Yeşil Gazete: Tarık Ali’den Gezi Parkı yorumu, “Keskin zeka, korkusuzluk ve umudun yeniden doğması”

“Yeni Bir Hareketin Doğum Yeri? Türkiye’de Direnişin ve Umudun Alevleri

tarik-ali

Zeynep Bilgehan: Ankara’dan protestoculara bir dayanışma metni yayınladınız. Her şeyden önce Ankara’da ne kadar kaldınız ve ziyaret sebebiniz neydi?

Tarık Ali: Çankaya Belediyesi’nin daveti üzerine birkaç ay önceden belirlenmiş halka açık bir ders vermek için 3 günlüğüne Ankara’daydım. Doğal olarak akşamüstlerini de gözlemledim. Barışçıl göstericiler üzerine sebepsiz saldırılar, gaz bombası ve suyun aralıksız kullanımı. Parkı ziyaret edip oradaki gençlerle sohbet ettim.

ZB: Bir bütün olarak bu son olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin bakış açınızdan Türkiye’ye ne oldu ya da olmakta?

Tarık Ali: Keskin zeka, korkusuzluk ve umudun yeniden doğmasının birleşimiydi benim tanık olduğum. Bana bazı yönlerden Avrupa (Paris ve Prag) 1968’ini hatırlattı, Arap Baharı’ndan daha fazlası bu. Türkiye’de ne olduğu oldukça açık. Neoliberalizme ve savaşa teslim olmuş seçilmiş baskıcı bir iktidar, salt demokratik konumu gereği her istediğini yapabileceğini hayal etti. Bu aptalca bir hata.

Birkaç ay önce İstanbul’dayken eylemcileri ve muhalefeti saran bıkkınlığı görmemek zordu. İstiklal üzerindeki en eski sinemanın kapatılması hafif bir protestoya sebep oldu. Öylesine hafif ki iktidar seç ve yok et politikasını hızlandırabileceğini gördü. Fakat oldukça yanlış hesap yaptılar. Özellikle inşaat sanayiinin sultanı olan Başkabakan geri adım atmayı reddetti ve baskılamayı tercih etti. Bu kırılma noktasıdır. Gezi’nin yıkılmasına kayıtsız kalan insanlar kalabalık şekilde protesto etmek için sokağa çıktılar. Baskı arttıkça, protesto da büyüdü, Kürt nüfusun yüksek olduğu şehirler hariç tüm ülkeye yayıldı. Bir park için yapılan kampanya, dik kafalı ve haydut rejime karşı bir ayaklanmaya dönüştü.

ZB: Söylediğinize göre Türk protestocular Avrupa’da umudu ateşledi. Hangi anlamda umudu ateşlediler.

Tarık Ali: Bir bakıma Türkiye’de olanlar neo liberal kapitalizmin girdiği krizin bir parçası. İspanya, Yunanistan, Portekiz’de genel grevler, sokak gösterileri, vb yaşanıyordu. Erdoğan’ın devletin baskıcı araçlarını kullanarak inşaat sanayiini geliştirdiği gibi, Yunan Koalisyonu, devlet televizyonunu ve radyosunu gazetecileri işten çıkartmak için kapattı. Türkiye yurttaşları önemli bir zamanda yeni bir cephe yarattılar. Ve onların örnekleri önümüzdeki aylarda Fransa’ya sıçrayabilir, kim bilir belki Britanya ve Almanya’ya da.

ZB: Bu protestoların sonucu sizce ne olabilir?

Tarık Ali: Dayanışma mesajında söylediğim gibi asıl önemli olan hükümet kendisini, evcilleştirilmiş ve köleleşmiş basınının Taksim işgalcilerine karşı ilk haftaki kayıtsızlığı, görevini yapmaması ve kara çalması sayesinde itibarsızlaştırdı. İşbirliği yapmış tüm basın mensupları ellerini utanç içerisinde kaldırmalıdırlar. Yeni muhalefetin nasıl örgütleneceğini söylemekse zor. Fakat demokratik olarak şekillenmiş bir yapı oluşturulabilirse (Yunanistan’daki Syriza gibi) tabandan gelen insanların kalıcı sesi olabilir. Mevcut gelinen durumu evde ve dışarıda tartışmak adına İstanbul, Ankara, İzmir, Bodrum, Antakya ve diğer şehirlerde aylık halka açık meclisler kurulursa ve yeni hareketin oluşması için raporlandırılırsa kalıcı bir hareket ortaya çıkarılabilir ve engelleri aşabilir. Bu benim umudum.

ZB: Mesajınız içerisinde kısaca “Uzun vadede Türkiye politikaları değişecektir” demişsiniz, bunu biraz açabilir misiniz? Ne olabilir? Türkiye nasıl değişir?

Tarık Ali: Türkiye değişti. Tanık olduğumuz şeye göre bu açık. Yukarıda söylediğim gibi bunun anahtarı Türkiye demokrasisini geliştirmek için bu değişimin nasıl kurumsallaştırılacağı. Gerçek demokrasi mevcut var olan demokrasiyle kıyaslandığında narin bir çiçektir. Beslenmeli ve bakılmalıdır fakat yurttaşların kanlarıyla, düzenli gözetlemeler (Doğu Alman Stasi’yi hatırlatan ancak teknolojik olarak daha yüksek bir düzeyde) ya da casus araçlarla ve işkence veya gerçekleri söyleyenleri hapsetmekle değil. Neo liberalizm demokrasinin kuyusunu kazıyor. Kapitalist saldırılara direnenler aynı zamanda demokrasiyi güçlendiriyorlar.

ZB: Bir önceki röportajda Arap Baharı’nı konuşmuştuk. “Bahar kışa döndü” demiştiniz. Arap Baharı’yla Türkiye’de olanları kıyaslayabilir misiniz? Neler benzeşiyor ya da ayrışıyor.

Tarık Ali: Benzerlik isyanın ölçeğinde, diğer taraftan durum farklı. Daha önceden söylediğim gibi Türkiye entelektüel yaşantısı ve siyasi kültürü Avrupa’ya daha yakın. Birinin Avrupa dillerinden çevrilen kitaplara, üniversite ve okul müfredatları, vb bakması yeterli olacaktır ve protestocuların tarz ve içgüdüleri bunu onaylıyor, en azından benim fikrime göre. Askeri diktatörlükler İspanya, Portekiz, Yunanistan ve Türkiye’de var oldular. Bu zamanlarda ABD uydu devletlerinde diktatörlüklerden vaz geçtiler, Türkiye bundan kazançlı çıktı. Fakat yeni rejim, özellikle kabadayılık yapan başbakanı eski usul yönetebileceğini düşünüyor. Erdoğan’nın projesi NATO dilini kullanarak ve “ılımlı” İslam postuna bürüyerek kendini anti-Atatürk haline getirmek. Geçen haftalar içerisindeki “ılımlılığı” not ettik. Artık islami tutuculuk Türkiye’nin gerçek problemlerini çözebilir bakış açısı Türkiye’de hastalıklı bir şaka olarak algılanıyor, Mısır ve Tunus’u yalnız bırakın.

ZB: Bu harekete Türk Baharı diyebilir miyiz? Ve neden?

Tarık Ali: Neden öyle diyesiniz ki. Çoktan kabak tadı vermeye başladı.

ZB: Bu hareketin bir kışa dönme ihtimali var mı? Bundan kaçınmak için ne yapılmalı?

Tarık Ali: Tarih bize bir hareketi sonsuza kadar aynı seviyede sürdürmenin imkansız olduğunu öğretti. Yani kimse böyle bir ihtimali kabul etmemeli. Esas soru bu aşamadan sonra nasıl ilerleneceğidir. Ve hali hazırda ben birkaç öneride bulundum. Yeni bir siyaset kurmak için tabandan bir yapılanma. Geniş ve birleşik hareket bir siyasi zemine ihtiyaç duyar, gelecek yıllarda uğruna savaşılabilecek bir şey.

ZB: Bu hareket Ortadoğu’yu nasıl etkiler?

Tarık Ali: Suriye Dışişleri yurttaşlarına Türkiye’yi karışıklık ve baskıdan dolayı ziyaret etmemelerini tavsiye ettiğinde, bu sizin sorunuza verilebilecek en iyi resmi hicivdir. Ankara’dayken kişilik etkisi olarak Erdoğan; Mübarek ve Esad’ı hatırlattı.

ZB: Kişisel mesajınızda “İnisiyatif alıp işgal hareketini yavaşlatın ve hala orada olduğunuzu göstermek için bir araya gelin” demişsiniz. Bunu biraz açabilir misiniz? Protestocular nasıl devam etmeliler?

Tarık Ali: Bahsetmek istediğim bir hareket için her zaman en iyi olan geçici bir geri çekilmeyle, ki bu politik ya da taktiksel değildir, ne yapacağına karar vermesidir.

ZB: Sizce bundan bir siyasi hareket doğar mı? Ya da doğmalı mı yoksa bu sivil bir direniş olarak mı kalmalı?

Tarık Ali: Daha önce söylediğim gibi, yeni bir hareketin doğması ilerlemek için en iyi adım olacaktır. Ilımlı İslam ile Ilımlı milliyetçiliğin neo liberalizm, NATO, basının sıkı kontrolü, basın mensuplarının hapsedilmesi (Türkiye’nin bu dalda altın madalyası var) vb konular üzerinde hem fikir olmalarından beri Türkiye muhalefetin olmadığı bir coğrafya. Yani burada bir boşluk (vakum) var. Zaman bu zamandır. Erdoğan’nın kışkırtıcılığı çevresinden bazılarını yabancılaştırmış durumda.

İktidardaki sosyal olarak tutucu, politik olarak vicdansız, ekonomik olarak özel sektörlere bel bağlamış ve askeri/siyasi NATO’nun en popüler islami partisi sokaktaki sesleri duymazdan geldi. Şehir üstüne şehirde sokaklarda haykırılan gerçekler iktidarı rahatsız etmiş olabilir fakat onlar satılık köşe yazarları, resmi basının tv sunucularından daha kıymetliler. Ve “rejim tarafından seçilen” 60 akıllı adama (akil adam) ne oldu. Toplu farkındalıkları mı öldü?

Bu röportaj ilk olarak counterpunch.org‘da yayınlanmıştır.
Röportaj: Zeynep Bilgehan
Türkçeye çeviren: Ali Serdar Gültekin

26 Haziran 2013
Kaynak; yesilgazete.org

    This post is also available in: İngilizce