Radikal: Dedeefendi ile Hocaefendi el ele! #direntuzluçayır – Sinan Oğan

16 Ağustos’ta Nevşehir’de Bekir Bozdağ’a karşı yapılan saldırı sonrası Dersim’de ki Cemevlerinden ortak bir deklarasyon yayımlandı. Yayımlanan deklarasyonun sonrasında TRT Haber 3G ile Tunceli Üniversitesi’ne bağlanıp Rektör ve beraberindeki ‘Dede’ler ile bir yayın gerçekleştirdi. TRT Haber’in bir anda Tunceli’ye bağlanmasına ne kadar şaşırdıysam, dedelerin konuşmaları da en az o kadar şaşırtıcı ve vahimdi.

fetullah gülen

Politik ve mezhepsel kimliği ön planda olan bir coğrafya olan Dersim’de, cemevlerinin dedeleri teker teker kamera karşısına dizilmiş ve sözüm ona ‘Dede’ler ‘sayın’la başlayan, şükranlarla devam eden, saygılarla bitirilen konuşmalarında Alevilikten nasibini alamadıklarını göstermişlerdi.

Alevilikte gelen misafir ‘Ali’ olarak görüldüğü için misafirin incinmesi, geri çevrilmesi söz konusu değildir. Bu sebepledir ki Alevi öğretisine göre Bozdağ’a yapılan saldırı yanlıştır. Söz alan her dede bu doğrultuda görüşlerini sundular. Buraya kadar olan kısmı kabul edilebilirdi. Fakat Dersimli, Alevi olmalarından ötürü onlara biçilen/ biçtiğimiz muhalif kimliğinin törpülenmiş olmasını görmek son derece vahim olan tabloydu. Evet Bekir Bozdağ’a, misafire, yapılan saldırı girişimi yanlıştı fakat Bekir Bozdağ’ın, Tayyip Erdoğan’ın yahut başka bir kabine üyesinin Alevilere, Kürtlere ve ya diğer ötekilere yaptığı doğru muydu? O saldırı bir anda oluşmuş bir şey değildi; ve altta yatan sebep neydi. O adamı o saldırıya iten sebep neydi? Bu tür soruların cevaplarına bakılmaksızın direk sevgi ve saygı bildirmelere girmek tam anlamıyla utanç verici.

Devletin, hükümetin ‘alevileri’nden bir diğeri de İzzettin Doğan. Biz kendisini devletin Alevi’si bilirdik; meğerse Cemaatin Alevi’siymiş. Nitekim, geçtiğimiz zamanlar içerisinde ‘dedeefendi’ İzzettin Doğan ile ‘hocaefendi’ Gülen arasında paslaşmalar, selamlaşmalar olmuştu. Yeni düşünülen ‘İslam Birliği’ modeli ile revize edilen Cami-Cemevi projesi bu paslaşmaların sonunda kamuoyuna duyuruldu. Bir çok Alevi bu projeye karşı çıktı. Bende 28 Haziran’da ki yazımda ‘Efendi’ler arası paslaşmaları yazmıştım. O yazıda da üstünde durduğum nokta şuydu:

“Cami-Cemevi kardeşliğinde, Alevilik içi boşaltılmış bir Alevilik olarak, Sünnileştirilmiş bir Alevilik olarak mürşitlerden müritlere verilecek. Böylece istenen oluşacak; bir tehlike daha bertaraf edilmiş olunacak. Tek bir yoruma bağlı olunacak, tek bir kişiye biat edilecek ve ‘tekbir’ sesleriyle düşmana itilecek.”

Gün 28 Haziran’dan 9 Eylül’e evrildi; proje hızlı bir şekilde gerçekleştirildi ve temel atma töreni düzenlendi. Fakat diğer bir tabloda ise devletin, hükümetin, cemaatin Alevisi olmak istemeyen onurlu halk protesto için yürüyüşe geçti. Sonrası yine bilindik tablo: Gaz, cop, su. Yani AKP demokrasisi. Bu defa bilinenin ötesine geçildi ve mahalleye özel harekat birlikleri sevk edildi. Halk Cemevi ile Camiyi yan yana istemiyor; bunun sebebi hoşgörüsüzlük değil. Zira iki inşayı yan yana getirince buzlar erimez; mesele gönülleri yan yana getirmek. Gönülleri yan yana getirmek için bunca yıl yapılan haksızlıkların, katliamların hesabı görülmeli, özrü dilenmeli, özeleştirisi yapılmalı. ‘Hocaefendi’nin, Başbakanın Aleviler ile ilgili sözleri, düşünceleri, fikirleri ve zikirleri bilinmekteyken, herhangi bir özür dilenmemişken bu neyin projesidir.

Bunun adı düpedüz yeni bir açılım safsatasıdır ve biz Alevilerin nazarında İzzettin Doğan’ın, kendini bir maaş, makam uğruna feda eden dedelerin bir temsiliyet hükmü yoktur. Bir temsilci aranacaksa eğer o da darağacında benliğinden ödün vermeyen Pir Sultan Abdal’dır!

“Yorulan yorulsun ben yorulmazam
Derviş makamından ben ayrılmazam
Dünya kadısından ben sorulmazam
Kalsın benim davam divana kalsın”
Pir Sultan Abdal

#direntuzlucayir

Sinan Oğan
9 Eylül 2013
Kaynak;radikal.com.tr