Sendika org: Ankara’nın göbeğinde “şüpheli” işler: Arama, alıkoyma, fişleme

Ankara’nın merkezi Kızılay Güvenpark’ta Gezi olayları sonrası tutuklanan Yusufcan Yıldırım’ın başına gelenler, polisin “şüpheli” algısıyla yaşanabilecek hukuksuzlukları gözler önüne serdi

kizilay_polisHaziran Direnişi sonrasında Ankara’da düzenlenen operasyonlarda tutuklanan ancak daha sonra tahliye olan Yusufcan Yıldırım, Güvenpark’ta başından geçenleri Facebook hesabından yazdı. Polisin “şüpheli” diyerek kimlik kontrolü yaptığı Yıldırım, sonrasında yaşadıklarını ve düşüncelerini şöyle anlattı:

Merhaba dostlar;

Ben Yusufcan Yıldırım, belki hatırlarsınız; Gezi Parkı Eylemleri’nden sonra 18 Haziran’da Ankara’da tutuklanmış, daha sonra serbest bırakılmıştım. Bugün yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bugün, yani 17 Eylül günü, okuluma, SBF’ye gitmek için evden çıktım. Evden okula giderken yolum mecburen Güvenpark’tan geçiyor. Güvenpark’ta, Başbakanlık vb. kurumlara yakın olduğu için son dönemde artan eylemlerden sonra da sürekli GBT kontrolü yapılır. Bugün beni de çevirdiler, herhangi bir aranmam vb. olmamasına rağmen beni Güvenpark’ta kurdukları “mini karakol”a götürdüler. Çantamı aramak istediler, arama kararları olup olmadığını sordum, arama kararını gösterdiler. O zaman gördüm ki, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar dolayısıyla, polisin Kızılay’da “şüpheli” gördüğü herkesin arabasını, çantasını vb. arama yetkisi varmış. Kimi canı isterse hepsini arayabilir yani.

Çantamı aradılar, “şüpheli” bir şey olmadığına dair tutanak da tuttular; ama beni gene de bırakmadılar. ”Gözaltında mıyım?” diye soruyorum, “Hayır, değilsin” diyorlar; “o zaman gideceğim” dediğimde de bırakmadılar ve Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nden amirlerin benimle “sohbet etmek” için Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yola çıktığını söyleyerek, bırakmadılar.

Amirler geldi, onlara tekrar sordum “Gözaltında mıyım?” diyerek, “Hayır, sohbet etmek istiyoruz” cevabını aldım. Bu sefer de “Eğer elinizde beni tutmak için bir karar yoksa, ben sizin sohbetinizi sevmiyorum, sizinle konuşacağım bir şey yok.” dedim, gene bırakmadılar. Tekrar çantamı aradılar, Güvenpark’ta ne yaptığımı sordular, “Okula gidiyorum” deyince amirlerine telefon edip, okula gittiğimi anlattılar. Yani sizin anlayacağınız, ben okula gideceğim diye Ankara Emniyeti ayağa kalktı.

Tabi bir de, Güvenpark Başbakanlık’a yakın olduğu için, Başbakanlık’ın korumaları da geldi; fotoğrafımı çekmek istediler, izin vermedim. Ama kimliğimin fotokopisini çekmelerine engel olamadım. Buradan herkes bilsin ki, yarın öbür gün bir olayda benim kimliğimi bulurlarsa, onu oraya polis yerleştirmiştir.

Beni bırakmadan önce imza atmam için tutanağı gösterdiler ve orada gördüm ki, Ankara Terörle Mücadele Şubesi yememiş, içmemiş 1 değil, 2 değil, 3 değil tam 11, yazıyla on bir yanlışlık yok, kere benim “Terör örgütü üyesi olduğuma” dair kayıt tutmuş. Herhangi bir mahkeme kararına falan ihtiyaç duymadan, beni 11 kere “örgüt üyesi ” ilan edip, fişlemişler.

Bir kez daha gördüm ki, polisler gençlerden, üniversite öğrencilerinden çok korkuyor; beni de korkutmaya çalışıyorlar. Sadece Başbakanlık’ın yakınından geçtiğim için beni 1,5 saate yakın alıkoydular. Ama yılmak yok. Ethem için, Ahmet için, Ali İsmail için, Mehmet için, Abdullah için, Medeni için yılmak yok.

Bugün yaşadıklarımı sizler aracılığıyla duyurmak istedim. Teşekkür ederim.

18 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://www.sendika.org