Birgün: Kan aktıkça, biraz sızlıyor

BirGün yazarı, Sinemacı-Doktor Ercan Kesal her geçen gün çoğalan hekimlere saldırılardan sonra en sevdiğimiz hekimleri ve onların kalbini yazdı. Tehlike altındaki bütün hekimlere selamla…

gezidoktorlari

Dr. BEŞİR FUAD
Aynı zamanda bir doktor olan Beşir Fuad, daha otuz yaşlarında iken, Victor Hugo ve A. Schopenhauer çevirileriyle adından söz ettiren bir yazardır. Zeki ve batı dillerini çok iyi bilen birisi olarak bilinir.

Schopenhauer’in felsefesinden fazlasıyla etkilenmiş ve onun, “anlamsız ve boş bir hayattan kaçınmanın tek yolunun iradeyi öldürmek” fikrini adeta kendinde uygulayarak, 5 Şubat 1887’de bileklerini keserek intihar etmiştir. İntihar esnasında yaşadıklarını anlatan “ölüm mektubu”, 35 yaşındaki bir hekimin hayatla nasıl bir ilişki kurduğunun da somut bir evrakı gibidir:

“Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı…”

Son anlarında hizmetçisinin odaya girerek, onun bir doktor arkadaşını yardıma çağırması da işe yaramaz; çünkü eve gelerek onu kurtarmaya çalışan arkadaşına söyledikleri, kaçınılmaz akıbetinin de habercisidir:

“Boşuna uğraşma. Biliyorum, beş dakikalık ömrüm kaldı…”

Dr. Beşir Fuad’ın vasiyeti, “cesedimi, kadavra olarak kullanılmak üzere tıbbiye talebelerine bağışlıyorum. İnşallah buna müsaade ederler” diye biter.

Kendi iradesiyle seçtiği ölümünden sonra, cesedinin bile bir işe yaramasını isteyecek kadar bilime ve insanlığa olan inancını sürdürmüştür.

Dr. CHE GUEVARA
Dr. Che Guevara, Bolivya’da kendilerini yakalayan Albay’a, biraz önce infaz edilerek yere uzatılan gerilla arkadaşlarını göstererek şöyle konuşur: “Bu çocuklar, Küba’da istedikleri her şeye sahiptiler. Yine de ölmek için geldiler.”

Dr. Che Guevara da, Küba’da istediği her şeye sahipti. Muzaffer bir kumandan ve herkesin koşulsuzca sevdiği efsane bir devrimciydi. Ama, ölmek pahasına, Bolivya’ya gelmişti işte. Onu oraya taşıyan sebep ve sonuçları düşündüğümde, 1971’de Nurhak’a, oğlu Sinan’ın cesedini teşhis edip, teslim almak için gelen Adnan Cemgil’in, etrafta sessizce dikilen muhbir köylülere söyledikleri gelir aklıma:

“Benim oğlum mühendis olacaktı. Diğerleri de oğlum gibi çok başarılı ve çok zeki öğrencilerdi. İsteseler çok yüksek maaşlarla istedikleri şirketlerde çalışabilirlerdi. Ama onlar sizin için, sizler daha iyi yaşayasınız diye öldüler, bunu biliyor musunuz?”

Dr. Che Guevara’yı, Bolivya’lı bir asker olan Çavuş Mario Teran otomatik bir silahla tarayarak öldürdü. Che, 39 yaşındaydı.

Şair Nicolas Guillen, Che’nin ölümünün ardından “Bolivya’lı Küçük Asker” başlıklı bir şiir yazar:

“Bolivya’lı küçük asker, tüfeğin Amerikan malı, kardeşini vurmak için. Kim bu ölü biliyor musun? Arjantin’li, Küba’lıydı. Bu iş zalimin işi, Bolivya’lı küçük asker. Vakti geldi uyanmanın, dünya ayağa kalktı” diye devam eder.

Che’nin ölümünden 40 yıl sonra, Bolivya’da, Santa Cruz’da, Küba Devleti bir hastane kurar, Dr. Che’nin anısına. O hastanenin göz polikliniğinde Che’yi vuran Çavuş Mario Teran göz ameliyatı olur. Doktorlar da Küba’lıdır. Artık yaşlanmış ve görme yeteneğini kaybetmiş olan Çavuş Teran, ameliyatla birlikte tekrar sağlığına kavuşur, görmeye başlar. Dr. Che Guevara 40 yıl sonra “karanlığı” yine yenmiştir işte.

Dr. ERSİN ARSLAN
14 Mart 1982’de doğan Ersin Arslan marangoz bir babanın çocuğuydu. Yoksulluk içinde okuyup, Karadeniz Teknik Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandığında babası Ramazan ile annesi Hatice çok sevinmişlerdi.

2006′da mezun olup memleketine döndüğünde Gaziantep Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nde ihtisas eğitimine başladı. Ölümünden bir süre önce ihtisasını bitirmiş, bir meslektaşıyla da evlenmişti. Öldürülmeseydi 3 ay sonra baba olacaktı.

Dr. Ersin Arslan’ı ameliyattan sonra odasına giderek ellerini yıkadığı sırada, 17 yaşındaki katili arkasından saldırarak bıçaklamış, Dr. Ersin yere düştükten sonra da uzunca bir süre başında bekleyerek, kimseyi yaklaştırmamış, onun kan kaybından ölmesini sağlamıştır. Öldürme sebebinin ise, ölen dedesinin emekli maaşını usulsüzce almasının engellenmesi olduğu anlaşılmıştır.

Gaziantep Devlet Hastanesinin adı, şimdi Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesidir. Dr. Ersin Arslan hastalarına hala şifa vermeye devam etmektedir işte.

Doktorların yaşadığı şiddet karşısında ne yapmalıyız?

Kenan Evren, darbeden sonra alışkanlık haline getirdiği tuhaf konuşmalarının birinde, meydanda toplanan ahaliye kendince akıllar veriyordu:

“Buraya gelen doktorları, ağaca bağlayın, bir yere gitmesinler…”

Ülkeyi yönetenlerin, doktorlar için, çeşitli vesilelerle ve sık sık “paragöz, paraya doymazlar, elleri hastaların cebinde, iğne yapmayı bilmezler, hemen şikayet edin, para için gürültü yapıyorlar vs…” dedikleri bir memlekette; ilacın ürün, sağlığın pazar, doktorların satış elemanı, hastaların da müşteri haline getirildiği bir sistemde, doktorların hastalarla karşı karşıya gelmesi ve şiddete uğramaları kaçınılmazdır.

Cinayetten sonra, yakalanarak bindirildiği araçta, etrafındaki polislere: “bana ne yaparlar şimdi, ne kadar ceza verirler diye soran, Ersin kardeşimizin katiline ancak Nicolas Guillen’in sözleriyle cevap verebiliriz:

“…en iyi dostundu senin, yoksulların dostuydu… doğudan dağlara kadar… vakti geldi uyanmanın… doğru yolu tutmaya bak… kolay değil, düzgün değil… şunu öğrenmen gerek, kardeş dediğin vurulmaz… kardeşini vurmaz insan….”

Ercan Kesal
25 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net