Evrensel: Yeni düşman bulundu: Faiz lobisi – Murat Birdal

Gezi olayları sonrasında AKP iktidarının toplumu geren ve kutuplaştıran tutumu birçokları tarafından kuşkuyla karşılandı. Öyle ya, işin başında bir iki ufak taviz ile geçiştirilebilecek olaylar bizzat hükümet kanadından yapılan sert açıklamalarla ülke çapında bir eylemlilik sürecine dönüştü ve artık kolay da geçiştirilebileceğe benzemiyor. On yıllık iktidar tecrübesi olan, toplumun her kesiminde son derece örgütlü bir iktidar partisinin böylesine öngörüsüz bir strateji yürütebileceğine kimsenin aklı yatmadı. Bir bildikleri vardır diye düşünüldü.

faizlobisi

Aslına bakılırsa hükümet son sürecin önceki hükümet karşıtı gösterilerden farklı niteliğini okuyamadı.

Olayların başında otoriter çizgisinden taviz vermeyerek işi kontrolden çıkardı. Sonrasında ise arkasındaki kamuoyu desteğinin zayıfladığını görerek kendi tabanını mobilize etmeye dönük bir stratejik hat izledi. Bu anlamda, tıpkı gezi parkı yerine cami yapılabileceği, türbanlılara saldırıldığı, camide içki içildiği şeklindeki söylemleri gibi eylemlerin arkasındaki güç olarak faiz lobisini işaret etmesi de herşeyden önce muhafazakar kesimin dini hassasiyetlerini gözeterek yapılan bir açıklamaydı.

Başbakanın faiz lobisi vurgusu kamuoyunda epeyce tartışıldı. Eğer bu açıklamanın muhatabı bankalar ise, ki öyle gözüküyor, tümüyle dayanaktan yoksun olduğunu söyleyebiliriz. Bankalar genel olarak açtıkları uzun vadeli kredileri kısa vadeli borçlanmayla finanse ettikleri için faiz oranlarındaki sert yükselişler bankacılık sektörü açısından büyük riskler taşır. Bu nedenle, büyük bankacılık krizleri faizlerin gerilediği değil aksine yükseldiği dönemlerde ortaya çıkmıştır. Her iktisat öğrencisinin bildiği bu basit ilişkiyi hükümetin bilmemesi mümkün değil.

AKP iktidarı süresince ülkemizdeki bankaların karları ve piyasa değerleri katlanarak arttı. Şöyle bir örnek verelim. 2001 yılı sonunda halka açık 8 bankanın toplam zararı o dönemki para birimiyle 1.1 katrilyonu (bugünkü milyar TL) buluyordu. Aynı yıl 226 trilyon (milyon) zarar açıklayan Garanti Bankası’nın 2012 yılı karı ise 3.3.milyar TL olarak açıklandı. Yine, 2001 yılında İMKB’nin en değerli 3 şirketi arasında sadece 1, 10 şirket arasında ise 3 banka bulunurken. 2013 yılı itibariyle en değerli 3 şirketin tümü, 10 şirketin ise 5’i bankalardan oluşuyor. Kısacası, AKP iktidarından en fazla nemalanan kesim “faiz lobisi” olmuştur. *** İçeride giderek büyüyen siyasi istikrarsızlık ile cebelleşen hükümete bir darbe de uluslarası piyasalardan geldi. Bernanke’nin açıklamaları sonrası borsa endeksi sert bir şekilde gerilerken, dolar 1.93 TL seviyesine, gösterge faiz ise yüzde 7.36 ile son sekiz ayın zirvesine tırmandı. İMKB endeksinde kaybın dünya borsalarının oldukça üzerinde olması ise oldukça dikkat çekiciydi. Hiç kuşku yok ki, hükümet bu durumun faturasını da gezi eylemcilerinin üzerine yıkmaya çabalayacaktır. Ama iş o kadar basit değil. AKP iktidarının o sürekli parlatılan ekonomik performansının ardında FED’in sürdürdüğü düşük faiz, düşük kur politikasının büyük payı vardı. Ve elbet FED’in varlık alımlarını yoluyla sürdürdüğü genişlemeci para politikası bir noktada sona erecekti. Türkiye gibi ekonomisi büyük ölçüde kısa vadeli yabancı sermaye girişleri ile fonlanan, özel sektör dış borç yükünün oldukça yüksek olduğu bir ülke için bu durum büyük riskler barındırıyordu. Merkez Bankası’nın ve hükümetin bu durumda yapması gereken kamuoyunu dövizle borçlanmanın barındırdığı riskler konusunda uyarmak iken yanlış beklentiler pompalandı. Daha bir kaç hafta önce gazeteler ülkenin kredi notunun yükseltilmesinin uzun vadede varlık fiyatlarını daha da yukarı taşıyacağı üzerine öngürülerle doluydu. Ne oldu? Not arttırımının öncesinde başlayan fon çıkışları ülkenin içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık, barış sürecinin giderek belirsizleşmesi, AB ile gerilen ilişkiler gibi etkenlerle şiddetlendi. O günden bu yana İMKB 100 endeksi yüzde 20 dolayında değer kaybetti. Hükümetin ve yandaş medyanın çizdiği pembe tabloya kanarak hisse senedi alanların birikimlerinin önemli bir kısmı kısa sürede eridi.

Görüldüğü gibi dolardaki yükseliş yüzünden borcunu çevirmekte zorlananların, sınırlı birikimlerini borsada yitirenlerin hesap sorması gereken bizzat hükümetin kendisidir, yurdun dört bir köşesinde demokrasi talebiyle meydanları dolduran milyonlar değil.

Murat Birdal
22 Haziran 2013

Kaynak; evrensel.net