“Ötekinin ötekisi” ne demek bir kez daha anladım Hasan Hüseyin Şehriban Karabulut ile sohbet ederken. Eğer genel toplumsal fikirlerin dışındaysanız hayat zor ama bir o kadar da değerli oluyor. O da sıradanların çok dışında, tanıdığım en renkli kimliklerden biri…
Nerede doğdun?
İstanbul, Fatih’te.
Kaç yaşındasın?
27.
Nasıl bir ortamda büyüdün?
Gazi Mahallesi’nde büyüdüm. Tekne kazıntısıyım, altıncı çocuğum. İstenmeyen çocuk, düşük yapılmak istenen ama doğan çocuk.
Çocukluk yıllarım gettoda geçtiği için güzeldi. 13 yaşıma kadar olayların içinde büyüdüm. Gecekonduda, kalabalık bir ailenin içinde büyümenin zevki çok farklı. Liseye kadar çok okul değiştirdim. Çocukluğumu çok severim çünkü avm çocuğu da, apartman çocuğu da değilim. Sokak çocuğuydum. Sokaklarda büyüdüm. Keyifli bir şeydi benim için.
Kaç kişilik bir ailen vardı?
6 kişiydik. 1992 de bir ablam, ’97 de diğer ablam Londra’ya gitti. Sonrasında 4 kişi kaldık, annem, ben, abim bir de ablam var.
25 Ocak 1986′da babam vefat etmiş, aynı yılın Şubat ayında da ben doğmuşum. Annemin düşük yapmaya çalışma nedenlerinden biri de bu. “Bu çocuğa nasıl bakılır” muhabbeti üzerine. O yüzden elimde engel var, ilaçtan dolayı.
Annen kaç yaşındaymış sen doğduğunda?
40 yaşındaymış. Şu an 67 yaşında.
Baban ne iş yapıyormuş?
Babam Karaköy’de demirciymiş. O dönemin revaçta işlerinden biriymiş demircilik.
Baban öldükten sonra ailen nasıl geçindi?
Dedeyle baba maaşı vardı, zaten ablamlar da çalışıyordu. Ablamın yurtdışına gitmesi hayatımızın dönüm noktasıydı. Mahsun Kırmızıgül’ün vokalisti olarak gitti. Orada iltica talebinde bulundu. Reddedildi ama sonrasında evlilik yaptı. Şimdi hala İngiltere’de.
Bir abin dört ablan var. Onlarla ilişkilerin nasıl?
Abimle görüşmüyorum artık. Çünkü kendisi homofobik ve şiddete meyilli bir insan. Evlendikten sonra biraz değişti ama artık hiçbir şekilde görüşme taraftarı olmadığım biri. Onun bir büyüğü olan ablam maddi manevi yanımda olmaya çalışıp diğer konuda yanımda olmayan birisi ama varlığını hissettiriyor. Bir diğeri Londra’da, onunla da “merhaba” “merhaba” “iyi misin?” “iyi misin?. Bir diğer ablam da Londra’da. Onunla çok iyiyim bu aralar. Her şey gayet iyi, derneğe gelip, arkadaşlarımla tanışıp yanımda olduğunu gösterme çabası var şu anda. Bunun en büyük nedenlerinden birinin Gezi Direnişi olduğunu düşünüyorum.Eniştem direniş sırasında benimle çok gurur duyduğunu söylemiş. Eniştem İskoç, en sevdiğim ressam Frida Kahlo’nun romanını alıp bana yollamış hediye olarak.
En büyük ablamla da hiç bir şekilde görüşmüyoruz. Çünkü o da çok kapalı, uzakta durmayı tercih ediyor. Benim için de bir sakınca yok. Benim hayatıma zaten hiç bir şekilde hiç kimse karışmıyor. Yanımda olmaları gerektiği zaman yanımda olurlarsa olur, olmazlarsa sıkıntı yok. Zaten akraba ve aile, benim için illa gerçek aile demek değil. Benim manevi ailelerim var. Manevi dostlarım ve arkadaşlarım var. Onlar da bir şekilde ailemin içinde.
Eniştenin bu şekilde yaklaşmasında Avrupa’lı olmasının etkisi var mı sence?
Evet. Zaten o ablama ilk açıldığımda yanımızda eniştem de vardı. “Etek getireyim mi sana, İskoç eteği” dedi.
Cinsel yöneliminin farklı olduğununun bilincine ne zaman vardın?
Küçüklükten beri zaten benim bakışlarım erkek bedeni üzerineydi. Hareketlerim daha çok göze batmaya başlayınca, sözler çıkmaya başladı. Sonrasında bunun ne olduğunu farkettim. Bu farkındalığımda internet önemli rol oynadı. Çünkü ben kendimi bildiğimde Zeki Müren, Bülent Ersoy vardı. Başka kimse yok mu diyordum, ben hasta mıyım diye düşünüyordum. Sonrasında internet hayatıma girince fakettim ki aslında bu böyle değilmiş. Daha çok öğrenmeye daha çok bilgilenmeye başladım.
Kaç yaşındaydın?
18 diyebilirim. Kendimi biliyordum ama 18 yaşımda tamam dedim, ben kesinlikle eşcinselim.
Peki okul yıllarında nasıl bir çocuktun?
Kendimi çok farklı hissediyordum ama bu eşcinsel olmakla alakalı değildi bence. Mesela edebiyata çok meraklıydım ve etrafımda bu ilgi alanıma dair paylaşım yapabileceğim hiç kimse yoktu. Dolayısıyla asosyal yetiştim
İlk okul ve orta okul daha kırıcı zamanlardı. Ama travma geçirdiğim bir dönem değildi. Lise hayatım da yine aynı şekildeydi; hem de erkek lisesinde okumama rağmen. Lisede de çok kapalıydım. Sınıftan dışarı çıkmazdım. Tenefüslerde sınıfta dururdum. Sözlü tacizler ve şiddete maruz kalabilirdim her an ama çok yakın arkadaşlarım vardı, beni hep korurlardı. Sosyalleşmem üniversitede başladı.
Hangi bölümde okudun?
İstanbul Üniversitesi Biyomedikal Cihaz Teknolojisi Bölümü’nde.
İsteyerek mi girdin bu bölüme?
Girebileceğim en iyi bölüm oydu. Şu anda meslek olarak da çalışmaya başlasam en iyi kazanabileceğim iş de o. Ama benim istediğim şey maddi değil. Güzel sanatlara hazırlandım orayı kazandım. Sonra güzel sanatları da istemediğimi farkettim ve alaylı olmaya karar verdim. Geri dönüp ilk kazandığım bölüme döndüm; 2 yıllık okulu 5 yılda bitirdim.
Sonra ne iş yaptın?
3 yıl bankacılık yaptım üniversite sırasında. Call center. “İyi günler Hasan ben, nasıl yardımcı olabilirim?” Hala ordaki yöneticilerimle görüşürüm. Manevi ailelerimden biri oldu ordaki bir karı koca. Çok severim onları. Hatta evlerini taşıdılar, benim de odam var o evde. Kızlarının dayısı, halası, amcası, teyzesiyim.
Yöneticim olan diğer kadınla daha dün görüştüm. Zaman geçse de birbirimizi her zaman sorarız. Bankanın güzel yanı oydu benim için.
Küçüklüğümden beri hep çalıştığım için az biraz insanları biliyorum. Küçükken çaycılık yaptım, 15 yaşımdayken su sattım pazarlarda. Kolye yapıp kolye de sattım üniversite zamanında. Palyaçoluk da yaptım. Ailemin her zaman korkusu vardı abimle ilgili, hayata nasıl tutunacak diye. Ama bana bir şekilde hayatımı kurtarırım gözüyle bakarlardı.
Ailene ne zaman açıldın? O süreç nasıldı?
O süreç gereksiz bir süreçti aslında. Açılmalı mıyım açılmamalı mıyım sorusunu her zaman sormak gerekiyor. 4 yıllık bir ilişkim vardı. İlk ilişkimdi ayrıldıktan sonra 2 yıl bunalıma girdim. Zonalar geçirdim. Aileye açık değildim. Zaten aileme açılalı 3 yıl falan oluyor. Teker teker teker teker.
Zaten senin cinsel yönelimini o zamana kadar farketmemişler miydi?
Aslında aileler, üç maymunu oynamayı çok seviyor. Çünkü çocukta 3 yaşından sonra cinsiyet kimliğini belli eder. Sonrasında zaten aileye kalmış bir durum. Annemin okuma yazması olmadığından, onun için çok belirgin bir durum değildi.
İlk, abim bana şiddet uyguladığından dolayı kimliğimi reddetmek zorunda kaldım. Ondan sonra Londra’daki -İskoçla evli olan- ablama açıldım, gayet rahat karşıladı. Sonra küçük ablama açıldım, o da rahat karşıladı. Büyük ablama açıldım, onun kafasındaki erkek normlarına uymadığım için konuşmayı redetti. Londra’daki diğer ablamda açıldığımda evinden kovdu beni. Ama şu an aktivist olduğum ve her şeyin içinde olduğum için ön plandayım, bundan dolayı sıkıntı yaşamıyorum. Hatta Londra’daki ablam yanımda artık. LGBT’de röportajlar verebilen ya da televizyonun karşısına çıkabilenler çok az; bir avuç insanız. Yani sonuçta ben cinsel kimlik konusunda politik olarak mücadele ediyorum. Başkaları, benim yaşadığım dönemden daha kısa sürede geçsin istiyorum. Bu yüzden aktivist olarak her yerde olmayı kabul ediyorum. Zira olmam gereken yerdeyim.
LGBT bünyesindeki çalışmalarınızdan behseder misin biraz?
Hepimiz zaten gönüllüyüz, hiç bir şekilde ücret almadan çalışıyoruz. Derneğimiz var. Burada yatay bir örgütlenme var, herkes eşit. Herşeyi karşılıklı konuşarak karar alıyoruz. Partiler, etkinlikler, söyleşiler yapıyoruz. İnsanlara nasıl ulaşabileceğimizi tartışıyoruz. Bütün örgütler içiçeyiz, her yerden bütün bilgileri alarak çalışıyoruz. Zaten topluma karşı duyarlı insanlarız. Her zaman olmamız gereken yerde bulunuyoruz.
Topluma karşı duyarlısınız çünkü siz de bir şekilde toplumun kara kedisi konumundasınız. Sosyal yaşam içinde ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Kendi adıma ben şu ana kadar çok abartılı bir problem yaşamadım. Belki de kendi auramdan ve olayı halledebilme yeteneğimden dolayı. LGB değil de T ler üzerine giden bir sorun var toplumda. Çünkü geceye mahkum ediliyorlar. Zorunlu seks işçiliği yapan da var, isteyerek yapan da var. Zaten seks işçiliği bizim için herhangi bir şekilde genel ahlakın içine girmiyor. Veya biz buna kötü olarak bakmıyoruz. Sonuçta zor bir meslek. Bu icra edilen bir meslek ve bundan para kazanılması da çok normal; ki verilen ücretin hiç bir zaman bu işin karşılığı olmadığına inanıyoruz.
Devlet iş hakkı vermiyor. Hiçbir şekilde çalıştırılmıyorlar. Bu geçiş sürecindeyken yapılan uygulamalar zaten başlı başına nefret söylemi ve bu bir nevi kürtaj olayındaki durumla örtüşmekte. Biyolojik olarak ben bir erkek olup da bir kadın olmak istediğimde öncelikle benden istedikleri şey evli olmamam, çocuk sahibi olmamam, 18 yaşımı geçmiş olmam. Ve bu işlemi gerçekleştirirken o kişinin spermlerimi öldürüyorlar ve ondan bir daha birinin doğmasını engellemiş oluyorlar. Bir tür genetik geçişlerin engellenmesi çabası bu.
Ama ben heteroseksüel bir çiftin homoseksüel çocuğuyum. Ben topraktan veya ağaçtan biten, çıkan bir şey değilim. Bu da zaten beden üzerine bir politikayı ilerletiyor. Zaten şu anda trans cinayetlerinde yapılan haksız indirimlerden dolayı öldüren kişiler bir kaç ay içinde hapisten çıkıyor.
Gerekçeli kararları ne oluyor genelde?
Öldüren kişiler daha çok ters ilişki teklif etti şeklinde oluyor. Bursa’da öldürülen İrem Okan’ın penisi yoktu mesela. İrem ameliyatını geçirmişti ve kadındı. Ama katil bunu gerekçe sundu ve aslında her şey apaçık ortadayken savcı bunu kabul etti. Veya Rozin Çiçek davası. Rozin Çiçek’in öldürülmesi babası tarafından gerçekleştirildi. Babası da bunu kabul etti ama şu an dava Aralık ayına ertelenmiş durumda.
“Genel olarak devletlerin cinselliğe dair muhafazakar politikaları var. Sırf burada değil Amerika’da da var, başka ülkelerde de. Kadınlar da aynı şekilde pek çok zorluk yaşıyor, çok fazla haksızlığa uğruyorlar.”
Kadın örgütleriyle çalışmaların oluyor mu?
Feministim zaten. Annemin adını kullanıyorum. Ben bir hanım evladıyım. “Hanım evladı mısın oğlum?” denildiğinde, “evet ben bir hanım evladıyım çünkü bir kadından doğdum” diyorum. Kadın politikası zaten bana çok yakın bir politika. Çünkü bir kadın olmak zaten başlı başına zor. Bir de eşcinselse daha da zor. Veya bir Kürtse, Aleviyse daha da çetrefilli oluyor iş. Ben Aleviyim, Kürtüm ve eşcinsel bir kadınım. Yani ötekinin ötekisiyim aslında.
Alevisin, Kürtsün, eşcinselsin, feministsin ve bir yandan da engellisin, annenin içtiği ilaçtan dolayı. Engelin konusunda neler yaşıyorsun peki?
3 yıl bir engelli akademisine gönüllü olarak resim öğretmenliği yaptım ben. Hep çok şanslı oldum. Küçüklüğümden beri kendimle dalga geçmesini severim ben. Ömür boyu ulaşımdan bedava faydalanıyorum, artı özel sektöre girmek istediğimde engelli statüsünden istediğim her yere girebiliyorum. Engelim hayatımı kolaylaştırdı diyebilirim.
Aktivist kimliğin zamanının çoğunu kaplıyor. Maddi olarak yaşamını nasıl idame ettiriyorsun?
Çok büyük bir paraya ihitiyacım yok, parayla çok işim olmuyor benim. Rastacılık yapıyorum, saçlara ip bağlıyorum. Fotoğrafçı asistanlığı yapıyorum bir de bir gemi işi var iki haftada bir yaptığım. İspanyol turistler geliyor havalimanından karşılama, yolcu etme işleri. Kira da ödemiyorum annemle beraber yaşadığım için
Annenle ilişkiniz nasıl?
Gayet güzel. Ana kız güzel yaşıyoruz, çok keyifli. Ben çok mutluyum aynı yerde yaşamaktan dolayı, çünkü onunla zaman geçirmek istiyorum. Ayrılacağız zaten o bir yere ben bir yerlere. Benim şu an yurtdışına gitme olasılığımdan dolayı mutlu. Gitmemi istiyor. O da Londra’ya ablamların yanına yerleşecek. Bana çok yakın bir yerde olacak, özlediğimde gidip onu ziyaret edip enerjimi alacağım ve geri döneceğim.
Sen çocukken zaten farketmiştir ama oturup konuştuğunda annenin tepkisi ne oldu?
Anneme ben açılmadım, abim açıldı benim yerime. Abim bana kötülük yapmak için anneme gidip senin oğlun i…e diyor. Oturup konuştuk, konuşma sırasında ağlama krizine girdi. Otur peki ağla. Sorun değil, rahatla sakinleş. Örnek olarak annemin halası olduğu kuzenimi verdim. Dayımın kızıydı, oğlu oldu. Trans erkek bir kuzenim var 40′ından sonra açıldı ama. Bunca yıl böyle yaşamak istemedim, benim hayatım önemli. İster kabul et ister etme umrumda değil. Beni seviyorsan yanımda olursun, sevmiyorsan senin bileceğin iş artık görüşemeyiz anne dedim ben. Annem direk kabul etti bir tek sıkıntı eve gelen her erkeği sevgilim sanması
Aktivist kimliğine geri dönersek bu Gezi Olayları’nda neler yaşadın biraz ondan bahseder misin?
Benim Gezi için keşke dediğim bir nokta var: Keşke erken olsaydı. Belki Emek Sineması’nı kurtarırdık. Başlı başına Pınar Selek için ordaydım ben. Gezi benim için bunu ifade ediyordu. Haydarpaşa için ordaydım, Tarlabaşı, Hrant Dink, Rozin Çiçek için veya öldürülen translar için, aklıma gelmeyen onlarcası için… Ağaçlar sadece bir simgeydi aslında apolitik insanlar için. Çünkü politik olmayan çok insan vardı.
Gezide, homofobik ve kadın bedenine olan bütün söylemleri LGBT ve feministler değiştirdi. Yaratıcılıklarını ortaya çıkarttık oradakilerin. Daha güzel şeylerin çıkmasına en büyük neden olduğumuzu düşünüyorum ve bu konuda ısrarcıyım.
Sen en başından beri orada mıydın?
En başından değil. Çünkü işim vardı çalıştım o gün. Hemen mail grubumuza haber düştü, Facebook’ta gördüm. Oradan haber alıp hemen Face’te paylaşıp yakındakileri yönlendirdik. Sonra mail grubunda konuşmaya başladık. O günün sabahı ben işe gittim ama olayların bu kadar büyüyebileceğini düşünmemiştim hiç. Eve gidene kadar 5 telefon geldi. Sen burda nasıl yoksun, sen nerdesin dediler. Demek ki içinde olmam gereken bir şeymiş bu diye Çarşamba öğleden sonra oraya gittim.
O hareketliliğin çok yoğun olduğu dönemde de olayların içindeydin zaten, ondan sonra polislere kitap okuman var. Neden öyle bir şey yaptın?
Çözümsüzlükten çıktı o. Arada kaldım, sıkıştırıldım. Benim orayı kendime yaşanır hale getirmem kitap okumamdı. Ayakkabımı çorabımı çıkardım, önce yere temasımı sağladım. Polis barikatı vardı, geçemiyorduk, rahatsız etmek istedim açıkçası onları. Karşılarında kitap okudum sonra olacak gibi değildi yanıma 1 – 2 kişi daha geldi. Sonra sırtımızı barikata dayamaya karar verdik. Sonra hızımı alamayıp yüzlerine karşı pis bir ifadeyle gülümseyerek kitap okudum.
O süreçte yaşadığın başka ilginç birşey var mı?
Bizim LGBT blok masamıza yaşlı bir adam geldi, 70′ine merdiven dayamış. Ağlayarak teşekkür etti bana. “Teşekkür edecek ne yaptım size?” dedim. “Ben bir eşcinselim ve evliyim, 3 çocuğum var. Ve bu zoraki bir evlilikti. Bizim yapamadığımızı siz yapyorsunuz” dedi. Sarıldım ben de teşekkür ettim. Evet bizimki de zor bir iş ama birilerinin bir şey yapması gerekiyor. Bayrak bizde.
Söyleşi Fotoğrafları: Yücel Zorlu
Öznur Güzel Karasu
21 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; recordmag.net