Radikal: Gezi araştırmasında ilginç sonuçlar ‘Ben tipik bir çapulcuyum’

Gezi eylemlerine katılımla ilgili yaklaşık bin kişiyle yapılan araştırmada katılımcıların yüzde 88′i “Kendimi tipik bir çapulcu olarak görürüm” ifadesine katıldığını söyledi. Yüzde 50′si kendini hiçbir partiye yakın görmüyor.

yatak

Gezi eylemleri hakkında Temmuz ve Ağustos aylarında yapılan akademik çalışmada ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Jacobs University Bremen’den uzman psikolog Özden Melis Uluğ ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden uzman psikolog Nevin Solak Gezi Parkı protestoları üzerine Temmuz ve Ağustos aylarında yürüttükleri çalışmalarını tamamladılar. Akademisyenler çalışmalarının verilerini online anket yoluyla topladı. Değişik Gezi parkı platformlarının da verdikleri destekle kısa sürede katılımcı sayısı 1000’i geçti. Araştırmalarında çapulcu kimliği, duygular, politik güven gibi değişkenler üzerine odaklandılar. Açıklamanın bazı bulguları şöyle:

Çalışmada, katılımcılara kendilerini en yakın hissettikleri parti soruldu. Yüzde 50’si kendilerini hiçbir partiye yakın hissetmediklerini beyan etti. Diğer %50’nin ise %24,7’si kendisini CHP ’ye yakın görürken, %6,4’ü BDP ’ye, %4,5’i TKP’ye, %3,4’ü İşçi Parti’sine, %2’si AKP ’ye ve %1,8’i MHP ’ye yakın görmüştür. %7,2’si ise kendini “diğer” partilere yakın gördüğünü beyan etmiştir. Bu partiler arasında HEPAR, Yeşiller ve Sol gelecek, ÖDP, SDP ve SYKP gibi partiler yer almaktadır.

Gezi direnişinde ortaya çıkan “Çapulcu” kimliği katılımcıların çok büyük bir kısmı tarafından kabul görmüştür. Örneğin, katılımcıların %88’i “Kendimi tipik bir çapulcu olarak görürüm” ifadesine katılırken %10,1’i katılmamıştır. %1,9’u ise kararsız kalmıştır.

Aynı zamanda bu sosyal kimlikle ilgili duygular, başka bir deyişle çapulcu grup kimliğinin yarattığı duygular da araştırılmıştır. Özellikle de, çapulcu kimliği üzerinden hissedilen pozitif duyguların (örn., “Bir çapulcu olarak memnuniyet hissediyorum”, “Bir çapulcu olarak umutlu hissediyorum”, “Bir çapulcu olarak gururlu hissediyorum”) Gezi Parkı protestolarına katılımı arttırmış.

Katılımcılar aynı zamanda Türkiye’nin düzenine, sistemine ve “yaşam tarzı”na odaklanarak bazı soruları cevaplamıştır. Buna göre, Türkiye’nin genel sistemini meşrulaştırma eğilimi azaldıkça, protestolara destek ve katılım da azalmıştır.

Katılımcıların Türkiye’nin düzen ve sistemiyle ilgili negatif duygular hissetmesi (örn., “Türkiye’nin sistem ve düzeninin bir ferdi olarak, engellenme hissediyorum”; “Türkiye’nin sistem ve düzeninin bir ferdi olarak, isyan duygusu hissediyorum”) kolektif eylemlere, yani Gezi Parkı protestolarına katılımı arttırmıştır.

Bunun yanı sıra, protestolara katılımda diğer önemli bir değişken de katılımcıların mevcut durumu değiştirebileceğine ilişkin inançlarıdır. Örneğin, katılımcıların hükümetin kararlarını değiştirebileceğine, kendi hakları için hükümete karşı durabileceklerine, Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını sağlayabileceklerine yönelik yeterlik algıları güçlendikçe kolektif eylemlere de katılımları da artmıştır. Dolayısıyla, mevcut düzene ve gidişe “dur” diyebileceğine ve bunu değiştirebileceğine inanma kolektif eylemlerin önemli bir belirleyicisidir.

Özetle, Gezi Parkı eylemleri sosyal psikolojik bir perspektiften incelendiğinde, hükümete karşı politik güveni düşük ama çoğunlukla bir partiyle özdeşim kurmayan, kendini “çapulcu” olarak tanımlama eğilimi yüksek ve söz konusu grup kimliğinden ötürü olumlu duygular hisseden, Türkiye’deki genel sistemi meşrulaştırmayan ve Türkiye’nin sistem ve düzeninden ötürü olumsuz duygular hisseden, protestoların da etkili sonuçlar vereceğine inanan kişilerin Gezi Parkı eylemlerini daha fazla destekleme ve bu eylemlere katılma eğiliminde oldukları görülmüştür.

11 Kasım 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; radikal.com.tr