Jiyan org: Alacağımız var – Misak Tunçboyacı

alacagimiz-var

Her şey adalette son bulur mu ya da adaletle mi sonlanır? “Eğer her şey adalette son buluyorsa neden adaletin tersi olan yüzle ilgili bu uzun hikâyeyi anlatalım? İlk neden adaletin temeli olan şeyin etik olmasıdır. Adalet son söz olmadığından, adalet içinde daha iyi bir adalet ararız. Bu da liberal devlettir. İkinci neden adaletin belli bir derecede şiddet içermesidir. Adaletin hükmü dile getirildiğinde eşsiz Ben’e düşen bu hükmü yumuşatmak için bir şeyler bulma olasılığı olmasıdır. Adalet sonrasında iyilik yapma olasılığı vardır. Gerçekten demokratik bir devlet asla yeterince demokratik olmadığını fark eder. Kurumlarını daima geliştirmek ister. Üçüncü neden, eşsiz Ben’in diğer eşsiz Ben’lerle birlikte tümelliği geliştirecek başka bir şey bulabileceği andır.” (Wright, Hughes,& Ainley, 1998 The Paradox of Morality: an Interview with Emmanuel Levinas)

http://www.bjmer.net/Makaleler/1773496285_13%20-%20jmer198%20267-280.pdf

Kimi zaman el üstünde tutulacak kimi zaman dibinden uzaklaşılmayacak, kimi zaman bir adımda duhul eylenebilecek ve sığınılacak limanlar aramaktayız. Basitçe görünen, kolay bilinen hemen pek çok şeyde ve fazlasında, bir dolu karşılaşmada, bir dolu meselde, bir dolu sözde dönüp dolaşıp, batıp çıkıp yine o zihnimizde konumlandırdığımız limana gerisin geri dönmeye çalışıyoruz. Arayışta ve bulmak için efor sarf edip her yerinden dökülmeye, parçaları dağılmaya devam eden modern zaman tırpanlarından kurtulmaya çalışıyoruz. Ne eylersek ne yapabilirsek işte bu bildiğimizden şüphe taşımadıklarımız ile yolumuzu kesiştirerek başka bir tahayyülün / oldurulabilirliğin ya da ihtimalin başlangıcına varabilmek adına sürekli kılmaya uğraşıyoruz. Mesel bir noktadan, tek bir odaktan ya da kısaca kestirilip atılabilecek bir hak mağduriyetinden, gaspından ibaret değilken, hemen hiç öyle olmamışken genelin dönüşümünün hızlılığında korkusuzca sözü savunabileceğimiz limanlar aramaktayız arayışındayız.Duymaya, görmeye ve anlamaya başladığımız ilk andan bu yana geçen süreç dâhilinde hemen pek çok şeyin nasıl bile isteye kötü / fenaya doğru çevrildiğini illa ki yolunun kesiştirildiği bir zaman diliminde düşünmek için de bir başlangıç noktasıdır limanlar. Sözsüzlüğü matah bir şeymiş gibi duyumsatan, yücelten asri zamanlarda hep tekrar, illa tekrar, durmadan arasız tekrarlardan ibaret olan bir devinim, süreklilik ikliminde anlattırılmayanları nihayet gösterebilecek bir mekandır limanlar. Yetmeye çalıştığımız, sözü duyumsatmaya gayret ettiğimiz, önemsediğimiz her meselde ve vakıada onca şey olup biterken tek bir sözü esirgeyenlerin, mesajı almalarını beklemiyoruz elbette. Bunca umursamazlığın sıradan bir tavır olarak resmedildiği bir yerde bir yerlerde direnişin, sesine sahip çıkmak konusunda yeni hamlelerin gerçekleştirildiği bir yerde devlet dediğimizin her neden ibaret olduğunu yineletecek olan bir gösterici, aracıdır sığındığımız limanlar.

Hareketliliğini korumayı sürdüren iktidar tırpanının herkesi ve her sözü birbirinden ayrıştırmak adına eylediklerini gördükten sonra, hakkaniyetin ve özgünlüğün ve adaletin lime lime edildiği çoğunlukla unutturulduğu bu yerde çıkışın yönünü, geleceğin tahayyülünü bulmayı ümit ettiğimiz bir limanı arıyoruz. Söz nereye götürürse yol nereye çıkartırsa değil bazen durarak, bazen düşünerek, iki adım atıp üç kere sağı solu kolaçan ederek ilerlen ilebilen bu ülke şartlarında sözün kerameti, kıymeti ve öğrettiklerinden mürekkep bir yol haritasının kendisidir tasvir ettiğimiz liman. Korunaksızlığımızı göstere göstere meydana çıkartan, her soluk alışın tam dibinde takip etmeye kolaçan etmeye alışkın olanları fark edebilmemize vesile sağlayan bir güncellik makamında kaçışın değil çıkışın zeminini oluşturandır liman. Yıllardır anlatılanların, bahsi edilenlerin -otuz iki kısım tekmili birden nasıl müdanasızca kenara terk edildiğini önemsenmediğini ya da kısaca değinilip geçiştirildiğini bildiğimizden bu yana geçen her süre / vakitte hep pespayeliklerden ibaret olan bir daraltım ortaklığına karşı aklın gereksinimini illa bir aracıya gereksinim olmaksızın duyumsatacak olandır.

İdeolojik seslenişler yahut ta feylezofik bir metaforu çağrıştırmaktan, o aralara gelmeden az evvel insani olanın / vicdanı gereksinim / asgari müşterekin neler ile hemhal olduğunu meydana çıkartacak bir sağaltımın kendisi olan limanlar. Sözü anlamlandırabilmek için illa her şeyi mot a mot anlatmak yerine bazen dolaylı bazen başka şeylerle ilintileyerek ilerlemenin bir nevi mecburiyet olarak zikredildiği bir yerde hayat ne yandadır onun düşüncesini cismanileştirebileceğimiz ve tanımlandırabileceğimiz bir meskenin kendisidir limanlar. Kendiliğinden harekete geçen, yol alan, iz süren yeni rotalar belirleyen akıl bütünlüğü için, imece için gözden kaçırılmaması gereken bir zemindir limanlar. Söz eylenirken, edilgen tavırlardan sıyrılıp bir şeylere tenezzül etmenin hiç de korkulacak bir şey olmadığı ortaya bir kere daha çıkarken, bozuk plak gibi kendini yineleyenin, her dem ezberden okuduğu yıkımla fecaatin övgüsüne karşı meram belki aksettirilmeyenleri, önemsenmeyenleri fark ettirecektir. Ötekileştirilme vesilesiyle toplum katmanlarını kestirmeden soyutlanmaya ve düşünmemeye sevk eden erk karşısında halklar için Haziran Direnişi’nden bu yana geçen süre dahilinde pek çok farklı detay önümüze serildi. Kah apar topar örtbas etmeler gerçekleştirilirken kah aba altından sopalar sallanıp durulurken, kah anayasal haklarımız söz konusu bile edilmezken müsamaha / tolere değil hak olan birçok şey iptal edilirken, gasp edilirken, kıyılırken bir şeylere ayabilmek ve fark edebilmek mümkün olmuştur. Liman olarak atfetmeye çalıştığımız yapım yahut ta mesken bütün bu denk getirilenleri tartışabileceğimiz, sonuca ulaşabileceğimiz bir mahalin adıdır. Tek anlatmaya çalıştığımız budur. İddialı vecizlerin, dolu dolu görünen cümlelerin birbiri ardına paslandığı, içeriğinin tam da nail olduğumuz, tecrübe ettiğimiz karanlığı görünür kılan bir sonuca evirildiği bir zaman diliminde sözü yeniden kotarmak, yola çıkabilmek elzem olandır. Tüm yalınlığıyla ve olanca gerçekliğiyle beraber. Dün olan bitenin geçip gitmiş olarak değerlendirilenlerin bir bakarsınız sekiz sütuna manşet edildiği yerde ertesi gün hiçbir esamesinin okunmamasıdır ezcümle paylaştığımız. Hayatın bunca abluka altına alındığı, dijital gözetleyiciler ile kolaçan edildiği, kolluk kuvvetine olur olmadık akla zarar ne kadar hak varsa tahsis edildiği bir yerde, bu ülkede bir çok şeyin henüz başlangıcında olduğumuz bahsinin özetidir. Gördüğümüz, bildiğimiz ve artık nail olduğumuz yaşadığımız yerde hiçbir şekilde farklı bir bakışımın, sözü savunmanın mümkünatının zayıflatılmasıdır. Muhalif olmanın, bir yerlerde sözü yeniden kotarmanın, dile getirdiklerinden bilmediğimizi varsaydığımız nice yeni şeyi öğrenebilmenin bütün bunları üst üste koyarak farklı bir tecrübeyi tanımlandırmanın, oluşturmanın kırmızı çizgilere dokunmak olarak bir şekilde duyurulduğu yerde vahametten kurtulma çabasına daha kaç vardır. Her gün başka bir şekilde başlanan yollar kat edilen, aşıldığı söylenen şeylerden sonra karşılaştığımız gri duvarları, ağır laf ebeliklerinde tecrübe ettirilenleri ve anlaşılmazlığı ne yana koymalıdır hangi yana? Al bir kaya.. düzeylerinde her günü meteor yağmuruna tutup duran erk-muktedir-iktidarın görece hakaretlerinin, had bildiriminden çok azarlarının ve paralelinde ortaya çıkan hiddeti daha fazla yüceltiminin mabadında suskunluk elzem midir? Nedir, nicedir. Hakkın tanziminden çok yerle yeksan edilerek, hiçleştirilerek daha fazla tahakküme zeminin arandığı bir yerde adaletin varlığından dem vurabilir miyiz? Levinas’dan yaptığımız alıntıda bahsedildiği üzere bir şeylerin ayırtına varabilmek, onun ne kadar körü körüne sahip çıkıldığını ifşaa ederek, kıyasıya eleştirerek söz konusu edilebilir bir mefhumken daha kaç gün her şeyi en başından anlatmamız gerekmektedir. Dilleri çatallaştıkça, had bildirimlerinden, laf salatalarından alenen uluorta eylenen kıyımlara, had bildirimlerine alkış tutmalara, zemin hazırlamalara, bilakis göz yummalara varan bir düzlemde demokrasi hangi paketle gelecektir?

Unutturulmaya çabalanılan Ali İsmail Korkmaz ve Ethem Sarısülük ve Hasan Ferit Gedik’in katledildikleri yerlerden başlayarak genişçe bir zaman diliminde kanıtların yok edilmesinden, davaların şehir şehir gezdirilmesine, katillerin taltif edilerek ödüllendirilmelerine, makamlarından bir kere özür bahsini hatra düşürmeyip homur homur homurdananların gümbürtüsünde o çocukların hesabı hangi demokrasi paketinde çözümlenecektir? Devletin hedef gözeterek, kendine düşman bildiğinin!! Halkı olduğunun farkına varmasına daha kaç vardır? Yerle yeksan edilenin demokrasi pratiğinin yanında adaletten, özgürlüklere, haklarımızdan, emeğimizin sömürülmemesine kadar çok katmanlı bir sorun yumağının kendisi ortadayken halen sessizliğini koruyan, nabza göre şerbet üretiminden kendilerini sorumlu bilenlerin sağırlıkları hiç mi vicdanları kanatmamaktadır? Düşünmeye, endişelenmeye ve gidişatın vesayetler arası bir bayrak değişimi hadisesinden daha ağırına doğru ilerlediği, dönüştüğü bir iklimde ikilemlere, çukurlara düşmeden bir yerlerin, bildirilmeyenlerin sözünü işitmeye kaç vakit vardır, daha kaç zaman!. Hasankeyf’i korumaya çalışan çocukları fark etmeye, meskenlerin dönüştürülebilirliğini ne kadar büyük olursa o kadar memleketin gururu olacaktır şiarıyla kondurulan beton ormanlarla sağlanabileceğinden dem vurulan bir yerde zorlusentırın hemen dibindeki hayatlara ulaşmaya, Kazova direnişi’nde mücadele etmenin imeceyle sağlanabileceğini göstere gelen emekçileri fark etmeye ve anlamaya daha kaç vardır? Bunca hakkaniyetsizliğin bir aradalığı, yan yanalığında her yerde ayrı bir tahakkümün sergilenmesinin bir sonu olacak mıdır? Yaşamak için bir yandan barışıyoruz diye buyurulurken, sözüm ona hep o bahis duyurulurken Nisebin ile Qamişlo arasında duvar inşasını nasıl okumalıyız. Her şey zora koşturulurken, yokuşa sürülürken kafanızı kumdan hiç çıkartmayın, işitmeyin, görmeyin, bilmeyin, ilişmeyin ve anlamayın vd. uyaranların dünyasında hakikate varmak ne zamandır!. Erk-muktedir-iktidarın sözünden çıkmayacak olan emir erlerinin rehberliğinde yaşam bir gayya kuyusunda, zipzifir bir karanlığa mahkum edildiği bunca aleniyken düşünmek, taşınmak ne zamandır. Bildik tevatürlerin, bilmiyoruz kaçıncı keredir tekrar edildiği, suflenin bunca idmana rağmen yetmediği, biçimsizliklerin daha fenalarını eyleyebilmek için sırasını beklediği her ne oluyorsa bütün bu telaşe sırasında – ortasında çat kapı zuhur ettiği bir yerde vehamet bir alın yazısı gibi peşimizi bırakmamaktadır. Her şey de hakikatin, en doğrusunun, en hatasız ve en kestirmeden de söylersek yolunun temellendirilmesi iddiasında olan erkin her eylediğinde, her hamlesinde sökün edendir vehamet. Topyekün, toplumsal bir gelişim / ilerleme söz konusu edilirken bile dilden hiç düşmeyen hataların çoğunluğunda yaftalamaların, paylamaların kendisidir vehamet. Cismanileşen, halka rağmen seçilmişlerin kendi doğrularını, doğru diye bellediklerinden ayrışmamalarının özüdür vehamet. Gelişimin ranta, neoliberal düzendeki uyuma, emek sömürüsüne ve daha fazla sessiz kitleyi çoğaltarak her dem zihinleri lal kılarak sağlanabileceği iddiasında olanların her anlarının, her hamlelerinin karşılığına denk düşendir vehamet. Toplumsal dönüşümün, kent merkezlerinden, görünen alanlardan kameraların olmadığı, hiçbir şeyin kayıt altına alınmadığı yerlere çekilmesinde ortaya çıkandır. Düzeni iktidarı ve muhalefetiyle al gülüm ver gülüm paylaşanların bir çok fenalığı / bedliği umursamayan, önemsemeyenlerin dünyasında, hegemonyanın icrasını uluorta icra etmesine vesiledir vehamet. Yaşarken, yaşadığından bi’haber koymanın kendisidir vehamet. Zamanın cenderesine gerilen bireyin, sıkış tıkış o aralıkta neylerse ondan gayrısına tenezzül dahi etmemesinin yolunu açan anahtardır vehamet. Bir kıyım eylenirken, sorumluluk sahiplerinin değil hesap vermek ses edenlere, davaları takip edenlere yapıp ettiğinin toplamıdır vehamet. Destan yazdığı gün aşırı zikredilen polislerden birisinin, Ethem Sarısülük’ün katilinin Urfa’ya atanmasındaki garabetliği örtme çabasıdır vehamet. Faili belli / malum cinayetlere kurban olmak / seçilmek bir yana geride kalanları da yaşadıkları her anı burunlarından getirendir vehamet. Yok bu kadarı da olmaz denilirken başka şeylerin, ömrü hayatta denk getirilmeyecek tavırların bizim güncemizin tamı tamına bir günlük mesaisinde sıkış tepiş bir aradalığıdır, günü kapsamasıdır vehamet edimi. Hasan Ferit Gedik’in katlinin hesabının sorulmasının mübalağasız ötelenmesinin, devletçe alıkoyulan bir tetikçi ile her şeyin hal yoluna koyulabileceğinin zikredilebilmesindedir vehamet. Nefretin, ayrımcılığın alasının gün aşırı başka bir kesimi hedef tahtasına koyduğu bu ülkede kötülüğün bile isteye yüceltilmesidir vehamet, vahim halimiz. Başlarına çorap örmek için, tefe koyulacak, bunun yolunun ve zeminin sağlanacağı kaç kürd, kızılbaş-alevi, ermeni, süryani, yahudi ya da roman vardır ya da kaç lgbtiq yurttaş ve daha kaç kadın vardır, genç gözden çıkartılan. Vehametin süreğenliği a’dan, b’ye geçişin hızı, gündem denilegelenin öğütücü hızının iştahını keseceği reçete olarak erkçe zikredilen yazılan kaç can vardır. Yerginin tektipleştirilmiş mutlak itaat / biat edenler, hınç tasvirlerine rıza dayatımlarına bir neden teşkil ettiği bu yerde yaşayabilmek nasıl bir şeye tekabül etmektedir. Bunca hazandan sonra tanımlanacak hayat neyi kapsamakta, önemsemekte ve sineye çekilebilir bir edim olarak tasvir edilebilecektir, nasıl? Hiç düşündünüz mü?

Dönüp dolaşıp neredeyse hiç bitmeyen bu vesayet kuşatmasında vehametin bunca sıklığı ve bir aradalığından sonra nasıl? Genellendirmeler toplumsal tahayyülün, beklentilerin ve olası yeni tercihlerin önünü tıkayan bir settir. Burada yazıp çizmeye gayret ettiğimizse bu inatlaşmanın, tavrın nelere dönüştüğüne dairdir teyitli bilgi. Soluk alırken müsaade eylenen, hiç kimsenin hayat tarzına karışılmıyor buyurulurken alttan alta yahutta açıktan müdahalelerin gerekli görüldüğünde beyanattan, işten attırmaya, soruşturmalar açtırmaktan, tehditin başka bir yüzü olan mahalle baskılarına, baş vezirin haberdar olmadığından dem vurduğu düzenlemelere, bir çok alanda, bir çok yerde halimiz nice olacak gidişatımız neye evrilecektir tastamam. Vehamet kendi korunaklılığını muhafaza ederken bir biçimde sağımız solumuz dört bir yanımız daraltılmaktadır. Kesinleştirilmiş yahutta netice kabilinden bildirilmiş her ne varsa bu baskılamaların / fenalıkların eylenebilirliği ve halen geçer akçe olarak bilinmesindendir. Vahim olan, sokağına, mahallene sahip çıkmanın, ses çıkartmanın bile suç teşkil edebilecek bir hamle olarak değerlendirilmesindendir. Vehamet Emine Teyze’nin asgari hakkının, hukukunun çiğnenmesi, düzene attığı taş yüzünden tutuklanmasıdır. Gidişatın behemehal devreye konulan kararların ve şartlanmışlıkların paralelinde bu dillendirilen sözlerin hayata geçirilmesi öngörülen tüm tahayyüllerin her nelerden mürekkep olduğunı anlaşılır kılacaktır. Yaşadığın yere dair her sözün, sesin bir yerlerde fişlenmek için geçerli bir sebep olarak akıllara kazınmasındandır vehamet. Barbar mıyım? diye bir sorguyu öne çeken sermaye bienalinde gösterilmeyenlerin sokakta cereyan ettiğinde nasıl da önermenin kendisi haline dönüştüğünün vesikasıdır vehamet. Pres makinesinde can veren on üç yaşındaki Ahmet’in hayatının bedelinin yirmi dört ay taksitle ödenebilmesinin mümkünatıdır vehamet. Çocuklarını yemeye doymayan bir ülkenin daha nice Uğur, Ceylan, Mehmet, Ethem, Ali İsmail, Abdullah, Medeni, Ahmet, Hasan’ına kıyabileceğinin mütemadiyen hatırlatılmasıdır vehamet. Böylesine kolay kanıksanabilmesidir vehamet tözü. Bir yerlerde birilerince alınan kararların hepimizin hayatını gölgeleyebilmesidir vahim olan. Soluksuz, yönsüz, yaşatmayan hep ezberden biteviye kural zikreden, tehditkar taaruzlarla çevrelendiğimiz bir tecrübedir vehamet. Ellerine kan bulaştıranların bunun farkına bir türlü varmamalarıdır vehamet Tehdit ve tenkitlerle tahakkümün, kıyımın ve zorun her şeyi olağanlaştırabileceğine, sukutu sağlayabileceğine olan inattır vehamet. Her yer kapkaranlık her yer gözün ferini kaçırtacak bir sis bulutunun ardında saklı tutulurken, prangalanırken bunca vehametten ibaret bir ülke, bütün gelecek okumalarını geçersiz / yersiz / yetersiz kılmaktadır. Nereye kadar? Yeknesak makamdan kotarılan nefretin gün aşırı bunlar, bunlar diye zikredilebildiği bir mahalde insanlığın menziline varmanın daha çok yolu var mıdır? Wan’ın Westan ilçesinde ortaya çıkan kemiklerin çığlıkları bu sessizliği parçalarcasına tek kelam etmeye gereksinim olmadan hakikati aramaya / anlamaya ve sorgulamaya daha çok var mıdır? Her insan bir hikayenin tamamen özüyken onun sözcüsüyken te ne zaman ellerinden (ç)alınan hayatlara karşı sorumluluğumuz nerede başlamaktadır, hangi zaman? Sabit algının körlüğü olanca hücumuyla sıradanlaştırması gayretinde çocuk cezaevlerinde yaşanan utançlar hesap verilmezlik ne zaman alaşağı edilecektir, hangi zaman? Roboski’de bir türlü hakikate varamayan devletin, kendi sorumluluğunu yerine getirir, belki acıyı önemser bahsiyle yola çıktığı intibasıyla duyurulan Roboski Araştırma Komisyonu’nun “yüz otuz dokuz” milletvekilinin hazırda bulunmaması yüzünden daha en başından sonuçsuz kalması, örtbas etme gayretkeşliği bir kez daha kendini ifşaa ederken yaşam bunca gün sonra ne demektir, hiç düşündünüz mü? Birbiri ardına ortaya dökülen bu can kırıklarının arasında, bunca had bildirme gayretkeşliğinde bulunan iktidarın karşısında adları hiç anılmayanlardan artık haberdarız. Anlatmaya, anlamaya her ikisi ile farklı bir uzama varabilmek üçüncü yol gibi tahayyüllerin, tercihlerin yapılandırılmasıyla söz konusu olacaktır. Çokluk ve çoğaltım, tekil ve tektipleştirmelerden ibaret bir dünyadan çıkış için şu azap dolu güncede belki de son şansımızdır. Kayıtsız kalmadan kaale alır mısınız? Reel politiğin tasvir eylediği, gösteregeldiği, biçimlendirdikleri vehamet örneklerinden müteşekkildir. Bir bir yana odaklanmışken, onunla ilgilenirken erk bildiğini okumaya mütemadiyen devam etmektedir. Paketler, açılımlar, bir dolu vaatler seslendirilirken, güne sabitlenirken asıl dert nedir, nedendir diye düşünülmemesidir esas vehamet. Demokrasi bunca zikredilirken her an ve her şartta ortaya konan tastamam bir ucubeliktir. Demokrasiden başka her şey olarak değerlendirilebilecek, adlandırılabilecek bir muğlâklık. Otuz iki kısım tekmili birden çürüme hızla yaygınlaştırılırken hayatı yeniden kotarabilmek, kurabilmek, dönüştürebilmek için yola koyulma zamanıdır. Aksi kör talihlerden, kötü şans bizleri mi buldu vahlanışından öte tastamam felaketimiz olacaktır. Yaşadığımız yere ait sözcüklerimiz birer ikişer zapt ediliyorken, siliniyorken belleği kurtarmanın zamanıdır.. Bütün yaraların/mızın müsebbibi olanlara karşı sözü yükseltmenin vaktidir. Alacağımız var…

16 Ekim 2013
Kaynak: jiyan.org