Evrensel: Neden Hatay?

Ahmet Atakan, Haziran direnişinin başlangıcından bu yana Antakya’nın kalbine düşen üçüncü ateş oldu. Daha önce yine Antakya Armutlu’daki eylemde katledilen Abdullah Cömert ve Eskişehir’de polis tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz… Ahmet, ODTÜ’ye destek ve Abdullah Cömert’in katillerinin cezalandırılması için eylemdeydi. Ahmet’in cenazesinde “Oğlum halkı için direndi” diyen anne Emsal Atakan’ın yanı başında Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz vardı. Ahmet’in ölüm nedeniyle ilgili Antakya ve Adana’daki tıp raporları da birbiriyle çelişkili. Ama raporlar ne derse desin, gerçek değişmiyor: Ahmet, iki yıldır gerilimin sürekli tırmandırıldığı Hatay’da, bir protesto eyleminde yaşamını yitirdi. Ve ne bu olaylar, ne de ölümler rastlantı değil.

hatay

OSMANLICI HEVESLER

Çok değil, daha iki yıl öncesine kadar Hatay insanların taksiye binip Halep’e alışveriş yapmaya, Lazkiye’de akşam yemeği yemeye gittiği bir kentti. Kimse kimsenin dinini-mezhebini sormaz, dinler- kültürler barış içerisinde kardeşçe yaşardı. Ancak emperyalistlerin Arap coğrafyasında Tunus ve Mısır’da başlayan halk hareketlerine müdahale politikası Hatay’ın da kimyasını bozdu. AKP Hükümeti’nin  Suriye’de ‘yeni Osmanlıcı heveslerle “Bölgesel liderlik” peşinde koşması, en çok Hatay’ı vurdu. Erdoğan, Nusayri (Arap Alevi) Esad rejiminin Müslüman kardeşlerimizi katlettiğini söylüyordu. Önce sınırlar açılıp Suriye’den mülteci akınının önü açıldı. Sonra Hatay’da yavaş yavaş çember sakallılar görülmeye başladı. Derken el Kaidecilerin devlet tarafından silahlandırılıp eğitildiğine dair haber ve görüntüler dolaşmaya başladı. Antakya Devlet Hastanesi, Hataylılardan çok yaralı Kaide militanları ile doluydu. Aleviler, Lazkiye’de kadın çocuk demeden akrabalarını “allahuekber” nidalarıyla katledenlere devletin böyle kucak açmasından tedirginlik duyuyordu. AKP Hükümeti’nin CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğu için Suriye’ye müdahale politikasına karşı çıktığı söylemi, giderek Alevi ve Sünni komşuları birbirinden uzaklaştırıyordu.  AKP’nin bu mezhepçi politikası, Arap Alevileri adım adım Türkiye’den koparıp Suriye ile duygusal birliğe yöneltti. Arap Alevilerin evlerinde artık Türk televizyonları izlenmiyordu. Suriye televizyonlarının yanı sıra özellikle Rusya el-Yevm, İran’ın Al-Alam, Lübnan Hizbullahının Al-Manar gibi televizyonları en çok izlenen kanallar olmuştu. Suriye’ye ABD müdahalesinin tartışıldığı günlerde babamın, “Lavrov, Rusya’nın Suriye için savaşa girmeyeceğini söylüyor” dememe verdiği “Sen Türk kanallarını izliyorsun, onlar yalan söylüyor” cevabı, aslında onların nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlatıyor.

AKP’NİN MEZHEPÇİ POLİTİKASI

Hatırlayalım, Hatay’da AKP’nin Suriye’ye müdahale politikasına karşı protesto eylemleri başladığında, eylemciler “bunlar Esad’çı” diye damgalanmış, yetmemiş Acilciler örgütünün eski liderlerinden Mihraç Ural üzerinden komplo teorileri geliştirilmişti. AKP, Alevi yurttaşlarının hassasiyetlerini anlamak yerine onları düşmanlaştıran bir politika izlemişti. Bu politikanın en görünür sonuçlarından biri, Haziran direnişi sürecinde en hareketli kentlerden birinin Hatay olmasıydı. Devletin kolluk güçleri de karşılarında demokratik tepkilerini ortaya koyan vatandaşlar değil, düşmanları varcasına eylemcilere saldırınca Abdullah Cömert yaşamını yitirmişti. Abdullah, polis kurşunuyla ölmesine rağmen failleri hâlâ bulunmadı. Ve bu ölüm, yeni ölümlere davetiye çıkaran bir kırılma noktası oldu. Ahmet, Abdullah’ın katillerinin bulunması için yapılan bir gösteride öldürüldü. Polisin Ahmet’in cenazesine katılanlara da saldırması ve yine Ahmet’in ölümüyle ilgili devlet yetkililerinin yaptıkları açıklamalar da gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.

ERGENEKONCU CEPHENİN FAALİYETLERİ

AKP politikaları gibi Antakya’da gerilimin tırmanmasına neden olan bir diğer tehlikeli eğilimi de belirtmek gerekiyor. Sözcü, Aydınlık, Ulusal Kanal gibi Ergenekoncu medya organları, Alevilerin AKP karşıtlığını kendilerine dayanak yapmaya çalışıyor. “Ergenekoncu paşalar yargılandığı için ülkenin bu hale geldiği” propagandası üzerinden Aleviler darbeci politikalara yedeklenmeye çalışılıyor. Bu medya organları bir yandan Kürt düşmanlığını kışkırtarak AKP’ye karşı demokrasi mücadelesinin iki önemli gücünün birleşmesini engelliyor (oysa Kürtler özellikle Rojava’da AKP’nin Suriye politikası karşısında en önemli direnç merkezi durumunda). Öte yandan ancak bu Ergenekoncu-darbeci güçlerin AKP’yi durdurabileceği söylemi üzerinden gerçek bir halk ve demokrasi mücadelesinin gelişmesini önemli oranda baltalıyorlar. Bunların halk üzerinde azımsanmayacak bir etkisi olduğunu da söylemek gerekiyor. Suriye üzerine konuşurken 80 yaşında bir yakınım “Ulusal Kanal, AKP’yi çok iyi eleştiriyor” diyor. Bugün Şam’daki Emevi camisinde namaz kılmaktan söz eden Erdoğan gibi bu Ergenekoncuların da 1999’da Öcalan Suriye’deyken tankları Şam’ın üzerine sürmekten söz ettiklerini hatırlatıyorum. Ergenekoncuların Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik saldırılarını ve Perinçek’in CHP-MHP-İP ittifakını anlatıyorum. Aldığım cevap, “Tamam, biz bunların iç politikasını desteklemiyoruz ama Suriye için destekliyoruz” oluyor.

ÜÇÜNCÜ YOL MÜMKÜN

Elbetteki iki yanlış bir doğru etmiyor. Ve gençlerimiz ölmeye devam ediyor. Ancak “tünelin sonu aydınlık” sözünün kaynağı olan Titus tünelinin yer aldığı Hatay’da bu karanlık tabloyu değiştirecek gelişmeler de yaşanmıyor değil. Haziran direnişinden sonra Harbiye-Gümüşgöze’deki forumdaki gençlerin Arapça yaptıkları konuşmalarda Kürtleri artık daha iyi anladıklarını söyleyip barış ve demokrasi cephesinde birleşmek gerektiği yönündeki konuşmaları, üçüncü bir yolun mümkün olduğunu görmeleri bakımından önemli ve anlamlıydı. Ötesinde bütün düşmanlaştırıcı söylemlere rağmen Reyhanlı saldırısından sonra oradaki Sünni kardeşlerinin acısını paylaşmaya ilk gidenlerin Aleviler olması ve Sünni Reyhanlılıların olaylardan sonra tepkilerini AKP politikalarına yöneltmeleri tünelin ucundaki ışığı gösteriyordu. Hatay’ın eski günlerine dönebilmesi ve ülkenin üzerinde dolaşan kara bulutların dağıtılması için Alevi, Sünni; Türk, Kürt, Arap bütün halk güçlerinin savaş ve düşmanlık politikalarına karşı barış ve kardeşlik içinde yaşayabilecekleri bir ülke için birleşmesinden başka bir çıkar yol bulunmuyor. Ahmet’ler böyle bir ülke için öldüler…

TİCARET ‘ÖZGÜR SURİYE KAÇAKÇILARI’NIN ELİNDE!

AKP’nin Suriye politikasının en görünür sonuçlarından biri de Hatay ekonomisine vurduğu darbe oldu. İki yıl önce yılda ortalama iki buçuk milyon insan turistik-ticari amaçlarla giriş çıkış yaparken bu rakam savaştan sonra neredeyse sıfırlandı. 2010’da 250 milyon dolar Suriye’ye ihracat, 2012’de durma noktasına geldi. Bir ticaret kenti olan Hatay, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Binlerce esnaf iflasın eşiğinde olduğunu söylüyor. Suriye ile sınırların kaldırıldığı dönemde ekonomik olarak en rahat dönemlerinden birini yaşayan Reyhanlı, Suriye’ye müdahale sürecinden sonra Suriyeli mültecilerin akın ettiği ve ciddi ekonomik sorunlarla boğuşan bir ilçe oldu. Şimdilerde Hatay’ın sınır ticareti, Suriye’den getirdikleri kaçak mazotu bir gelir kapısı haline getitren “özgür Suriye kaçakçıları”nın elinde!

Yusuf Karataş
12 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; evrensel.net