Evrensel: Yeni toplumsal hareketler ve medya – Esra Arsan

Eski kalıplarla düşünüp yeniyi analiz etmek zor. Köhnemiş medya bunu yapıyor. Yeni toplumsal hareketleri eski paradigmalarla yorumlamakta ısrar ediyor. Bu nedenle, yeninin agorası olan sosyal medyaya yenik düşüyor. Gezi Parkı eylemlerini hâlâ soğuk savaş mantığıyla deşifre ermeye çalışan eski, hantal, ticari medya, olayları hâlâ protestocuların polise mukavemeti ve “Mala mülke verilen zarar” üzerinden çerçevelemekte ısrar ediyor.

Hepimiz izledik, tanığız. Büyük kanallar, ulusalı da, uluslararası olanı da Gezi eylemlerinde hep “şiddeti” öne çıkardı. Ulusal kanallar protestocu şiddetine vurgu yaptı. Kişilere yönelik münferit saldırılar bütün bir hareketin özüymüş gibi anlatıldı. Polise taş atanlar birinci sayfalara taşındı. TOMA’ların geçişini engellemek için kurulan savunma barikatları görüntüleriyle “Devlete kafa tutan çapulcular” imajı pekiştirildi. Polisin sistematik ve vahşi şiddeti ise özenle göz ardı edildi. CNN International, BBC ve Reuters gibi yabancı basın da şiddet görüntülerini verdi. Ama onlar daha çok polisin protestoculara yönelik şiddetini ön plana taşıdılar. Protesto alanlarından çektikleri fotoğraf ve videolarla barışçı eylemcilerin maruz kaldığı orantısız şiddeti tüm dünyaya gösterdiler. Yine de ikisinin ortak noktası çatışma görüntüleri ve çatışmanın yarattığı şiddet vurgusuydu. Oysa, Gezi protestolarının çıkışı barışçıl, özgürlükçü, katılımcı, demokratik taleplerdi. Çatışmadan ve şiddetten reyting sağlamaya alışmış eski medya mantığı, içeride de dışarıda da bildiğini okudu.

(Eski) medya ve (eski) toplumsal olaylar arasındaki ilişki pek çok iletişim araştırmasına kaynaklık etmiştir. Hemen hepsinde sonuç aynıdır: Büyük medya halk hareketlerine karşı küçümseyici ve düşmanca tavır alır. İşçi grevlerinden savaş karşıtı gösterilere kadar bu durum hiç değişmez. 1968’de Londra’da 60 bin kişinin katıldığı Vietnam savaşı karşıtı gösteriden tutun, ‘80’lerde savaş karşıtı öğrencilerin eylemlerine kadar (eski) medyanın tutumu aynıdır. Todd Gitlin’in “Bütün dünya izliyor” ve Christopher Martin’in “Çerçevelendi! İşçi sınıfı ve ticari medya” adlı kitapları eski medyanın bu kronik “halk düşmanlığı”nı anlatır. Protestocular ne kadar barışçıl olurlarsa olsunlar, medya mutlaka eylemlerde şiddet içeren münferit bir olayı bulur, onu öne çıkartır ve bunu tüm eylemin sembolü haline getirir. Gezi Parkı protestoları sırasında da böyle oldu. Barışçıl eylemcileri sarhoş, ahlaksız, saldırgan, din(dar) düşmanı veya vandal olarak çerçevelemek için büyük çaba sarf ettiler. Polis şiddetini küçümsediler, hatta kaçınılmaz bir şeymiş gibi gösterdiler. Hiç de yaratıcı ve çözüm üreten bir tutum değil. Ama büyük medya kurumlarının çözüm üretmek gibi bir kaygıları olmadığını zaten biliyoruz. Yine de, yaygın medyanın bazı kalemşorlarının, özellikle de siyasal İslami kanadı temsil eden yazarların bu şeytanlaştırmadaki “ürkütücü” gayretlerini ve eylemcilere karşı düşmanca tavırlarını bir ibretle izledik, kaydettik. Ağızlarından düşürmedikleri 28 Şubat medyasının yarattığı mağduriyetlerin çok benzerlerini bu sefer kendi siyasal çıkarları için tersine ürettiler çünkü.

Eski medyanın “protestocu şiddeti” söylemiyle aktarmaya programlandığı eski toplumsal hareketler ile günümüz eylemleri birbirinden çok farklı. Bu farkı görmeden, Gezi Parkı olaylarını anlamaları ve halka anlatmaları çok zor. Eski toplumsal hareketler genellikle sınıf temelli örgütlenmeler ve çatışmalara dayanan merkezi, örgütlü hareketlerdi. Yeni toplumsal hareketler ise kültürel kimlikler ve haklara odaklanan örgütsüz, dağınık, merkezsiz hareketler. İçinde üretim ilişkileri düzeyinde talepler barındırsa da, ağırlıklı olarak antiotoriter, antikurumsal, antiırkçı, feminist ve ekolojik gruplardan ve etnik-dini-cinsel azınlıklardan oluşuyor. Yeni toplumsal hareketlerin gelişmesinde yeni teknolojiler, küresel neoliberalizmin yükselişi, esnek üretim ve çalışma koşulları, hizmet sektöründeki büyüme, kadınların, etnik azınlıkların ve göçmenlerin emek sürecine katılması gibi şeyler rol oynuyor. Eski toplumsal hareketler daha çok işçi sınıfı ve orta sınıfı mobilize ederken, yeni toplumsal hareketler yeni orta sınıfı ve yüksek eğitimli kesimi sokaklara döküyor.

Latin Amerika’da Zapatistalar, ABD’de Seattle eylemleri, Brezilya’da Porto Alegre dünya sosyal forumu protestolarıyla ortaya çıkan ve “Başka bir dünya mümkün” sloganını yaratanlar ve ABD’de Occupy Wall Street eylemleriyle Gezi protestocularına ilham kaynağı olanlar koordinasyonsuz kitle. Hepsi, antikapitalist yönelimli, ancak tek bir görüşe dayanmayan hareketler. Anarşistlerin, savaş karşıtlarının, öğrencilerin, ekolojistlerin, göçmenlerin, feminist ve eşcinsel hareketlerinin oluşturduğu gökkuşağını andıran bir muhalefet. Köhne medyanın yeni sosyal hareketleri anlayıp, halka aktarması mümkün olmayınca, devreye yeni medya giriyor. Twitter gibi mikro bloglar sosyal hareketleri mobilize etmek ve bilgi aktarmakta kullanılırken, protestoların görsel-sözlü tarihi youtube, instagram, flickr, ustream gibi platformlarda yazılıyor. Yeni medya yeni toplumsal hareketlerin içine doğmuş olduğu için en az onlar kadar barışçı, yaratıcı, çözüm üretici, insan hayatını öne alan bir medya. Köhne medya ise halk düşmanlığına devam ediyor. Halk bunu görüyor.

Esra Arsan
20 Haziran 2013

Kaynak; evrensel.net