Birgün: ‘Başbakan yine bize çalışacak’

AKP’NİN EYLÜL SENDROMU, FORUMLARLA SÜREN GEZİ DİRENİŞİNİ BESLİYOR

gezi forumları

Mayıs ayının son günlerinden bu yana AKP iktidarının üzerinde bir hayalet dolaşıyor; Gezi hayaleti! Polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden beş gencin anılmasına bile tahammül edemeyen hükümet, ortaöğretimden üniversitelere, stadyumlardan Facebook’a akla gelebilecek bütün kamusal alanlara kendine göre bir şekil vererek, “Gezi’nin yeniden sokaklara çıkmasını” önlemeye çalışıyor. Ama onca baskı ve tehdit ‘Gezi ruhu’nu geriletmiyor. Nitekim devletin zirvesinin katıldığı Ankara’daki 30 Ağustos törenlerinde de, tribünlerden “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları yükseldi! Peki, Park’ın dağıtılmasının ardından yoluna forumlarla devam eden, dünkü barış zinciri eylemiyle de “sonbahara giriş” yapan Gezi hareketi bu çabaları nasıl değerlendiriyor? Gündemlerinde ne var? Seçimler nasıl tartışılıyor? Forumlar yoluna nasıl devam edecek? Havalar soğuduğunda ne yapacaklar? Sorularımızı, Beşiktaş Abbasağa forumundan Aslı Yağcı ve Kadıköy Yoğurtçu Parkı forumundan Taner Koçak’a yönelttik. Yağcı ve Koçak, aynı zamanda barış zinciri eylemi için bir araya gelen ‘Barış İçin El Ele Çalışma Grubu’nun da gönüllüleri. Ve forumlarda temsiliyet mekanizması olmadığı için, yanıtları sadece bu çalışmalara katılan iki kişi olarak verdiklerinin altını tekrar tekrar çizdiler.

Başbakan ikide bir “Geziciler Eylül’de yine sokaklara çıkacaklar” diyor. Aslında Başbakan bunu sürekli gündemde tutarak kamuoyunda alttan altta bir beklenti de yaratmış olmuyor mu?

Taner Koçak: Sürecin başında ve ardından birçok kritik aşamada Başbakan açıklamaları ile harekete önemli katkılarda bulundu. Genelde politikacıların susarak, alttan alır gibi yaparak ya da başka manipülatif yöntemlerle tepkiyi soğutmaya çalıştıkları anlarda, Başbakan damara basarcasına konuşmayı seçti. Eylül’e dair açıklamasının amacını bilmem ama sanki yine bize çalışacak…

Gezi direnişi katılımcılarına tehdit ve baskılara ilişkin son gelişme, İzmir’deki 8 Gezi tutuklusuna 17 yıl hapis istemiyle dava açılması oldu. Savcının iddianamesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taner: Ortada hiçbir delil olmadan arkadaşlarımızın 17 yıl gibi bir cezayla yargılanmaları şunun göstergesi; sistem, devlet, Gezi hareketinin büyümesinden, tekrar sokakta çok hareketli hale gelmesinden korkuyor. Bu korkusu onu hukuku, adaleti iyice yok ederek, sert bir tutuma doğru yöneltiyor.

İkinci sıcak gelişme de İçişleri Bakanlığı’nın olası Gezi eylemlerinin engellenmesi için “ek tedbirler alınması” talebiyle üniversitelere genelge göndermesiydi. Neden özel olarak üniversiteler çembere alınıyor?

Taner: Üniversitelerin kapanış törenlerine Gezi süreci damgasını vurdu. Ciddi protestolar yaşandı. Dolayısıyla açılırken de ister istemez üniversiteyi yönetenlerin de, üniversitenin sahipleri olan öğrenciler ve çalışanların da gündemlerinde Gezi olacak. Bu nereye gidecek? Savcılık iddianamesi gibi sert politikalarla bastırılabilecek mi? Yoksa bu tip hamleler hareketi daha da mı büyütecek ve iyice insanların birbirine kenetlenmesini, hak ve özgürlükleri için tekrar ve tekrar talepkar olmasını mı sağlayacak? Bunu öngörmek kolay değil.

Sizin gözleminiz nedir?

Taner: Kişisel fikrim, bunun giderek büyüyecek bir hak arama ve özgürlük dalgası olduğu. İnsanların bir kere bunun tadını aldıktan sonra öyle soruşturmayla ya da gaz vs. ile bundan vazgeçmeyeceklerini, inatçı davranacaklarını umut ediyorum.

Aslı Yağcı: Bence hâlâ bizim ne olduğumuzu anlamadılar. Gezi direnişini hâlâ eski deneyimleriyle yönlendirmeye çalışıyorlar. Onlar eski politikalarına, eski baskılarına devam etsinler. Biz polise, devlete karşı korku eşiğimizi atlattık. İzmir’deki arkadaşlarımızın da arkasındayız. Evet, korkmakta çok haklılar. Bence de korkmaya devam etsinler!

İktidar neden Gezi’den bu derece çekiniyor, hatta korkuyor? Gezi ne yaptı?

Taner: Gezi ile birlikte, yaşamımıza değen her noktada karar alabileceğimizi, karar süreçlerine dâhil olabileceğimizi gördük. Bunun önemini ta iliklerimize kadar hissettik. Kimse bize baskı yapmasın, sınırlama koymasın istiyoruz. Özgürlük istiyoruz, demokrasi istiyoruz, barış istiyoruz. Bu da tabii rejim açısından korkutucu bir şey… Sadece AKP iktidarı döneminde değil Cumhuriyetin kuruluşundan beri toplum mühendisliği yapıldı, sermayenin tercihlerine göre yaşamamız istendi. Halk ne istiyor, nasıl bir yaşam istiyor konusu kesinlikle gündemde olmadı. Öte yandan Kürt bölgeleri dışında, buna karşı çıkan, hakkını arayan bir toplumsal muhalefet olmadı. Bu da rejimi günden güne daha pervasız bir tutuma yöneltti. Gezi işte bu duvarı çatlattı. Gezi’den evvel de birçok kampanyaya imza veriyorduk ya da basın açıklamasına katılıyorduk ama biliyorduk ki çok az ses çıkacak, o sesi de devlet, rejim dikkate bile almayacak, istediğini yapacak. Gezi’de çatlayan bu oldu. Yeni olan bu!

Aslı: Ben bir hak arayışına düştüğümde kendimi çok yalnız hissediyordum. Mesela bir tacize uğradığımda tek başıma dilekçe veriyordum ve polis bunu hiçbir şekilde kaale almıyordu ya da işyerinde bir şey olduğunda tek başıma savaşmak durumundaydım. Ama yola çıkmaya başladığım anda her taraftan insanlar geldi. Kitleye bir saldırı olduğunda dağılıyoruz ama daha sonra karınca yuvalarından çıkar gibi tekrar bir araya geliyoruz. Çünkü biliyoruz, birine bir şey olduğunda hepimize olacak. Yani yolda yalnız değilmişiz. Sadece birbirimizi tanımıyormuşuz. Gezi bizi birbirimizle tanıştırdı. Bu nedenle artık bunun geri dönüşü yok. Evet, benim de üst katımdaki tencere tava çaldı ama onun üstündeki hâlâ bir şey çalmadı. Ama biliyorum, o da çalmak istiyor. Ben bu direnişe devam ettiğim sürece o da bir şekilde bir yerde hak arayışına düşmek zorunda kalacak. Çünkü onun da elde edemediği bir sürü hakkı var. “

Gezi geleneksel siyaset yapma biçimini değiştirdi” denildi. Sizce bu çıkarımın karşılığını görmeye başladık mı?

Aslı: Evet, bence siyaset arenası çok farklılaştı. Propaganda dili değişmiş durumda. Aslında kitle karşısında konuşmaya başladıklarında ne söyleyeceklerini onlar da bilmiyor. Biz bunu Tayyip Erdoğan’ın mitinglerinde de gördük. Ne söyleyeceğini bilmiyor, “Öyle değil mi” deyip, sürekli doğrulatmak istiyor.

Taner: Bence Gezi’nin kazandırdığı en önemli şeylerden biri bu. Gezi öncesi ana akım siyaset zaten böyleydi ama bu muhalif hareketler için de geçerli bir üsluptu. Örneğin kitleyi doğru yönlendirmek, yanlış yönlendirmek terimleriyle konuşurdu muhalif hareketler de. Gezi ile birlikte insanların yönlendirilmek istemediklerini gördük. Siyasetler de ister istemez kendilerini sorgulamaya başladı. Özellikle de forum sürecine geçildikten sonra. Forum öncesi süreçte de bu hissediliyordu, herkes bir kere temkinliydi, çünkü hiçbir şey eskisi gibi değildi. Eskiden ayrışmak ya da ayrımları belirgin kılmak daha değerliyken, bu kez ortaklıkları asgari de olsa belirgin kılmak daha değerli hale gelmişti. Ama asıl forumlara geçildiğinde şunu çok net olarak gördüm. Bir görüşü dayatmaya çalışan eğilim, insanlardan hemen çok sert tepki alıyor. Görüşün içeriğinden bağımsız olarak konuşuyorum, dayatmacı tutum, baştan zaten kaybediyor. Herkes bunun farkına vardı. İnsanlara doğruyu gösteren, bilen kişiler, bilen politikacılar olmaktan sıyrılıp onlarla birlikte öğrenmeye çalışan insanlara dönüştük. Bu, dile, üsluba, çalışma biçimlerine sirayet etmeye başladı. Umuyorum kalıcıdır.

Yani “hareket devam edecek mi ya da nasıl edecek” sorularının yanıtı biraz da burada. Bunun kalıcı olup olmamasında?

Taner: Evet. Eğer tabandan demokrasi dediğimiz yeni üsluba uygun siyasetler geliştirebilirsek, bu dile uyum sağlamak için çaba göstermeye devam edersek iyi şeyler bizi bekliyor. Tersi durumda çok fazla ilerleyemeyiz.

Aslı: Gezi’de öğrendiğimiz bir şey var; “hepimiz farklıyız.” Bize baskı kurmaya çalışmayın, bize bir şey dayatmaya çalışmayın, farklılıklarımızla güzeliz. Ben tamamen karşı olabileceğim bir düşünceye sahip arkadaşım yere düştüğünde kaldırdım, çünkü o düşmüştü. Daha ötesi yok! Forumlardan öğrendiğimiz temel bir şeydir bu. Kimse kimsenin sözünü bölemez, herkes anlatmak istediğini anlatırken özgürdür. Yaşam özgürlüklerimiz var. Bunlarla alakalı olarak tereddüt içermeksizin hepimiz birbirimize destek sağlarız. O yüzden de bizi meydanlara topladıkları kitlelerle karıştırmasınlar!

LİDERDEN ÇOK DENETLEYECEK MEKANİZMALARA KAFA YORUYORUZ

İlk defa haberdar olan birine forumları nasıl anlatırsınız, forumlar ne koydu Gezi Parkı direnişinin üzerine?

Aslı: Forumlar, yolunu bulmaya çalışan acayip bir şey! Güzel hareketler yapmaya çalışan insanlarız biz! Belki de dünya üzerindeki en güzel muhalefeti biz yapıyoruz. Sempatik, akıllı, belgeleriyle, bilgileriyle çok ciddi muhalefet yapıyoruz. Esprili bir ruhla çıkıyoruz karşılarına ki bu başa çıkılması en zor olanı. AKP bizi kümeleştirmeye çalıştı, Başbakan “oturuyorlar” diyor. Hayır, biz oturmuyorduk. Biz insanlık namına yine bir yerlere yürüdük, ülke meselelerini tartıştık, bilgilendik. Buna da devam ediyoruz.

Ülke gündemlerinden biri de seçim. Sonbaharla birlikte seçim tartışmaları da hızlanacak. “Gezi adaylarını çıkaracak mı” diye bir beklenti de var ama ondan önce, seçimler forumların gündemi olmaya başladı mı, nasıl tartışmalar yapılıyor diye soralım?

Taner: Zaman zaman gündeme geliyor. Yerel seçimlerin şehre, şehrin yönetimine sahip çıkılması yönlerinin Gezi’nin de başlangıç noktası olduğu vurgulanarak, yerel seçimlerin öneminden bahsediliyor sık sık. Fakat Yoğurtçu’da henüz o kadar derinleşmedi tartışmalar. Ben Gezi hareketinin toplamında olduğu gibi seçimler konusunda da farklı eğilimler olduğunu görüyorum. Yani bir an evvel bir ortak aday etrafında buluşup, seçim sürecinde de daha aktif rol alıp sandık denetmenliği vs. gibi seçimlere iddialı bir giriş yapmak niyetinde olan insanlar var. Seçim sürecinin biraz netameli bir konu olduğu ve seçimden ciddi ciddi bahsetmeye başlamanın bile Gezi hareketi gibi çok bileşenli bir yapıyı bölebileceği kuşkusu taşıyan kesimler görüyorum. Bir de, ilkesel olarak zaten sisteme karşı çıkan, Gezi hareketinin temel olarak iktidara karşı oluşmuş bir hareket olduğunu, bileşenlerin çeşitliliğini de buna borçlu olduğunu düşünen insanlar var. Forumlar işleyiş için temsiliyetler, mekanizmalar oluşturuyor bir yandan ama bir yandan da burada oluşan temsiliyetin iktidara dönüşmemesi için uğraş veriliyor. Dolayısıyla, es kaza Sırrı Sürreyya Önder bile seçilse, ki üstünde uzlaşmak anlamında en fazla insanı buluşturabilecek isimlerden biridir, Gezi’nin asıl işi onu seçtirmek değil, seçildikten sonra onu denetlemek olmalı diyenler var.

Aslı: Abbasağa’da, Yoğurtçu’dan farklı olarak seçim süreciyle ilgili sürekli konuşuyoruz. Üç akşamdan birinde seçim süreciyle ilgili forum gündemimiz söz konusu. O yüzden önce sosyal medyada oluşan sandık gözetmenleri, şeffaf sandık gibi konuları inceledik. Daha sonra sandık başında görev alabilecek insanlar olup olmayacağını araştırdık. Seçimle ilgili çalışan gruplar birleşmeye başladı. Dediğiniz gibi “ortak aday çıkarabilir miyiz” sorusu başından beri var. Ama şöyle de bir şey var; Gezi lidersiz bir hareket. Bizim için bir lider sadece imza atan olabilir. Ama onun altında öyle bir mekanizma olsun ki, öyle bir yönetim ve işleyiş tarzı geliştirelim ki, yaptıklarını denetleyelim, daha doğrusu yaptıralım.

Yani Gezi adaylarını çıkaracak diyebiliyorsunuz?

Aslı: Şu anda diyemiyoruz. Ama kişisel fikrimi sorarsanız bence çıkmalıdır. Bence içimizden biri hatta mümkünse 10-15 belediye başkanı çıkaralım.

BARIŞ YOKSA ÖZGÜRLÜK DE YOK

Forumlarda çözüm sürecine ilişkin nasıl tartışmalar yapılıyor?

Taner: Barış, Gezi hareketinden önce de bu ülkenin en önemli sorunlarından biriydi. Adalet özgürlük, kişisel haklarımız için sokağa çıkıyorsak, barış varsa bunlar var ya da barış yoksa bunlar yok gibi bakmak gerekiyor. Ama barış konusunu gündemleştirmekte zaman zaman zorlandı Gezi hareketi.

Neden?

Taner: Birincisi, çeşitliliği sebebiyle. Barış teması yani ülkedeki Kürt sorununun çözümü konusunda hemfikir olması çok güç bileşenler vardı.

Ama aynı zamanda Lice için çok güçlü eylemler yapıldı?

Taner: Tam oraya değinecektim. Zorlandı ama örneğin Kadıköy’de çok kalabalık bir yürüyüş oldu. Bir sürü farklı kesim oraya katıldı ve Lice’deki kardeşleri için yürüdü. Elinde Türk bayrağı sallayanlar da vardı, güzel tarafı da buydu. Yoğurtçu’da birkaç defa atölyede, sonra da forum alanında bu konu tartışıldı. Tartışmaya çok farklı kesimden insanlar heyecanla dahil oldu. Bazen sert sesler olabildi ama kimse kimseye “buradan git” demedi. Tartışılabildi, empati yapılmasını sağlayan cümleler girdi araya.

15 EYLÜL’DE KADIKÖY’DE!

Sosyal medyada Barış İçin El Ele Çalışma Grubu olarak, “Barış için el ele veriyorum çünkü…” hashtagleri ilettiniz. Sizin “çünkü”nüzde ne var?

Aslı: Barış için el eleyim çünkü insanca, kardeşçe kenetlenmiş eller silah tutamaz diyorum. Ben sonuna kadar emperyalist sistem içinde yer alan o savaş çığırtkanlığına “dur” diyorum. Savaş yüzünden ölmüş herkes için el ele vermek istiyorum.

Barış için insan zinciri oluşturma fikri duyulur duyulmaz ilgiyle karşılandı. Söyleşimiz yayınlandığında eylem gerçekleşmiş olacak ama Eylül ayında başka etkinlikler olacak mı?

Taner: 15 Eylül’de Kadıköy Rıhtım’da bir konserimiz olacak. Konserimizin ismi “Adalet ve Özgürlük İçin Eylül’de Gel”. Aslen Gezi’de yaşadığımız adaletsizlikler, hayatını kaybeden, yaralanan ve cezaevlerinde olan arkadaşlarımızın durumu gündemleştirilmeye çalışılacak. Çok sayıda sanatçı bizimle birlikte olacak. 15 Eylül’de bekleriz herkesi.

ADEVİYE İYİ BİR PAS, GEZİ BUNU DEĞERLENDİRMELİ

Bir de Tahrir-Adeviye karşılaştırmaları, Başbakan’ın kendi kitlesine “meydanları Adeviye’ye dönüştürün” çağrısı var. AKP Saraçhane’den alternatif bir Gezi mi çıkarmak istiyor?

Taner: Niyetlenmiş olabilir. Ama ben bundan çok Mısır yani Tahrir ve Adeviye konusunun forumlar, dolayısıyla Gezi hareketi açısından kritik bir mesele olduğunu düşünüyorum.

Nasıl?

Taner: Örneğin Adeviye’deki son katliam süreci başladığında bir takım forumlar çok insani bir yerden hızlıca harekete geçtiler, sosyal medyada bunu kınayan açıklamalar yaptılar, forumlarında konuştular. Ortak açıklama yaptı birçok forum. Ama bu tepki çok güçlü olmadı açık konuşmak gerekirse. İktidar oradaki insani dram üzerinden forumları bölmeye ya da kendi kitlesi ve karşıtları olarak ayırdığı stratejiyi iyice kemikleştirmeye çalıştı, bu kesin. Saraçhane çağrıları da ötekileştirme stratejilerine denk düşüyor. Biz bu oyuna gelmemeliydik, gelmeyebiliriz hala.

Böyle bir risk mi görüyorsunuz?

Taner: AKP tabanında zaten Gezi hareketine dönük ön yargılar çok güçlü. Hükümetin, medyanın çeşitli girişimleriyle bu önyargılar iyice örüldü. “İşte, Adeviye’deki duruma ses çıkarmıyorlar” meselesi bu bakışı kemikleştirebilecek bir süreç. Aslında iyi bir pastı bence bu bize. Gezi hareketi bu pası iyi değerlendirebilirse, hala tren kaçmış değil, o ikiliğin ne kadar sahte olduğunu tekrar gösterebiliriz. Bizler neticede sadece kendimiz için değil, herkesin haklarına sahip olması için çaba gösteriyoruz. Eminim bugün AKP tabanı da bir takım ifade sorunları yaşasa 28 Şubat’ta olduğu gibi, Gezi hareketinden bir sürü kesim onlar için de sokağa çıkacaktır. Darbe darbedir, katliam katliamdır. Yerine ve mağduruna göre ele alınamazlar. Mursi de Sisi de Mısır demokrasisine karşı yaratılmış iktidarlardır. Katliamlara ve demokrasi karşıtı iktidar oldubittilerine topluca karşı çıkmak insani-ilkeli ve dolayısı ile Gezi kültürüne ait bir tutumdur. Bunu yüksek sesle ifade etmeye başladığımızda AKP’nin ayrıştırma oyunu terse dönecektir.

REJİM BİLMELİ Kİ, BİR TUHAFLIK YAPTIĞINDA BİRİLERİ “BEN BUNU İSTEMİYORUM” DİYE BAĞIRACAK

Son dönemde ülke gündemiyle ilgili hemen her meselede, “Parklar ne diyor?” diye bir “bakma” durumu oluştu. Bu ne hissettiriyor?

Taner: Ağır bir yük oluyor. Sonuçta abartmamak gerekiyor, evet Türkiye’de ciddi bir muhalefet sorunu vardı ama o birden bire yok olmadı ki. Yani evet bir uyanma var, bir heyecan var, daha evvel temas etmemiş insanlar temas ediyor şu ya da bu biçimiyle. Böyle güzel yönleri var ama bu belli mekanizmalarla kalıcılaştırılmazsa güzel bir tarih olarak kalır. Böylesi de iyidir ama. Bunu yaşamış olmamız da bir tür milat yarattı. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Forumlar dağılsa da, herkes evine çekilse de bu rejim, sistem bilmeli ki bir tuhaflık yaptığında, başka kesimler olabilir ama birileri sokağa çıkıp “ben bunu istemiyorum” diye bağırabilir. Bu çok değerli…

TEMSİLİYET ARAYIŞLARI ŞEKİLLENİYOR

Forumların işleyişi, yönetimi nasıl oluyor? “Temsiliyet yok” diyorsunuz ama bu bir yandan da gerekli değil mi?

Taner: Forumlar bence adını koysun koymasın, aslında bunun arayışı içinde. İlk başta bütün forumlar sadece serbest kürsü gibi çalışıyordu. Sadece söz dağıtan bir yapı vardı. Bu güzeldi ama bir yerden sonra insanlar, “Söylüyor söylüyoruz da boşluğa mı düşüyor” demeye başladıklarında mekanizmalar yaratmaya başladı. Forumlara göre bu mekanizmalar farklılıklar içeriyor, oranın ihtiyacı neyse, ne bulduysa oradaki arkadaşlar ona göre bir mekanizma yarattılar. Mesela çalışma grupları oluştu. Yapılan işlerin adı kondu aslında. Komisyonlar birer temsilci seçtiler bunlar da yürütme oldu. İnsanlar çalışma alanlarına, komisyonlara girip çalışıyorlar, çalışan insanlar dönüşümlü olmak kaydıyla temsilci seçiyor, bu temsilciler buluşup forumun ana işleyişini, nasıl gideceğini vs. netleştirmeye çalışıyorlar. Burası da yine karar alma mercii değil. Hiçbir mekanizma zaten karar alma alanı olarak tarif edilmiyor. Foruma kimler katıldıysa orada tartışılarak bir eğilim netleştirilmeye çalışılıyor, olabildiğince de oylama usulüyle karar yapılmamaya çalışılıyor, eğilim netleşip tartışma tüketilerek bir görüş oluşturulmaya çalışılıyor. Karar forumda alınıyor, yürütme de, komisyon da forumun kendilerine yükledikleri işleri hayata geçirmeye çalışıyorlar.Bunlar değerli noktalar. Ama doğrusu pratikte burada tarif ettiğim ideallikte işlemiyor elbette. Umarım zamanla hem katılımcı demokrasi ilkeleri ile uyumlu, hem de üretken mekanizmalar yaratırız.

Ben de tam o uyumu soracaktım. Her şey anlattığınız gibi tıkır tıkır işliyor mu gerçekten, hiç mi arıza çıkmıyor?

Taner: Tabii ki, bu komisyonların bazısı çalışmıyor, bazen çalışan azlığından temsilci rotasyonu yapamayabiliyoruz. Ama bunlar biraz da yaz ve bayram dağınıklığıyla da alakalı. Foruma katılımlar azaldı. Az insanla rotasyon da yapamıyorsunuz, iş üstlenenin üstünde kalıyor, öyle bir dönem yaşandı. Önümüzdeki süreçte forumların tekrar canlanacağını varsayarsak, asıl o zaman bu mekanizmalar işlemeye başlayacak ve daha değerli sonuçlar üretecek diye düşünüyorum.

Aslı: Abbasağa’da ise bunun tam tersi. Bizde “çalışma masaları” diye bir oluşum söz konusu. Biz parka çıktığımızın ikinci gününden itibaren çalışma masalarını kurmaya başladık. İletişim, hukuk, sağlık, güvencesizler vs. bir sürü masamız var bizim. O masaların da bir sözcüsü var. Ama bu sözcüler karar almak gibi bir yetkiye sahip değil. Sadece iletişimi daha güçlendirmek ve herkes bir ağızdan konuşmasın diye… Forumdaki çalışma gruplarının yapmak istedikleri işlerle alakalı olarak “sözcüler masası” diye bir masamız var, onlar orda konuşuyorlar. Biz Yoğurtçu’dan biraz daha farklı olarak daha aktivist bir parkız! Eylem severiz biz! Biz işi yaparız, çıkıp foruma deriz ki, “forum ahalisi, Çarşamba günü hukukla alakalı bir sunum gerçekleştirmek istiyoruz, izlemek ister misiniz”, “evet istiyoruz.” Sonra da sorarız “tutukluluk sürecini mi anlatalım, tutuklandığınızda ne yapmamız gerekiyor”u mu anlatalım, oylamaya sunarız. Bu konulardan bir tanesi seçilir, etkinlik gününde de o sergilenir. Yani çalışma grupları olarak işi tamamlıyoruz, sonra foruma götürüyoruz, “böyle böyle bir şey yaptık, ister misiniz”, “isteriz” kararı çıkıyorsa uyguluyoruz.

Peki ya forumlar arası koordinasyon ve İstanbul’daki 80 küsur forumun temsil edileceği bir üst yapı ihtiyacı doğmuyor mu? Mesela barış zinciri için oluşturulan çalışma grubu kalıcı olacak mı?

Taner: Hayır, forumlar arası çalışma grubu, 1 Eylül için bir araya gelen bir grup. Ama forumlar arasında bir mekanizma arayışı var. Çerçevesi az çok çizildi, henüz ulaşılamayan, dâhil olmayan forumlar var. Ama en büyük toplantısında 30 küsur forumu kapsamış ve epeydir devam eden “Forumlar Koordinasyonu” isimli bir mekanizmamız var. Forumlar orada çeşitli düzeylerde temsil ediliyor. Burası da karar alıcı bir yapı olarak tarif edilmedi hiçbir zaman. Burası, forumları koordine edecek, forumların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayacak ve gündeme gelirse bir takım önerileri forumlara taşıyacak bir yapıdır. Aslolan herkesin kendi yerel forumudur, oradaki kararlardır. Örneğin Barış İçin El Ele etkinliği de bir çalışma grubundan çıkmış etkinlik önerisidir. Forumlar arası koordinasyon toplantısında bu paylaşıldı, herkes kendi forumuna dönüp, bu fikri taşıdı, katılır mısın, katılmaz mısın, ne düzeyde katılırsın diye tartışıldı. Böyle işliyor. Hatta forumlar arası koordinasyon son dönemde şöyle çeşitlendi; Anadolu Yakası’nda koordineli çalışan ayrı bir yapı var, Anadolu Forumlar Koordinasyonu isimli. Bakırköy, Avcılar, Çekmece tarafında 3. Bölge Forumlar Koordinasyon diye bir mekanizma var. Yani daha yakın forumlar bir araya gelmeye çalışıyor, oraları ilgilendiren konuları gündemde tutmaya çalışıyor. Bütün forumlar da İstanbul çapındaki forumlar koordinasyon toplantılarında buluşmaya çalışıyor.

GEZİ MUTLAKA BİR ÇÖZÜM BULUR!

Şu da merak ediliyor; Havalar soğuyunca, kış şartları hüküm sürünce forumlar ne olacak? Bir plan var mı?

Aslı: Abbasağa’da havalar izin vermediğinde forumumuzu sanal ortamda sürdürebileceğimizi konuştuk ve bunun için Abbasağa Bilişim Çalışma Grubu hızlıca bir internet sayfası hazırlamaya başladı. Aynen forumdaki gibi bir iletişim platformu olacak. Belediyeden bir yer isteyebilir miyiz, bütün forumları bir araya getirebileceğimiz bir alan oluşturabilir miyiz, bunu da yokluyoruz.

Taner: Yoğurtçu’da belediyelerden mekânlar talep etmek ve düzenli toplanmayı oralarda sürdürmek ve Kadıköy’de çeşitli sebeplerle boş bırakılmış durumdaki binaların bir kısmının işgal edilerek forumların kullanımına açılması gibi öneriler oldu. Göztepe Parkı’nda forumun yapıldığı alanın üstünün bir tür çadırla kapatılması gibi bir fikir varmış, ama bunların hiçbiri somut bir projeye dönüşmedi. Sorunla karşılaştıkça Gezi hareketi mutlaka bir çözüm buluyor!

Serpil İlgün
02 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;evrensel.net