Fikir Zamanı: Gezi Parkı eylemcileri aslında ne diyor? – Mehmet Bekaroğlu

Gezi Parkı eylemleri Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Yardımcısı Arınç’ın yaptıkları açıklamalar ve polisin büyük ölçüde çekilmesi ile başlangıçtaki ılımlı ve barışçı gösterilere geri döndü. Başbakan Erdoğan da Kuzey Afrika gezisi dönüşünde Gül ve Arınç’ın tutumunu sürdürürse daha büyük sıkıntılar yaşanmadan bu kriz aşılmış olur.

Bu kriz aşılmış olur temennisi, her şey kaldığı yerden devam eder anlamında değildir. Bundan böyle hiçbir şey kaldığı yerden devam edemez. Şu anda Taksim Meydanı ve Gezi Parkın’da eylemlerine devam eden genç insanlar, Türkiye siyasetini baştan sona değiştirdiler; artık bu ülkede yukarıdan aşağıya, buyurgan, insanı yok sayan, devleti ve gücü esas alan siyaset yapma biçimi iş görmeyecektir.

Her kim, bu dalgayı, eski siyasetin klasik komplocu ezberleri ile yorumlamaya kalkarsa yanlış yapar. Hiç kuşku yok ki, dokuz gündür ayakta olan kalabalıkların içinde herkes var; çeşitli gruplar, yapılar, eğilimler durumdan vazife çıkartıp, bu kaostan bir şeyler elde etmeye çalışıyor.

Ulusalcı/Ergenekoncu organizasyonların krizi derinleştirip eski düzeni tekrar tesis etme hayalleri kurdukları da açık. Şiddete yatkın küçük örgütlü yapıların polise ve çevreye saldırdıklarına da şahit olduk. Ancak bu grupların hiç biri başlatmadı bu eylemleri; kameralara yansıyan ve özellikle bazı çevrelerce servis edilen şiddet manzaraları, bu “isyan”ın izah edemez. Bunlara bakıp, “Bir avuç çapulcu, anarşist, vandalizm” derseniz yanılırsınız. Yine kalabalıkların arasında gördüğünüz bayraklara, işaretlere, duyduğunuz marşlara bakarak “Bunlar Silivri taifesi” deyip geçerseniz sadece kendinizi kandırırsınız.

Elbette her yaştan, her partiden, her gruptan insan var ama meydandakilerin büyük çoğunluğu genç. Doğru, bir programları yok, yazılmış bir bildirileri yok, hatta teklifleri bile yok. Olması da gerekmiyor. Anlamları ve güzellikleri de burada zaten.

Bu insanlar böyle olmaz diyorlar, bu gençler bizi insan yerine koyun diyorlar, bizi dikkate alın mesajı veriyorlar.

Elbette mesele Gezi Parkı’ndan ibaret değil. Gezi Parkı sadece bir sembol; Başbakan Erdoğan Gezi Parkı/Topçu AVM’si inatlaşmasında “otoriter/totaliter” devlet, “ben bilirim-siz bilmezsiniz” tarzı, “ne yarasanız yapın, ben kararımı verdim” kibri ile insanların karşısına çıktı. Gezi Parkı meselesi, çoktandır parçalanmış, ufalanmış, ezilmiş toplumsal dokudan arta kalan son sinir ucu oldu; Başbakan ısrarla buraya dokununca insanlar patladı, toplum, genç insanlar infial etti.

Hedefte Başkan Erdoğan’ın olmasının da sadece sembolik bir anlamı var; insanlar karşılarında onu gördükleri için tepkilerini ona yöneltiyorlar. Bu tepki siyasetin bütününedir, bu tepki buyurganlık geleneğinedir. Bu ülkede muhtıraları hep vesayetçiler vermişlerdir, amaç hep daha çok otoriterlik, daha çok tektipçilik, daha çok devlet, daha çok tepeden inmecilik olmuştur. Yine siyasete muhtıra verildi; ama bu muhtırayı vesayetçiler vermiyor, halk veriyor, gençler veriyor, amaç da eskisinden çok farklı; daha çok özgürlük, daha çok serbestlik, daha çok adalet, daha çok insanlık talep ediliyor bu sefer.

Bu, Türkiye için yepyeni bir şeydir; insanlar sokağa çıktı ve söyleyeceğini söyledi, yapacağını yaptı. Kim bu iş burada kalır derse yanılır. Bu iş burada kalmaz. Bu isyan artık siyaseti değiştirmiştir; bundan böyle kimlik siyaseti, bundan böyle yaşam tarzı siyaseti, bundan böyle ben bilirim siyaseti, bundan böyle topluma şekil verme/adam etme siyaseti işlemeyecektir. Herkes, siyasetin tamamı kendisini gözden geçirmek zorunda. Bu mesajı alamayan, kendisini bu mesaj doğrultusunda değiştiremeyenler siyaseten yok olacaklardır.

Muhalefet partilerinin, CHP’nin, MHP’nin, hatta AKP içindeki bazı kişi ve oluşumların, diğer yapıların avuç ovuşturdukları görülüyor. Boşuna; bu kırmızı kart herkese gösterilmiştir. Bu tepki, devlet yönetme, siyaset yapma biçimine karşı gösterilmektedir. Bugün iktidarda olduğu, oyunu sergileyen olduğu için yuhalanan, yumurta atılan AKP’dir, başbakan Erdoğan’dır. CHP, MHP ve diğerleri sahnenin kenarında bekliyor ve bu duruma seviniyorlar, “AKP sahneden inecek, biz çıkacağız” diyorlar. Aynı oyunu oynamak için bekliyorlar.

Bu büyün bir yanılgı; evet yumurtayı kafasına yiyen AKP’dir, Tayyip Erdoğan’dır ama esasen yuhalanan, kafasına yumurta atılan oyunun kendisidir. O nedenle kimse sevinmesin, o sahneye kim çıkarsa kafasına yumurtayı yiyecek, çünkü tepki siyaset yapma biçimine, iktidar oyununadır.

İnsanlar, genç insanlar bıktı, bu oyunu seyretmek istemiyor, bu oyunun figüranı olmak istemiyor. İnsanlar, “Esas olan biziz, bizi yok sayarak yönetemezsiniz, bize buyuramazsınız, bize şekil veremezsiniz, bize nasıl yaşayacağımızı öğretemezsiniz” diyor.

İnsanlar, devleti kutsayanlara, gücü kutsayanlara, malı mülkü kutsayanlara isyan ediyor, insanlar, malı mülkü olduğu için, devleti/gücü ele geçirdiği için büyüklenenlere, büyüklük taslayanlara isyan ediyor.

Gezi parkı eylemcileri aslında söyleyeceğini söyledi, yapacağını yaptı. Şimdi sıra siyasetin; bakalım siyaset ne yapacak?

Mehmet Bekaroğlu
5 Haziran 2013
Kaynak; fikirzamani.com