Direnişteyiz org: Gezi Korkusu’nun Yönetmelik Hali – Mehmet Ferit Aka

gezidirenis0

Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı, Memurları Disiplin Yönetmeliği’ndeki değişiklikler

Gezi direnişi sokaklardaki etkisini geride bırakmış olsa da iktidarın gülümseten korkusunda ve bu korkunun çaresiz hamlelerinde okunmaya devam ediyor.

Hepimizin bildiği gibi; Sağlık emekçilerinin gezi direnişinde kurdukları direniş revirlerinin ardından geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen bir düzenleme ile hekimlerin hastane dışında karşılaştıkları bir sağlık vakasına müdahale etmeleri hekimler açısından ağır hukuki ve cezai yaptırımlara bağlanmıştı. Bu düzenleme hekime diyor ki; “biber gazından etkilenen direnişçiye yardım edemezsin.”

Dayanışma iktidarı oldukça korkutmuş olmalı ki; şimdi de bir başka meslek grubunu ilgilendiren bir başka yönetmelik, yükseköğretim kurumlarında çalışanların siyasi iktidara halel getirebilecek herhangi bir eylem ya da söylemde bulunmalarının önüne geçebilecek şekilde yeniden düzenliyor ve gezi sonrası döneme uygun bir baskı yönetmeliğine çevriliyor.

Yönetmelikte Değiştirilen ya da Eklenen Bazı Hükümler;

“Yönetim Görevinden Ayırma” başlıklı 6. Maddeye eklenen yeni bir hükümde; yetki alanı dışında demeç vermeye ilişkin bir düzenleme yer alıyor; Bu düzenleme ile yetki alanı “ünvan” sınırı ile belirlenip akademisyenin çalışma alanı; burjuva eğitimin temel ilkelerine uygun olarak tüm diğer etki unsurlarından ekonomi-politikten, toplumsallıktan yalıtık, kendi sınırlarına hapsedilmiş bir disiplin olarak ele alınıyor ve dayatılıyor

Şirketlerin faaliyet alanları ticaret sicilinde yer alan faaliyet tanımlamaları ile sınırlıdır. Şirket isimleri de bu nedenle Temizlik, İnşaat, Turizm … Ltd Şti diye uzayıp gider. Şimdi bir akademisyenin de araştırma yapıp toplumla paylaşabilmesi için Maliye, Hukuk, Ekonomi, Siyaset … Ltd. Uzmanı olması gerekecek ki uzmanlık alanının dışında demeç vermiş olmasın ve yönetmelik gereği cezalandırılmasın.

Bir bilim insanının inceleme konusu olan herhangi bir olayı ya da süreci bilimsel faaliyetin gerektirdiği bakış ve yöntemden arındıran, bilim insanını da gerçeği araştıran bir özne olmaktan çıkarıp iktidarın istediği, iktidarın işine yarayan bilim üretimi organize ediliyor. Akademisyen bir bilim insanı olarak kendi çalışma alanında gerçekleştirdiği araştırmalar ve ulaştığı sonuçlar ile bu sonuçların tüm yaşamsal süreçler ile bağını kurarak hem yüksek öğrenim öğrencilerini hem de tüm toplumu aydınlatmak sorumluluğunda iken; bu düzenleme ile akademisyenin özne rolü tamamen elinden alınıp tek görevi olarak “iktidar müfredatının aktarıcılığı” reva görülüyor.

Toplu müracaat’ın aylıktan kesme cezasına konu edilmesi ise; bu yönetmelik başta olmak üzere bilim insanlarının muhatabı oldukları hiç bir idari işleme düzenlemeye karşı birlikte ses çıkaramayacakları anlamına geliyor. Özet tabiri; “bilim insanları örgütlenemez!” Bu düzenleme de gösteriyor ki yeni yönetmelik; toplumun her kesiminin yalnızlaştırarak güçsüz kılınmasının yönetmelik halidir.

Yönetmelik bunlar dışında;

Tanımı tamamen kendinden menkul bir şekilde ideolojik faaliyeti yasaklıyor ve “bilimin üretildiği” üniversitelerin öznelerinden olan akademisyenlerin a-politik bir meslek grubuna dönüşmesini hedefliyor.

Her insanın anayasal ve uluslar arası sözleşmeler düzeyinde tanınmış haklarından olan grev hakkını ortadan kaldırıyor.

Yeni düzenlemede yer alan hükümlere göre; görevden çıkarma, görevden uzaklaştırma, aylıktan kesme vb. cezalara konu oluşturan fiiller şu şekilde belirlendi.

“v- Ders, seminer, konferans, laboratuvar, grafik çalışma, sınav gibi öğretim çalışmalarının yapılmasına engel olmak, görevlileri, öğrencileri eğitim-öğretim alanı dışına çıkartmak, görev yapılmasına engel olmak, öğrencileri bu tür davranışlara teşvik etmek veya zorlamak ya da bu maksatla yapılacak hareketlere her ne suretle olursa olsun iştirak etmek,”

“boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak ya da bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek, yardımda bulunmak,”

“ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları iş yerine veya iş yerindeki eşya üzerine yazmak, resmetmek ve asmak, teşhir etmek veya sözlü ideolojik propaganda yapmak,”

Çok şaşırtıcı değil. Burjuvazinin bilindik bir yöntemi olarak sokakta kazanılan haklar hukuki metinlerle topluma sezdirilmeden geri alınmaya çalışılıyor. Bu yalnızca Yüksek Öğretim Kurumlarında çalışanlara ilişkin bir durum değil. Bu tüm dünya işçi ve emekçilerinin ortak olarak kazandıkları hakların geri alınması anlamına gelen bir durum. Bir düzenleme tekstil işçilerinin toplu sözleşme hakkını elinden alırken THY işçileri duymuyor, hekimler tamgün yasası ile boğuşurken avukatlar bihaber kalıyor ve bu durum parça parça gözüken ama toplumun her kesimini kendi alanının yalnızlığı içinde boğan bütünlüklü bir saldırının adımlarını oluşturuyor. Tüm dünya işçi ve emekçilerinin ortak kazanımı olarak hukuki anlamda da burjuvaziye karşı güvence altına alınmış olan eylemsel ve düşünsel özgürlük alanları bir küçük düzenleme ile birden cezai yaptırımların konusu haline getiriliyor. Üstelik bir yabancılaşma unsuru olarak hukuk sayesinde bu hakların toplamdaki sahiplerinin ruhu bile duymadan. İktidarların kanun yapıcıları bu oyunda hukuk aracılığıyla hile yapıyor gibi gözükse de aslında her şey oyunun kurallarına uygun ilerliyor. Bu oyunun bir enstrümanı olarak hukuk’un “adaletsiz olana sahte meşruiyet kazandırma” özelliği yönetenler lehine işliyor. Karşı tarafın elindeki bu güçlü silaha karşılık olarak ise oyunun diğer tarafına ise biraz daha uyanık ve müdahaleci olma yükümlülüğü doğuyor.

Yönetmeliklerle alınan bu önlemler gösteriyor ki; eskisi gibi yönetemeyen yönetenler, eskisi gibi yönetilmek istemeyen yönetilenlerin bir kısmı açığa çıkmış isyan potansiyelinden bir hayli tedirginler. Bu tedirginliğe karşılık olarak ise aldıkları önlemler de şu an için çok önemsenmese de; aslında fena önlemler değil.

Bir karşı önlem olarak ise; hem işin özeldeki muhataplarının hukuki anlamda bu kazanımlara sahip çıkabilecekleri hukuki başvuru yollarını zorlamaları hem de genel anlamda tüm işçi ve emekçilerin hangi kesime hangi alandan yönelirse yönelsin tüm bu hak gasplarına ilişkin emek cephesi olarak bir yanıt vermeleri her gün biraz daha önem kazanıyor.

Bu genel tabloda da söylenilebilir ki; yönetenlere bu gezi korkusunu yaşatan yönetilenler kendilerini biraz daha ciddiye alsalar, iyi bir başlangıç olur.

26 Şubat 2014
Kaynak: direnisteyiz.org