Radikal: Dink’lerin vazgeçtiği ülkeden bize ev olur mu? – Ezgi Başaran

Hosrof Abi, ‘Ezgi, kokuyor artık bu ülke, ben sana ne diyeyim, diyecek sözümüz mü kaldı’ derken… Biz nerede duracağız, ona bakmak lazım.

Reddedildi. “Siz”, dedi mahkeme, “Ancak müvekkilinizin öldürülmesi kısmına müdahil olabilirsiniz. Örgüt kısmına değil. Yahu öldüren kim? Çete mete, genç milliyetçi çocuklar hikâyelerini bırakın. Devletin içinden, ordunun içinden gelen, beslenen bir örgüt. Öldürdüler Hrant Dink’i. Göz korkutmaya da devam ediyorlar. Avukatlar anlatıyor: “Agos gazetesinin merdivenleri kısa süre önce tehdit amaçlı bordo-maviye boyandı. Bu da gösteriyor ki Yargıtay’ın bahsettiği gibi bir çete değil. Biz bunun Trabzon halkıyla ilişkili olmadığını biliyoruz. Bu örgütün ortaya çıkarılması noktasında müdahillik kararımız haklı ve yerindedir.” Yok, yüce mahkemeler öyle bulmadı. Altı yıllık siciline uyanı da buydu. Çünkü, aksi yazsa da duvarlarda, bizde mülkün temelinde adalet filan yoktur.

* * *

Dün Çağlayan Adliyesi’ndeki duruşmada BDP ve CHP’li milletvekilleri vardı, Hrant Abi’nin dostları vardı ama Dink Ailesi yoktu. Olmayacaklar da.
Ne kadar bıktıklarını, 6 yıl boyunca her duruşmada nasıl onlarla alay edildiğini, nasıl kırılıp döküldüklerini anlatan bir mektup bırakarak Türk yargısına, devletine… Bu oyundan çekildiler.
Ama oyun da oyundu hani… Her adımda ruhsal işkencenin başka bir şeklini icat eden maceralarla dolu. Mesela cinayetle ilintili olan kamu görevlilerini soruşturmak bir kenara, yükselttiler. İçişleri Bakanı’na bak, tamam, kâfi. Hrant Abi kaldırımda yatarken neredeydi, bugün nerede… Hafta başında öğrendik ki, Erhan Tuncel’den sorumlu polis Muhittin Zenit, dönemin terfi eden Trabzon istihbaratçısı Engin Dinç’in özel kalemliğine terfi etmiş! Aman ekip birbirinden kopmasın! Listesi var bu ölüme basıp koltuk yapan kodamanların. O liste varken ve mahkemeye göre ‘örgüt yokken’, e yani, Dink’ler nasıl olsun, nasıl varmış gibi yapsın.

* * *

Mayıs 2006’da, Almanya’da Henri Nannen ödülünü alan Hrant Dink şöyle demişti: “Önemli bir tarihten, benim halkımın tarihinden ve yaşadığı trajediden bahsedildi. Evet orada 4 bin yıldır yaşayan bir halk vardı, artık yoklar. Onlardan iz kalmadı. İyi ama burada bütün sorumluluk Türklerde miydi? Acaba biz Avrupalıların da bir sorumluluğu var mıydı? Acaba bu soruyu kendimize sormamız gerekiyor mu? Bence evet. Eğer bu soruyu sorarsak, bugün ne yapmamız gerektiğini de ortaya koyabiliriz. Size Türkiye’den bahsetmek istiyorum. Dışarıdan çok karanlık, çok dindar, çok milliyetçi gözükebilen bir ülkeden bahsediyorum. Ben o ülkenin içinden geliyorum. O ülke karanlık bir ülke değildir. Aydınlanıyor ve biz aydınlatmak için çaba sarf ediyoruz. Ben Türkiyeliyim ve Ermeniyim. İki kimliğimi de uzlaşı içinde yaşıyorum. Varlığını yitirmiş bir halkın çocuğuyum ama önümüze ne kadar engel çıkarsa çıksın bu iki halkı barıştırmak için çalışıyorum ve devam edeceğim.”

* * *

Türkiye böyle bir adamın ‘devam edemediği’, böyle bir adamın ailesine “Adaletiniz de size kalsın” dedirterek, sıtkını sıyıran bir ülkedir. Çektiği tüm eziyetlere rağmen bu ülke için, sevgi ve inançla kim diyebilir, “Orası karanlık bir yer değildir, aydınlanıyor ve biz aydınlatmaya uğraşıyoruz” diye. Onu diyebilecek nadir adamlardan birini karanlığa gömen ülkedir burası.

Hafta sonu konuştuğum Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Abi, “Ezgi, kokuyor artık bu ülke, ben sana ne diyeyim, diyecek sözümüz mü kaldı” derken…

Rober, geçen hafta Agos’a ‘Siz katilleri iyi bilirsiniz’ diye öfkeli bir vazgeçiş manşeti atarken… Biz nerede duracağız, ona bakmak lazım.
Dink’lerin olmadığı bir oyunda biz var mıyız, onu bilmek lazım.
Dink’lerin vazgeçtiği bir ülke hangimize sıcak ve güvenli bir evdir, onu düşünmek lazım.

Ezgi Başaran
18 Eylül 2013
Kaynak; radikal.com.tr