Birgün: Dünya yerinden oynar, erkek kafasından kurtulsa

Polisin gözaltındaki kadınlara yönelik tacizi ve aktardığı haberler sebebiyle tacize uğrayan kadınlar çok sayıda. Direniş ise kadınlarla birlikte büyüdü. Gazetecilerden Ceyda Karan ve Aslı Aydıntaşbaş sosyal medya üzerinden nasıl linç edildiklerini; Arzu Demir, Eylem Karadağ ve Pınar ise yaşadıkları polis tacizini anlattı.

siyahli-kadin

Polisin gözaltındaki kadınlara yönelik sözlü ve fiziksel tacizi gözaltı sürecinin nasıl geçtğini ortaya koyuyor. Şimdi devam eden davalar var ve Pınar’ın avukatı ise “Şimdi yapmanız gereken elinizde derli toplu bir dilekçeyle, korkmadan savcılığa başvurmak olmalı” diyor

Arzu Demir / ETHA
‘Gözaltında tacizin en önemli sebeplerinden Sedat Selim Ay ve ekibinin tekrar emniyetin içinde olması’

Evim ETHA Haber Merkezi ile aynı binada. 18 Haziran’da sabaha karşı 4′te polisler binaya aramaya geldiler ve evde Derya Okatan ile birlikteydik. Bizimle ilgili herhangi bir gözaltı kararı olmamasına rağmen avukatımız gelmeden evi aramaya başladılar. Cep telefonlarımız, basın kartlarımız ve hatta İETT kartlarımıza el konuldu. 43 erkek ve 1 kadın polis vardı. Üst baş araması yapmak istediler. Bizi odaya aldılar, kadın polis soyunmamızı istedi. Biz reddettik amao iç çamaşırlarımıza kadar aradı ve parmaklarıyla taciz etti. Çıplak arama talebi genellikle uyuşturucu kaçakçılığı gibi alanlarda yapılan bir uygulamadır fakat burada da aynısını talep ettiler. Bunun dışında 7 kadın arkadaşımız gözaltındayken çıplak arama ve tacize maruz kaldı. 96 yılında gözaltına alındığım zaman cinsel işkenceye maruz kalmış 15 gün sorgulanmıştım. O zamanki emniyet müdürü de Sedat Selim Ay’dı. Şimdi de Terörle mücadeleden sorumlu emniyet müdürü yardımcısı. Yine aynı ekiple başbaşayız. Bu süreçte gözaltında tacizin sıkça yaşanmasının asıl sebebi aynı ekibin işbaşında olmasıdır.

Pınar:
‘İsmi Süleyman olan sivil polis bana aynen şunları söyledi: ‘Işıklarda kapalı. Seni burda domaltıp s…”

2 Haziran’da Beşiktaş’tan evime gitmeye çalışırken (çalışırken diyorum çünkü heryerde gaz vardı, görmeyi bir kenara bırakın rahat nefes alamıyordum) hiçbir şekilde bir küfür etme veya taş atma gibi toplum düzenine aykırı zarar verici bir eylemde bulunmuyordum. Görür görmez kollarımı kıvırarak beni aldılar. ‘Siz kimsiniz?’ diye sorduğum kişiler bana hakaret ve ağza alınmayacak küfürler etmek dışında, ne polis olduklarını söyledi ne de haklarımı okudu.

Elime ulaşan celb’e göre her ne kadar Dolmabahçe yolu üzerinde gözaltına alındığım idda edildiyse de, ben Barbaros bulvarındaki pastahanenin önünde gözaltına alınmıştım. Alıkoyulduğum yerden Başbakanlık ofisinin yanındaki yüksek duvarların yanına kadar, metrelerce hem sürüklendim hem de darp edildim. Nerede olduğumu anlamak için, kafamı her kaldırdığımda kafamın sağına sağ kolumdaki kişi tarafından darbe aldım. İskelelere giden yolda otobüslerin yanında üniformalı gördüğüm polislere kurtarın beni diye bağırdım. Ancak polis memuru üzgün bir surat ifadesiyle kafasını çevirdiğinde yanımdakilerin polis olduğunu anlamıştım.

Beni gözaltı otobüsü yaptıkları yeşil bir belediye otobüsüne bindirirlerken “Bu vatanı siz mi kurtaracaksınız derken küfür ve hakaretlerin sonu gelmedi.

“Sen burda bekle!” komutunu aynen uyguladım. Bir polis bana “Üstündekileri çıkar” dedi. “Olmaz” dedim ve bir yumruk yedim. Yanımdaki polis otobüsün şöför mahalinde oturan orta yaşın biraz üzerindeki polise dönüp “Işıkları kapat. İn lan aşağı” dedi. İsminin Süleyman olduğunu diğer polislerin hitabından öğrendiğim sivil giyimli şahıs hiç durmadan vuruyor ve boğazımı sıkıyor, kafamı otobüsün camlarına vuruyordu. Süleyman isimli sivil polis bana aynen şunları söyledi: ‘Işıklarda kapalı. Seni burda domaltıp s….‘. Ve ben öyle korkmuştum ki kısık bir sesle: “Tamam abi” diyebildim. Bana ve otobüste bulunan 3 kişiye zorla “Türk polisini seviyorum. Vatanımı seviyorum” diye bağırttı. Daha yüksek diyerek defalarca. Hakaretlerin ve dayağın ardı arkası kesilmiyordu.

Eylem Karadağ – Halkevleri üyesi:
“Şiddete, tacize, tecavüze uğrayan biziz, bu yüzden de korkmayacağız.”

Gezi sürecinde Türkiye’nin birçok yerinde eylem oldu. Dikmen’de 30 Mayıs’tan itibaren her gün sokaktaydık. 26 Haziran günü saat gece 11 civarında, polis Dikmen Ziraat kavşağında saldırmaya başladı. Durmadan TOMA ve çevik kuvvet sayısı artıyordu. 7 tane Akrep vardı. Ara sokaklara dağıldık, korunaklı bir yer arıyorduk. 17 yaşında arkadaşım da eylemdeydi ve sokakta onu ararken bir kahvehanenin önüne geldim Arkadaşımı da gördüm, gazın etkisiyle yerde yatıyor dinleniyordu. Akrepler kahvenin sokağına girdiler. 50′li yaşlarında bir kişi kahveye girdi. Ama bizi içeri almadılar. 2-3 dakika geçti polisler geldi. Bizlere “Alın bunları” dediler. Arkadaşımın ve benim sırtıma kafama vurmaya başladılar. Akrep yakınımızdaydı. Bizi havada götürür gibi götürdüler. O arada bizimle alaycı bir şekilde konuşuyorlar. Akrebin içine beni sokmadan önce; birinin bedenine yanlışlıkla dokunması değil, bilerek göğsüme ve kalçama dokundular ve devamı da geldi. Beni böyle akrebe attılar. Şöforun yanına bir polis geldi ve emir verdi “Ne oturtuyosunuz bu A. k.’leri, alın altınıza ezin” dedi. Sıkıştırmaya ve vurmaya başladılar. Biri bacağımın üzerine oturmuş durumdaydı. Dirseğini boynuma ve göğsüme sürtüyorduç Bir de “Korkma kız, bir şey yapmayacağız” diyordu. Sözlü taciz hep devam ediyordu. Bu “sesini çıkarma” demek. O anda tecavüze uğrama korkusunu hissettim. Karşımda 17 yaşında bir erkek çocuğu var, başımda silahlı polis var. Sesimi çıkaramadım. Gece 1 buçukta gözaltına alındım ve güvenlik şubeye 4′te götürüldük. 2.5 saatimiz akrep ve polis otosunun içinde geçti. Bu arada sözlü ve fiziksel tacizler devam ediyor ve akrepten bir polis de dışarıya gaz bombası atıyor. Bizi gözaltına alanlar siviller ve çok da profesyonel polisler. Yaptıklarını bilinçli yaptılar. Birkaç gün sonrasında avukatlarımızla birlikte suç duyurusunda bulunduk. Bu polisler hakkında soruşturma açılmış anlaşılan ki, Ağustos’un 19 unda tekrar ifadeye gideceğim. Tebligatta “İfadeye gelmediğiniz takdirde ifadeden çekindiğiniz düşünülecektir” yazıyor. Korkutmanın farklı bir yönü bu yazı da. Bu olayın ertesi gününde biz adliyede açıklama yaptık. Kadınların korkmasına gerek yok. İlk basın açıklamasında da söyledim, biz cesur olmak zorundayız, susmayacağız. Şiddete, tacize, tecavüze uğrayan biziz, bu yüzden de korkmayacağız. Bu söylemleri dile getirdiği için onlar korkmalı.

KADIN GAZETECİLER SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN LİNÇ EDİLDİ

Gezi Parkı Direnişi sürecinde kadın gazetecilere yönelik taciz ve linç girişimlerinin bizzat hükümet yetkilileri eliyle yapıldığı görüldü. Kadın gazetecilerin anlaştığı ortak nokta ise Twitter üzerinden bir operasyonun başlatıldığı yönünde

Ceyda Karan- Taraf Gazetesi:
‘Tıpkı polis devletlerinde olduğu gibi insanları tehdit etmek ve korkutmak istediler’

Olup bitenlere dair bilgi aktarmak için hepimiz dışardaydık. En küçük bir fotoğraf paylaşımını twitter’a yazmak bile linç sebebi haline geldi. Hem gazeteci, hem de bu memlekette yaşayan insanlar olarak yaşadıklarımızı aktardık. Bu yüzden provakatör ilan edildik,yaftalandık. Kadın olduğumuz için daha çok korkutma refleksiyle yaklaştılar. Müthiş bir linç kampanyasıydı. Anladığım kadarıyla bir takım örgütlenmeler ve operasyon söz konusu. Bir gece sabaha kadar uyduruk isimlerle, aynı tweet adresinden farklı profillerle, düğmeye basılmış gibi yüzlerce ‘Ajansın, provakatörsün mesajları aldım.’ Bu tabii taciz. Twitterdaki sayfanız aynı anda binlerce bunlarla doluyor. Hakaret ediyorlar. Korkutma amaçlı şeyler yazıyorlar. Bu süreçte kendi basın arkadaşlarımızdan da tehdit aldığımız için ona ne demek gerek bilmiyorum. Hatalı attığım ve 30 saniye sonra sildiğim bir fotoğrafı 16 yalan adı altında toplayıp Yeni Akit, Yeni Şafak ve TRT’nin internet sitesinde haber yaptılar ve böyle yaydılar. haber yaptılar. Bunu yapanlar arkadaşlarımızdı.Sorun şu ki yalanlarını yayarken dert etmiyorlar düzeltmek için. Bizlerin bu refleksi hep vardı.

TWİTTER’DAN BAŞLAYAN OPERASYON
Ölüm tehditleri de aldım, hakaret dolu mesajlardı. Gerçek isimlerde değiller. “Sus, sen listedesin” demek bu. Tıpkı polis devletlerinde olduğu gibi insanlara tehdit etmek ve korkutmak istediler. Baştan şaşırdım ve sonra alıştım. Zihniyetin bu kadar olduğunu bilmiyorduk ama şimdi öğrendik. Bir kısmını da biliyoruz. Bir zihniyetin doğasını bize anlattı. Özellikle de kadınlar hedef seçildi. İlla siyasi haberlerle uğraşması gerekmiyor. Sivil alanın genişletilmesi etrafında olup biteni aktararak olur. Polis herkesi gaza boğup önündekileri döverken susamazsın

Aslı Aydıntaşbaş – Milliyet Gazetesi :
“Hükümette bizzat mevki sahibi insanların kadın gazetecilerin ismini vererek hedef göstermesi ne demek?”

Bu süreçte Twitter üzerinden çok ağır ithamlarla suçlandık ve tacize uğradık. Polisin orantısız şiddetine karşı çıktığınız ya da insanların protesto hakkını savunduğunuz noktada sanki twitter üzerinden bir düğmeye basılmış gibi tacize maruz kaldık. Ben kendimi demokrat olarak niteliyorum. Provokatör ve darbecilikle suçlandım. Üstelik bütün bu ithamlarla bizleri suçlayan gazetecilerdi. Hiçbiri Gezi Parkı’na gelip bakmadı bile. Böyle gazetecilik yapılmaz. Türkiye ve tüm dünyada gündem olan böyle büyük bir meseleye gidip bakmaz mı bir gazeteci mesela? Bu nasıl bilgi düşmanı bir ideolojik tutumdur. Direnişin 10. günü civarı ‘Haydi bizde twitter’a” gibi haberler yayılmıştı ve o günden sonra bu saldırılar daha da yoğunlaştı.

Hükümette bizzat mevki sahibi insanların kadın gazetecilerin ismini vererek hedef göstermesi ne demek? Bu nasıl açıklanabilir? Hükümetin gezi parkına yönelik olan biteni anlamama ısrarı ve saldırgan tutumu en çok kadın gazetecileri hedef aldı. Twitter üzerinden yürütülen kampanyalarda erkek egemenliğin en bilinen küçük düşürme yöntemleri olan karikatürize etmek, aptal, saf, marjinal göstermeye çalışmak, meseleyi görüntüye indirgemek kullanıldı. Bunlar kadınlara ve kadınların yükselişine erkeke egemenin kullandığı en bilinen takdirdir. Meslektaşlarımızın görüntüsüyle, zekasıyla alay edildi. Alay etmek düşünce ve fikirlerin iflas etmesiyle olur.

Gülsüm Önal / TTB Kadın Komisyonu Başkanı ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Sözcüsü:
Başbakanın polisimiz destan yazdı açıklaması polislere güven verdi

Polis tacizine bizzat sokakta kurulan revirlerdeki sağlık personeli de uğradı. Bu süreçte skandal somut verilerle karşılaştık. Kolluk kuvvetlerine koruma sorumluluğu yüklenirken, Gezi Parkı Direnişi süresinde kadın cinayetleri arttı. Polisler şiddet şikayetiyle polise gittikten sonra ‘Polisler hepsi Taksim’de’ cevabını aldı. Eyleme katılan kadınların polis tacizine maruz kalmasının sebeplerinden biri de Başbakanın yaptığı ‘Polisimiz destan yazdı’ açıklamasına dayanıyor. Tüm polisler bu özgüvenle sokağa çıktı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın hazırladığı gezi parkı raporlarında da yer alan bilgilere göre revirlerdeki sağlık çalışanlarına ve revirlere malzeme taşıyan insanlara kadar cinsel taciz olduğu bildirildi. Üniversite hastanesi Adli Tıp Polikliniği’ne başvuran üniversite öğrencisi; İstanbul’da Taksim revirine tıbbi malzeme taşırken polisler tarafından sıkıştırılarak tacize uğradığını anlattı. Cinsel taciz özellikle resmi olmayan gözaltılarda ve yakalama işlemleri sırasında gerçekleşti.

Pınar’ın Avukatı Kazım
“Savcılığa derli toplu bir dilekçeyle, peşini bırakmadan başvurmak çok önemli

Pınar’ın uğradığı polis tacizi ve gözaltı sürecinde yaşadığı herşey elimizde ve ispatlı. Süleyman isimli sivil polisin fotoğrafları da elimizde. Bu tür davalarda savcılığa derli toplu bir dilekçeyle, peşini bırakmadan başvurmak çok önemli. Bir dosya oluşturulup başvurulduğunda o konu hakkında dava açılacaktır. Ki zaten taciz, kamu davası sayılacaktır. Tacizin psikolojik travma yaratacağı bilindiği için zaman kısıtlaması da yoktur.” açıklamasını yaptı.

Seçil Türkan
14 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net