habersoL: Yüreği direnişin yanında olan mahalle ‘Gazi’

Haziran direnişi, AKP iktidarının faşizan ve toplum değerlerini hiçe sayan uygulamalarına karşı sokağa çıkan birçok kesimi bir araya getirdi. Çoğunluğunu Alevi ve Kürtlerin oluşturduğu Gazi halkı, İstanbul’un merkezinden yükselen sese kulak verdi ve direnişi kendi mahallesine taşıdı.

gazi-mahallesi

Onbinlerce insanın 20 gün boyunca eyleme çıktığı Gazi Mahallesi’nde yaşayanlarla görüştük. 1995 yılını yaşayıp yakınlarını kaybedenler, o zaman bir iki yaşında olanlar veya o gün henüz doğmamış olanlar; hepsi zalime isyan etmenin onurunu anlatıyor.

Gazi Mahallesi’nde 1995 yılı Mart ayında yaşananlar, hâlâ birçoğumuzun hafızasında yerini koruyordur.Dönemin iktidarı toplumsal muhalefeti sindirmek için bugünkü iktidarın yaptığından çok da farklı olmayan bir yöntem izlemiş, provokasyon ve polis saldırısı sonucunda 17 insanımız hayatını kaybetmişti.Gazi Mahallesi’nde yapılan katliama karşı sokağa çıkan Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde de dört yurttaş polis kurşunuyla can vermişti.

Gazi katliamının ve Gazi halkının direnişinin üzerinden 18 yıl geçti. On sekiz yıl sonra Türkiye, 1995 yılında yaşanandan daha büyük ve onun kadar haklı bir direnişe tanıklık etti. On sekiz yıl önce yeni doğmuş olan gençler Haziran direnişinde ön safta yerlerini aldı.

Mahalleye gittik, Haziran direnişinde yer alan gençlerle; hem 1995 yılını yaşayan, hem de 2013 yılında günlerdir sokakları terk etmeyen emekçilerle konuştuk. “Taksim’de kesilmek istenen üç beş ağaç için” neden Gazi’de sokağa çıktıklarını, 1995 ile bugün arasındaki benzerlikleri, gençliğe ve ülkeye dair umutlarını konuştuk.

“Piyanoyla Çav Bella’yı söyledik”

Y.T. 1997 doğumlu bir lise öğrencisi, Gazi Katliamı’nı ancak anlatılanlardan ve okuduklarından biliyor. “Daha önce eylemlere katıldın mı?” sorusuna, “Evet, burada her yıl 12 Mart’ta anma yapılır onlara katılmıştım” diye yanıtlıyor.

Sen hem Gazi’deki hem de Taksim’deki eylemlere katılmışsın, bir kıyaslama yapabilir misin? 
Gazi’deki kitle bildiğiniz gibi sola eğilimli bir kitle, buradakilerin bir araya gelmesi o nedenle kolay oldu. Kitle içinde her türlü insan vardı, Alevisi, Kemalisti, Sünnisi, Komünisti vardı. Her türlü görüşten insan birleşti. Buradaki eylemlerde atmosfer çok güzeldi, özellikle TEM otoyolunu kestiğimiz zaman çok etkilendim, gerçekten gurur duydum. Taksim’de tabi buraya göre biraz daha farklı bir tipoloji vardı. Ama sonuçta bu eylemler, dedikleri gibi üç beş ağaç yüzünden çıkmadı. Bu eylemin asıl sebebi bana göre halkın hükümete olan tepkisinin dışa vurumu. Erdoğan’ın faşist politikaları yüzünden oldu.

90’lar kuşağı konuşuluyor, apolitik bir kuşak olduğu söyleniyor. Sen kendini bu kuşağın parçası olarak nasıl değerlendiriyorsun?
Ben apolitik değildim bence, eylemlere çok katılmazdım ama kendimi solcu olarak değerlendiriyordum. Şu 15-20 gündür süren eylemler sonucunda insanları örgütlemeye, insanlarla tartışmaya daha çok önem verilmesi gerektiğine kendi kendime karar verdim.

Okuldaki arkadaşların da senin gibi mi düşünüyor?
Okuldan katılan arkadaşlarım bayağı oldu, Taksim’e birlikte gidiyorduk. Biz zaten memleket hakkında tartışıyorduk, oradaki apolitik denilen arkadaşlarımızı da bilgilendirmeye çalışıyorduk. Örneğin ülkücü bir arkadaşımız vardı, o da eylemlere katıldı, eskiden solculara karşı mesafeliydi ama şimdi bence fikirleri değişti. Bence bu Haziran direnişiyle apolitik denilen gençler ülkenin gerçek durumunu gördü, yandaş medyanın göz boyadığını gördü. Herhalde en büyük kazanım bu oldu gençler açısından.

Çok gaz yedin mi? Masken var mıydı?
Çok gaz yedik, yüzümde toz maskesi vardı ama o da pek işe yaramıyor. Neyseki bir süre sonra gaza bağışıklık kazanıyorsun.

Direnişten aklına gelen ilk şey ne?
Piyano çalındı ya, hep birlikte Çav Bella’yı söyledik, o çok güzeldi. Bir de dayanışma çok iyiydi.


20 senedir uykum kaçıyordu, şimdi sevinçliyim

Elif Zorhan ve Mukaddes Tablacıoğlu Taksim civarındaki otellerde çalışıyor. Zorhan Gazi Mahallesi’nde yapılan bütün yürüyüşlere 18 ve 13 yaşlarındaki iki çocuğuyla birlikte katılmış.

Siz eylemlere neden katıldınız? 
E.Z.: 31 Mayıs’ta gece saat 11.00 civarında işten gelmiştim zaten uyukluyordum. Sonra tencere-tava sesi gelmeye başladı. Kalktım, baktım çocuklarım yerinde yok, panikle camdan baktım bir sürü insan sokakta yürüyor, bahçeye çıktım çocuklar da ellerinde tencere vuruyorlar. “Oğlum ne yapıyorsunuz?” dedim, “anne eyleme destek veriyoruz” dediler. “İyi hadi sokağa çıkalım o zaman!” dedim. Yani insanlar hep kendiliğinden döküldü sokağa. Bence ağaç bahane oldu, insanlara artık dolmuştu, o nedenle eylemlerin her yere sıçraması kolay oldu. Zaten insanların sokağa dökülmesi değil, dökülmemesi anormal olurdu.

Daha önce de katılır mıydınız eylemlere?
E.Z.: İki yıl öncesine kadar katılmazdım hiç. Ama bu eylemlere her gün katıldım.

Peki çocuklarınızda eylemlerden sonra bir değişim fark ettiniz mi?
E.Z.: Çocuklar önceden Amerikan filmleri falan izlerlerdi, şimdi hep güncel şeyler, haber falan izliyorlar. Ben artık gençlerden umutluyum yani, önceden gençlere cumhurbaşkanını falan sorarlardı bilmezlerdi, dalga geçilirdi gençlerle, şu an bakıyorum o gençler yok.

Buradaki eylemler Taksim’den farklı mıydı sizce?
E.Z.: Buradaki eylemlerde solcu örgütlenmeler çok, ama onlar da yedi başlı gibi. İnsanlar eylemlere çocuklarıyla katılıyor ve o solcu arkadaşların da herkesin güvenliğini hesap etmesi lazım.

Devletin uyguladığı şiddetten korktunuz mu hiç?
E.Z.: Ben hiç korku hissetmedim, insanların da korktuğuna inanmıyorum. O gün Tayyip Erdoğan’ın Kazlıçeşme’deki konuşmasını başından sonuna kadar izledim. Safsatadan başka bir şey değil, sanki son çırpınışları gibi geliyor bana.

Direnişten aklınızda kalan, etkilendiğiniz bir olay var mı?
E.Z.: En çok etkilendiğim şey, insanların hiçbir ayrım yapmamasıydı. Bazıları namaz kılarken, diğerleri onları koruyordu, çok etkilenmiştim. Tayyip Erdoğan’ın “türbanlılara saldırıyorlar” demesini yalanlıyordu bu.

İş çıkışında her gün Taksim’e sonra da Gazi’ye gelen 51 yaşındaki Tablacıoğlu ise “kendimi tutamıyordum, mutlaka oraya gitmem gerekiyormuş gibi hissediyordum” diyor.

Siz Gazi’de yaşıyorsunuz ama Taksim’deki eylemlere daha çok gitmişsiniz..
M.T.: Cuma akşam (31 Mayıs) bir arkadaşım telefon etti, “Gezi Parkı’nda direniş varmış” dedi. Ben de gitmeye karar verdim, eşim de geldi. İş çıkışında Sıraselviler’den çıkarken yoğun bir gaz vardı, gözlerim yaşardı, maske falan da yoktu. Ama sokaklarda ilk yardım ekipleri vardı, gençler bayağı yardım etti.

Sonraki gün gittim Gezi Parkı’na girdik, çok kalabalıktı, ilk defa bu kadar kalabalık gördüm. İnsanların uyumadığına şahit oldum, ellerinde bayraklar, Atatürk rozetleri vardı, çok sevindim. Çünkü AKP milleti koyun sürüsüne dönüştürmeye çalışıyordu.

Sizce bir kazanım elde edildi mi?
M.T.: Vallahi gözlerim yaşardı, ben çok duygulandım. Bu kadar kalabalık beklemiyordum. Artık Başbakan’ın istifa etmesini bekliyorum. Yirmi seneden beri zaten uykularım kaçmıştı. Bunlar kazanacak insanlara hükmedecekler diye korkuyordum. Ama 20 gündür çok umutluyum, sevinçliyim. Gençler çok yardımsever, çok hassas, bu çok güzeldi.

Polis saldırısı sonucunda ölebilirdiniz, hiç korkmadınız mı?
M:T.: Biraz geriye kaçmasaydık öldürebilirlerdi, öldürdüler de bazı insanları ama hiç korkmadım. Çünkü onurlu bir yaşam için, onurlu bir mücadele şart. Şu anda da korkmuyorum. Ne diyorlardı? Hatırladım diktatör, insanların diktatör bir rejime karşı gelmeleri lazım.

Direnişte sizi en çok etkileyen olay ne oldu?
M.T.: Kütüphane kurmuşlardı, ben de üç tane kitap aldım. Dayanışma çok güzeldi.


Gazi Muhtarı: 90 kuşağı onurlu olduğunu gösterdi

Nevzat Altun Gazi Mahallesi’nin muhtarlığını yapıyor. 1995 yılındaki katliam ve direniş sırasında da muhtarlık görevinde bulunan Altun, o günden bugüne içinden üç ayrı mahalle daha çıkarmış olan 250 bin nüfuslu Gazi’de direnişin etkilerini ve geçmişle farkını anlattı.

Gazi halkı bu sefer neden sokağa döküldü?
Devletin yetkili ağızları küçük düşürücü açıklamalar yapınca insanlar tencere tavayla sokağa çıktı. Bir de Gazi Mahallesi Alevilerin yoğun yaşadığı bir mahalle, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesine de tepkiliydi. Zaten 10 yıllık bir birikim var hükümete karşı. Bunlar olunca çok büyük bir çalışma gerekmeden herkes sokağa döküldü. Bayrağını, davulunu, zurnasını, tenceresini alanlar sokağa çıktı. Her kesimden binlerce insan vardı.

Bu eylemler zaten politik duyarlılığı olan Gazi Mahallesi’ni nasıl etkiliyor?
Burada şu veya bu şekilde birçok insan zaten politikti, örgütsüz olan birçok kişi de var. Bunların hepsi bir araya geldi. O apolitik denilen kesim ön saflara atıldı. Bu direniş 90 kuşağını apolitik, lumpen olarak gösterenleri yanılttı, bu çocukların onurlarını koruduklarını gördük. Bana göre, ortaya çıkan enerji örgütlü kesimi bile aştı. Ve zaten bu gençliğe siyasi-örgütsel olarak öncülük yapacak bir yapının henüz olmadığı da ortaya çıktı.

1995 yılındaki direniş ve şimdiki arasında bir kıyaslama yapılabilir mi, benzerlikler yahut farklar nelerdir?
Şimdi 95’te de Gazi olayları patlak vermeden önce, 1980 darbesinden sonraki iktidar güçleri Gazi’den çok intikam aldılar, çok baskı yaptılar. Polis burada insanlara hakaret ediyordu, onlarca kişi cezaevlerine atıldı. Buranın demokratik, sol kültürüne tahammül edemiyordu devlet.
Gazi olaylarını ateşleyen provokasyon da devletin 1000 operasyonundan birisiydi. Bilinçli olarak bir saldırı planladılar. Belki Alevi-Sünni çatışması çıkarmaya çalışıyorlardı. Devlete yönelik bir birikim vardı ve olaylar bu birikimin sonucuydu aynı zamanda. O zaman 400’ü aşkın yaralımız vardı.

Şimdi 2013 yılında yaşananlar da bir birikimin sonucu, 95 yılındaki gibi bir provokasyon yok ama Başbakan’ın yaptığı konuşmalar, hakaretler, Alevilere yönelik baskılar da bir çeşit provokasyon ve 10 yıllık bir öfke sonucunda herkes sokağa döküldü.

Onur Emre Yağan
25 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; haber.sol.org.tr