T24: Hz. Ego ve sünepe havarileri – Mustafa Alp Dağıstanlı

Sonunda bu toplumu yarmayı becerdin. Hey Recep Tayyip Erdoğan, sana diyorum. Kürtlerle 30 yıldır sürdürdüğünüz savaşın bile başaramadığı şeyi başardın. Sincan’da bir kere daha ve tehlikeli biçimde, Tanıl Bora’nın dediği kendine has milletini yarattın. Birkaç gün sabredemedin; direnişçilerin kendi aralarında meseleyi tartışmalarına fırsat verme basiretini bile gösteremedin. Ağzından köpükler ve yalanlar ve zehirler saçarak yaptığın konuşma, istediğin kadar “Tahriklere kapılmayacağız” de, oraya topladığın kalabalığı ve ağzına bakanları tahrik etmekten başka bir şey değildi. Barajın kapaklarını parçaladın ve şimdi o selde birçok toplumsal girdap oluşması kaçınılmaz. Ve yenileceksin. Çünkü kendini lanetledin.

Gezi’ye toplanan insanlar mücadeleyi eğlenceye çevirdiği için kaybedeceksin. Eğleniyor, oynuyor, öpüşüyor, sevişiyor ve mücadele ediyorlar. Daha fazla eğlenmek, oynamak, öpüşmek, sevişmek ve sencileyin değil, kendilerince yaşama hakkını, şevkini, tarzını ve hayat alanlarını korumak için mücadele ediyorlar. İşte bu yüzden de yenileceksin. Senin kazanman, artık, toplumun yabana atılamayacak bir kesimi için, bir sosyal şeytanın kazanması anlamına geldiğinden, er geç kaybedeceksin. Ulusal ve uluslararası bir bela haline geldiğin için…

Kedi başbakanla oynar gibi oynadılar seninle; gaddarlık nişanını hak eden polisine, tomana, gazına, mermine, copuna, kaskına rağmen. Riyakar valilerin, pısırık bakanların ve cumhurbaşkanın, sahtekar gazetecilerin, paçavra gazetelerin, yalan kutusu televizyonlarınla imtiyazlı-sınıflı-kaynaşmış bir kitlesin sen. Habis bir ur üretmiş oldun. Sen sadece “galip” gelince ve sana itaat edilince “eğlenebilecek”lerden olduğun için yenileceksin. Onlar yenilse bile eğlene eğlene yenilmiş olacak; bugünlerden anlatacakları şeylerden biri de “Nasıl da eğlendik” olacak.

Sen ne pahasına olursa olsun kazanmak için emir verdin, tehdit ettin, azaldın ve zalimleştin; onlar kazanmak için dayanışma içinde hareket etti, gönüllüce çoğaldı, giderek daha eğlenceli bir hal aldılar. Şanlı atalarının “hilal taktiği”ne de kurban gittin: çapulcular dedin, anneler, nineler ve torunlar da sökun edip arkadan çevirdiler seni. Çapulcuların verdiği zararları sayıp dökmene rağmen sen yıktın, yıkıyorsun, onlar kurdu: çadır, revir, kitaplık, yemekhane… Ve bunları başka türlü, daha eşit ilişkiler kurarak yaptılar.

Senin kazanmak için yalanlara ihtiyacın var. Bakanların, bürokratların ve tabii hükümetin marifetiyle serpilip gelişen medyanla, ve sana, yani yalana karşı direnmeyip şeytanlaşan “öbür” medyanla yalan söylüyorsun. Dolmabahçe Camii imamının, müezzininin tanıklıklarına rağmen, o sevdiğin allahından korkmadan Sincan’da bile yalan söylemeyi sürdürdün.

Dünyadaki itibarını sıfırlamayı da becerdin ve bir halkla ilişkiler şirketi derekesine düşürdüğün (Ahmet Davutoğlu’nun üstün hizmet madalyası hak ettiğine eminim) Dışişleri Bakanlığı’nın gayretkeşliğiyle dünyanın kimi köşelerinde kimi Müslüman cemaatleri sokağa dökmekle vaziyeti kurtaramaya kalktın. Zavallı bir duruma düştün.  Avrupa Birliği’nden gelen eleştirileri aşağılayarak daha da pespaye duruma düşersin ve düştün. Ey Hz. Ego, yaptıklarınla, sözlerinle, kurduğun ve üstüne oturduğun siyasi yapıyla, kibrinle yarattığın belayı göremezsin tabii; mizacın elvermiyor. Mizacın, bütün bu olup biteni Türkiye’ye karşı büyük komplolar kuran dış mihraklara bağlama ilkelliğini gösterip komik duruma düşmene elveriyor. O beğenmeyip aşağıladığın Süleyman Demirel’in birzamanlar sık başvurduğu bu “izah”a kapılandığın için sen de er ya da geç aşağılanacaksın.

Çevreci olduğun palavrasını pervasızca sıkarak ve bir de buna inanılmasını bekleme gülünçlüğüne düşerek kargaları gülmekten kırıp geçirdin.

Peki, Sincan’da sarfettiğin şu söze ne demeli: “Egemenlik milletindir. Sizin verdiğiniz emaneti önce Allah, sonra siz alabilirsiniz.”

Nasıl yani? Allahı seçim sandığına sokarak demokrasi anlayışının ne kadar komik olduğunu bir de böyle göstermiş oldun.

Bir de şunu dedin: “Hiçkimse bizi korkutamaz, hiçkimse bizi ürkütemez, geri adım attıramaz.”

Büyük bir toplum kesiminin itirazını ve talebini kabul etmeyi geri adım sayıp somun pehlivanlığı yapmayı demokrasi sandığını bir de böyle göstermiş oldun.

Sonra da şöyle devam ettin: “Biz bu yola merhum Menderes gibi, merhum Özal gibi, merhum Erbakan gibi kefenimizle çıktık.”

Şimdi tarihe girmeyelim, fakat senin yola çıktığın kefen, Gezi direnişinde ölenlerin, Roboski’de katledilenlerin … kefeni gibi görünüyor.

Bir de “Hiçkimseden talimat almayız” demişsin, ama bak şimdi ne göstereceğim sana: parlamenter demokrasinin iyi kötü işlediği bir ülkede başbakanın asla yapamayacağı, yaparsa da hemen istifa etmesini gerektirecek bir şeyi son ABD seyahatinde yapmışsın. Sen yokken söylediklerini sen gelince yalayıp yutmayı alışkanlık haline getiren yardımcın Bülent Arınç, Pennsylvania’da Fethullah Gülen’le görüşmesini anlatırken TRT Türk’te şunu söylemişti: “Başbakan bizden ‘Sevgilerimi iletin, bir emri olur mu, tavsiyeleri olur mu, öğren’ dedi.” (Radikal, 22.05.2013)

Egemenlik milletin, emir ise bir hocaefendinin, öyle mi? Senin güzel üslubunu özledim birden ve kıymetini de anladım. Yani: Batsın böyle demokrasi, olmaz olsun böyle başbakan.

Ama yeter; topunuzun nutuklarından nutkumuz tutuldu, bu zırvaları tek tek elden geçiremeyeceğim şimdi. Samimiyetsizlik ve zalimlik şahikası bir örnekle seni baş başa bırakayım.

Sincan’da şunu dedin üstad: “Üçbuçuk yaşındaki tornum bile sabah kalkınca bana böyle diyor: ‘Dik dur, eğilme, bu millet seninle’ diyor.”

Bu cümle mübarek ağzından çıktıktan birkaç saat sonra polislerin senin talimatınla Gezi Parkı’na daldı: gaz bombalarıyla, zehirli sularla, coplarla… İnsanların oraya senin tornun yaşındaki çocuklarıyla geldiğini biliyordunuz. Bazı çocuklar kayboldu, hepsi gaz yedi. Kaçıp sığındıkları otelin içinde de gazladın tornun yaşındaki çocukları. Sana zahmet, üçbuçuk yaşındaki tornuna, yaşıtlarına yaptıklarınızı göster, sonra da onun diyeceklerini dinle. Ağzından çıkanı kulağın, yaptığını vicdanın duysun diye lafın gelimi söylüyorum; böyle bir şey yapmamalısın. Çocuklara böyle vahşet görüntüleri seyrettirilmemeli.

Babamdan duymuştum: “Bir erkek bütün çocukların babasıdır.”

Sen nesin?

Mustafa Alp Dağıstanlı
16 Haziran 2013

Haberin kaynağı için tıklayınız; t24.com.tr