Taraf: “Başrol her daim dayanışmanın” Şebnem Sönmez

Sendikalı bir aktivist olan Şebnem Sönmez Gezi Parkı eylemleri boyunca da ön saflarda yer aldı. Sönmez’le sanatçılar, aktivizm, en çok da Gezi üzerine konuştuk.

sebnem-sonmezGezi Parkı eylemleri boyunca birçok kesimden, meslekten, statüden insan sokağa çıktı. X,Y,Z kuşakları, öğrencisi, memuru, doktoru… Elbette sanatın ve sanatı icra edenlerin bu alandan uzak durması söz konusu olamazdı. Birçoğumuzun TV dizilerinden, sinemadan ve tiyatrodan tanıdığı Şebnem Sönmez de Gezi eylemleri süresince parkta olan sanatçılardan biriydi.

Şebnem Sönmez’in aktivistliği Gezi eylemleriyle başlamıyor. Ünlü oyuncu Oyuncular Sendikası içerisinde aktif bir şekilde çalışmasının yanısıra sendikanın Genel Sekreterliğini de yürütüyor. Tüm bunlar birleşince sanat, aktivizm, sendika ve Gezi üzerine Sönmez ile biraraya gelmek farz oldu.

Oyuncular Sendikası Gezi eylemlerine nasıl müdahil oldu?

Sendikaya, Taksim Platformu’ndan gelen bir e-posta vesilesiyle… Bu epostayla platformun Gezi Parkıyla ilgili çalışmasından ayrıntılı ve resmi haberdar olduğumuz zaman, mayıs ortaları idi. Biz de, diğer STK’lar gibi, Gezi Parkı’nın park olarak kalabilmesi için yapılması düşünülen protesto eylemine böylece çağrı almış olduk ve bu çağrıyı olumlu olarak yanıtladık. Sendikal takvimimizin çok yoğun olduğu bir dönemin içinde iş bölümü yaptık ve ben genel sekreter sıfatıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü ) ile iki yılı aşkındır yürüttüğümüz “Bu Sette Çocuk Var” kampanyamızın koordinasyonunu, yönetim kurulundaki arkadaşlarıma devrederek “Gezi Parkı” için temsilciliği sendikamız adına kabul ettim.

O kampanya neydi?

Eğer Gezi Parkı protestosu, beklenmedik bir biçim ve hızda ülke direnişine dönüşmeseydi, 12 haziranda ülkemizdeki çocuk işçiliği ile ilgili çok büyük ve çok anlamlı bir işi Çalışma Bakanlığı ve ILO öncülüğünde iki yıldır çalışan sendikamız tüm halka sunabilecek ve çocuklarımızı iş hayatında koruyabilecek yasayı çıkarabilecekti. Maalesef çocukları iş hayatının hukuksuzluğundan korumak yerine başka şeylerden korumak zorunda kaldık! Sonrasını biliyorsunuz… Oyuncuların sendikalı olanlarının çoğu Gezi Parkı Direnişi’nde bilfiil bulundu. Buna şaşırılmasını anlayamadığımı belirtmek isterim. Oyuncu insan değil midir?

Gezi eylemleri boyunca özellikle parktaki komünal yaşamda oyuncularla halk arasındaki görünmez duvar hepten yıkıldı gibi… Parkta nasıl karşılanıyordu desteğiniz?

Oyunculuk mesleğinin doğası gereği, seyirci ile arasında bahsettiğiniz “görünmez duvar” vardır; doğru! Bu duvarı da açıklamak isterim. Bizler, mesleğimizi icra ederken kendi kişiliklerimizin parçalarıyla kolajlar yaparız. Oynadığımız karakter ne ise, nasıl ise, kim ise o karakteri kendi kişiliklerimizden oluşturmaya çalışırız. Yani oynadığımız karakter tamamen bizden bambaşka biri olmadığı gibi bütünüyle biz de değildir. Bu sebeple, sosyal yaşam içinde seyircimizle karşılaştığımızda utanır, sıkılırız çünkü bizden tam olarak izlediği “rol”de davranmamızı ister ama bu hiçbir zaman mümkün olmayacağı için de o sözünü ettiğiniz “görünmez duvar” devreye girer. Bu duvar neden yıkıldı biliyor musunuz?

Neden yıkıldı?

Şiddeti bedenlerimizde hissettiğimizde rol yapmıyorduk. Büyük felaketlerde insan insana nasıl sarılırsa öylece hemen sarıldık birbirimize. Seyirciyle aramızda ne duvar kaldı ne de zar!

Peki, bu sarılma halinin oyuncuların sendikal mücadelesine bir katkısı ya da yansıması oldu mu?

Bu nokta ilginç. Bu eylemlerde herkes ama herkes sivil inisiyatifiyle davrandı, buna sendikamızın üyeleri de dâhildir. Bütün Gezi direnişi boyunca meslektaşlarımız yani üyelerimizle sadece bir kez olağanüstü toplandık. Toplantı sonucu tam da Gezi Direnişi’ne yakışır bir sonuçtu. Herkes kendi sivil iradesiyle davransın, başına olumsuz bir durum gelen olursa Oyuncular Sendikası devreye girsin. Böylelikle hem kişilerin kendi iradeleri hem de dayanışma başroldeydi! Bizim için her zaman “Başrol Dayanışmanın!”

“Sokak sanatçının önünde gitti” diye bir yorum var. Katılıyor musunuz buna?

Sokaklarda yapılan sanatın gerisinde kaldı bugüne kadar tavsamış olan her şey! Duvar yazılarındaki yaratıcılık artı zeka, performans sanatçılarının üstün duygu yaratma becerisi, çizerlerin illüstrasyonları, birdenbire yazar olabilme cesaretini kendinde bulabilmiş çok çok genç müstakbel edebiyatçılar hatta tencere-tavalarıyla ritimler atan teyzeler, anneler… Bence bizler, yani oyuncular yazılacak olan yepyeni eserlerin içinde, daha sonra var olabileceğiz. Eski bitti! Bugün artık yeni yazı günü!

Basında çeşitli haberler çıktı, “Gezi eylemlerine destek oldukları için sanatçılar iş yapamıyorlar” şeklinde. Türkiye’de sanat ve aktivizm bir kıskacın içinde mi sizce?

Kıskaç mı? Kim kıskacın içinde? Gezi direnişini tüm varlığımızla onayladığımız için iş bulamaz isek, demek ki TV dizileri ve filmler olmayacak ve demek ki kanal patronları ve yapımcılar iş yapamayacak! Oyuncusuz film-dizi olur mu? Gezide aktif olmasa da tamamen “Ruhu Gezici”ler de biziz! Biz mi kıskaçtaymışız, patronlar mı?

Asıl şunu söyleyelim: Gezi Direnişi’ne karşı duran hiçbir akıl-gönül-vicdanadalet artı sermaye sahibiyle ben çalışmak istemem! Aktivizme gelince; daha aktivist olamazdı tüm ülke! Bizler olayların başından beri aktif iken, şimdi yetişemiyoruz dalgalara!

Peki, en başa, sendikaya dönersek, oyuncular açısından sendika çalışması nasıl ilerliyor?

Oyuncular Sendikası yönetim kurulunda görevli bizlerin dâhi, sendika kurulmadan çok evvel oyuncunun işçi olup olmadığıyla ilgili soruları vardı. Biz bu sorulara cevapları seri ve dikkatli bir tutumla çabuk bulduk çünkü İş Kanunu gayet açık ve netti. Öğrendiklerimizi tabanımıza aktardıkça, bilinç de arttı. Bilinç arttıkça işverenin baskısı da arttı. Baskılar sebebiyle birçok meslektaşımız SSK’lılığını edinemedi, İş Hukukuna aykırı sözleşmelere imza atmak zorunda kaldılar, biz de “Atın!” dedik.

Neden?

Nasılsa geç ersiz hatta suç işlenen sözleşmeler onlar! Onlar da imzaladılar o sözleşmeleri ve sonra birçok davamızı ya kazandık ya da mahkemeye gitmeden sivil diyalogla çözmüş olduk. Gittikçe daha da kuvvetleneceğiz, çok yakın tarihte işte Gezi direnişi var! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Oyuncu kanunla belirlenmiş işçidir

DİZİ oyuncusu diye bir tanımlama yok. Oyuncular dizilerde oynadıklarında zannettiğiniz -ya da emin olduğunuz- gibi “yüksek ücret” almazlar. Ülkede sayılabilmiş 10 bin oyuncu var. Bugün 843 tanesi dizilerde bilfiil çalışmakta. Taban ücret olarak bölüm başı 250 TL alan, bu rakamın yüzde 40’ı. Ayda ortalama 4 bin TL alan yüzde 20’si, 10 bin TL yüzde 20’si, 20 bin TL yüzde 10’u, 20 bin TL üzeri alan yüzde 10’udur. Sadece bir bölüm oynayan oyuncuları da sizler tahmin ediniz. Belirttiğim ve hal-i hazırda çalışıyor olan 843 oyuncunun sadece yüzde 10’u SSK’lı.

Ücretle hukuksuzluğun ne alakası var

Ben de, hem kendi örgütünü kurabilmiş ve bu alanda iki buçuk yıldır durmaksızın çalışan bir oyuncu hem de bir adalet sevdalısı olarak şu iki soruyu tartışmaya açmak isterim: Kazandığınız ücret ne kadar olursa hakkınızı aramaktan vazgeçersiniz? Bir oyuncunun kazancına bakarak mı ülkedeki ciddi şiddet ve hukuksuzluğa karşı ya da yandaş olması beklenir? Bir de eklemek isterim ki oyuncu, 4857 sayılı kanuna göre “bağlı çalışan” olarak net bir şekilde tanımlanmış olup; işçidir.

Bakanlık çocuk oyuncu kampanyasından çekildi

Setlerdeki çocuk işçilerle ilgili kampanyayı devrettik dediniz. Peki, o çalışma nasıl bir aşamadaydı?

Yönetim kurulunda görevli arkadaşlarım ve başkanımdan izin almadan söylüyorum -beni affetsinler- Gezi direnişi sebebiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu çalışmadan geri çekildiğini düşünüyorum. Öyle olmasaydı, 12 haziranda Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde bütün çocuk işçiler için dev bir kampanya başlatmış olacaktık. Çocuk oyuncularla ilgili yasa tasarısı taslağı, söz verdiğimiz tarihten çok önce tarafımızdan bitirildi. 23 nisanda Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Çalışma Bakanı Faruk Çelik ile birlikte kamuya duyurusunu yaptık. Bakanlıkla anlaştığımız ve ILO’nun da takibinde olduğu üzere, 12 hazirana kadar bu yasa onaylanacak ve 12 haziranda da çocuk işçiliği ile ilgili hep birlikte davranıyor olacaktık. Ama heyhat! Yine de, biz çocuklarımızın takibini asla bırakmayacağız, bu böylece biline!

Sevmek korumaktır

Gezi olayları boyunca Memet Ali Alabora’nın hedef gösterilmesi de var. Sizce iktidar, oyuncuların Gezi eylemlerine verdiği destekten çok mu rahatsız oldu?

Hükümet ile ilgili hiçbir soruyu cevaplayabilecek kapasiteye sahip değilim çünkü hükümete hiçbir biçimde aklım ermiyor. Memet Ali Alabora’yı öleceğim güne kadar savunup, koruyabildiğim kadar koruyacağım çünkü ona tamamen inanıyor ve onu çok seviyorum. Sevmek korumaktır!

Suzan Demir
20 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; taraf.com.tr