Bianet: “Apolitiğim, zulüm edenin değil, görenin yanındayım”

Bir Gezi direnişçisi yaşadığı deneyimi, polis şiddetini anlattı; sosyal medyanın rolünü, gençliğin ve hükümetin tavrını değerlendirdi.

arel-rop2

İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü 1. sınıf öğrencileri, haber toplama ve yazma dersinin final projesi için söyleşiler yaptı. Söyleşiler Gezi Parkı’nda son polis saldırısı yaşanmadan önce, parkta henüz direnişçiler varken yapıldı. Aşağıda yer alan, isminin açıklanmasını istemeyen bir direnişçiyle yapılan söyleşi onlardan biri.

O Gezi Parkı direnişine katılan gençlerden yalnızca biri. Yaşadıkları onu dönüştürmüş. Eskiden kendini apolitik olarak tanımlarken Gezi Parkı direnişi hayatında dönüm noktası olmuş. İsminin açıklanmasını istemeyen genç kadın direnişçi; yaşadığı deneyimi, maruz kaldığı polis şiddetini, gençliğin apolitikliğini, hükümetin tavrını ve sosyal medyanın rolünü anlatıyor.

Kaç gün Gezi Parkı’nda bulundunuz?

Yedi gün oradaydım, üç gece de kaldım.

Peki, nasıl bir atmosfer vardı?

İnanılmaz bir atmosfer vardı. Hani izin alsam da her gün burada olsam diyebileceğiniz, herkesin birbirine yardım etmek için koşuşturduğu bir ortam. Orada özgürlük vardı, yardımlaşma, saygı vardı.

Direnişe katılış sebebiniz nedir?

Direnişe katılış sebebim orada olan herkes gibi sadece ağaçtan ibaret değildi. Reyhanlı’da yaşananlar, YGS’de olan kopya skandalları, kimsenin iş güvencesi olmayışı, polisin uyguladığı şiddet, başbakanın tutumu, öğretmenlerin atanamaması, Atamıza yapılan hakaretler, toplumu bölmek için uğraşmaları, insanları ötekileştirmeleri ve daha birçok nedenden dolayı oradaydım.

Polis şiddetine maruz kaldınız mı? Orada yaşadıklarınızı, yapılan müdahalelerde hissettiklerinizi anlatabilir misiniz?

Herkes gibi biber gazı elbette yedim. Elimde Talcid’le, maskelerle gazın yoğunlaştığı yere koştum. Yardıma ihtiyacı olan yerlerde insanlar oluyordu onlara yardım etmeye koşanlar var elbette. Kimse “Ben hastayım direnemem” demiyor, gençler “Sizi yalnız bırakmayız” diyorlardı. Müdahalenin olmadığı gün yoktu. Gezi’ye giremediklerinde eksik olmasınlar helikopterle gaz atıyorlardı.

Gelelim namı-diğer portakal gazına. Portakal gazı empati kurulamayacak kadar ”can alıcı” bir acı. Gözlerinize mil çekildiğini hissedin, görmüyorsunuz etrafı, körsünüz. O sırada gözlerinizden akan yaşlar öyle ki, yüreğiniz kaynak ve gözlerinizden çıkıyor yaşlar, acıdan kıvranıyorsunuz, o sırada gaz burnunuza geliyor (gaz maskesi olması fark etmiyor) tam göğsünüzde hissediyorsunuz acıyı, göğsünüz sıkışıyor, ciğeriniz çıkarcasına öksürüyorsunuz. Kusmaya başlıyorsunuz, gözleriniz görmüyor, burnunuzdan şanslıysanız sadece su geliyor.  Siz tutunacak bir yer arıyorsunuz, yere düşmekten ve polislerin gülen gözlerle (Gülen gözlerle diyorum çünkü kahkahalarını duyduk!) sizi öldürmesinden korkuyorsunuz. Direniyorsunuz.

O sırada sesler geliyor, etraf cehennem kalabalığı, yerlerde insanlar yardım bekliyor. O sırada bir el tutuyor sizi… Gözleriniz bulanık bir şekilde de olsa görmeye başlıyorsunuz. Sizi kaldırıyorlar gözlerinize, ağzınıza ilaç sıkıyorlar. Uzaklaştırıyorlar. Aklınız geride barikatın orada insanlar yanıyor. O haldeyken tek düşündüğünüz biz böyleysek maskesi olmayanlar! Biraz uzaklaştınız ilk portakalınızı yedikten sonra artık o acı size normal gelmeye başlıyor.

Elinizde maskeler, sprey ilaçlar yardım etmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Etrafa bakıyorsunuz gördüğünüz şey cehennem! Bırakıp gidemezsiniz. Çünkü “Eğer ben burada olmasaydım şu an yerdeki adam ne yapardı?” diyorsunuz. O size “Beni bırak! Kaç!  Geliyorlar!”  diyor “Gelsinler” diyorsunuz. Etrafa bakıyorsunuz insanlar sarılmış, kol kola girmiş birbirlerine yardım ediyorlar. Arkada kimse kalmayana kadar bekliyorlar.

“Apolitik gençlik sınıfındaydım”

Kendinizi siyasi olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Oradaki çoğu genç gibi ben de apolitik gençlik sınıfındayım. Hangi bakan ne bakanı dahi bilmem. Zaten daha oy da kullanmadım yani bir politik sınıfa ya da partiye üye değilim. Beni tek tanımlayan şey herhalde zulüm edenin değil, görenin yanında olmam. Benim gibilerini üzen şeyler var, bunları dile getirebilme şansı ne yazık ki bugüne kadar bulamamıştık. Zaten dile getirmeye çalışsak da sesimizi duyuramadık. Şimdi tüm Türkiye’ye hatta dünyaya sesimizi duyurduk. Bunun için vazgeçmek istemiyoruz.

Bu bir sivil direniş, fakat bazı siyasi partiler bu durumdan yararlanmak istiyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

İnsanların anlamadığı; evet bazı siyasi partiler yararlanmaya çalışıyor olabilir. Ama biz de bunların farkında olup ona göre davranıyoruz. Şu an farkında mısınız bilmiyorum halk olarak yalnızız. Çünkü karar mekanizması belli ve o kullanmaya çalışan dediğiniz siyasi partiler bizi koruyamıyor, bazı şeyleri engelleyemiyor. Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, Ethem Sarısülük’ü koruyamadılar.

Ve bahsettiğiniz siyasi partiler dışında seslerini çıkartmayanlar da var. Onlar da aslında seslerini çıkartmaya korkanlar. Şimdi siz diyeceksiniz “Asıl koruması gereken iktidar değil mi? Oradaki ölümlerin sorumlusu yönetenler değil midir?” diye. Cevap soruda gizli diyebilirim.

Sizce sosyal medyanın direnişlerdeki rolü nedir? Anaakım medyanın direnişlere karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal medya mı? Tam bir baş belası (gülüyor). İzin verirseniz önce medyanın tutumundan başlamak istiyorum. Medyanın bu tutumu sayesinde geçmişteki tutumlarının da aslında penguenden ibaret olduğunu anlamış olduk. Şimdiye kadar Türkiye’de neler oldu, nelerden habersiz kaldık diye sorgulamamızı sağladığı için teşekkür ediyoruz.

Bir şeyleri unutturmak için yapılan oyunları, hatta biraz geri gidersek bizi birbirimize düşürmek, bölmek için bilerek yapılan haberlerin bile farkına varabiliriz. Medyanın gücünün büyüklüğünü hepimiz biliyoruz.Medyanın tanımından biliyoruz ki tarafsız, doğru ve güncel bilgi vermeli. Maalesef haftalardır üç maddeden de yoksun bir medya var karşımızda. Örneklerini hepimiz hatırlıyoruz. Tabii bu süre zarfında işini doğru yapmaya çalışan medya kuruluşları da vardı. Ama demokrasiden gereken paylarının aldılar (para cezaları).

Gelelim sosyal medyaya. İlk defa sosyal medya bu kadar yerinde kullanıldı. İki medya arasındaki uçurumlardan anladık olayların nasıl çarpıtıldığını. Sosyal medya sayesinde gerçekleri öğrendik. Provokasyon, yalan haber elbette sosyal medyada da vardı ama işin aslı amatör haberciler sayesinde öğrenildi, aynı hızda yayıldı. Artık insanlar medyaya güvenmiyorlar, medya kendine bu güveni tekrar nasıl sağlatacak merak konusudur.

“Gezi bana insan olduğumu hatırlattı”

Gezi Parkı deneyiminin hayatınıza ne gibi etkileri oldu?

Sadece benim değil, giden herkesin öğrendiği en önemli şey insanı ayrım yapmadan sevmekti herhalde. Kimse dini, mezhebi, siyasi görüşü, cinsiyeti, düşüncesinin ne olduğuna bakmadı.

En çok karşılaştığımız şey nedir bu ülkede? Ben söyleyeyim; acı ama insanların karşısındaki insanın dinini, Müslümanlığını sorgulaması. Oradaki insanlar bunu yapmadı. Gözaltına alınan direnişçilerden birinin boynunda haç kolyesinin olduğu bir fotoğraf vardı. Onun altına yapılan yorumları gördüm onlar adına utandım…

Gezi Parkı bana insan olduğumu hatırlattı. Gelecek için, kendimden sonraki nesil için harcadığım ilk çabaydı. Çaresizliği öğrendim. Yardım etmenin insanda oluşturduğu mutluluğun hiçbir şeye değişilmeyeceğini öğrendim. Bir de vicdansızlığın ne demek olduğunu!

Hükümetin gençlere yönelik söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu söylemlerin direnişe ne gibi etkileri oldu?

Evet zor bir soru aslında, zorluk nedeni de gayet açık. Hükümetin sert tavırlarının bu olaylara etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. Hükümet halkıyla arasını açmamalı ve güvenini sarsmamalıydı. Ama gerek verilen sözlerde gerek yapılan davranışlarda fazlasıyla arasının açıldığı hatta bir yarış içine girdiğini görüyoruz.

Aynı zamanda yönettiği ülkenin gençlerine yaptığı hakaretler ona olan güveni ve saygıyı azalmıştır. Yapılan direnişlerin dikkate alınmadığı, direnen halkın üç beş çapulcudan oluştuğunu ifade eden hükümetin geri adım atmayacağını öğrenmiş, direnişe devam etmekten başka yolu olmadığını halk anlamıştır.

Direnişe evlerinde pasif destek veren halk, yapılan söylemlerle birlikte sokağa çıkmaya başlamıştır. Kendisine geçmiş seçimlerde oy veren (aslında yüzde 50 olmayan) kesimine her koşulda sahip olmadığını anlayamadığı için düşünebilen halk bu duruma dur demiş ve onların da güveniyle beraber gelecek seçimlerdeki oylarını da kaybetmiştir.

Kendi sözlerine ”dünyanın hiçbir yerinde böyle bir başbakan bulamazsınız” hak veriyoruz. Kendine oy  vermeyen halkı tanımaması ve onları görmezden gelmesinin yanlışlığının farkındayız. Ve sadece gençler olarak sınırlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Gerek medyaya, gerek kolluk kuvvetlerine uyguladığı çıkış yolu olmayan baskılar insanları bile bile yanlışı yapmaya sürüklemiştir.

Bir direnişçi olarak hükümetten beklentileriniz nelerdir? Sizce bu olay nasıl sonuçlanacak?

Sadece Gezi Parkı’yla ilgili değil bu olay, zaten ağaçlar dahil herkes anladı bunu. Ortada bir inatlaşma söz konusu. Bu süreçte dört kişi öldü, on iki kişi gözünü kaybetmiş aynı zamanda bini aşkın hayvan zarar görmüş ve ölmüştür. Bu olaylardan sonra dahi sert tutumunu değiştirmeyen hatta giderek arttıran bir hükümetle karşı karşıyayız. Bu olayların bir özürle ya da sorumlular ve şiddet uygulayan polisler cezalandırılacak gibi bir tavırla kapanmayacağının farkındayız. Öncelikli beklentim seçim barajının kaldırılması, ardından erken seçim beklentisi içindeyim. Ama ne olur, biter mi nasıl devam eder inanın ki benim de bir fikrim yok. En kısa zamanda olumlu bir şekilde sonuç bulmasını temenni ediyorum. (EA/YY)

* Eylül Arslan, İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü 1. Sınıf Öğrencisi
6 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; bianet.org