne sebep sundular. Orada bir karakol, sadece bir karakol olabilirmiş gibi. Dalga geçer gibi.

Ahmet. Antakya’nın direnç çiçeklerinden. Polis, durduğu apartmanın çatısından düşürdü. Daha 22’sindeydi. Arkasından 4 parmaklı profiller, reisçiler alay ettiler. “Çatıdan attı kendini” dediler.

Hasan Ferit. Devrimci mahallelerin binlerce güzel, dürüst, hakiki yasemin çiçeğinden biri. “Devlet için örgütlerle mücadele ediyoruz” diyen uyuşturucu çeteleri tarafından vuruldu, daha 21’inde. Ferit’in gömleğini kaybetti polis, delil kalmasın diye.

Ali İsmail. Emel ananın güzel oğlu. Kırılgan bakışlı, masum yüzlü bir açelya. Döve döve öldürdüler 19’unda. Eskişehir’de devlet adına kim varsa vurdu Ali İsmail’e. Ateistti dediler arkasından. Davasını Kayseri’ye kaçırdılar, peşini bırakalım diye.

Ve Berkin. Okmeydanı’nın kara kaşlı, kara gözlü, tez canlı sümbülteberi. 14’ünde vuruldu, 15’inde kayıp gitti elimizden. Doymadılar, çıkıp meydanlarda kavga ettiler Berkin’le. Gözünün yaşı kurumamış anasına yuh dediler, çocuğun oynadığı misketlere bilendiler.

Daha nice çiçeği koparıp da üzerinde tepindiler. Amber çiçekleri, karanfiller, şebboylar, begonyalar, kamelyalar, fesleğenler, leylaklar… Ne gençlerin, çocukların isimleri saymakla biter ne çiçeklerin.

Ezdikleri her çiçeğin arkasından bir de küfredenler, bizim bildiğimiz bir şeyi bilmezler. “Oysa bir çiçek bir güzel dünyaya bakmalıdır” dediği Turgut Uyar’ın; “Ve kuytulardan, unutulmaktan tek tek. Ölülerimiz toplanacaktır” diye bitirdiği.

19 Mart 2014
Kaynak: birgun.net