Birdirbir: Sosyal medya ve enfosferin fenomenleri – Erselan Aktan / Serra Torun

social-media-companies“Kürt Meselesi’ne Sri Lanka Modeli”nin hararetle tartışıldığı 2011 Aralığının 28’inde ulusal televizyon kanalları söz konusu mevzuyu kapatmış, derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Aynı saatlerde sosyal medya çok çarpıcı bir haberle çalkalanıyordu: Uludere’nin Roboskî Köyü’nde 34 köylü, hava saldırısıyla öldürülmüştü. Televizyon kanallarının Twitter hesaplarına atılan “Katliamı gizlemeyin!” mention’ları işe yaramamış, kanallar başbakanın yapacağı açıklamayı beklemişti. Ve nihayet haber, başbakanın genelkurmaya teşekkür ettiği açıklamayla haber bültenlerinin beşinci sıralarında yer bulabilmişti.

Ulusal televizyonların Kürt meselesindeki bu tarihî sessizliğinin yerini Mayıs – Haziran 2013’te yeni bir şey alacaktı: Penguen Belgeseli. Ülkenin en görünür meydanlarının birinde patlak vermiş direnişi haber kanalları görmezden gelmiş, kanal merkezlerinin önünde yapılan protesto gösterileri bile yayın akışını bozmaya yeterli olamamıştı…

Televizyonun yarattığı bu hayal kırıklığı Twitter ve Facebook gibi sosyal medya ağlarına rağbetin ve kullanım şeklinin dönüşmesinin dönüm noktalarından biriydi: Sosyal medya enformasyonun en önemli kaynaklarından biri haline gelmişti. Merkezî medyanın bazen mahkeme kararlarıyla da sansürlediği, işlemediği ya da az işlediği haberler merkezsiz bir ağ üzerinden haberleştiriliyor, paylaşılıyordu. Sosyal medyanın hızlı, zamanın gerçekliğine uygun ve interaktif olma özelliği, bu ağa katılmayı da çoğu zaman zorunlu kılıyordu.

Matrisin mantığı

Sosyal medyanın enformasyona yaşattığı bu tarihî mutasyon her ne kadar pratik, özerk bir hareket ve paylaşım alanı sağladıysa da, yeni yapısal problemlerin de kaynağı. “Mutlak bilgi”nin merkezsiz merkezi haline gelen internetin yarattığı alternatif ve olanaklar, bu siber uzaya dahil olmayı zorunlu kılmasının yanında, sosyal medya ağları aracılığıyla kullanıcılarını da benzer bir mutasyona uğratıyor. İnternetin “hadiseyi / olayı” ortadan kaldırıp yerine “matris”i koyduğunu söyleyen Franco Berardi bu mutasyonu şöyle açıklıyor: “Ağ biçimini alan evrende tanınabilmek için matrisin üretken mantığıyla uyum içinde olmak gerekiyor. Kodifiye edilmiş bir alana ait olmayanlar toplumsal olarak tanınır ya da geçerli değildirler.” Twitter’da ya da Facebook’ta hesabınızın bulunmaması, sadece arkadaşlarınızla iletişiminize engel olacak bir durum değildir artık; o hesaplarda arkadaşlarınızın sadece iletişim bilgileri ya da gün içinde yaptığı hareketlerin dökümü yoktur. Şeyla Benhabip’e göre “insanlar beyinlerinin etrafını çevreleyen hava baloncuklu naylonlarla vakit geçiriyormuş gibi olsa da, bu hava baloncuklu naylonlar içinde kendileri ve sağladıkları enformasyon dünyası vardır”. Dolayısıyla arkadaşlarınıza ulaşmak, onlarla vakit geçirmek kendinizi, enformasyon dünyanızı oraya taşımakla mümkün. Gün içinde duyduklarınız, okuduklarınız, ürettiklerinizin miktarı ise sizi matrise dahil edecek, geçerli kılacaktır.

Gerçeğin yerini alan matrisin kendine has mantığı, dışarıdakilerin varlığını ancak artakalanın alanında varolmaya hapsetmesinin yanında, içeridekilerden de pasifleşmeye müsaade etmeyen uçsuz bucaksız bir aktivasyon talep ediyor. Facebook, Nokia ve Samsung’la ortak bir proje hazırlayıp 4 milyon kullanıcının daha “çevrimiçi” kalabilmesini sağlamak için ucuz akıllı telefon geliştiriyor. Twitter’ın bazı hesapları kapatmasının, bazı kullanıcıların takipçi sayısını düşürmesinin nedenlerinden biri olarak “aktif olmayan yumurta hesapların kapatılması” gösteriliyor…

Twitter’da takip edilen – takipçi listeleri kullanıcının “gerçekliği” için yeterli değil artık; söz söylememe pasifliği, matris mantığının “üretkenliğine” uygun düşmüyor. Enformasyonun hiyerarşik olmayan yeni merkezleri, herkesin içinden geleni istediği gibi söylemesine öncülük ederken, sevilen ya da sevilmeyen şeylere gösterilen tepkiyi ifade etmek için, sürekli güncellenen, pratik olanaklar sunuyor. Söz söylemenin bu ısrarcı teşvikinin enformasyon ve ifade fazlalığı yarattığını savunan Gilles Deleuze, söz söylemenin zorunluluk olmadığı sükûnet aralarının yok edildiğini söylüyor: “Baskıcı güçler insanların kendilerini ifade etmelerine engel olmuyor, tam tersine, onları kendilerini ifade etmeye zorluyor. Söylenecek hiçbir şeyin olmaması, hiçbir şey söylememe hakkı ne büyük bir nimet; çünkü ancak o zaman nadir olanı ve daha da nadir olanı, söylenmeye değer olan şeyi yakalama şansı doğar.” Deleuze’e göre “baskıcı güçler”in hedefinde enformasyonun niceliği yoktur artık; yok edilmeye çalışılan, ifadenin niteliğidir. İfadeyi beyan etmek ise çok kolaydır: Facebook, ifadeyi alıp paylaşmak için kullanıcıya “ne düşünüyorsun?” diye sorar; Twitter daha pratiktir: “Tweet!”

Ağa takılmış insan

Sosyal ağların popülerliği için gereken nicelik de matrisin mantığına bürünüyor. Belirli konuları, haberleri işleyen bir hesabı, ona benzer / yakın hesaplar takip ediyor. Benzer konuları işleyen ve kullanıcının tanımadığı hesapları ise sosyal ağların kendisi bulup tavsiye ediyor. Berardi’nin deyişiyle “kimliklerin teknolojik tekrarı” aynının üretimini en “zeki”  ifadelerle yapmaya çalışıyor. Aynının üretiminin kullanıcıları sıkmadığı, bilâkis hashtag’lenerek daha görünür kılındığı bu durumu Berardi, geleneksel dünyada “ölçü”nün bundan böyle tekno-dilsel ölçütlerle değerlendirileceğine yoruyor:“Teknolojilerin görülmemiş bir hıza eriştiği günümüzde toplumsal fenomenleri belirleyen mühim şeyler bundan böyle insan ölçüsüne tekabül etmezler: İnsan gözü artık bunları algılayamaz. Politika zayıflamıştır, çünkü siyaseten görünür olanda verili bulunan her şey değersizleşmiş, saf gösteriye dönüşmüştür.”

“Saf gösteri”ye dönüşen enformasyonun yoğunluğu, hakikatin kendisini de önemsizleştirir ya da örter. Belli bir konuda o kadar fazla enformasyon vardır ki, olayın kendisi de, faili de matriste kaybolur. Kullanıcı neyin doğru olduğunu aktif hesaplardan  “teyitli bilgi” aracılığıyla seçer. Bilgisayar kayıtlarında bulunmayanın gerçek olma ihtimali yoktur; bilgisayar ortamındaki enformasyonun ise yapabileceği bir şey kalmamıştır. Herbert Marcuse’un “Tek Boyutlu İnsan” olarak tanımladığı bu durumu Antonio Negri “Medyalaşmak” kavramıyla açıklıyor: “Enformasyon tek başına yeterli değildir. Aynı şey, daha genel olarak, ideoloji eleştirisi pratikleri için de geçerlidir; iktidar hakkındaki gerçekleri göstermek, insanların sanki özgürlükleriymiş gibi kölelikleri için çabalamalarına engel olmaz. Ve yine kamusal alanda iletişimsel eylem için yer açmak da yeterli olmayacaktır. Medyalaştırılan, bir yanlış bilinç figürü değildir; o, daha çok, ağa takılmış, dikkat kesilmiş, büyülenmiş biridir.”

Negri’nin “ağa takılmış, büyülenmiş biri” olarak tasvir ettiği kişi “gerçek dünyadan” bihaber değil, bilâkis, konuşulanlardan, trend topic olan konulardan haberdar olan ve buna kendi enformasyon dünyasıyla destek de verendir. Negri, sosyal ağları kullanma şeklinin medyalaşmayı önleyebileceğini, yeni eylemsel pratikler kazandırabileceğini söylüyor: “Facebook, Twitter, internet ve başka türden iletişim mekanizmaları yararlıdır, ancak kolektif politik zeka ve eylemin temeli olan bedenlerin bir arada olmasının ve bedensel iletişimin yerini hiçbir şey tutamaz.” Ancak Berardi’ye göre bedensel iletişim de matris mantığından nasibini alıyor. İşte o zaman problem eylemin kökenine, ruhuna sirayet ediyor: Kullanıcıyı eyleme, protestoya geçiren şey politik bilinç, örgütsel, ideolojik bağ değildir. Eylem, gücünü, biçimini, motivasyonunu “enfosfer”in fenomenlerinden alır. Olayın boyutu, anlamı, haber değeri, fenomenin duygulanımına göre çarpıcıdır ya da değildir. Eylemin ve bilginin teyidi, görünürlüğü, yayılması ve destek toplaması fenomenin kimliğine ve trend’ine bağlıdır. Dolayısıyla trend’ini, süksesini kaybetmesi de en az yükselmesi kadar olasıdır.

Erselan Aktan – Serra Torun
17 Eylül 2013
Kaynak; birdirbir.org