BirGün: Buyrun, ben kendini köleleştiren bir sanatçıyım

Bir sanatçı solcudur, ezilen insanları resmeder ama bunlar milyon dolarlara satılır… Bu çok belirli bir senaryo. Ben bu paradoksu görünür kılmaya uğraşıyorum. “Buyrun, ben kendini köleleştiren bir sanatçıyım” diyorum.

burak-delier

Burak Delier’in “Sen Rolünü Oyna, Senaryo Arkadan Gelir” başlıklı sergisi Pilot Galeri’de açıldı. Video, heykel ve yerleştirmelerden oluşan sergi 26 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek. Serginin ana gövdesini “Kriz ve Kontrol” adlı çalışma oluşturuyor: İş kıyafetleriyle, bir plaza ofisinde yoga yapan insanlar… Neo-liberalizmin dayattığı yaşam kültürünün çatışmalarını izleyen Delier, bu çatışmanın içindeki uzatılmış kriz ve kontrol anlarını görünür kılmaya odaklanarak yaşadığımız büyük krizin içinde, kendi ifadesiyle “enseyi karartmadan” duruşlarımızı hedef alıyor. Sergideki diğer işler ise şöyle: Anlaşma, Hommage a Balotelli’s Missed Trick, Cep Telefonumdan Notlar ve Sanat Konuşmaları.

Burak Delier’le bu sergisinden yola çıkarak, sanat piyasasının beklentilerinden kendi eleştirel pozisyonuna uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.

»Siz çalışmalarınızda genellikle karşıtları birbiriyle çarpıştırıyor, aynı yerde buluşturuyorsunuz. Bunu tercih etmenizin nedeni ne?

Karşıtlıklarla düşünmenin bizi çok rahatlatan bir tarafı var. Daha karmaşık düşünmeyi izleyen bir yöntemim var diyebiliriz sanırım. Yamuk bakan işler var mesela. Genelde biz ses çıkarmanın, konuşmanın özgürlük, sessiz kalmanın ise kölelik olduğunu düşünürüz. Halbuki bu bağlamdan bağlama değişen bir şey. Bazen suskun kalmak özgürlük, bazen konuşmak kölelik anlamına geliyor. Hatta, çoğu zaman sessizlikler de bir şey söyler. Bazı konuşmalar ise hiç bir şey söylemez, olanı tekrar eder, verilen rolü oynar.

»Aslında yapmak istediğinizin şey bize verili olarak sunulanları ters yüz etmek diyebilir miyiz?

Mesela, bu sergi “Sen çok fazla hesap yapma, senaryo nedir diye düşünme” diyor. Kendine biçtiğin rolü oyna, senaryo sonradan oluşur, seni takip eder belki. Bunu derken Gezi’deki ilk gün aklıma geliyor. Orada üç-beş kişilerdi. Polisler geldi, bunlarla mı uğraşacağız deyip attılar kenara ama bir anda her şey değişti.

»Geleneksel anlamda karşı çıkış yöntemleri onaylamadığınıza göre, sanat üretimindeki kendi eleştirel pozisyonunuzu nasıl tarif edersiniz?

Bendeki hazır eleştirel pozisyon değil. Sanatçının eleştirel olması, belli bir politik tutuma sahip olması beklenir. Bu verilidir. Yani, senaryo budur. Herkes de eleştirel sanatçıyı alkışlar. Mesela ‘Koleksiyonerin Dileği’nde koleksiyoner benden ne istiyorsa onu yaptım. Kendi öznelliğimi, fikirlerimi sahneye çıkıp sunmadım. Bu hazır bir eleştirel tutum. Benim yaptığım ise “Buyrun, ben kendini köleleştiren bir sanatçıyım” demek. Kendimi isteyerek köleleştiriyorum yani. Ve bunda bir özgürlük potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Mesela bir sanatçı solcudur, savaşı eleştiren bir tablo yapar, ezilen insanları resmeder ama bunlar milyon dolarlara satılır ve o sanatçı “Sanatla piyasanın hiç bir alakası yok, para benim hiç anlamadığım bir şey” der. Sanat böyle dönen bir şey işte. Açıkçası, benim için bu durum komik ve çok belirli bir senaryo. Ben bu paradoksu görünür kılmaya uğraşıyorum. Bütün bu konumları düşünen ve alternatif konumlar öneren işler çıkartmaya çalışıyorum.

»Peki, sanat piyasası nasıl bir sanatçı görmek istiyor?

Piyasa ve sanat ortamı özerk, öznel ve özgür bir sanatçı görmek istiyor. Ama bu mitoloji, yok böyle bir şey. Hepimiz belli ortamlarda belli networkler içerisinde, birileriyle işbirliği kurarak, birileriyle uzlaşarak bir şeyler yapıyoruz ama sonrasında sanki böyle yapmamışız, böyle değilmiş gibi davranıyoruz. Çünkü bu satıyor.

»Böyle olmak zorundaymışız gibi de hissediyoruz belki.

Tabii. Biraz kendimizi de kandırıyoruz. Çünkü öteki türlü olursak kendimizi köle hissedecekmişiz gibi geliyor. Benim dikkati çekmek istediğim nokta buradaki farklı dinamikler. Çünkü ne tam köleyiz, ne tam özgürüz. İkisi arasında duran hikâyeler, farklı mekanizmalar var.

***

Kıpırdama çekiyorum!

»Son olarak, Kriz ve Kontrol’den bahsedebilir misiniz?

Kriz ve Kontrol’de çarpıcı olan şey bozuntuya vermeden devam etme durumu. Aslında ortada büyük bir kriz var. Videodaki performansları sergileyen plaza çalışanları kişilikleri, kimlikleri arasındaki çatışmada bozuntuya vermeden, absürd bir pozisyonda durmaya çalışıyorlar. Buradaki uzayan çelişkili an çok enteresan. Uzayan bir kriz anı. Sanat alanı da böyle. Piyasada bir şeyler tutturmuş devam eden sanatçıda da bozuntuya vermeme hali var. Çünkü o poz temiz, düzgün, pürüzsüz görünüyor ve herşeyin yürümesini sağlıyor.

Nihal Kulakoğlu
18 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net