Birgün: Alternatif bir yaşamı örgütlüyoruz

Her Köyde Bir Deli Var albümüyle tanıdığımız Hakan Vreskala hafta sonu İstanbul’da bir konser ve gösteri gerçekleştirdi. Vreskala, gösterisi için “kendini politik hissetmeyen de buyursun gelsin ama çekeceği azaptan sanatçı sorumlu değildir” diyor.

hakan_vreskala

Gezi direnişi esnasında barikatta gerçekleştirdiği ‘Dağılın lan!’ performansıyla gönlümüzü bir kez daha çalan Hakan Vreskala hafta sonu İstanbul’daydı. Performanslarında delirip delirip ağzına geleni söyleyen Vreskala, gösterilerini hayatın kendisi kadar politik ve komik olarak tanımlıyor. Hatta not düşüyor öncesinde “kendini politik hissetmeyen gelmesin” diye.

Vreskala cuma gecesi garajİstanbul’da stand-up & fight mottosuyla bir gösteri, cumartesi gecesi ise Kadıköysahne’de bir konser gerçekleştirdi. Biz de sanatçıyla bir araya gelip sohbet ettik.

>> Stand up fikri nasıl ortaya ortaya çıktı?

Bundan 11-12 sene önce İsveç’te başlayan bir proje vardı; enstrümantal müzik yaptığımız bir ekiple beraber göçmen kültürlerini İsveç’in her yerinde sahne sanatlarına taşımayı, çok kültürlü bir toplum örneği çıkarmayı ve böylece insanların kaynaşmasını amaçlayan bir proje. Bu proje dahilinde İsveç’in en ücra köylerine gitmemiz ve oradaki çocuklara da ulaşmamız gerekiyordu. Oralara gittiğimizde ilk bir kaç konser fiyasko oldu. 8-10 yaşındaki çocuklara davullar, zurnalar, sazlar çalarak olmadı. Çocukların çoğu ya korktu ya çok sıkıldı. Bunun üzerine derme çatma hikayeler katmaya başladım konserlerin içine. Bu giderek büyüdü ve 300 oyunluk çocuk tiyatrosu tarzında bir şey çıktı ortaya. Sonrasında şehir tiyatrosundan bir teklif geldi . Öğle yemeği tiyatrosu diye bir kültür var İsveç’te, çorba tiyatrosu deniyor buna. İki sene çorba tiyatrosu yaptım. İçinde hem düğün hikayeleri, turne hikayeleri hem de benim İsveççe söylediğim parçalar vardı. Hep aklımdan Türkçesini yapmak geçiyordu. Gezi’den sonra dank etti; “ya şimdi ya hiç” dedim.

>> Müzik yalnızca müzik olarak kalmıyor yaptığınız işlerde. Muhalif tavrınız şarkı sözlerinden performanslarınıza kadar kendini gösteriyor hep. Buradan hareketle, sanat politika ilişkisini nasıl yorumlarsınız?

Bence politik olmayan bir şey yoktur. Bazıları, çok uğraşıp sanatındaki politikayı ayıklıyor. O yüzden benim yaptığım çok politik görünüyor. Çok şaşırıyorum aslında, nasıl olur da bir albüm yapıp içine gazetelerden okuduğunuz bir şeyi koymazsınız. Nasıl bir albüm baştan sona sadece sözde “aşk” albümü olabilir. Hiç bir hükümet eleştirisi olmadan nasıl hip-hop yapılır mesela… Ben kendimi tutmama taraftarıyım. Bazen eleştiriyorlar, ağzına geleni söylemişsin diye. Halbuki o parçalarda bile sansür var, her şeyi olduğu gibi söylemiyorum.

>> “Dağılın lan!” parçanız sanki Gezi direnişi için yapılmış bir çalışma oldu. Bu parçayla barikatta bir de performans gerçekleştirdiniz. Oradaki atmosferden biraz bahseder misiniz?

Sürekli benden Gezi için parça yapmamı istiyorlardı. “Nasıl yapayım, zaten içindeyim, bunun parçası yapılır mı?” dedim. Hangi ezgi buraya yakışabilirdi. Hayatımda göremeyeceğim güzellikte bir şey yaşadık orada. Sanki yukarıdan biri Hababam Sınıfı müziği çalıyor, insanlar elden ele barikat kuruyorlar, yaralılarını taşıyorlardı. Çok başka bir ruh hali vardı; hem çok lirik hem çok destansı. Yaptığım hiç bir şeyi yakıştıramazdım oraya.

Bir gün Gümüşsuyu’nda gördüm; insanlar barikattaki metallere vuruyorlar ve içgüdüsel sanat yapıyorlardı. Kakafonik bir uyum vardı orada. İşte, o zaman aklıma geldi. Bunu biraz örgütleyebiliriz diye düşündüm. Parktan birilerine söyledik ve 20-25 kişilik bir grup oluştu. Hiç biri müzisyen değildi ve ben hiç birini tanımıyordum. O gün çekilen video da aslında provaydı. İnsanlar yaptıkları şeyin bir parçası hissettiklerinden, oradaki ritmin gücüyle çok güzel çaldılar. Olabileceğinin en güzeli oldu, ikinciye çalsaydık olmazdı.

>> Gezi’den sonra Stockholm’de ‘Mukavemet’ diye bir örgüt kurdunuz… Neler yapıyorsunuz orada?

2 hafta önce ‘Resistanbul’ diye bir festival yaptık. Türkiye’den Bandista, Pınar Öğünç geldi, Kaos GL’den gelenler oldu. Film gösterimleri yaptık. Çok hareketli gidiyoruz. Alternatif bir yaşamı örgütlüyoruz. Aslına bakarsanız, Stockholm, bütün siyasetlerin, farklı etnisitelerin birbirine mesafeli olduğu bir yer. Şu an büyük oranda kalktı bu durum. Biz de bunun gücüyle bir sürü eylem yaptık. Flash moblar yaptık. Pazar yerinde, metroda çaldık. Gezi bizi buluşturdu, bir kapı oldu. Ancak, Gezi’yi kutsallaştırmıyoruz… Orada da bir park sorunu var; ‘Haninge’ parkı. Oraya odaklandık. Hatta 350 tane Türkiyeli gelip destek eylemleri yapınca İsveçliler çok şaşırdılar buna. O park için ilk eylem yapan biz olmuşuz.

hakan

‘Yanıyorum’u söylerken ölüp bitiyorum

>> Neşet Ertaş’la nasıl bir gönül bağınız var?

Bir kere çaldık beraber. Zaten gönül bağı kurmak için de bu yetiyor. Yol yordam görmüş halk sanatçısının durumu ayrı. Şivan Perwer de öyle. O, ‘Halepçe’yi söylerken sahnede bulunmak benim için bir onur. Çünkü her konserimiz çok başka, ruhani bir deneyim gibiydi. Çok farklı, güçlü duygu hallerini yaşıyorsunuz onlarla. Bir sürü saygı duyduğunuz insan oluyor ama sevgi beslemiyorsunuz hepsine. Ben çok türkü söyleyebilen biri değilim ama Ertaş’ın ‘Yanıyorum’ türküsünü söylerken ölüp bitiyorum, varımı yoğumu ortaya koyuyorum. Söyleyebildiğim bir kaç tane türkü onun olduğu için apayrı bir yeri var bende.

Dağılın lan!

“‘Dağılın lan!’ benim en kısa vadeli parçam olur diye düşünmüştüm. Çünkü her gün gündem değişiyor. O gün Ceylan gündemi vardı, sonra Rojava çıktı. Hrant öleli çok oldu, onun üzerine ne katliamlar yaşadık mesela. Ama ‘ Dağılın lan!’ en uzun vaadeli parçam oldu.”

Nihan Kulakoğlu
11 Kasım 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net