Jiyan: Gezi, Nostalji, “sequel”, anma – Foti Benlisoy

image5

Gezi nostaljisi: Nostalji başka türlü, daha güzel yaşanabilecek bir geçmişi, yani aslında tamamlanmamış, bütün potansiyelleriyle gerçekleşmemiş bir geçmişi özleme halidir. Sevdiğimizi özlerken örneğin, onunla yaşadıklarımız kadar aslında onunla yaşayabilecekken yaşayamadıklarımızı özleriz. Yani nostalji, olmuş bitmiş, artık geride kalmış bir geçmişe duyulan mesafeli bir özlem değildir. Yitip gitmiş bir maziye dair pasif bir hayıflanma hali hiç değildir. Bu anlamda Gezi’yi anmak, basitçe geçmiş güzel günleri yad etmek anlamına gelmemeli. Tam tersine, geçmişte izinden gidilmemiş olanakların, katedilmemiş patikaların, yarım kalmış ve akamete uğramış umutların özlenmesi, hayal edilmesi olmalı “Gezi nostaljisi”. Gezi’ye dair nostalji, işte bu anlamda, sadece geçmişte yarım kalmış ve yenilmiş umutların hatırlanması değil, eksik kalan ne varsa hepsinin gelecekte tamamlanması özlemiyle dolmalı. Gezi’ye dair nostalji geçmişe olduğu kadar geleceğe de yönelmeli. Belleğimizdeki Gezi, gelecekteki Gezi’nin tohumu olmalı…

Gezi’nin “sequel”i: Anılan bir ayaklanma, bir kalkışma da olsa “yıldönümü”, adı üstünde, bir ayaklanma teşkil etmez. Geçen senenin mekanik bir tekrarı, bir ayaklanmanın ısmarlanması, takvime göre ayarlanması mümkün değil. Kitlesel bir kalkışmayı laboratuvar koşullarında tekrar etmek, bir kez olmuş olduğu şekilde tekrarlamak mümkün değil. Bir ayaklanmayı “zorlamak”, “yinelemek”, ayaklanmayı, daha doğrusu o ayaklanmayı mümkün kılmış hareketi sıradanlaştırır, bir rutin haline getirir, onu tecrit eder. Gezi’yi, onun biçim ve tarzını bir fetiş hale getirerek onu benzersizleştirmek, onun bugün başka yol ve biçimlerle yenilenemeyeceğini itiraf etmek anlamına gelir.

Gezi’yi anmak: Gezi’yi hatırlayalım, hatırlatalım. Dört bir yanımızın kuşatıldığı, bir kez daha nefes alamadığımız bu günlerde Gezi deneyiminin hepimizde nasıl bir muktedirleşmeye sebep olduğunu hatırlayalım. Ancak hatırlamak da anmak da yetmez. Aktif ve militan bir belleğe, dün gerçekleşememiş, eksik kalmış olanları bugün başka biçimlerde gerçekleştirmek için seferber olan bir hafızaya ihtiyacımız var. Geziyi olmuş bitmiş, üzerinde herkesin uzlaştığı konformist bir anma nesnesi haline getirmeyelim. Gezi bir son değil, sadece bir başlangıçtı hem de mütevazı bir başlangıç. Bu başlangıcı senevi anma ayin ve ritüellerinin konusu kılmayalım; eleştiri ve sorgudan azade bir menkıbe haline getirmeyelim. Gezi’nin hatırasına sahip çıkmak, onun egemenlerce binbir tezvirat ve komplo teorisi eşliğinde yerlerde sürüklenmesine izin vermemek anmayla değil, bugünün mücadelelerinde Gezi’ye sadakatle mümkün. Bu manada bugün Gezi isyanını anmanın belki de en iyi yolu, iş cinayetlerine ve taşeronlaştırma-güvencesizleştirme rejimine karşı kitlesel bir hareketin inşası için taş üstüne taş koymak mesela… (Farkındayız değil mi? Türkiye’nin bir ilçesinde işçiler, iş yerlerinin, yani madenlerin kamulaştırılması için eyleme geçti, iş bıraktı. Gezi’yi mazide, başka yerde aramayalım.)