Gezi Parkı eylemlerine polis müdahalesi ardından, başta İstanbul ve Ankara’da olmak üzere pek çok park forum alanına dönüştü. Bu forumların ilk günleri bir dertleşme ve karşılıklı fikir paylaşımı şeklinde gelişti. Kimi parklarda yapılan forumlarda daha programlı, yerel, kısa ve orta ölçekli somut işler tanımlandı. Kimi parklarda ise bir karar mekanizması oluşturmayı tercih etmeden, kamusal bir tartışma düzeyinde konuşmalar alana hâkim oldu. Tüm forumların genel eğiliminin ise şu iki tercih arasında cisimleştiği gibi bir algının doğmaya başladığı düşünülüyor: Bunlardan biri, forumlar aracılığıyla, söylediklerini yapan ve bu anlamıyla kamusal mekanı bir doğrudan demokrasi mekanizması olarak kurgulayan bakış açısı –açıları- diğeri ise forumlarda ortaya çıkan enerjiyi yerel ve genel seçimlere bükecek bir siyasallaşma zemini olarak gören bakış açıları.. Şimdilik bu iki fikir arasında gerilimli bir açı olduğunu ve bunlardan birisinin öncelikli olarak tercih edilmesi gerektiğini düşünenler de var, bu iki bakış açısı arasında kategorik bir fark olmadığını düşünenler de.. Doğrudan demokrasiyle temsili demokrasinin uzlaşmaz çelişkisine bakarak, temsile dayalı bir seçim sistemi yerine forumların doğrudan demokrasi olarak geliştirilmesini savunanlar da var.
Forumların doğrudan demokrasi deneyimi olarak geliştirilmesi gerektiği konusunda geniş bir mutabakat olduğu kesin. Ancak bu doğrudan demokrasi deneyimi ile kastedilenin tam olarak neyi işaret ettiği ise hala tartışmaya ihtiyaç duyuyor. Parklarda yürüyen tartışmalarda, bu forumların bizatihi kendisinin bir karar organı olarak biçimlenmesi gerektiğini, bu forumlarda alınan kararların temsile dayalı bir sisteme ihtiyaç duyulmadan yerelde hayata geçirilmesine ilişkin araçlar geliştirmesi gerektiğini düşünenler, mahalli müşterek ihtiyaçların ahali tarafından tanımlanması ve bu ihtiyaçların sosyal, ekonomik ve siyasal yönleriyle karşılanması gerektiğini dillendiriyor. Ama bu bakış açısı, bu mahalli müşterek ihtiyaçların neler olduğunu henüz tanımlayabilmiş durumda değil ve bununla birlikte bu ihtiyaçların da hangi ölçekte ve nasıl karşılanacağına ilişkin somut bir öneri sunabilme olanağından uzak. Yerel düzeyde, semt ölçeğinde düşünecek dahi olsak, dayanışmacı bir ekonomi için asgari koşul olan, mahallenin sosyal ihtiyaçlarının okul, yol, park, sağlık ocağı, kütüphane, konut gibi ihtiyaçlarla; ekonomik ihtiyaçlarının su, kanalizasyon, enerji, alt yapı gibi ihtiyaçlarının pek azının doğrudan doğruya yerel ölçekte ve salt mevcut doğrudan demokrasi pratiğiyle karşılanacağını söylemek mümkündür. Bu ihtiyaçlardan önemlice bir kısmının kent düzeyinde merkezi planlamayı gerektiren meseleler olduğu ve salt mahalle düzeyinde ortaya çıkan karar mekanizmasının bizzat kendisi aracılığıyla karşılayamayacağı, iş bölümü gerektiren hizmet alanları olduğu bir gerçektir. Bu anlamıyla forumlarda alınan kararların uygulamaya geçilebilmesi ekonomik ve siyasal ölçeğin de doğru tanımlanmasını gerektirdiği gibi forumlar arasında sağlanacak koordinasyon dışında aynı zamanda kentsel hizmetlerin görülmesine ilişkin bir siyasal iradenin ve gücün de ortaya çıkmasını zorunlu kılacaktır.
Bu haliyle forumlarda ortaya çıkan sosyal taleplerin bir kısmı, ortaya çıkacak olan dayanışma örgütlenmeleri tarafından yerine getirilebilir niteliktedir. Ancak, Türkiye tarihi buna yönelik bir deneyimi yıllar öncesinde mahalle direniş komiteleri aracılığıyla deneyimlemiştir. Bir yönüyle öz-örgütlenme deneyimleri olarak da ortaya çıkan bu örgütlülükler/bir aradalıklar, an itibariyle farklı biçimde açığa çıkma potansiyeli olan mahalle forumları benzeri, toplumun gündelik sosyal ihtiyaçlarını gideren bir işlev kazanmıştır. Diğer yandan da bu komiteler, zamanın ruhu koşullarında mahallenin güvenliğini dahi sağlar olmuştur. Bu yerel örgütlenme biçiminde dahi, üretim araçlarının toplumsallaşmaması nedeniyle yerel dayanışma biçimleri, kısa sürede salt ekonomik fayda yönüyle toplum tarafından sahiplenilen yapılara dönüşmüştür. 1 Mayıs mahallesinde, devrim yarın olacak özverisiyle binlerce devrimci tarafından yapılan konutların, darbe sonrasında birer rant alanı haline geldiğini yaşayarak gördük.
Bu deneyimin bize bıraktığı hafızayı da aklımızda tutarak, forumların doğrudan demokrasi deneyimi olarak şekillenmesinin yolunun öncelikli olarak toplumun dışlanan kesimlerinin kendini ifade edebildiği bir ekonomik, sosyal işlevin yanında siyasal gücü de barındırması gerektiğini belirtmek gerekecektir. Bu forumların egemen siyasal yapılar tarafından tanınmasını beklemek değil elbette söylediğimiz. Ancak bu forumlara doğrudan demokrasi mekanizmaları gözüyle bakmakla, doğrudan demokrasinin kurumsallaşması için bir araç olarak bakmak arasındaki farkı da görmek gerekir.
Yoksa doğrudan demokrasiyi salt bir yerel dayanışma formuna indirgeyen bakış açısına mahkum kalabiliriz. Oysa ki bu forumlara daha gerçekci bir kanaldan bakmak daha doğru olabilir. Bu bağlamda forumların mahalle ölçeğinde işlev kazanabilmesi, birer semt örgütü haline gelebilmesi oldukça gerekli ve önemlidir. Kendi başına mahalli müşterek ihtiyaçlarını tanımlayabilmesi, kimi müşterek ihtiyaçlarını dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma temelinde karşılayabilmesi, toplumun bir bütün olarak kurucu bir adım atmasının yolunu açacaktır. Bunun dışında semt örgütlenmelerinin yerel iktidar bloğu-zemini haline gelmesi ise bu dayanışma ve karşılıklı yardımlaşmanın biçim ve içeriğine bağlıdır. Bir mahalle muhtarının seçilmesi, yerel yönetim tarzının nasıl olacağı üzerine sonuçlar çıkartılması, yerel yönetim ya da belediye meclislerinin bizatihi karar alma biçiminin toplumsallaştırılmasına yüzümüzü dönmek gerekir.
Bu meclislerde alınan kararların semt örgütlerinin onayına sunulması, semt örgütleri tarafından alınan kararların kentin bütününü temsil eden yerel yönetim meclislerinde karara bağlanmasına ilişkin mekanizmalara ihtiyaç vardır. Gerektiğinde yerelde her türlü yatırım kararının, hangi yatırımın nasıl, hangi ölçekte yapılacağına karar verilmesinin bu toplum tarafından karar verilmesi süreci yerelde doğrudan demokrasinin kurumsallaşmasının önünü açacak adımlar olabilecektir.
Bu kapı Gezi Parkı mücadelesi öncesinde yürütülen pek çok yerel ekoloji mücadelesinde ortaya çıkmıştır. Seçimle iş başına gelen yerel iktidarı dengeleyecek meclislerin, platformların kurumsallaşması yolunda adımlar atmıştır. Gezi Parkı ve sonrasında gelişen forumlar ise bu gelişmeleri kent odağında da gündeme sokmuştur. O halde şu anda belki de ilk elden odağımıza almamız gereken konulardan birisi nüfusu milyonlarla anılan kentlerde doğrudan demokrasinin nasıl mümkün olacağı sorusu kadar, bu yerel semt örgütlenmelerinin koordinasyonu vesilesiyle kent ölçeğinde demokratik katılımlı, ekolojik sınırları gözeten kararların nasıl alınabileceği üzerine de kafa yormaktır.
Sanayi, ulaşım, turizm, inşaat gibi devasa sorun yumaklarının kent ölçeğinde çözümlenebilmesi eninde sonunda iktidarın toplumsallaşması sorunu gibi üretim araçlarının da toplumsallaşması zorunluluğunu gündemine almak zorundadır. Aksi takdirde doğrudan demokrasiye giden araçlarla, temsili demokrasinin araçlarını doğrudan demokrasiye evriltmeye yönelik adımlar arasında konulan kategorik karşıtlıklar, demokratik ekolojik planlama hedefinden bizi uzaklaştıracağı gibi, toplumun kendi geleceği ile ilgili karar alma ölçeğini de yerel mahalli müştereklerle sınırlandırmaya iten bir perspektife sıkışmamıza yol açacaktır.
Fevzi Özlüer
22 Haziran 2013
Kaynak; ekolojistler.org