BirGün: Geçen gün yine mağdur olmuşuz.. – Barış İnce

gecen-gun-yine-magdur-olmusuz-1

Babasının yanında dolaşırken, çiçek neyin toplarken gördük. Kuzular dolaşıyordu etrafında… Sesler ufak çınlamalar halinde geliyordu. Çınlamalar arasında bir de incecik kız çocuğu sesi… Çınnn… 14 müydü neydi yaşı… Dayanamadık biz de havan mermisi yolladık uzaktan… Çok terördü oralar o zaman… Ve biz çok mağdurduk. Öldü çocuk… Çiçeklerin arasına düştü. Kız çocuğu, yaşı 14… Xezal… Anasının canı ciğeri… Mağdur olduk.

Cenazeydi, gösteriydi, şuydu, buydu… Hikmetimizden sual olunuyordu. Ne var bunda canım, insan bu yüzden devletine küser mi? Ağladı anası… “Ceylanem kezew!” Gözyaşları Yamaçlı’dan aktı, Baharlar’a ulaştı, Ulucak’ta toprağa değdi, Dolunay’da göğe vardı… Bizde de en kalınından güneş gözlükleri vardı. Siyah takımlar alındı. Milletimiz gücümüzü görsün diye tek sıra olundu. “Hakkınızı helal ediyor musunuz? Helal olsun”. Devlet olarak hakkımız çoktu! Hava sıcaktı, sucuk olundu. Bıyıklarımızdaki o hoş aralıklar, boncuk boncuk ter oldu. Devletimiz çok mağdur oldu.

Sonra bir gün temmuz muydu neydi, bizim çocuklar bir asabileşmişlerdi. Oradan oraya koşuyorlardı. Çoğunun sakal bellerine gelecekti kerataların. Ellerinde gaz bidonları… Ateş… Slogan… Allahu ekber… Belli ki çok mağdurdular. Kente birileri gelmiş… Sazlar, semahlar, şiirler falan… Zahir bizimkiler sesten mağdur oldu. Otel alev aldı, çığlıklar yükseldi. “Ölüm göğün yüzünde, ölüm yerin dibinde”ydi. 35 kişi… Diri diri… “Allah’ın ateşi”… Sazlar lal oldu. Hasret… Ellerimiz yaktığımız ateşin karasıyla doldu. Yüzümüz, yüreğimiz hep kara oldu. Neyse ki ateşi yakan arkadaşlarımızın başına bir şey gelmedi! Çünkü onlar o gün çok mağdur oldu.

Sonra bir patlama oldu. “Tüp” dedik, “balon” dedik… Olmadı. Kimse kanmadı. Çok insan öldü. Bir kadın ellerini açtı, haykırdı. Çocuklarının adını ise yüreğine sakladı. Başı kapalıydı. Reyhanlı… Çok mağdurduk. Bombaları vermiştik başkasına atsın diye, patlatmışlardı bizim yerimizde… Olacak iş mi bu? Böyle mi öğrettik biz size? Mağdur olduk… Suçu kime atalım dedik, fellik fellik gezdik. Foyamız meydana çıkınca bir asker çocuk bulalım dedik, işi üzerine atıverdik. Sanki o öldürmüştü onca insanı… Olsundu. Devletimiz sağ olsundu.

Sonra günlerden bir gün bizim çocuklar üniversiteyi kazanamadı. Mağdur olduk. Oğlan çok zekiydi ama kağıda aktaramadı. Sınav günü çok heyecanlandı, kaydırma yaptı. Okunmuş pirinçler genzine kaçtı. Çocukluğunda da yaramaz değildi zaten hiperaktifti. Üzülmesin diye hediye olarak gemi aldık. Amerikalara yolladık, parası neyse ödedik, okuttuk… Çok mağdur olduk. ODTÜ’yü kazanan azgın azınlığa da fena gıcık olduk. Onlara zarar vermek istedik. Oğlanın sinirden saçları döküldü. Biz de üzülmesin diye, ODTÜ’lü uzun saçlı erkeklerin saçlarını kesmeyi düşündük. Ama o biraz sıkınca, “okulun ağaçlarını keselim” dedik. “3 Fidan” falan bir şeyler dediler. Zıpladılar… Fena direndiler. Ağaçları da kesemedik çok mağdur olduk.

Bu arada bir gün Eskişehir’de, üzerinde barış işaretli tişörtüyle bir çocuk fırının arkasından koşuyordu. Arkadan bir gaz bulutu yükseldi. Demir fişekler, mermiler başının üzerinden geçti. Çok korkmuştu çocuk… Adı üstünde çocuk… Yaşı 19. Anasının ak kuzusu… Fırının önünde 4-5 erkek bekleşiyor, kürdanla geviş getiriyorduk. Düşsün diye ayağına tekme vurduk. Düştü çocuk. Sopalarla vurduk… Kalktı yine vurduk… Düştü yine vurduk… Çöktü yine vurduk… Uluslararası komplo, faiz lobisi, telekinezi… Çok mağdurduk. Ali İsmail… Barış tişörtü giyen çocuk… Annesi bağırdı, “Tuttuğunuz oruç değil, kan sofrasında oruç açıyorsunuz…” Ama biz, o kocaman iftar sofralarımız ve kocaman güneş gözlüklerimizle çok mağdurduk.

Başı kapalı analar, başı açık analar, kızına ağlayanlar, oğluna ağıt yakanlar… Ya Madımak’ta yakanlar? Onlar ceylan derisi koltuklarında hâlâ çok mağdurlar.

31 Ekim 2013
Kaynak:birgun.net