Deutsche Welle: İstanbul Bienali’nde sanatla protesto

13’üncü İstanbul Bienali 14 Eylül’de kapılarını açtı. Gezi Parkı protestolarının etkisi Bienal’de de hissediliyor. Sanatçıların ülkedeki siyasi gelişmelerden ilham aldığı gözleniyor.

bienal1

Bu sene İstanbul Bienali’ni ziyaret eden sanatseverleri, ana giriş kapısında sanatçı Ayşe Erkmen’in “kütkütküt” adlı eseri karşılıyor. Eser ucunda yeşil bir ağır top bulunan büyük bir vinci andırıyor ve bu top durmaksızın beton bir duvara çarpıyor. Sanatçı, bu proje ile kentsel dönüşüme dikkat çekmek istemiş. Bienalin küratörü Fulya Erdemci, şair Lale Müldür’ün aynı adlı kitabından hareketle “Anne ben barbar mıyım?” başlığını taşıyan bienalde sanat aracılığıyla toplumda ‘baskı altında olanlara ve dışlananlara’ odaklanmak istediklerini söylüyor. Siyasi bir forum olarak kamusal alan, bienalin ana fikrini oluşturuyor.

bienal2Türkiye’de Gezi Parkı protestoları ile başlayan ve dalga dalga çeşitli illere yayılan protestolar, sergi yerlerine ilişkin planlarda da değişiklik yapılmasına neden oldu. Zira iki yıldan bu yana bienale katılan 88 uluslararası sanatçının eserlerinin İstanbul’daki kamuya açık alanlarda sergilenmesi öngörülüyordu. Bu yerler arasında Gezi Parkı, Taksim Meydanı, yıkım tehlikesiyle karşı karşıya bulunan kentsel dönüşüm alanları gibi yerler bulunuyordu.

Açık alanlarda sergi açma fikrine İstanbul Belediyesi ve Kültür Bakanlığı’ndan destek bulamayan Küratör Fulya Erdemci, Bienal için İstanbul’un merkezindeki beş sergi alanının, Antrepo No.3, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, ARTER, SALT Beyoğlu ve 5533′ün kullanılmasında karar kılmış. Erdemci, “Bu barışçıl hareketi, halkın sesini bastırmaya çalışan aynı resmi makamlarla birlikte çalışmak istemedik” diye konuşuyor. Erdemci, projeyi içeri taşımakla, güçlü bir sanatsal ve siyasi mesaj vermek istediklerinin altını çiziyor.

Siyasi foruma dönüşen parklar

Bienal sayesinde uluslararası sanatçılar da protestolara dahil olmuş. Bunlardan biri de Alman sanatçı Christoph Schäfer. Sanatçı çizimlerinde, parkların siyasî birer foruma dönüşmesini irdeliyor. Sanatçı için özellikle Gezi Parkı, kamuya açık bir alanın siyasi bir foruma dönüşmesinin iyi bir örneği. Sanatçıların, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin, doktorların saatlerce Gezi Parkı’nda oturup, siyasî konular hakkında tartıştığını ve birlikte müzik yaptığını belirten Schäfer, “Bu şekilde kamuya açık konuşmalar ve siyaset bambaşka bir nitelik kazanıyor” diyor.

“Diğer ülkelerden siyasi hareketler, İstanbul’dan çok şey öğrenebilirler, zira protestolar çok zekice ve şık bir şekilde aksettirildi” diyen sanatçı İstanbul Bienali’nin medyada bahsedildiği gibi bir ‘sivil itaatsizlik’ örneği olmadığını, sadece İstanbul’daki olayların bir izdüşümü olduğunu ifade ediyor.

Alman sanatçı Christoph Schäfer'den "Gezi Park Fiction"

Alman sanatçı Christoph Schäfer’den “Gezi Park Fiction”

‘Sanat gerçek hayatın uzağında değil’

“Duran Adam” olarak ün salan performans sanatçısı ve koreograf Erdem Gündüz’e de Bineal’de rastlamak mümkün. Gündüz, Atatürk Kültür Merkezi’nin önündeki durma eylemi ile öfkeli Türk vatandaşları için yeni bir protesto biçimi geliştirmiş ve yeni bir siyasi platform oluşturmuştu.

Bienal’de tartışmalara katılan ve Gezi Parkı’nda gördüğü insanları anlatan Gündüz, “Sanat, gerçek hayatın çok da uzağında değil. Tıpkı ‘Duran Adam’ gibi. İnsanlar eylem sonrası sanatın ne kadar önemli olduğunu kavradı, zira bir adam bir şey yaptı ve o kişi bir sanatçıydı” diyor.

Bienalin yardımcı küratörü Andrea Philipps ise Gezi Parkı olaylarının yanı sıra mali krizin de bu sene Bienal’de önemli bir konu olduğunu vurguluyor. Özellikle İstanbul gibi ekonomik anlamda hızlı bir gelişme kaydeden bir kentte bunun etkilerinin hissedildiğini belirten Philipps, İstanbul’un da kapitalizmle bir sorunu olduğunu vurguluyor: “Bunu görmek için sadece Türkiye’deki konut sorununa bakın. Bu sorun da protestolara yol açtı. Şehrin merkezindeki birçok bina yıkılıyor ve yerine lüks yapılar, alışveriş merkezleri yapılıyor.”

"Duran Adam" olarak ün salan performans sanatçısı ve koreograf Erdem Gündüz

“Duran Adam” olarak ün salan performans sanatçısı ve koreograf Erdem Gündüz

Fotoğraflarla iki deniz arası

Bienale katılan sanatçılardan Serkan Taycan da İstanbul’un hızlı gelişimi ile ilgileniyor. Fotoğrafçının Bienal için hazırladığı “İki Deniz Arası” adlı proje, İstanbul’da büyük tartışma yaratan projelerden Kanal İstanbul ile ilgili. 69 kilometrelik, Karadeniz ile Marmara denizleri arasında dört günlük bir yürüyüş rotasına odaklanan bu projenin güzergâhı üzerinde, yeni havalimanı bölgesi, 3. Köprü yolu, Kanal-İstanbul gibi projelerin planlandığı yerler bulunuyor. Sanatçı, “Bu güzergâh, beş yıl içerisinde şimdiki haliyle yürünebilir olmayacak” diyor.

Serkan Taycan ya da Ayşe Erkmen gibi sanatçıların İstanbul Bineali’nde sergilenen projeleri, ziyaretçilere ulaşmışa benziyor. Genç bir Bienal ziyaretçisi, “Türkiye’de yaşayan insanlar şu anda zor bir dönemden geçiyor. Sanatçıların insan hakları ihlâli gibi güncel konuların yanı sıra ekonomik sorunlarla da ilgilenmesi bizi sevindiriyor” diyor. 20 Ekim’e kadar devam edecek İstanbul Bienali’ne ziyaretçi ilgisi oldukça büyük.

Senada Sokollu / Başak Özay
19 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://www.dw.de