‘Bağzı gurbetçi öğrenciler’den mektup var!

Öğrencisi, emekçisi, semt sakiniyle Yüzüncü Yıl Direnişi, bir şehrin topyekûn dönüşümüne karşı yaşam alanını, hatırasını, hafızasını koruyor; nerede ve nasıl yaşayacağına dair kararı kendisi veriyor.

Biz bu metni size dünyanın dört bir köşesinden yazıyoruz. Kimimiz ODTÜ öğrencisi, kimimiz değil, Ankara’da büyüyenimiz de var, sonradan üniversiteye gelenimiz de. Aramızda bu ciddi ve “gri” şehirde kimin neden yaşamak istediğini anlamayanlar da var, bozkırın ve devletin ortasındaki inatçı yaşama halini diğer bütün şehirlerinkinden renkli bulanlar da. Farklı coğrafya ve zaman dilimlerinde, internet yayını başında bilenler bilmeyenlere pazar yerini, Migros’u, beş katlı evleri, A4 kapısını anlatıyor. Sizi izliyoruz; evlerimizde, okullarımızda, iş yerlerimizde. Tüm algılarımızla, buradaki hayattan koparcasına sizi dinliyoruz. Bir araya geldiğimiz her yerde sizden, ağaçlarımızdan, parklarımızdan, mahallelerimizden bahsediyoruz.
Bir yol, mahalle sakinlerini, üniversite öğrencilerini, bir şehri ve bir ülkeyi neden bu kadar ilgilendirir anlatmaya çalışırken, bir bakıyoruz ki Tuzluçayır halkı sokakta, Dikmen, Batıkent, Keçiören direniyor. Ankara direnişçilerinin bu iradesi Haziran’da ve takip eden aylarda milyonların ortaya koyduğu iradeyle aynı yerden besleniyor. İstanbul odağındaki çeşitli “çılgın” projelerle, Yüzüncü Yıl’ın ortasından geçecek otoyolun ve rantsal dönüşümün arasındaki benzerliğin farkındayız. Tıpkı, Madımak’la “Yavuz Sultan Selim” Köprüsü ve “Cami-Cemevi” projesi arasındaki benzerliğin farkında olduğumuz gibi. Acaba egemenler de Gezi’deki ağaçların altından sökülüp yakılan çadırlarla ODTÜ’nün A4 kapısına kurulan çadırlar arasındaki ortaklığın farkında mı? Türkiye’nin dört bir yanında Gezi Direnişinin yankılandığının; mahallelerde, meydanlarda, kaldırımlarda ve hatta merdivenlerde halkın yaşam alanını, belleğini ve kent hakkını savunduğunun farkındalar mı?

Bizlerden yoldaşlığın, dayanışmanın, muhabbetin devamını isteyen Yüzüncü Yıl İnisiyatifi’ne, Tuzluçayır’a ve direnen tüm yoldaşlara uzaklardan bin selam! Bu parklar, bu sokaklar, bu hayat bizim!
Umut ile, sevda ile, düş ile…


Biz bu satırları yazdıktan yaklaşık bir gün sonra Antakya Armutlu’da Ahmet Atakan polisin başına sıktığı bir gaz fişeği nedeniyle hayatını kaybetti. Ahmet 22 yaşındaydı, gencecikti daha. Silinmez bir yaşamak suçu bıraktı üzerimizde.

Bağzı gurbetçi öğrenciler

11 Eylül 2013