Guernica tv: HES nedir, HES’çiler nasıl çalışır? – Murat Tokdemir

Türkiye’nin dört bir yanında iş makineleri gürül gürül çalışıp doğayı talan ediyor. Suyun ticarileşmesine, doğanın talanına ve hayatın tarümar edilmesine sessiz kalmayan bölge insanları, bedenlerini siper ediyorlar; Artvin’de, Tortum’da, Loç Vadisi’nde, Alakır’da…

Anadolu’nun İsyanı from Anadoluyu Vermeyecegiz on Vimeo.

Enerji ve enerji kaynaklarına sahip olmak artık çok önemli. Ancak petrol-doğal gaz rezervlerinin tükenme eğilimiyle birlikte yeni enerji arayışlarında olunduğu biliniyor. Bu durumda“yenilenebilir enerji”kavramı öne çıkmakta. Burada suyun kaldırma kuvveti yani “hidro-elektrik enerji devreye girmekte. Evet hidro-elektrik enerji yenilenebilir bir enerjidir de, su ve doğa hidro-elektrik santrallerle kirletildiğinde yenilenebilir değildir.

hes1

Bununla birlikte, HES çok daha vahşi bir saldırıdır. Gerçekleştirilen HES projeleri incelendiğinde görülmüştür ki enerji ihtiyacı işin sadece demagojik boyutudur. Öyle ki koca Çoruh Nehri’ndeki 15 baraj ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılacak 600′ün üzerindeki HES tam kapasiteyle üretime geçtiğinde ülkenin enerji ihtiyacının % 5’ini karşılayabilecektir ancak (Bu veriler İstanbul Elektirik Mühendisleri Odası’na aittir.).

Projelerin inşası öncesi ve sonrası fotoğraflardan incelendiğinde korkunç bir tahribat göze çarpmaktadır. Ama asıl tahribat görünmeyen yanıdır. Yer üstünde kocaman bir alanda ormansı dokunun yok olduğunu görürsünüz. Özellikle eğimli vadilerde iş makinelerinin ulaşımını sağlayabilmek için regülatör alanının onlarca katı bir alanda akordeon biçiminde servis yolları yapılmakta, buradaki topraksı alan tıraşlanmakta ve sadece kaya tabakası kalmaktadır. Dere yatağı dökülen hafriyatla dolmakta, balık yuva ve göç yolları tamamen tahrip olmaktadır. Ama bunun da bir önemi kalmamaktadır; zira dere yatağı su bırakılmadığı için tamamen kurumaktadır, %10 “can suyu” ise molozların arasında kaybolmaktadır. Dereden cebri boruya alınan suyun dere yatağıyla bir alakası kalmadığı gibi yer altı akaklarını da besleyememesi, besin zincirini koparmakta ve bu tüm habitatı etkilemektedir.

hes2

Bizim bir diğer karşı çıkış noktamız ise mülkiyet meselesidir. Artık şairin dediği gibi “hava bedava su bedava..” değildir. Şimdiden aynı şirketler güneş enerji panelleri, rüzgâr gülleri için başvurularını yapmış ve lisanslarını çantalarına koymuşlardır bile… Oysa güneş, hava, su satılık değildir!

Dönümlerce tıraşlanmış çam ormanları, molozla doldurulmuş dere yatakları, görürseniz bunun ardında önceden, çok önceden milyonlarca kırmızı noktayla işaretlenmiş bir dünya haritası olduğunu bilmeniz gerekiyor. Nerede küçücük bir su birikintisi varsa orayı uydudan tespit etmiş ve işaretlemişler. Yıllarca o köyde, dağlarda çobanlık yapmış bir adamın bilmediği bir pınarı biliyorsa birileri varın siz tanımlayın nasıl bir açgözlülüğe sahip olduklarını ve nasıl bir açgözlülükle saldırabileceklerini.

Dünyanın ¾’ü su. Ama biz su sıkıntısı yaşıyoruz. Zira var olan suyun % 0.7 gibi küçücük bir bölümü temiz, kullanılabilir suyu oluşturuyor. Geri kalanı ise tuzlu ve kirli! Henüz buzul durumunda olan % 1.8 ise küresel ısınma sebebiyle hızla erimekte. Bu rakamları yayınlayan kuruluşun Coca Cola olması ne ilginç değil mi?

hes3

Ülkemizde bilinen 2500 civarında HES projesi var. Haritadaki“kırmızı nokta”larsa çok daha fazla! En çok Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmakla birlikte hemen her su kaynağı bundan nasibini alıyor.

HES karşıtı mücadele 7-8 yıldır sürmekle birlikte derelerin satışı 90’lı yıllara kadar uzanıyor. Ruhsatlar çok önceden dağıtılmış. Çantacı tabir edilen şirketler lisansları alıyor. Sonra büyük ve çok uluslu şirketlere pazarlıyor. Bazen süreç tam tersi işliyor; yabancı bir şirket yöre halkının tepkisinden korunmak için taşeron bir şirketle ortaklık kurabiliyor ya da yöre halkından gözlerine kestirdikleri birini %1 gibi göstermelik bir hisseyle ortak ediyor ve onun üzerinden iş yapmaya çalışıyor.

İl meclisleri derelerin satışı aşamasından itibaren bu projelerin hepsinden haberdarlar. Dolayısı ile tek bir il meclisi üyesi bulunan partiler dahi sürecin tamamını biliyor. İl meclisinin onayı olmadan yasal olarak -tabiri caizdir- tek bir çivi bile çakılamıyor.

hes4

Vali ve kaymakamlar hükümet sözcüsü gibi davranıyor, şirketlere her türlü kolaylığı sunuyorlar. Valiler kararnamesine dayanarak İdari Mahkeme kararlarını sümen altı edebiliyorlar. Bölge halkının tepkilerini bastırmak ve engellemek için kolluk kuvvetlerini tam tekmil halkın üzerine sürüyorlar.

Muhtarlar bu sürecin yine çok önemli bir halkasında kilit rol oynuyorlar. Satışlardan itibaren süreçten haberdar oluyorlar. Ancak kaymakamlar üzerlerinde hiyerarşik bir baskı kurduklarından bildiklerini çoğu zaman heyetle bile paylaşmıyorlar. Dolayısıyla köylü işi son anda öğreniyor. Ve çoğu zaman mücadeleye, “Zaten satış gerçekleşmiş, iş işten geçmiş…” tarzı bir yılgınlık zemininde başlanmak mecburiyetinde kalınıyor.

Şirket kendine mutlaka bir işbirlikçi bulmak zorunda. O olmadan çok fazla yol alamıyor. Bu çoğu zaman muhtarlar oluyor. Ya da o köyde-yörede sevilen-sayılan biri bulunarak şirkette işe alınıyor veyahut göstermelik bir hisseyle ortak ediliyor. “İstihdam yaratılacak, köyden işçi çalıştırılacak…” şeklinde vaatler veriliyor. Gerçekteyse inşaat süresi boyunca –ki bu 6 ay ile 1 yıl arasında bir süredir- 5-10 kişi o da geçici olarak çalışabilecek, sonrasında gerekli olan 1 ya da 2 güvenlik elemanı ve teknik eleman dışında herkes işten çıkarılacaktır. Belediyeye, muhtara “Ne kadar borcunuz var, neye ihtiyacınız var…” şeklinde sormak da sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Kimi yerlerde maalesef bunlara kanan, belli şeyler karşılığında ya da her ay belediyeye, muhtarlığa ödeneceği vaat edilen miktarlar karşılığında HES’lere göz yumanlar olmuştur. Ancak sonrasında pişmanlık ve utanç içinde, kurumuş dere yataklarıyla baş başa kalmışlardır.

hes5

İnsanların kim olduklarına, hangi aileye mensup olduklarına, konumlarına değil, ne yaptıklarına bakmak gereklidir. HES şirketleriyle işbirliği yapıyorlarsa, onların işine yarayacak şeyler yapıyor ya da söylüyorlarsa tek bir doğru vardır; bizden değildirler, satılmışlardır, halk ve doğa düşmanıdırlar.

Termik santrallerde, nükleer santrallerde ve madenlerde de durum aynıdır. Kullanılan yöntemler aynıdır ve altını eşelediğimizde aynı emperyalist kurumlar çıkar karşımıza. Yine gerek yerelde gerekse ele aldığı probleme ya da ele alış biçimine göre çeşitli platformlar vardır. “Derelerin Kardeşliği Platformu”, “Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu” ya da “Karadeniz İsyandadır”… gibi. Bizim açımızdan bilinmesi gereken, bu mücadeleleri birleştirmek gerekliliği ve zorunluluğudur.

hes6

Derelerin Kardeşliği; Doğu Karadeniz derelerinde doğmuş, oldukça güçlü bir tabana yayılmış, ciddi mücadele deneyimleri biriktirmiş ve geniş halk yığınlarının haklı sempati ve güvenini kazanmıştır. Gezi eylemlerinde, 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüme kararlılığındaki militan devrimciler nasıl ilham olduysa, İspir’de, Şavşat’ta, Solaklı’da, Hatila’da, Tortum’da HES’lere, Gerze’de termik santrale, Akkuyu’da nükleer santrale karşı mücadele eden köylüler de aynı öyle ilham oldular. Ethem, Mehmet, Abdullah, Ali İsmail, Ahmet nasıl kardeşleştiyse kavgada, Metin Lokumcu da Hopa’dan gönderilen bir selamdı bu kardeşliğe.

Katilleri tanıyoruz! Bu sistem ve onun sözcüleridir katilleri! Birkaç dolara kendini bu şirketlere satanların da kanlıdır elleri! Bu listeyi uzatabiliriz ama biz nöbete devam ediyoruz derelerimizde. Ve biliyoruz ki her kim iş makineleriyle geliyorsa, göz koyuyorsa sularımıza, onlardır katilleri hem insanın hem doğanın.

Murat TOKDEMİR - Derelerin Kardeşliği Platformu Şavşat Delegesi
25 Eylül 2013
Kaynak; guernica.tv