İnsan Haber: “Memleket Sahnemiz, çünkü bu Gezi’de oldu” Feryal Öney

Kardeş Türküler, 20. yılını özel bir program ile yarın akşam (9 Eylül’de) Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde kutlayacak.

Kardeş Türküler

Anadolu, Trakya ve Mezopotamya halk şarkılarını yorumlayan kardeş Türküler, Türkiye’de yıllardır söylenen“halkların kardeşliği” şiarını müzikal bir çerçevede sunarak sanat yaşamlarına farklı bir kapı açtılar. Bu kapı açılalı ise tam 20 yıl oluyor. Evet, Kardeş Türküler 20 yaşında.

Grup 20. yılını 9 Eylül Pazartesi günü Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde verecekleri özel bir konserle kutlayacak.

Bu konserde ise barış süreci, Gezi eylemleri, halkların kardeşliği yine Kardeş Türkülerin sahneye taşıyacağı bir kaç başlıktan bazıları… Sahne zengin olunca, danslar, ağıtlar, horonlar, adına da“Memleket Sahnemiz” demek yanlış olmaz diyorlar.

Bu 20 yılda Kardeş Türküler neler yaşadı, nelere özlem duydu, neleri düşledi… Tüm bunları Kardeş Türküler’den Feryal Öney’le konuştuk….

-20 yılı geride bıraktınız. Yarın her yıl olduğu gibi Harbiye Açıkhava’da bir konserle 20. yılınızı taçlandıracaksınız. 20 yılı anlatmak çok uzun olacak ama neler hissediyorsunuz?

20 yılın bu kadar hızlı geçeceğini tahmin etmiyorduk. İnsan hayatı da böyledir ya, birden 30 yaşında buluyorsun kendini, birden 40… Bizim avantajımız kendimizi hala öğrenci hissediyor olmamız. Üniversiteden çıktıktan sonra mezuniyeti iş aramak dışında çok hissetmedik. Nasıl yaşayacağını planlamak, nasıl para kazanacağını planlamak, evet herkesin yaşadığı şeyleri bizde yaşadık, ama ona yönelik formüller bulduk, BGST içinde çeşitli önlemler aldık. Türkiye’de sanat yapmanın nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. Onun dışında hep öğrenciydik. Bunun bir sebebi de üniversiteyle bağımızın kopmaması. Özellikle de Kardeş Türküler projesinin içinde yer alan insanlar olarak ilk yıl ne yaşamışsak bugün de aynı şeyi yaşıyoruz. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz çünkü.

-Kardeş Türküler projesi bugün hala sizi heyecanlandırıyor sanıyorum…

Cumhuriyet dönemi politikaları, öncesinde de vardı mutlaka, ama o çok keskin kırılmadır ve sonrasında yaşananlar. O kadar çok şey sümen altı edilmiş ki, onca şeyi ortaya çıkartıp öğrenmeye çabalarken vakit çok çabuk geçiyor. Bir de Türkiye’de yaşıyorsanız; bugün ne olduğu, yarın ne olacağı ve bizi gelecekte neyin beklediği bu kadar belirsizken, savaş her gün tehdit ediyorken hayatımızı, bir türlü gerçek barışa ulaşamamışken çok fazla şeyle mücadele ediyorsunuz ve hayatınız çok hızlı akıp gidiyor. Ama mutluyuz tabii ki, iyi ki böyle bir proje yapmışız.

-2000 yılından bu yana Harbiye konserleriniz devam ediyor. Yine yarın da dinleyicileri sürprizler bekliyor sanıyorum. Neler olacak bu yıl?

Her yıl amatör veya profesyonel pek çok konuğumuz olmuştur ama bu sene konuklu yapmayalım dedik. Biz 20 yılda ne yaptık? Gençler var içimizde, solistlerimiz var vs.. Kardeş Türkülerin kazanımıdır, bunu seyircilerin görmesini istedik. İkincisi Gezi bir milattır ama Gezi tek başına değildir; Gezi’yi hazırlayan süreç, barış süreci… Burada da sadece Kürtlerin mağduriyetlerinden söz edemeyiz, hala bakidir, çok önemli bir savaştır da, çok kayıplar vermiştir Kürtler… Bizim sahnemizde hepsi olacak. Şuan bir çatışmalı süreçten söz edemeyiz ancak yarın ne olur bilemeyiz.

-Gezi tek başına bir milat değildir dediniz; biraz açalım mı?

Gezi’ye gelinceye kadar çok farklı kimlikler mağduriyetler yaşadı, Aleviler, kadınlar, LGBT bireyler, çevreye dair HES projeleri vs… Gezi Parkı bu mağduriyetlerin neticesinde yüksek perdeden bir itirazdı. Bir çok farklı kesimin itirazıydı, o yüzden de önemli bir kırılma noktasıydı. Bizim sahnemize de bu yansıyacak, ama dediğim gibi Gezi’yi vurgulayarak yapmayacağız.

Bazen kendimizi, çok zayıf, çok kırılgan, kendini çok iyi ifade edemeyen bir toplum olarak hissederken b u sene her halde çok güçlüyüz, itiraz etmeyi öğrendik. Farklı kesimler bir araya geldi ve bu bir araya gelme hepimizi etkiledi. Bir araya gelerek birbirimizin dertlerine ortak olacağımızı gördük. Ama tabii ki süreç kötü ilerliyor, tamamlanmamış bir barış süreci var ve Ortadoğu’da da bir savaşın içine sürükleniyoruz. Oysa kimse bu ülkede savaş istemiyor.

-Etnik kimlikler üzerinden konuşmuşken ve barıştan söz ediyorken Gezi bu noktada çok önemliydi değil mi?

Bu seneki gösterimizin adı ‘Memleket Sahnemiz’ çünkü bu Gezi’de oldu… Bizim düşlediğimiz de buydu. O yüzden çok umut vericiydi.

-Kardeş Türküler Türkiye’de müzikal olarak da bir boşluğu dolduruyor… Bütün farklı kimlikleri ezgilerinizle buluşturuyorsunuz. En zor anınızda konserler verdiniz. Bu gücü nereden alıyorsunuz?

Türkiye’de yaşıyorsanız, sanatçılar gerçekten yaşamın bir ötesini düşünmek zorunda. Daha nasıl güzel günler yaşayacağımızın derdiyle uğraşıyoruz, o güçlendiriyor. Biz pek çok konserimizi asker ölümlerinden sonra vermek zorunda kaldık, yada dağlarda gençler öldüğünde konser verdik, toplu katliamlar yaşanırken, Roboski dönemi mesela… En acı durumlarda Kardeş Türküler müzik yapmak zorundaydı. Kendini bırakarak olmuyor. Sadece yas tutarak da değil. Evet, yas tutuyorduk ama içine dönerek, yaşanılanları kabul ederek sanat yapmak mümkün değil.

Her yeni güne hazırlanmak ve umutlu olmak, umut vermek zorundasınız. O yüzden Kardeş Türküler projesinin 20 yıldır sürüyor olmasının bir sebebi de budur… Kendimizi mecbur hissettik, kendi dertlerimizle, dünyevi dertlerimizle uğraşıp, kendi kafesimizin içine gömülüp kendimizi kapatma gibi bir şansımız yoktu.

İkinci güçlü kılan nokta ise her söyleşide söylediğimiz BGST olarak, Harbiye konserlerini görenler fark edecektir, güçlü bir sistem vardır bizde, sanatın nasıl yapılması gerektiğini, nasıl bir disiplin, özveri gerektiğini bizim sahnemizi izleyen çok net görür. Biz de kişilerin, zevkleri, egoları belirleyici olamaz. O yüzden de hala buradayız.

-Peki, sahneye çıkmadan önce acı bir haber alıp kararsız kaldığınız an oldu mu?

Geçen sene sahneye çıkmadan önce Afyon’da patlama oldu; 25 asker öldü. Başka bir güne uyandık o gün. Ve biz o sabah çok kötüydük, nasıl bir konser olacak, sahneye çıkıp nasıl şarkı söyleyeceğiz dedik. Sonra yine aramızda “biz aslında şarkı söylemiyoruz, yaralarmızı sarıyoruz, diriliyoruz” dedik… Oradaki 5 bin kişiyle bir arada olduğumuzu hissetmek bize güç veriyor.

O da bir şekilde yas tutmaktır, biz de yas tutuyoruz. Çok gençlerimiz öldü, anne babalar gözyaşı içinde… Ama başka şansımız yok, sanat, müzik, dans tekrar güçlendirecek bir araya getirecek. O gece sahneye çıktık. Gecenin sonunda bazı şarkıları gözlerimiz dolarak, ağlayarak söyledik. Öyle anlar oldu ki, iyi ki buradayız dedik. Yoksa yaşayamazsınız ki! Bitmedi savaş, dua ediyorum ne olur Suriye’ye girmiş olmayalım diye. O yüzden de 9 Eylül sabahın bizi nasıl bir sabah beklediğini bilmiyoruz, bu çok acayip… Daha önceki konserlerimizde de böyleydik. O gün biz neye uyanacağız, biz o sahnede nasıl bir ruh halinde olacağız bilmiyorum.

-Kardeş Türküler olarak barış sürecine inanıyor musunuz? Devletler barış getirir mi?

Devlet barış getirmez ama savaşmaktan vazgeçebilir! Eğer savaşı başlatan devletse savaşı durduracak olanda devlettir. Sadece çatışmadan söz etmiyorum… Gerçek toplumsal barışı sağlayacak memleket yaratmak en azından devletin görevi. Biz devlete yalvarmıyoruz, görevini yerine getirsin diyoruz.

Bizim talebimiz toplumsal barış, herkesin kendini eşit hissettiği , özgür hissettiği, bir arada yaşamanın koşullarının abiler, ablalar olarak kurulmadığı, herkesin söz sahibi olduğu, “yaşasın hakların kardeşliği” değil yaşasın halkların eşitliği” dememiz gerektiği vs… Kardeşlik elbette çok kıymetli bir şeydir tabii ki…

-Bu konuşmalarımızın hepsi sahnenize de yansıyacak?

Alevi sahnesi de var, bugün Alevilerin haklı taleplerini dile getiren sözler yazdık. Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Karadenizlilerin… HES’ler, doğa… Barışın yaşandığı memleket böyle bir memleket olmalı… O yüzden o kadar kolay değil barış.

-Toplumdan ne bekliyorsunuz peki?

Bu konuda herkese o kadar çok iş düşüyor ki, memlekette yaşayan herkesin elini taşın altına sokması gerekir. Önyargılardan nasıl arınılacak, bunu düşünmek… Yanındaki mağdurken sen öyle oturamazsın, kim mağdur edilirse edilsin herkesin ses çıkartması lazım. Mağdur edilen herkese karşı ses çıkartmak gerekir. Gerçek barış o zaman sağlanacak.

-Ses çıkartalım diyoruz ama Gezi’den sonra bir baskı unsuru oluşturuldu… Siz neler yaşadınız?

Tabii ki, Memet Ali Albora’nın başına gelenler bizim başımıza gelmedi, ama gelmeyecek diye de bir şey yok! Gezi bizi de etkiledi. Bir sürü yerde konser veremez hale geldik. Pek çok televizyon kanalında istediğimiz türküyü söyleyemedik. Ama zaten bizim 20 yılımız böyle geçti. Sansür yoksa bile otosansür oldu medyada… Bunlar devam ediyor, Gezi’den sonra da artarak devam etti. Bu zaten beklemediğimiz bir şey değildi. İnsanın 20 yılı böyle geçince, savaşın kızıştığı dönemde konserleriniz azalıyorsa, sözünüzü söylediğinizde her yere çıkamıyorsanız, türküleriniz yasaklanıyorsa, şaşırmıyorsunuz.

-Roger Waters’ın İstanbul’da verdiği konser çok konuşuldu. Çok dışarıdan birinin Gezi’de yaşamını yitiren 5 kişiyi anması ve sahnede fotoğraflarının duvara yansıması oldukça etkileyiciydi. Türkiye’deki sanatçılarda, müzisyenlerde böyle bir durum yok, neden?

Bizde çok şeyi gözden kaçırıyoruz. Çok içinde olduğumuz içindir belki. Ben şuna şaşkınım; Gezi eylemlerinde o kadar genç hayatını kaybetti ve yönetenlerden bir kişi çıkıp özür dilemedi yada üzüldüm demedi… Roboski’de olduğu gibi. Dışarıdaki adam bunu görüyor demek ki. Belki biz bunları yaşaya yaşaya alıştık. Çok da iyi yaptı Roger Waters…

Biz sanatçılar olarak bir çok şeye elimizi uzatamıyoruz. Bir araya geliyoruz ama sürekliliği olamıyor bunun, barış için sanatlar kuruluyor, sürmüyor, hayat gayesi vs.. dağılıyor. Bizim için BGST’de olmak büyük bir avantaj.

-Sürekliliğin olmaması korku mu peki?

Hayır. Ama onu da çözemedim… Muhalif olduğunu düşündüğüm pek çok sanatçı arkadaşım var, tek sorun bir arada yapamıyor oluşumuz.

Gülten İşeri
8 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; insanhaber.com