“Gözün İsyanı” Gezi direnişinin tarihini fotoğraflarla ortaya koyuyor. Sinan Çakmak ise kitabı,”Direnişi bütün çeşitliliği ile ortaya koymak istedim” diyerek anlatıyor
Atlas Dergisi fotoğraf editörü Sinan Çakmak’ın “Gözün İsyanı-Gezi” kitabı direniş döneminin sunduğu eserlerin en zenginlerinden biri. Yıllardır fotoğrafçılık yapan Çakmak aynı zamanda yurtdışındaki birçok dergi ve ajans için fotoğraf çekiyor. Gezi direnişinin başlangıcı sayılan 31 Mayıs gününden eylül ayının ortasına kadar olan bir yolculuğu okuyuculara sunan Çakmak, kitabın görsel zenginliğini Şebnem İşigüzel, Ümit Alan, Engin Güntan’ın yazılarıyla besliyor, son olarak Gökhan Tan’ın dönemi çok iyi anlatan bir kronolojisiyle okuyuculara veda ediyor. Sinan Çakmak kitabı üç bölüme şöyle ayırıyor: “İlk bölüm çatışmalar ve park için verilen mücadeleyi, ikinci bölüm olayların ardından Taksim’deki yaklaşık iki haftalık renkli dönemi, üçüncü bölüm ise ağırlıklı olarak parktan çıkış sonrası yapılan alternatif gösteri ve forumları anlatıyor.” Daha dün gibi aklımızda olan döneme geri dönüşümüzü bir nebze olsun sağlayan Sinan Çakmak’la o günleri ve kitabını konuştuk.
»Neden fotoğrafçılığı seçtiniz?
Lise bittikten sonra ne yapacağıma karar vermek için bir yıllığına Danimarka’ya gittim. Danimarka’da bildiğimiz köy enstitülerinin modern versiyonu var. Orada fotoğrafçılık okumaya karar verdim. Her zaman doğaya karşı özel bir ilgim vardı. Atlas dergisini de ilk sayısından beri takip ediyordum. Fotoğrafçılık da biraz bununla beraber geliyor. Gözlemliyorsunuz, doğa fotoğrafları çekmek istiyorsunuz. Babam meraklıydı, büyük dedem fotoğrafçıydı zaten. Sonra fotoğrafçılıkla doğa ilişkim biraz ayrışmaya başladı. Fotojurnalist işler daha heyecanlı imkânlar sundu bana.
»Fotoğraf bölümü okunmalı mı sizce?
Teknik olarak hayır. Danimarka’daki fotoğrafçılık okulunun çok doğru bir yanı var Türkiye’ye göre. Mezun olmanız için bir fotoğrafçının yanında çalışmanız lazım.
ESAS MESELE YETENEK Mİ GÖZ MÜ
»Teknik mi göz mü desem?
Tekniği altı ay gibi kısa bir sürede öğrenirsiniz ama bunun yanında çalışmanız gerekiyor. Ben de Manuel Çıtak ile çalışmak istedim, onun yanında staj yaptım. Önemli olan insanın kendini bilmesidir. Ben hiçbir zaman kendimi yetkin bir fotoğrafçı olarak görmedim. En basidinden, çekingen bir insanım ama insan fotoğrafı çekiyorum.
‘TEK MAKİNE, TEK OBJEKTİF’
»Gezi çok hareketliydi malumunuz. Fotoğraf çekerken korumalı mıydınız?
Sadece fularım vardı. Bir ara biri bana basit gaz maskelerinden verdi ancak gözümü koruyamıyorum ve gözüm daha çok yanıyordu. Çok basit bir malzeme kullandım. Tek makine, tek objektif. Kitaptaki fotoğraflardan biri hariç hepsi 50 mm ile çekildi.
»Sürekli çektiniz mi yoksa belirli kareler mi yakaladınız?
Olay gördüysem daha çok fotoğraf çekiyorum. Otomatikte, arka arkaya çekmedim. Arka arkaya çektiğim zaman önemli anlar kaçırdığım saniyelerde yaşanacak gibime geliyor. Deklanşöre basış anıma kendim karar vermek istiyorum. Birkaç tane de görmeden çektiğim fotoğraf oldu, mesela polisin çok yakın mesafeden ateş ettiği fotoğraf gibi. Ben o esnada kaçıyordum.
BASIN HEDEF ALINDI
»Hedef alındınız mı polis tarafından?
Bir Akrep, gazeteci olduğumuzu belli etmek için fotoğraf makinalarımızı havaya kaldırmamıza rağmen üzerimize plastik mermi sıktı. Polisin yabancı basına tavrı farklıydı en başta. İyi gözükmek için ılımlı davranıyorlardı. Bazen beni fiziksel görünüşümle yabancıya benzettikleri için bir şey yapmıyorlardı ama yanımda “Artık bunu alalım” dedikleri zaman uzaklaşıyordum. Yabancıya benzeyip Türkçe bilmenin avantajını da yaşadım.
»Kitaba dönelim; profesyonel bir fotoğrafçısınız. Hangi motivasyonla bu kitabı hazırladınız?
Bu dönemde çekilmiş birçok fotoğraf var, hatta bu kitaptakilerden daha güzel fotoğraflar da var. Kareyi iyi yapan şey o fotoğrafın önüne ya da arkasına koyacağınız fotoğraf. Seri fotoğraf ne kadar tutarlı ve çok şey anlatıyorsa o kadar başarılıdır. Bütün fotoğraflar polis şiddeti ve kahraman göstericileri gösteren kareler değil. Bir çeşitlilik peşinde koştum ilk andan beri. Bu yüzden tutarlı bir iş oldu. Şansım da yaver gitti, kitabı kaldırabilecek fotoğraflar çıkarabildim.
‘’NE OLDU’YU ANLATMAK İSTEDİM”
»Yaptığınız aslında görsel bir tarih yazıcılığı…
Esasen yaptığımı, tarihten çok görsele anlatmaya çalışırım. Bu kitap “Niye oldu?’’yu tartışan ya da açmaya çalışan bir kitap değil. ‘’Ne oldu ve nasıl oldu?’’yu anlatmak istedim.
»Bu kitap haziran başından eylül ortasına kadar geçen süreci anlatıyor. Fotoğraflayamadığınız için içinizde ukde kalan bir gün ya da an var mı?
Tek bir an var aslında. AKM’nin tepesinde meşalelerin olduğu gün orada değildim. Fotoğraf olarak bakınca eksikliğini duyuyorum. En çok vakit harcadığım fotoğraflardan biri AKM’nin pankartlı halini çekmekti. Ve 15 Haziran günü parkın boşaltıldığı anı kaçırdım.
»“Gözün İsyanı” adını verdiniz kitaba. Nasıl bir esinlenmeden gelişti? Siz mi verdiniz bu adı?
Gözün İsyanı, Ahmet Güntan’ın yazısının başlığı. İsmin fotoğrafçının gözü isyan etmiş de, fotoğraf çekmeye çıkmış gibi bir algı yaratmasından çekiniyorum. Medyanın göstermediğini gösterdiği için böyle bir alt metni var. Kendini beğenmiş bir fotoğrafçı olarak görülmek istemem elbet. Bir yandan da fotoğrafçı gözüdür, bu bir denge olarak algılanacaksa ne âlâ.
»Son olarak neler söylemek istersiniz?
Neticede ben bunu görsel bir deneyim olarak tasarladım. Boyut Yayınevi’ne teşekkür etmek isterim. Başta da Görsel Yönetmen Murat Öneş. Çünkü bana tamamen serbestlik tanıdılar. Fotoğraf altı olmamasının da bir sebebi var, görselliğin öne çıkmasını hedefledim. Gökhan Tan’ın yaptığı kronolojide çok detaylı, olayı baştan sona çok iyi özetliyor.
***
Olay gördüysem daha çok fotoğraf çekiyorum. Otomatikte, arka arkaya çekmedim. Arka arkaya çektiğim zaman önemli anlar kaçırdığım saniyelerde yaşanacak gibime geliyor
***
Gözün İsyanı, ismini kitaba Ahmet Güntan verdi ve onun yazısının başlığı. Medyanın göstermediğini gösterdiği için böyle bir alt metni var. Burada fotoğrafçı gözü var.
Emrah Temizkan
26 Kasım 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net