“Amerika’nın da yaptırımıyla Suriye’yle savaşa girme zemini hazırlandı bile. Bizi zor bir süreç bekliyor. Yine bir umut var içimde. Ama tedirginim de..” “Anlatılacak bir hikaye kendi sancısını kendiliğinden doğurmuyorsa, kendimi zorlayarak işe koyulmam. Şarkılar kendilerini yazdırıyorlar.”
Gezi’nin “Deli Kadın”ı, ismiyle müsemma, Arap Yarımadası’nda bir çiçeğin adı. Jehan Barbur…
12 Eylül darbesinin olduğu gün, daha beş aylık bir bebek. Beyrut’ta doğan, kısa bir süre sonra ailesiyle birlikte İskenderun’a geçen, kendisini de İskenderunlu olarak tanımlayan, çocukluğunun ve gençliğinin en güzel dönemlerini burada yaşamış, müziğe aşina, edebiyata tutkun bir isim
Derdi, hikaye güdümlü ve masalsı şarkıları ile çağdaş kadın ozan geleneğini, nefesi yettiği, dili döndüğünce anlatmak. Müziği, yazdıkları ve duruşuyla.. Gezi’nin gediklilerinden.
“Bugün nasıl bir gün bilemiyorum. Sadece tek bildiğim şeye sığındım. Sesim gelirse size…” dediği gün, Gezi’nin en şiddetli saatleri yaşanıyordu. Direnişte birebir olamasa da önce müziğiyle yaralara pansuman oldu. Sonrasında yazıları ve paylaşımlarıyla bu hareketin yanında ve arkasında olduğunu her fırsatta, her yoldan deklare etti.
Başka bir dünyanın varlığına inancından, popülizme boyun eğmeyen tavrından hiçbir zaman geri adım atmayan Jehan Barbur ile Gezi, müzik ve sanat-siyaset ilişkisi üzerine söyleştik.
Jehan Barbur, müziğinde neyi kerteriz alır? Nerelerden beslenir?
Bir şarkı yazarken pek hesap kitap yapamam. Yani, teknik anlamda şöyle olsun, hesaplayayım da böyle olsun demem. Diyemem ki! İçeriyi dinlerim. İçeriden her zaman da bir ses gelmez ne yazık ki. Bir yıl boyunca tek bir şarkı yazmadığım da olabilir. Tek önemsediğim şey, sırf şarkı yazmak için şarkı yazmaya koyulmamaktır. Anlatılacak bir hikaye, kendi sancısını kendiliğinden doğurmuyorsa kendimi zorlayarak işe koyulmam. Şarkılar kendilerini yazdırıyorlar. Kerteriz aldığım tek şey, onların bana ne söylediğidir, benim onlara ne söyletmek istediğim değil.
SANAT ÖNCELİKLE ÖLÜME MUHALİFTİR
Müzik eğer sadece bir nota toplamı olmayacaksa bir müzisyen için neyin toplamını ifade eder?
Adına ne dediğinizin bir önemi teknik olarak vardır. Ses toplamdır. Seslerin ayrışmasıdır. Devamlılığı olan, duyabildiğin her şeydir.
Haziran Direnişi özelinde değil ama aynı zamanda toplumsal bir özne olarak bir sanatçı, içinde yaşadığı toplumla ilgili siyasi gelişmelere nasıl tepki vermeli? Ülkenin sorunları, halkları, siyasal gidişi ile nasıl bir temas kurmalı?
Her vatandaş, her birey ister istemez siyasetle bağ kuruyor aslında. Yaşanılan her olay, herkesi bir şekilde etkiliyor. Sanatla uğraşan kişiler de elbette siyasetten herkes kadar etkileniyor. Benim hissettiğim sıkıntı sadece şudur: Sanatçı olmasından dolayı değil de tanınıyor olmasından kaynaklı, dinleyicinin, izleyicinin veya takipçilerin ilk safhada sanatçıdan derhal ses çıkarmasını bekliyor olmalarıdır.
Bu beklenti, o insanların sanatçı kimliklerinden kaynaklanmıyor kanımca. Tanınmış isimler olmalarından kaynaklanıyor. Ünün de bir kuvveti var, inkar edilemez. Fakat sırf ünlü diye birinden siyasi anlamda bir şiara sahip olmasını beklemek hata olur.
Gezi olaylarının en başında bu tür örneklere şahit olduk. Konuşmayı beceremeyen, o-lanlardan bihaber isimlerin demeçlerini dinledik. Sanatçı kimliği altında, sırf ünlüler diye bir şeyleri etkilemelerini bekledi birçok insan. Sonuç elbette hüsran oldu.
Sanat içinde muhalefet barındırır. Öncelikle ölüme muhaliftir. Derdi hayatla, yaşamla ve gündelikledir. Ben vatandaş olarak, her sanatçıdan siyasi bir söylem beklemem. Bu bir tercihtir, bir şekilde zaten icra etiği sanatında fikrini ve zikrini beyan ediyordur. Bir müzisyen olarak da müzisyen olduğum için değil, burada yaşayan biri olduğum için fikirlerimi beyan ederim, evvelinde de etmişimdir. Ama her insanın müdahil olabilme oranı kendi tasarrufuna bağlıdır ve bu konuda her bireye saygı duymak gerekir. En olumsuz şartlarda dahi sanatını icra etmeye çalışıyor olmak, olanı yok saymak anlamına gelmez, tam tersine bir yılmama göstergesi olarak da değerlendirilmelidir. Sanat her koşulda var olmak için çabalar, çabalamalıdır.
AMERİKA’YA VE HÜKÜMETE RAĞMEN BAŞARABİLİRİZ
Gezi hareketinin genel olarak bir gençlik hareketi olduğu saptaması var. Ama genci yaşlısı bu hareketin içindeydi. Daha önce kuşağınızı böyle bir eylemlilikte gördünüz mü, bekliyor muydunuz böyle bir hareketi? Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Ben, böylesi kuvvetli bir başkaldırıyı bugüne değin ancak okudum ama şahit olmamıştım. Tarihte önemli bir olaya müdahil olup şahit kılındığım için aslında mutlu ve gururluyum. Böyle bir şey olacağını bekliyordum. İnsanlar yıldılar artık ama böylesi ağırbaşlılıkla yapılacağını açıkçası beklemiyordum. Şaşırdım, gururlandım.
Silahsız direnişi dünyaya bir kez daha gösterdi bu insanlar. Silahsız olmalarına rağmen şiddete maruz bırakıldılar ama yine de insanca başkaldırdılar. Bu nereye gider? Herkesin en büyük soru işareti. Kısa vadede büyük değişimler beklemiyorum şahsım adına. Tam tersine devletten daha ağır baskılar, yasaklar ve yasa değişiklikleri bekliyorum. Devlet nezdinde halkın isyanı olarak tanımlanan bu direnişe daha ağır baskılar uygulanacak belli.
Amerika’nın da yaptırımıyla Suriye’yle savaşa girme zemini hazırlandı bile. Bizi zor bir süreç bekliyor. Tavrımızı ve uğranılan hakkaniyetsizlikten dolayı doğabilecek olası kızgınlığımızı dizginleyebilmek gerekecek. Yine bir umut var içimde. Ama tedirginim de. Bu yıl zor bir döneme girdik. Olumlu sonuçlarla çıkabilmeyi başarmaktır temennim. Amerika’ya ve hükümete rağmen!
Şarkılarınızı ve sizi tanıyan ciddi bir kitle söz konusu. Keza Gezi’de bulunan kitlenin büyük bir bölümü de sizden ve yaptıklarınızdan haberdardı. Ancak bu direnişi yalnızca Gezi ile sınırlamamak gerekir. Örneğin Gazi’de, Armutlu’da, Dikmen’de Gezi’yi korumak için meydanları dolduran ama Gezi’de bulunanlara yaşam tarzıyla hiç benzemeyen ve belki müziğinizi bilmeyen bir kitle de vardı. Gezi için yaptığınız şarkı ile birlikte düşünürsek bu konuda neler söylemek istersiniz?
Müzik yapıyor olmam sadece mesleğimin tanımı. Şarkılarla insanlara ulaşmaya gayret ediyorduk, bugün de ulaşabiliyorsak ne mutlu bize. Yine benzer kaygılarımı anlatıyorum zaten. Gezi’den öte yaşanılan her şey uzun yıllardır çektiğimiz bölünmüşlüğün sıkıntısı değil mi? Ha Gezi, ha Dikmen, ha Gazi… Evvelinde aslen Güneydoğu, Ermeni, Kürt sorunu… Irk, din menşeli politikalar, bizim her şeyden habersiz bırakılarak var olamamamız… Bu durum sizi de beni de kişisel bir depresyona farkında olmadan yıllardır sürüklüyor zaten. Müzik konusuna gelince, elimden geldiğince ben yine şarkı söylemeye devam edeceğim. Siyasi bir sebeple değil, her zaman olduğu gibi, şarkı için, müzik için ve tabii işim bu olduğu için.
KARGAŞALARDA ÖRGÜTLENMEK ÇOK DOĞALDIR
Hiçbir sanatçı gerçeği hoş görmez der Nietzsche ve hiçbir sanatçı gerçeksiz edemez der Albert Camus. Gerçeklik olarak tanımladığınız şey nedir?
Hakikati anlamak için çokça sorgu sual ve okumak gerekir. Hakikat nedir? Ölümü dahi tanımlayamazken hayatın hakikatini nasıl anlatabiliriz? Nasıl anlayabiliriz? Bence gerçek, kişinin kendisinden öte değildir. Bildiği kadardır ve en iyi bileceği şey kendisidir. Bize biçilen ömürde kendimizle uğraşabilmek dahi gerçeğe yakınlaştıracaktır bizi. Erdem sahibi olmaya gayret ediyorum şahsım adına. Olamayacağımı bilerek. Ama az da olsa yaklaşabilirsem buradan gitmeden, kendimi kârlı sayarım, zira tekamüle inanırım.
Hükümetin ve birçok sağ muhafazakar partinin çözemediği ve dönüp dolaşıp tıkandığı yer sanat. Bu bağlamda, sanat dünyasında, Gezi Direnişi kara listeleri, uyuşturucu operasyonları ve Tayyip Erdoğan belgeseli gibi gelişmelerin ardından, bir saflaşma ve yeni direniş şekilleri gerçekleşir mi? Gezici Müzisyenler gibi örnekler…
Tüm bunlar olabilir. Tuhaf değil. Kargaşalarda örgütlenmek ve bir araya gelmek kadar doğal başka sonuçlar olamaz. Ama bana soruyorsanız ben yine bildiğim yoldan ilerleyeceğim. Yetisizlik diyebilirsiniz buna. Ama zaten en başından beri derdim, dert anlatmaktı, o yüzden bir şeyin çatısı altına girme ihtiyacı duymuyorum. Oluşan toplulukları anlıyor, destekliyor ve gurur duyuyorum. Ama dediğim gibi, ben yine kendi müzisyen ekibimle bildiğim yoldan yalnız da görünsem yürümeye devam edeceğim. Güç buldukça, dilime defalarca vursalar da, dilim döndükçe..
Son olarak Tayyip Erdoğan’a ve hükümete söylemek istediğiniz birşeyler var mı?
Tarihten öç almak yerine ders alsak ne güzel olurdu. Bunu onlara değil iç sesimle kendime söylüyorum..
03 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;haber.sol.org.tr