Fıratnews: Komalên Ciwan “Polis şiddeti Kürtlerle empati imkanı yarattı”

KCK (Koma Civakên Kurdîstan) çatısı altında yer alan gençlik örgütü Komalên Ciwan (Gençlik Toplulukları) Koordinasyon Üyesi Avar Ali, Gezi Parkı direnişini değerlendirirken ilginç bir tespitte bulundu: “Bu olaylardaki devlet terörünün, polis şiddetinin, yıllardır aynı uygulamalara maruz kalan Kürt halkıyla; Kürt gençleri ve kadınlarıyla bir empati imkanı yarattı. Bu, Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir.”

kck

Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Avar Ali, Taksim’deki Gezi Parkı’yla anılan ve Türkiye geneline yayılan gösterileri ANF’ye değerlendirdi. Taksim Gezi Park’ındaki ağaçların kesilmesinin protesto edilmesiyle başlayan olayların hâlâ devam ettiğini hatırlatan Ali, ortaya çıkan sonuçlarıyla birlikte daha iyi değerlendirilebileceğini dile getirdi. Ali, “Ancak bu aşamada da bazı tespitlerde bulunulabilir. Olaylar salt birkaç ağacın kesilmesine duyulan tepkiden kaynaklansa bile ortaya çıkan önemsizleştirilmemesi gerekiyor” dedi.

Tepkilerin başlangıçta demokratik ve ekolojik bir duyarlılık içerdiğine vurgu yapan Ali, Türkiye gençliğinin boyun eğmeyen, direngen tavrının selamlanması gerektiğini ifade etti.  Ali, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olayları birkaç ağacın kesilmesinden ibaret gören değerlendirmesine atıfta bulunarak olayın, doğanın tahrip edilmesine duyulan tepki ve Kentsel Dönüşüm adı altındaki rant ilişkileriyle; kapitalist modernite içindeki çıkar ilişkilerinin doğayı ve insanı tahrip etmesiyle bağlantısının doğru konulmaması hâlinde, esas meselenin gözden kaçırılacağını, çözümlenemeyeceğini belirtti.

OLAYLARIN DAYANDIĞI ESAS, ZULME, BASKIYA TEPKİDİR

Ali, sözlerine şöyle devam etti:  “Bu olaylar Gezi Parkı’yla patlak verse de olayların dayandığı esas, zulme, baskıya; bir bütün gayri meşru ve anti-demokratik uygulamalara duyulan tepkilerdir. Devlet ve devleti temsil eden siyasal iktidar AKP, bu tepkiyi ve gösterilerle verilen mesajı doğru okumalıdır. Bu, aslında emek ve demokrasi güçlerinin cumhuriyetin demokratikleşmesine olan özlemlerinin en belirgin ifadesi oluyor. Ancak bu meselede bu kadar hassas ve duyarlı davranan bu kesimlerin Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü konusunda neden devleti bu noktada adım atmaya zorlayan bir ortak tavır geliştiremediği de ayrıca tartışmaya muhtaçtır. Oysa Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü ile Türkiye’nin kültürel ve yapısal olarak demokratikleşmesi, aynı denklemin içinde ele alınması gereken olgulardır. Yani iç içe geçen, birbirini koşullayan ve bir birine paralel meselelerdir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu olayları, çözüm karşıtı bir tepkiye dönüştürmek isteyenlerin çabaları açık ki Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmez, etmeyeceği gibi, eylemlerin içeriğini boşaltan, amacından uzaklaştıran bir anlayışa da hizmet edecektir.”

POLİS ŞİDDETİ KÜRTLERLE EMPATİ İMKANI YARATTI

Gezi Parkı’yla anılan olaylardaki polis şiddetine dikkat çeken Ali,  “Bu olaylardaki devlet terörünün, polis şiddetinin, yıllardır aynı uygulamalara maruz kalan Kürt halkıyla; Kürt gençleri ve kadınlarıyla bir empati imkanı yarattı. Bu, Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir” tespitinde bulundu.

Gezi Parkı olaylarının sonuçlarının hemen her kesim tarafından değerlendirildiğini, Komalên Ciwan olarak bu aşamada, gençliğin direnişini olumlu gördüklerini söyleyen Ali, bu direnişte Kürt gençlerinin yer almadığı yönündeki eleştirilere de cevap verdi:

“Bize göre önemli olan bu direnişte yer alan kesimlerin etnik kimliği değildir. Önemli olan, ortak tepkilerin demokrasi talebi üzerinden bir araya gelinmiş olunmasıdır. Kaldı ki bu direnişte Kürt gençlerinin olmadığı da gerçeği yansıtmıyor. Örgütlü Kürt gençliği açısından direniş, bir yaşam tarzıdır. Bu açıdan Kürt gençlerinin hiçbir kaygıya kapılmaksızın Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayabilecek bu ve benzeri direnişlere dahîl olmaması, hatta öncülük etmemesi düşünülemez. Örgütlü Kürt gençliği bu özelliğini en zor şartlarda, hem de yalnız bırakılarak, yaşamı pahasına göstermiştir. Biz de takip ediyoruz; Kürt gençliğinin örgütlü gücü renkleri ve sloganları herkesin görebileceği bir biçimde bu direnişe katılıyor. Ayrıca şunu ifa etmek gerekiyor ki, bugün gösterilen demokratik tepkiler, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin yarattığı zemin üzerinden ortaya çıkıyor. Önderliğimizin başlattığı ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam’ sürecinin oluşturduğu elverişli atmosfer,  yıllardır manipüle edilen toplumun ezberlerini bozdu; toplum kendi sorunlarını gördü, tartışmaya başladı ve çözümün ancak ve ancak kendisiyle mümkün olduğunu anladı. Bu direniş de bu anlayış üzerinden yeşerdi.”

GENÇLER DEĞİŞİMİ DAYATIYOR

Olayları toplumun değişim isteğinin keskin bir ifadesi olarak değerlendiren Ali, bu olayların esas olarak toplumun baskıyla kontrol edilemeyeceğini, iradesinin teslim alınamayacağını gösterdiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan’ın “Yüzde elliyi evde zor tutuyoruz,” sözlerine atıfta bulunan Ali, sözlerine şöyle devam etti: “Yüzde elli oranında oyla iktidar olunsa bile, toplum beyninin ve yüreğinin bir bütünen fethedilemediği ortaya çıktı; bunu özellikle kapitalist modernite bağlamında ifade etmek gerekir. Şunun anlaşılması gerekiyor: Meşru güç olmanın yolu anti-demokratik Anayasa ve yasalarla iktidar erkine erişmek değildir. Meşru güç olmanın ölçüsü, anti-demokratik yasalara dayanarak temsili demokrasi kandırmacası üzerinden elde edilen oy oranı değildir. Parlamentoda, günümüz Türkiye’sinin ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak yasalardan kaynaklı, temsilini bulmayan tüm ses ve renklerin; muhalif kesimlerin, azınlık, marjinal, hatta çapulcu olarak ifade edilen tüm kesimlerin, son günlerde iktidarın korku imparatorluğunu çatırdattığını, özeleştiri yapmasını sağlayan bir kıvama getirdiğini herkes gördü. Demek ki meşru güç olmak, gerçek anlamda, kültürü ve yapılarıyla demokratik olmayı gerektiriyor. Toplumun en küçük farklı birimine bile temsil hakkı tanıyan bir demokratik kültür ve yapılanmasını gerektiriyor.”

‘BAŞBAKAN’IN SÖYLEMLERİNİ SİYASAL REFERANS OLARAK ALMIYORUZ’

Siyasi iktidarın bu tepkilere, oluşturulan korku iklimi nedeniyle şaşırdığını, dolayısıyla anlam veremediğini ifade eden Ali, Başbakan Erdoğan’ın üslûbunun siyasi olarak referans alınamayacağına dikkat çekerek şunları söyledi: “Tayyip Erdoğan’ın üslûbu öteden beri tartışma konusu olmuştur. Söyledikleriyle uyguladıkları arasında ciddi farkların olduğunu hepimiz gördük. Kürt sorunu yoktur, noktasından bugünlere gelindi… O açıdan, biz çok önemsemiyoruz. Kuşkusuz Başbakan’ın sürecin dokusuna uygun bir dil kullanması taraftarıyız; hassasiyetlere uygun davranılması gerektiğini düşünüyoruz fakat, salt üslûp üzerinden bir siyasi tahlile yönelmek bence yanıltıcı olur. Biraz pozisyonu gereği böyle davranmak zorunda hissediyor kendini. İkincisi; Başbakan’ın karakteri biraz böyle… Ama yakın kurmaylarının ifade ettikleri, son olaylar bağlamında, daha dikkate değer görünüyor. Yanı sıra, bu olaylar salt Erdoğan’ın söylemleri üzerinden de gelişmiyor. Başta da ifade ettik, bu olaylar biriken tepkilerin, rahatsızlıkların ciddi bir dışavurumudur. Bu yönüyle doğru okunması gerekir.”

Komalên Ciwan Koordinasyon Üyesi Avar Ali sözlerini, Türkiye gençliğine toplumsal sorunlara duyarlı olma çağrısı yaparak ve “Gençliğin toplumsal değerleri korumak gibi bir görevi var. Uyarıcı, çözümleyici bir tutum içinde olma yükümlülüğü var. Zaten genç olmak esas olarak bu görev ve sorumlulukların bilincinde olarak örgütlü olmak ve eylem halinde olmaktır” diyerek noktaladı.

Rubar Roj
10 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; firatnews.com