BirGün: ‘Babamı TOMA’yı kovalarken buldum’

Ankara Tuzluçayır halkı, mahallelerinin nasıl olup da sıradan bir varoştan Ankaralı devrimcilerin karargahına dönüştüğünü, 12 Eylül dönemini, iktidarın Aleviler üzerinden kurguladığı asimilasyon politikalarını ve cami-cemevi projesiyle Tuzluçayır sokaklarına yeniden dönen direnişi BirGün’e anlattı…

tuzlucayir2

Tuzluçayır, 12 Eylül öncesi “Küçük Moskova” olarak anılan, Alevilerin ve sosyalistlerin yoğunlukta yaşadığı bir yer. Köyden kente göçün arttığı her dönemde Ankara’ya gelenler kent merkezlerinde kendilerine yer bulamadıkça, soluğu yoksulluğun kol gezdiği bu ötekileştirilmiş mahallede almışlar. Öteki olma hali, başka bir şeyi daha beraberinde getirmiş; kentten kovulanlar Tuzluçayır’da biriktikçe, devrimci örgütler de mahalleyi sahiplenmeye başlamış. Seçkinler tarafından sürekli aşağılanan mahalle halkı da, bu devrimci gençlere kucak açmış. Bir Fethullah Gülen-İzzettin Doğan projesi olan cami-cemevi inşaatına yönelen protestolar üzerine mahalleye polis geldiğinde yaşanan şaşkınlık da bundan; Tuzluçayır halkı 1980 askeri darbesi dışında mahallelerinde hiç polis görmemişler. 12 Eylül’de istisnasız her evin bedel ödediği, o günlerdeki kararlılığın hâlâ gururla anlatıldığı Tuzluçayır, Gezi ve sonrasındaki cami-cemevi direnişinde de kendi tarihçesini yalancı çıkartmadan sokaklarda olmayı sürdürüyor. Tuzluçayır halkı, mahallelerinin nasıl olup da sıradan bir varoştan Ankaralı devrimcilerin karargâhına dönüştüğünü, 12 Eylül dönemini, iktidarın Aleviler üzerine kurguladığı asimilasyon politikalarını ve cami-cemevi projesiyle Tuzluçayır sokaklarına yeniden dönen direnişi BirGün’e anlattılar.

Devrimcilerin pratiği ve teoriyi öğrendiği yer

tuzlucayir3

Tuzluçayır ve çevresindeki pek çok köy derneğinin 20 tanesini buluşturan Köy Dernekleri Platformu’nun sekretaryasını yürüten Şener Türkmen, 12 Eylül öncesi dönemin önemli tanıklarından. Kendisi de siyasetin içinde yer alan Türkmen o günleri, “Tuzluçayır faşistlerin saldırılarına karşı yapılan güç birliği sırasında pek çok siyasi yapının temelinin atıldığı bir yer. Mahalleyi polislerden ve sivil faşistlerden, siyasi örgütlerin ortaklaşa kurdukları organizasyon korurdu. Köyden göçenler şehrin içinde yer bulamadıkça buraya gelir, onlara el birliğiyle gecekondular yapılırdı” diye anlatıyor. Bu verimli işbirliği kısa sürede kentteki üniversitelerin de dikkatini çekmiş. Dar gelirli yurttaşların oluşturduğu genç mahalle, kısa sürede üniversite siyasetlerinin pratik ve teorik eğitim alanı haline gelmiş:

“Aileler çocuklarının devrimci duruşuyla gurur duyarlardı. Mahalleli de kendileriyle birlikte çalışan ve yaşayan devrimcilere sahip çıkardı, onlara çok güvenirlerdi. O dönemdeki ilk direniş komiteleri de burada oluştu.”

tuzlucayir4

12 Eylül’le birlikte gecekondular blok apartmanlara dönüşüp her köşede milyonerler türerken, Fatsa’daki sistematik operasyona benzer biçimde, Tuzluçayır’a uyuşturucu ve çıkar çatışmalarına zemin hazırlayan diğer olgular giriş yapmış. Türkmen o dönüşümü şöyle ifade ediyor: “Halkı devrimcilerden soğuttular. Tıpkı Kenan Evren gibi, gençlere ‘terörist’ demeye başlayanlar oldu. 12 Eylül toplumsal ilişkileri ve güveni yıktı. Uyuşturucunun başı çektiği planlı bir yozlaştırma süreci başlatıldı.” Türkmen’e göre artık evlerin kapıları yeniden açılmaya, köşe başlarına yemekler bırakılmaya, ortak bir direnç kültürü oluşmaya başladı.

Zalimin ibadeti kabul olmaz’

tuzlucayir5

Ankara’nın ilk çöplüklerinden biri üzerindeki dolgu alanda kurulu Tuzluçayır’daki Kartaltepe Mahallesi sakinlerinin, zeminin riskli olduğu gerekçesiyle bölgeden tahliye edilmesinin ardından ortaya çıkan projenin arkasında Gülen hareketinin kurdurduğu bir vakıf var. Tüm bu yaşananları, devletin Alevileri hizayı sokma çabası olarak gören Tuzluçayır halkının tepkisini en yalın biçimde Rıza Güzelgün özetliyor:

“Tuzluçayır’a yaptıkları bir ibadethane değil, Mescid-i Dırar, yani zarar mescididir. Şatafat ve gösteriş için yapılan ibadet, kılınan namaz kabul olmaz. 6 çocuğumuzu toprağa vermiş olmamıza rağmen zalime boyun eğmeyeceğiz. Böylesi bir eyleme karşı her türlü direniş meşrudur ama biz yine de barışı tercih ediyoruz. Hala niye cami yapmaya çalıştıklarını anlayamıyorum; tüm bu zalimlikleri işleyenin ibadeti kabul olunmaz ki!”

tuzlucayir6

Bunlarla nasıl kardeş olup birlikte yaşayacağız?’

Tuzluçayır’daki Alevi örgütlerinin şikâyeti ise, projeye ilişkin sürecin tamamen onların bilgi ve arzusu dışında yürütülmesi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Tuzluçayır Şubesi yöneticilerinden Haney Pulat, mahallede hâlihazırda cemevi yaptırma derneklerinin olduğunu, var olan cemevinin kendilerine yettiğini belirtiyor. Pulat, projenin kurulduğu alana çok yakın mesafede dört cami bulunurken, yeni bir tanesinin daha yapımına ise anlam veremiyor:

“Rızamızı almadan gelip bu inşaata başladılar. İzzettin Doğan bize ve ceddine hainlik etti. Alevilerin ikinci Hızır Paşa’sı olan Doğan’a hakkımızı helal etmiyoruz.”

Pulat’a göre, cami-cemevinin yapıldığı alanda da kısa süre içinde bloklar yükselecek ve Aleviler arasında ayrışma yaratmak için Gülen ile Doğan’a yakın kişiler buraya yerleştirilecek. Pulat, cami-cemevi projesinin gölgelediği gerçeklerden birinin de bölgedeki yoksulluk olduğunu söylüyor.

tuzlucayir7

Derneğe gaz, mahalleliye plastik mermi

Polis saldırısı sırasında mahallenin gençlerine çevik kuvvetten sığınmak için derneğin kapılarını açmayı düşünen Pulat, dernek binasının içine atılan gaz bombaları sonrasında bu fikrinden vazgeçmek zorunda kalmış. Plastik mermiler ve biber gazı bombaları yağdırılan dernekten güçlükle kaçabilen Pulat, “Göz göre göre bizi öldürmek istediler. Biz bunlarla nasıl kardeş olup birlikte yaşayacağız?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor:

“Antakya’ya giderek Abdullah Cömert ve Ali İsmail Korkmaz’ın ailelerine başsağlığı ziyaretinde bulundum. Yaşadıkları acıya tanıklık ettikten sonra uyku uyuyamaz oldum, geceleri gözümü kapatınca acılı aileleri görüyorum. Aynı acıları bize de yaşatmaya yeminli Başbakan Erdoğan umarım bir gün o ailelerle tanışır da uykularından olur. Bu acıları elbette o da bir gün yaşar.”

tuzlucayir8

Rantsal dönüşümün ilk işareti mi?

80 yaşındaki Emin Yıldırım, ilerleyen yaşına karşın sokağa inmesini, cami-cemevi inşaatıyla başlayan rant süreciyle açıklıyor. Tuzluçayırlıların bir kısmı gibi, o da bu projenin büyük bir kentsel dönüşüm dalgasının ilk işareti olduğunu düşünüyor. Yıldırım’ı en çok şaşırtansa polisin apartmanların üzerinden attığı gaz bombaları olmuş: “Arka sokakta kimlerin bulunduğunu görmeden, birilerinin yaralanabileceğini düşünmeden apartmanların üzerinden gaz atıyorlar. Kaçanın arkasından gidilmez. İnsanları evlerine kadar kovalayıp yakaladıkları yerde dövüyorlar.”

Tayyip sizi Suriye’ye yollasın, savaşmayı çok seviyorsunuz!’

Mahallede tüm bunlar olup biterken, Tuzluçayır esnafı da kaçınılmaz biçimde kendini olayların içinde bulmuş. Direnişin güçlü olduğu bölgede dükkânı olan bir esnaf, polisle arasında geçen konuşmaları şöyle anlatıyor:

“Polis sokağa girince birkaç esnaf arkadaş önlerini kesip, ‘Bu gençlere yaptıklarınız yetmedi mi?’ dedik. En sonunda dayanamadım, ‘Tayyip Emminiz sizi Suriye’ye götürsün, belli ki savaşmayı çok seviyorsunuz’ deyiverdim. Bu lafımdan sonra üzerime yürüdüler ve tehdit ettiler. Dükkânımın fotoğrafını çekip gittiler.”

tuzlucayir9

Tuzluçayırlı gençler: ‘Babamı TOMA taşlarken gördüm’

Mert (17): Eylemler başladığından beri babam devamlı sokaktan uzak durmamı, olaylara katılmamı öğütleyip duruyor. Bir gece çıkmak istediğimde bana izin vermedi. Ama babamın etrafta olmadığı bir an evden kaçıp kendimi sokağa attım. Polisle çatışılan yere gittiğimde babamı TOMA’yı taşlarken buldum.

İbrahim (18): Gezi Direnişi sırasında yaşanan ölümlerden dolayı sokaktayım. Ama direniyor oluşumun bir sebebi de devletin asimilasyon projeleri. Alevileri zorla camiye sokup kendilerine benzetmek istiyorlar. Basın polisin bize yaptıklarını, attığımız taş kadar gösterse, tüm Türkiye gerçekleri görür. Bir gece akrep beni evime kadar kovaladı, belki çıkarım diye 10 dakika da kapının önünde bekledi. Defalarca gaz bombaları kafamı sıyırıp geçti.

Yasin (18): Ben bu işleri çok takip etmiyordum ama arkadaşlarım eylemlere gittiği için ben de mecburen gidiyorum. Polisin onlara zarar vereceğinden korkuyorum ve yanlarında olursam belki onları koruyabilirim diye düşünüyorum.

Murat (21): O ucubeyi oraya diktiler ve inşaatın başında polis her dakika nöbet tutuyor. Bundan sonra ne olacak? Polis oradan hiç ayrılmayacak mı? Merak etmesinler, mahalleli orayı yıkacak değil. İktidarın ayrımcılık politikalarının anıtı olarak o yapı orada kalacak.

Recep (22): Afiş yaptığımız sırada bandımız bitti bir kırtasiyeye gittik. Kırtasiyeci elimizdekilerden afiş astığımızı anladı. Bir tane koli bandı istemiştik ama iki tane verdi. Parasını da almadı. Dikkatli olmamızı öğütleyip bizi uğurladı.

Doğu Eroğlu
15 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net