Evrensel: Direniş değil, uyanış

aylinnazliaka

31 Mayısın ilk saatlerinde İstanbul’daki Gezi Parkı direnişçilerinden gelen bir telefon üzerine uyandım. Pasif direnişçilere yapılan bu ilk müdahale ile başlayan sürecin hep içinde yer aldım. Gözaltı otobüsünde, Emniyet Müdürlüğünde, karakollarda, hastanelerde, revirlerde, cenazede, gösteri yürüyüşlerinde, son dönemlerde de forumlarda vatandaşımızla beraberim. Bu sürecin daha çok Ankara ayağında etkin oldum. Kuğulupark’daki pasif direnişçilere yapılan müdahaleleri engellemek için orada sabahladığım oldu. Gözaltıların Ankara’da en yoğun olduğu 2 Haziran gecesi de sabaha kadar direnişçilerle birlikte emniyetteydim . Birçok gece yarısından sonra gözaltına alınanlarla ilgili gelen bilgiler üzerine, avukatları alıp emniyete gittim. O nedenle Ankara Emniyet Müdürlüğünün girişindeki görevliler beni görünce “Nerede kaldınız Vekilim, biz de şimdi gelir diye kulaklarınızı çınlatmıştık” diyorlar.

İstanbul’da çevreci bir eylem olarak başlayan bu süreç, hükümetin beceriksiz yönetimi nedeniyle daha geniş kapsamlı bir başkaldırıya dönüştü ve direniş alanını genişletti. Eğer iktidar kendi halkına böylesine zulmetmeseydi, kolluk güçleri kanalıyla halkına şiddet uygulamasaydı, olaylar hiç bu noktaya gelmeyecekti. Ama pasif direnişçiler herkesin ezberini bozdu, hükümetin ve devletin kışkırtmalarına rağmen barışçıl söylemlerinin dışına çıkmadılar. İçlerinden polise taş atanları kendileri polise doğru kovaladılar, iktidarın “orantısız vicdan” içeren uygulamalarına karşın sakin kalma yönünde birbirlerini uyardılar. “Duran insan” oldular. Direnişçilerle ilgisi olmayan vandallar bile eylemin masumiyetini bozamadı.

KORKU YER DEĞİŞTİRDİ

Ben bu süreci direniş değil uyanış olarak yorumluyorum. Bu uyanışı gerçekleştiren de “Y Kuşağı” dediğimiz genç nesil… Artık Türkiye’de korku yer değiştirdi. İktidar tarafından yaratılan korku imparatorluğu halk tarafından yıkıldı. Şu anda halkından korkan bir hükümet var. Halkın gücü karşısında şaşkına dönen hükümet; yalanlarla, devlet terörüyle süreci yönetmeye çalıştı ama iyice rezil oldu. Başbakan yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi nereye saldıracağını bilemiyor şimdi, çünkü bu AKP’nin idmanlı olmadığı bir mücadele. Başbakan halka “Evinize dönün” diyor. Hâlâ şunun farkında değil: Bu parklar halkın, bu sokaklar halkın, bu meydanlar halkın.

‘ETHEM’İ ÖLDÜREN POLİSİ KORUMAYA ALDILAR’

Süreçte 4 kişi yaşamını kaybetti, 8 bine yakın vatandaşımız yaralandı, 12 kişi gözünü kaybetti, 36 kişi beyin travması geçirdi ama hükümet yetkilileri bir kez olsun çıkıp da ne bir özür, ne bir başsağlığı ne de bir geçmiş olsun dileğinde bulundular. Ne vali, ne emniyet müdürü, ne de İçişleri Bakanı istifa etti. Adaletin değil siyasetin aygıtı haline gelen yargıyı kullanarak Ethem Sarısülük’ü öldüren polisi korumaya aldılar.

Tüm bu yaşananlar turnusol kağıdı gibi her şeyi açığa çıkarttı. Hükümetin, yandaş medyanın, yargının gerçek yüzünü herkes görmüş oldu. Bu süreç kutuplaştırılmaya çalışılan halkı birbirine yaklaştırdı. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, başı açık-başı örtülü, homofob-LGBT, sağ-sol ayrımı gözetmeden herkes dayanışma içinde özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyor.

Bu direniş süreci forumlarla birlikte format değiştirdi. Ben bu forumlara katılıp yapılan konuşmaları dinliyorum. Öncelikle şunu söylemeliyim: Forumlardan umut fışkırıyor. Katılan herkeste müthiş bir yaşama sevinci hissediyorum. Siyasetin nesnesi değil öznesi olmanın keyfini yaşadıklarını görüyorum. Halk, özellikle de gençler gücünü fark etti. Gençler sık sık geleceğin değil bugünün mimarı olmak istediklerini söylüyorlar. Onlar artık yönetilen değil yöneten olmak istiyorlar. Karar mekanizmalarında etkin rol almayı arzu ediyorlar.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Bundan sonra Türkiye’de klasik politika yapma anlayışı değişecek. Siyasette gençlere daha fazla fırsat yaratılacak. Siyaset dünyası, gençlerin sıklıkla dile getirdiği eğitimde fırsat eşitsizliği, işsizlik, sınav skandalları, gelecek kaygıları gibi sorunlara daha fazla eğilmek zorunda kalacak. Bizim de CHP olarak kanun teklifi verdiğimiz ama AKP tarafından reddedilen seçim barajı eninde sonunda düşecek. Halkın çoğunlukçu değil çoğulcu demokrasi isteğine sağır olan iktidar değişecek. Bir nefes gibi ihtiyaç duyduğumuz özgürlük alanları genişleyecek. Bu konularda hangi parti samimi olarak çaba harcıyorsa, halkın ve özellikle de gençlerin sorunlarına hangi parti çözüm üretiyorsa, kısa vadede oylar o partide birleşecek. Bu direniş sürecinde tanıştığım çok parlak gençler var. Onların mutlaka siyasete girmesi gerektiğini düşünüyorum. Onları çay içmeye partiye davet ettiğimde bu konuda daha da umutlandım. İçlerinden mutlaka siyasete yön veren aktörler çıkacak diye düşünüyorum. Orta vadede bu gençlik yeni bir oluşuma gidebilir, kendi partilerini kurup içlerinden bir lider çıkartabilirler. Ben partimizin bu gençler için bir çekim merkezi haline gelmesini çok arzu ediyor ve bu yönde çaba harcıyorum.

Aylin Nazlıaka – CHP Ankara Milletvekili
11 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; evrensel.net