Birgün: Yerel seçim, Gezi ve Muhalefet

Muhalefet açısından seçim sonuçları nasıl okunmalı; sandıktan çıkan sonuca hapsolup toplumsal muhalefeti ileriye taşımak olanaklı mı?
yerel-secim-gezi-ve-muhalefet-1

 ‘Kurucu bir güç gerekli’

Haziran’ın taleplerinin Türkiye’nin yeniden kuruluş manifestosu olduğunu belirten ÖDP MYK Üyesi Önder İşleyen, söz konusu talepler doğrultusunda farklı muhalefet kesimlerinin söz ve eylem bütünlüğünü hedefleyen bir mücadele hattına işaret ediyor

Seçim sonuçları, AKP’nin –tüm hilelerine rağmen- gerileme eğiliminde olduğunu ve halkın büyük bölümünün de Erdoğan Cumhuriyeti karşısında bir arayış içerisinde olduğunu ortaya koydu. Muhalefet açısından sonuç, bu arayışa yanıt verebilecek bir ortak irade ihtiyacıdır. Bugünkü ülke gerçekliğinin, seçim akşamı karşımıza konulan sarıya boyanmış harita olmadığını herkes biliyor. Haziran’dan başlayarak, burjuva demokrasisinin tüm kurumlarına ve işleyişine yönelik güçlü bir itiraz var. Seçime katılma oranının yüksek olması bu durumu değiştirmiyor aksine bu da AKP’nin –kedileriyle(!)- sandıkta kurduğu tahakküme karşı da direnme, onu geriletme yönündeki bir hareketlilikti. Bu gün bu eğilimin düzen içi seçeneklerde kendini ifade etmesi, yalnızca gerçek bir devrimci seçeneğin ihtiyacının bir ifadesinden başka bir şey değildir.
‘AŞAĞIDAN, DEMOKRATİK BİR HAREKET’
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Haziran, devrimci siyasetin de bir dönemini bitirdi yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı oldu. Bir kere bu büyük devrimci eylem karşısında, kendisini koruyarak yola kaldığı yerden devam etmek bu ilerleme noktasının gerisinde kalmak anlamına gelecektir. Solda bu yöndeki tercihlerden de söz etmek mümkün. Ya da Haziran’ın kendinden menkul temsillerine soyunarak, bizim Gezi Maketleri dediğimiz türden sembolik-temsili ilişkilenme biçimlerinin de geçersizliği ortada. Haziran’ı yeni cephelere yayan, biriktiren ve birleştiren uzun erimli bir mücadele içerisinde kurucu bir güce dönüştürmek mümkün. Birleşik muhalefet arayışı buna yanıt üretmeye dönük bir çaba olarak görülebilir. Bu basitçe örgütlerin yan yana gelmesinden ibaret algılanmamalı. Elbette örgütleri de kapsayan ancak onu aşan dinamiklerle buluşmayı ve hareketi kolektif bir irade ve aşağıdan demokratik bir tarzda birlikte inşa etmeyi önüne koyan bir hareket. Farklı muhalefet kesimlerinin, bireylerin, örgütlerin ortak bir ağ içerisinde etkileşimini bir ilişkiler zinciri içerisinde güçlendirme arayışıdır.
Haziran’ın içinde gelişen doğrudan demokrasi işaretlerinin, dayanışma eğilimlerinin örgütlülüğe dönüştürülmesi de böyle bir mücadelenin içinde geliştirilebilir. Birleşik bir muhalefet hareketi bir söz birliğinin ötesinde, bir eylem birliği, barikat birliği olarak da görülmesi gerekir. Bu anlamda böyle bir hareket siyasetteki gelişmelere olduğu kadar gündelik hayata da müdahale edebilen, nerede eksik varsa orayı kolektif gücümüzle tamamlayan bir dayanışma ilişkilerinin-ağlarının da geliştirilmesidir aynı zamanda.
Bu yönde bir süredir devam eden tartışmalar var.

‘HAZİRAN BİR KURULUŞ MANİFESTOSU’
Hakim sınıflar içerisindeki kliklere yaslanmadan, bugünün mücadelesi Erdoğan ve AKP’nin faşist baskılarla kurmaya çalıştığı diktatörlüğe karşı direnmektir. Bunun fikri temellerini pek çok yönüyle Haziran’da bulmak mümkün. Haziran’ın talepleri aynı zamanda Türkiye’nin yeniden kuruluş manifestosudur zaten. Ötesinde bir şey aramaya da gerek yok. Bu anlamda, bu mücadelenin şifreleri bellidir… Kamuculuk, dayanışma, kolektif eylem, söz ve karar hakkı, doğayla uyum, özgürlük, gerçek laiklik, müşterek alanlarımızın savunulması, bir arada yaşam, kardeşlik ve bağımsızlık… Bu temellerde bir düzen ve Türkiye kurmak için mücadele edilmelidir.

İsyan,
Devrim,
Özgürlük…

‘Eşitlikçi ve özgürlükçü bir yönetimi anlatmalı’

AKP’nin toplumun umutlarını sömürdüğünü söyleyen CHP MYK Üyesi Sezgin Tanrıkulu, halkın eşitlikçi ve özgürlükçü bir yönetime ikna edilmesini savunuyor

AKP’nin uygulamalarına karşı özellikle Gezi’de görünürlük kazanan toplumsal tepkinin yerel seçimlere yansımadığını kimse söyleyemez. Eğer Gezi’de ortaya çıkan irade söz konusu olmasaydı, AKP kurmak istediği tahakküm düzenine daha hızlı adımlarla koşacaktı. Gezi bu açıdan ciddi bir fren işlevi gördü. Fakat AKP, toplumun, seçmenin umutlarını sömürdü. “Biz gidersek ekonomik kriz kapıda” dedi, “biz gidersek çözüm süreci biter” dedi. Bizim muhalefet olarak topluma, bu korkuların yersizliğini anlatabilmemiz lazım. İnsan hakları ihlallerinden emek sömürüsüne, Kürt sorununun derinleşmesinden antidemokratik uygulamalara kadar AKP dönemi bu toplum açısından felaketler dönemidir.  Bu felaketlere karşı umutlu, barışçıl ve eşitlikçi bir yönetim ihtimalini topluma ne kadar anlatabilirsek o oranda başarılı oluruz.

‘GEZİ DERS VERDİ’
Gezi her şeyden önce gençlik muhalefetinin gücünü ortaya koydu. Yeni kuşakların siyaset yapma biçimi, geleneksel siyaseti zorladı. O bakımdan tüm siyasi partilerin Gezi’den çıkarabileceği dersler var. Bu deneyimi unutmamalı, siyasete verilmiş önemli bir ders olarak kabul etmeliyiz. Az önce söyledim; AKP bu toplumun korkularını suistimal ediyor. Gezi, geleneksel muhalefete bu anlamda da bir şeyi hatırlattı; klasik korkular muhaliflerin diline kilit vurmamalı. CHP’den tutun da en radikal sol hareketlere kadar hepimizin siyaset yaparken daha fazla özgürlükçü ve eşitlikçi olmaktan korkmamamız gerektiğini Gezi’de tekrar hatırladık.

Türkiye’deki tüm mağdurların taleplerini eşitlik ve özgürlük kavramları içeriyor. Farklı etnisitiler, dini inançlar, yoksullar, işsizler, işçiler, kadınlar, çocuklar bu ülkede eşitlik ve özgürlük olmadığı için mağdur oluyor. Dolayısıyla da bizim muhalefet olarak toplumun eşitlik ve özgürlük taleplerini karşılayacak bir ufuk belirlememiz lazım. Eğer bu ufku net olarak ortaya koyarsak, AKP’nin toplumun korkularından beslenmesini de engellemiş oluruz.

Kimsenin sihirli bir formülü yok ama dayanışma ve güven ilişkilerini tazeleyerek mevcut tekçi, otoriter zihniyete karşı hep beraber demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürütmezsek hepimizi zor günler bekliyor.

‘Bu yenilgi bizim değil’

TKP MK üyesi Aydemir Güler, yerel seçim sonuçlarının ‘halk muhalefetinin yenilgisi olmadığını’ dile getiriyor

Yerel seçimde AKP’nin aldığı oy oranının diğerlerine göre fazla olması beklenen bir durumdu. AKP ayakta kalmaya devam ediyor ancak bunun abartılacak bir yanı yok. Yani AKP ve Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün seçimlerden güçlü çıktığını düşünmemek gerekiyor. Muhalefet açısından bakarsak da; AKP’nin karşısına çıkan diğer kutbun adını koymak lazım. Bu CHP-MHP ve Cemaat ittifakıydı. “Şimdi bu gerçek bir halk muhalefeti midir, yoksa Gezi’de ortaya çıkan halk hareketini by-pass etmeye dönük bir oluşum mudur?” diye düşünmek gerekiyor. Bence ikincisi; bu oluşum halkı devre dışı bırakmaya dönük bir projeydi. Ve bu projenin iflası, genel olarak AKP karşıtlarının yenilgisi olarak görülemez.

‘HALKIN KENDİ ÖRGÜTÜ LAZIM’
Haziran Direnişi’nin açığa çıkardığı büyük bir potansiyel var. Aradan aylar geçmesine rağmen, Berkin’in cenazesinde olduğu gibi, bu potansiyeli belirli zamanlarda görüyoruz. Şunu sokakları dolduran insanlar çok iyi biliyor ki, Türkiye’de ilerici ve başka bir düzeni savunan önemli bir kitle var. Bu potansiyelin artık ne istediğini tarif edebilir hale gelmesi lazım. Bu bir program ve örgütlenme işidir. Klasik anlamda “şu partinin örgütlenmesi” diye bir şey kast etmiyorum. Halk kitlelerinin kendilerini örgütlü hissetmelerini kastediyorum. Bu doğrultuda, Haziran’dan bu yana atılan adımların yeterli olduğunu söylememiz mümkün değil.

‘SOKAKLAR SOLA ÇEKER’
Türkiye’de sokaklar her zaman sola çeker. Haziran hareketi özgürlükçü bir yapıda. “Özgürlükçülük” dediğimiz şey o kadar geniş bir yelpazeyi tarif ediyor ki. Mesela toplum diyor ki iktidara “Benim hayat tarzıma karışma”. Bu tek başına sosyalist bir talep olarak kabul edilemez. Ancak Türkiye’de sokağa çıkan insanların sol düşünmeye kaymaması mümkün olmadığından, burada sosyalistler açısından objektif koşulların varlığından söz edebiliriz. Tüm yapıların bu halk hareketinden bir şey öğrenmeleri ancak gereksiz tevazuya da kapılmamaları lazım. Tevazudan kastım şu: Halk sokağa çıkar ve çok öğretici olabilir. Ancak sosyalistlerin de bir tarih bilinci vardır. Bunu unutmamalı ve karşılıklı etkileşimi doğru biçimde tesis etmek gerekli.

Halk kitleleri AKP’ye karşı başını dik tutmaya devam ediyor. Artık bunu pozitif doğrultuyla buluşturmamız gerekiyor.

‘Tek yol sokak’

Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy mücadelenin adresinin sokak, öznesinin ise halk olduğunu vurguluyor

Toplumsal muhalefetin kendisini ölçüye vuracağı, ders çıkarmak üzere toplumun siyasi çözümlemesini yapacağı yer sandık değildir. Ama siyasetin devrimciler açısından birincil olmayan bu alanına ilişkin de birtakım taktikler çıkarılır ve bu seçimde de çıkarılmıştır.  Öte yandan parlamenter siyasetin solun etki alanı dışına çıkarıp AKP etrafında kenetlediği, önemli bir bölümü emekçi katmanlardan oluşan yığınlarla nasıl ilişki kuracağımız, emek ve hak mücadeleleri ile temas ettiğimiz bu kitleleri nasıl politikleştireceğimiz sorusu önümüzde durmaktadır. Sonuca bakıp parlamenterizmin kitleleri pasifleştirici etkisini, sağ saflaşmaya katkısını ve asla diktatörlüklere karşı etkili bir silah olmadığı gerçeğini de görebiliriz. Sandık devrimcilere bir kez daha “tek yol sokak” demiştir. İşte buradan bir çıkış vardır.
Haziran İsyanı elbette toplumsal muhalefetin yıllardır biriktirdiği deneyimlerle var olan ancak onu aşan bir hareket. İsyanla beraber toplumsal muhalefeti yenilenmeye zorlayan yeni ve devrimci bir dönemle karşı karşıyayız.
Mücadelenin adresi sokak, öznesi halktır. Örgütsel politik eksiklerimizi de ancak ve ancak halkın iktidarına uzanan bu mücadele içinde tamamlayabiliriz.

Haziran İsyanı’nda AKP’nin gerici-neoliberal diktatörlüğüne karşı saygı, özgürlük, adalet ve barış talebiyle sokağa dökülen milyonlar bu konuda sözünü söylemiştir. İsteğimiz Türkiye toplumunu oluşturan bütün insanların etnik kimliğine, cinsel yönelimine, inancına saygı gösteren, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının tanındığı ve herkesin kendisini içerisinde eşit ve özgür hissettiği bir kamu düzenidir. Tüm yurttaşların eşit ve etkin katılacağı, doğrudan demokrasiyi temel alan, toplumcu, demokratik bir cumhuriyettir. Kürt sorununun özgürlükçü, demokratik çözümüdür. Haziran İsyanı şovenizme karşı mücadele ve kardeşleşme yolunda önemli bir potansiyel ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiştir. “Çözüm” için bu potansiyel harekete geçirilmelidir.

Herkesin kendisini içerisinde eşit ve özgür hissettiği, doğrudan demokrasiyi temel alan toplumcu ve demokratik bir cumhuriyet kurmak için “Bu daha başlangıç mücadeleye devam!”

‘Bir kuruluş talep etmeliyiz’

Sonuçları, yerel seçim öncesi kuvvet dengesinin, kendisini seçimler sonrasına aktarması olarak okumak gerekli. Tabi bazı kırılmalar söz konusu. AKP siyasi konumunu korusa da bir miktar etkilendi. Süreç CHP’de ise çok bir konfüzyona (zihin bulanıklığı) Cemaat’le kurulan işbirliği ilkesizliğe neden oldu ve çok önemli ölçüde de Gezi sonrası gençliğin zihninin kirlenmesine yol açtı. MHP ise süreçten en karlı çıkan parti oldu. CHP’nin yaptığı milliyetçilik propagandası esasen MHP’ye çalıştı. BDP durumunu korudu. HDP olarak ise 2009’da DTP’nin gerisine düşmemeyi hedeflemiştik, bunu başardık.

‘GEZİ DEĞİL, BAŞKA BİR ŞEY OLUR’
Gezi’nin tekrarlanabileceği hayali tarih dışı. Başka şeyler olur ama Gezi tekrarlanamaz. “Tekrar Gezi günlerine dönelim” diye tahayyül etmek aslında geriye doğru bakmaktır. İleriye doğru bakmak taraftarıyız. İki kuvvetin önümüzdeki süreçte devrede olduğunu gözlüyorum; işçi mücadelelerinde önümüzdeki dönemde büyük bir yükseliş olacağını düşünüyorum. Hem çalışma koşulları ile ücret koşullarının giderek bozulması hem de işçi sınıfında artan bilinç, burada bir itiraz dinamiği oluşturdu. Diğer yandan Kürdistan’da özerklik meselesi öne geçecek. Emekçi talepleri sermaye talepleriyle karşı karşıya gelecek. . Bu iki noktaya muhalefeti taşımak solun ortak görevi.

‘SADECE AKP DEĞİL’
Ben sadece AKP’ye karşı diye kurulduğu zaman yerel seçimde aldığımızdan daha iyi bir sonuç alınamayacağını düşünüyorum.  Bir bütün olarak yeni bir kuruluş talebiyle, yeni bir toplum, yeni bir demokrasi ve yeni bir hayat talebiyle, bütün bunların önündeki engellerle mücadele eden yeni bir çizgi tutturmamız lazım.

Kapitalizmle ve bu hakimiyet düzeniyle her düzeyde karşı karşıya gelen, sınıfı, birimi, eylemi, alt kültür grubunu, bir “ezilenler koalisyonun mücadelesine” davet ediyoruz.

Berkant GÜLTEKİN
18 Nisan 2014
Haberin devamı için tıklayınız; Birgün