BirGün: “Ne olur oğlum rüyama gelsin nasıl öldürüldüğünü söylesin”

“Öldüğü günden beri gözüme uyku girmiyor. İlaç verdiler, hiçbir etkisi olmadı. Çünkü hep düşünüyorum, oğlum nasıl öldü, nasıl öldürüldü, kim öldürdü. Her gün dua ediyorum: Allah’ım ne olur oğlum rüyama gelsin de, nasıl öldürüldüğüne dair bir şey söylesin“

ne-olur-oglum-ruyama-gelsin-nasil-olduruldugunu-soylesin-1

Gezi sürecinde polis şiddetinin en yoğun olduğu illerden biri Hatay. Bu şiddete 3 gencini kurban verdi Antakyalılar. Ahmet Atakan bu gençlerden sonuncusu. 10 Eylül günü henüz 23 yaşında iken polis ablukasındaki Armutlu Mahallesi’nde can verdi. Yetkililer Ahmet’in yüksekten düşerek öldüğünü açıkladı alelacele. Ancak düştüğü söylenen yerde üzerinde kan ve saç kılı olan bir gaz kapsülü bulunması ve görgü tanıklarının yerde polis tarafından vurulduğu yönündeki ifadeleri kafaları karıştırdı. Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan ve kardeşi Zafer Atakan’la Antakya’daki evlerinde görüştük. Aile bu sebebi belirsiz ölümün acısıyla baş etmeye çalışırken bir yandan da onun adını yaşatmak için girişimlerde bulunuyor. Ahmet’in doğum günü olan 17 Şubat günü saat 19:00’da Antakya Gazi İlköğretim Okulu’nun karşısında Ahmet Atakan kütüphanesini açmaya hazırlanıyorlar. Bu kütüphaneye kitap, bilgisayar ve klima yardımı yapmak isteyenler 0532 164 90 11 numaralı telefondan bilgi alabilirler.

»Ailenizi biraz tanıtır mısınız? Nasıl bir ailesiniz?
Emsal: Ben ev hanımıyım, eşim de uzun yıllardır yurtdışında çalışıyor, inşaat işçisi. Oğlumun vefatından sonra psikolojik olarak etkilendi, gidemiyor artık. Antakya halkının yüzde 80’i diyebilirim ki hep yurt dışında. Burada o kadar iş imkânları yok. Üç oğlum var. Ortanca oğlum Ahmet. Üçünü de üniversitede okutturuyordum. Ahmet de 4. sınıf üniversite öğrencisiydi.

»Nasıl bir çocuktu Ahmet? Nasıl büyüdü?
Emsal: Ahmet sporu çok severdi. Arkadaşları arasında çok sevilen birisiydi. Hayatı fıkır fıkır yaşamayı severdi. Yani böyle çok güler yüzlü, herkese iyilik yapmayı çok severdi. Armutlu’da insanlar dökülüyordu alanlara, benim oğlum da duramıyordu. Çünkü bakıyor Antakya’da terör kampları kurulmuş, Suriye halkı öldürülüyor, katlediliyor, bayanlara tacizde bulunuluyor, çocuklar ölüyor. Burada Suriye ile bağlı ilişkilerimiz, akrabalık ilişkilerimiz var. Savaş istemiyoruz, Türkiye- Suriye kardeştir diye sloganlar atıyorduk.

»Siz de katılıyor muydunuz bu eylemlere?
Emsal: Tabii ki, bir anne olarak, 45 yaşında bir kadın olarak ben de katılıyordum. Çünkü biz savaş istemiyoruz, kardeşçe yaşamak istiyoruz. Biz hayatımızda Türk, Kürt, Sünni, Hıristiyan, Ermeni, Alevi ayrımı yapmadık hiç. Yüzyıllardır aynı mahallede yaşıyoruz. Bayramlarımızda beraber bayramlaşırız. Cenazelerimizde olsun… Çünkü biz insanları insan oldukları için severiz.

»Gezi direnişi sırasında neler yaşandı Antakya’da? Ahmet de katıldı mı eylemlere?
Emsal: Evet evet, oğlum Ahmet de katılıyordu. Hatta ben de hem duyarlı bir insan olarak, hem de oğlum orada olduğu için de gidiyordum. Ben bir anne olarak korkuyordum. Çünkü özellikle Antakya’daki polisler orantısız bir şekilde müdahale ediyorlardı insanlara. Bu insanlar ne yapıyor? Ne silahları var ne başka şeyler. Sadece alanlara dökülüp slogan atıyorlar. Gezi İstanbul’da başlayıp bütün illere dalga dalga yayıldı. Ondan sonra Ali İsmail Korkmaz öldürüldü. Abdullah Cömert öldürüldü. Ve işte Türkiye’nin Başbakanı ne dedi? Emri ben verdim, benim polisim kahraman dedi. Polis başbakanından sırt aldı, daha çok saldırmaya başladı. Hatay’dan üç gencimizi verdik. Reyhanlı patlamasında 53 vatandaşımız da gitti. Ben kalkıp Tayyip Erdoğan gibi 53 Sünni vatandaşım demeyeceğim. Onlar benim kardeşlerim. Biz burada Alevisiyle, Kürdüyle, Sünnisiyle alanlara döküldük.

»Antakya son yıllarda eylemlerle ön plana çıktı, değil mi?
Emsal: Tabii ki, Gezi’ye destek, ODTÜ’ye destek… ODTÜ’ye yapılan haksızlığa karşı biz yine alanlara döküldük. Reyhanlı’yı patlattılar. Bakan çocukları rüşvetle yolsuzlukla suçlanırken bizim pırıl pırıl gençlerimizi katlettiler. Bu o kadar zorumuza gidiyor ki, o kadar büyük bir acı içerisindeyiz ki, inanın ben artık sözün bittiği yerdeyim.

»Olay günü, 10 Eylül’de yani, nasıl bir eylem vardı? En son ne zaman gördünüz Ahmet’i? Nasıl çıktı evden?
Emsal: O gün Ahmet halı sahaya gitti maçını oynadı. Geldi bizimle akşam yemeği yedi. Duşunu aldı. Sonra dedi ki çok yakın bir arkadaşımın düğünü var oraya gidiyorum. Düğüne gitti benim oğlum.

»Eyleme gittiğini bilmiyordunuz yani o gün?
Emsal: Düğüne gitti. Sonra arkadaşlarını arayıp düğüne gelin demiş. Demişler ki Armutlu’da polisler müdahale ediyor. Ahmet de dayanamamış herhalde Armutlu’ya gelmiş. Armutlu’ya geldikten ancak bir saat geçmiş, benim oğlum öldürüldü. Dediler ki çatıdan düştü.

»Olay nasıl olmuş? Çatıdan düştüğü söyleniyor ama yerdeyken ve polisin attığı gaz kapsülüyle vurulduğunu söyleyen görgü tanıkları da var.
Zafer: Ben anlatayım olayın orasını. O gece Ahmet’in çatıya çıktığı söylenen apartman Gezi direnişi boyunca sürekli kilitli kalıyor. Yani Gezi direnişi esnasında o apartman çatısına çıkan hiç kimse yok. Apartman sakinleri ve direnişe sürekli katılan insanlar da aynı şeyi söylüyor.

»Peki tam o noktada şunu soracağım. Çünkü çatıya çıkmış olması hepimize enteresan geliyor. Daha önce birçok eyleme katıldı Ahmet. Hiç böyle bir şey duydunuz mu kendisinden? Ben eylem sırasında çatıya çıkıyorum oradan izliyorum gibi.
Zafer: Yok yok. Ahmet’le genelde ben birlikte olduğum için az çok ne yaptığını biliyorum. Annem Ahmet’e ulaşamıyor, sürekli beni arıyor git Ahmet’i bul diye. Sürekli ben Ahmet’e bir şey olmasın diye peşindeyim.

»Peki, bir yukarıdan düşme görüntüsü var?
Zafer: O görüntülerin orijinal olup olmadığını şu an kanıtlayamıyoruz. Bunu biz haricen incelettirdik ancak gerekli ekipman olmadığı için o görüntülerin orjinal olup olmadığını bize söyleyemediler. Görüntülerde sürekli bir kesinti var. Görüntü kapanıyor devam ediyor. Bizde de görüntülerde oynama şüphesi uyandırdı.

»Siz ziyaret edebildiniz mi o binayı? Görgü tanıklarıyla konuşabildiniz mi? Neler diyorlar?
Zafer: Yanlış hatırlamıyorsam 11 tane görgü tanığı var. Hiçbiri damda olduğunu söylemiyor. 6-7 tanesi de aşağıda vurulduğunu söylüyor. Ahmet vefat ettikten 1 gün sonra abimle birlikte o binaya gittik. Apartman sakinleriyle konuştuk. Hiç kimse bir şey bilmiyor. Sadece bir genç kız yukarıda birilerinin olduğunu ama kim olduğunu bilmediğini söylüyor. Karşı apartmanda oturup da o gece olayları izleyenler de karşıda kimsenin olmadığını söylüyorlar. Ve Ahmet’i tanıyanlar da olay esnasında Ahmet’in aşağıda olduğunu söylüyorlar. Bizde öyle bir bilgi kirliliği var. Ahmer yukarıdan mı düştü? Düştüyse nasıl düştü? Aşağıda mı vuruldu? Bunlarla ilgili muamma içerisindeyiz.

»Ahmet’in bulunduğu yerde bir gaz kapsülü bulundu. Üzerinde saç telleri ve kan izi var. Jandarma kriminal raporunda o kanın Ahmet’e ait olmadığı söyleniyor. Raporu güvenilir buluyor musunuz?
Zafer: Raporda üzerindekinin kan olmadığı söylendi ama üzerindekinin ne olduğu belirtilmemiş. Üzerindeki 3 adet saç kılının da incelenemediği belirtiliyor jandarma raporunda. Kapsül şu an Adli Tıp’ta. Oradan haber bekliyoruz.

»Olay gününe dönelim. Nasıl haberdar oldunuz?
Emsal: Ben evde oturuyordum. Benim oğlumun öldüğü dakikalarda ben burada yere düşüp bayılmışım. Hani derler ya anne hisseder. Eşim dedi ki “Ne oldu sana, tansiyonun mu düştü?” Benim kesinlikle tansiyonum falan yok. Ama o gün birden, elimde tepsi vardı, çay bardakları falan birden yere düştüm yığıldım. 10 dakika geçmeden telefon geldi oğlum Zafer’e. Ahmet Atakan abiniz mi? Zafer de evet dedi, hayırdır? Dediler ki hastaneye gelin, yaralandı Ahmet. Sonra eşim, oğlum, kayınlarım hastaneye koşuyorlar. Ben de arkalarından koştum. Dedim ki, ne olur bana gerçeği söyleyin, Ahmet’e bir şey mi olmuş? Apartman sakinleri falan “Yok merak etme, Ahmet biraz yaralanmış” dediler. Bir komşumuz beni hastaneye götürdü. Arabada komşumun eli ayağı titremeye başladı. Ani bir fren çekti durdu yolda. Telefonuna Ahmet Atakan hayatını kaybetti diye haber gelmiş. Demedi bana Ahmet’in öldüğünü. Hastaneye yetiştik. Orada Akrepler var, Tomalar var. Biber gazı sıkıyorlar insanlara. Ben annesiyim diyorum ne olur yolu açın diye bağırıyorum.

»Ahmet’le ilgili kalabalık mı toplanmış hastanede?
Emsal: Evet, duyan herkes hastaneye koşuyordu. Aşırı bir kalabalık vardı. Kimi diyordu Ahmet ölmüş, kimi diyordu Ahmet ölmemiş. Zaten ben kendimi kaybettim orada. Sonra hiçbir şey hatırlamıyorum. İğneler falan yapıldı. Sonra doktor, milletvekilleri geldi yanıma. “Ablacım metanetli ol, Ahmet’i kaybettin” dediler. Oğlumun öldüğüne hâlâ inanmıyorum. Ahmet Manisa’da okuyordu üniversiteyi. Ben hep şey zannediyorum, Ahmet İzmir’de ya da Manisa’da.

»Hukuki süreç hangi safhada? Herhangi bir şüpheli var mı? O saatte görev yapan polislerin ifadesi alındı mı?
Zafer: Olay günü Ahmet’in bulunduğu sokaktan aşağı doğru Uğur Mumcu’ya doğru gelirken Akrepler duruyor. Bir 20-30 saniye aynı sokakta bekliyor ama ateş etmiyor. Orada kim var kim yok onu tespit ediyor. Fazla bir kalabalık yok, 150 kişi var. Abim ve 2 arkadaşı zaten hep grubun öncüleri. Daha önceden fişlemişler bunları. Üçü aynı gün vuruluyor. Ahmet’ten önce Samet ile Fırat vuruluyor. Onlar yaralı. Arkasından Ahmet’in ölüm haberi geliyor. Yani Akrep kimlere ateş edeceğini belirliyor ve dönüşte belirlediği kişileri vuruyor. Yüksekten düşme de olabilir, vurma da olabilir ama kesinlikle bir kumpas var. Polislerin hepsine aynı tutanak imzalattırılmış. Hepsi “Biz o esnada geçiyorduk, yukarıdan birinin düştüğünü gördük, ambulansı aradık” demişler. Tamam, yukarıdan bir insanın düştüğünü gördün ve sonra üzerine defalarca gaz kapsülü atıyorsun. Ahmet’in kurtulma şansı var ise de o son şansı yok ettiler. Yerde yığılmış bir insanın üzerine hangi vicdanla, hangi onurla defalarca, kimse yanına yaklaşamasın diye gaz kapsülü atıyorlar.

»En çok kime öfkelisiniz?
Emsal: Ben sadece Başbakan’a öfkeliyim. Bu emri ben verdim diyor. Göğsünü gere gere benim polisim kahramandır. Onun evlatları yok mu? Bu polislerin evlatları, çocukları, bacıları, kardeşleri yok mu?

»Ne dersiniz Başbakan’ı görseniz?
Emsal: Allah sana evlat acısı versin derim. Çünkü benim yüreğim bir ana olarak çok yanıyor. Allah o günleri ona gösterecek. Kesinlikle gösterecek. Ben Allah’ın adaletine inanıyorum.

»Bakanların, çocuklarını korumaları ne hissettiriyor?
Emsal: Evlat çok sevilir. Evladın sevgisinin ne olduğunu eğer biliyorlarsa, Allah onlara evlat acısı versin. Çünkü bana büyük bir acı yaşattılar. Bana, Ali ismaillere, Abdullahlara, Ethemlere…

»Bir gün hesabının sorulacağına inanıyor musunuz?
Zafer:Valla gelecekten umutlu değiliz. İnsanlar birbirine insan gözüyle bakmıyor artık. O AKP’li, o CHP’li, o sağcı, o solcu. Normalleşmek için kesinlikle mevcut iktidarın gitmesi ve yargılanması gerekiyor.

***

Hep onun anısıyla yaşıyorum

»Bütün bu gürültünün patırtının ötesinde evde baş başa kaldığınızda evladını kaybeden bir anne olarak ne hissediyorsunuz? Nasıl mücadele ediyorsunuz?
Oğlumun vefatından beri çok az yalnız kaldım. Yalnız kaldığımda Ahmet’in odasına geçip yatağına, fotoğraflarına bakıp hep onun anılarıyla yaşıyorum. Ağlıyorum ne yapıyorum yani.

»En çok neyini özlüyorsunuz?
Her şeyini özlüyorum. Onun gülüşünü, “Dostum Emsal” deyişini. Ben çocuklarımla hep arkadaş gibi kaldım. Ben onlarla beraber halı sahaya bile giderdim, çocuklarıma tezahürat bile yaptım. Eylemlere, yürüyüşlere, düğünlere beraber giderdik. Canım sıkıldığında arabaya bindirirdi beni, turlardık biraz. Müzik açardı. Ahmet Kaya’nın parçalarını..

»En çok hangi şarkısını severdi?
Ölmeden 4 gün önce ailece pikniğe gitmiştik. O gün herkese susun dedi. Kaldırdı ellerini böyle. “Ben anneme şarkı armağan etmek istiyorum” dedi. Ağlama Anne şarkı
sını söyledi. Öyle içten söyledi ki, “Ahmet Allah aşkına bak söyleme bu şarkıyı, canım sıkılıyor” dedim. “Dostum seni çok seviyorum” dedi. Öpücük verdi bana.

»Ne olursa içiniz soğur?
Barış olmasını istiyorum, Ahmet’in faillerinin ortaya çıkıp cezalandırılmasını istiyorum. Oğlum o çatıdan düşmüş olsa bile onun ölümüne sebep olan “Emri ben verdim” diyen Tayyip Erdoğan’dır. Onun polisleridir. Maaşlarımızı bizim vergilerimizden alıyorlar. Resmen biz çocuklarımıza katil tutuyoruz ya.

»Ölüm sebebinin bir türlü belirlenememesi nasıl bir duygu yaratıyor?
Acı veriyor. Öldüğü günden bu güne kadar benim gözüme hiç uyku girmiyor ki. İlaç verdiler, hiçbir etkisi olmadı. Böyle sabah oluyor, sabahlara kadar uyuyamıyorum. Çünkü hep düşünüyorum. Benim oğlum nasıl öldü, nasıl öldürüldü, kim öldürdü. Her gün dua ediyorum, “Allah’ım ne olur oğlum rüyama gelsin de, nasıl öldürüldüğüne dair bir şey söylesin.

»‘Keşke gitmeseydi’ dediğiniz oldu mu?
Hiç “Keşke gitmeseydi” demedim. Çünkü ben de gidiyordum. Duyarlı olan her insan gidiyordu. O gün benim oğlum ölmeyebilirdi. Keşke ben ölseydim. Başkası da ölebilirdi. “Oğlum seni vururlar, bir şey yaparlar” dediğim zaman, “Niye, benim elimde silah mı var, ben anayasal hakkımı kullanıyorum“ diyordu. Ama polisler gözü dönmüş canavarlar gibi saldırıyorlardı.

Abdurrahman Uyan
30 Ekim 2014
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net