İnsan Haber: Gazeteciler Gezi’de yaşadıklarını anlatıyor

Onlar Gezi’nin hem tanığı, hem mağduru hem de aktörüydü. Gözaltına alındılar, dayak yediler, tutuklandılar, ‘Gezi’ye sempati’yle baktıkları için işlerinden oldular. Bu kez yaşadıklarını gazeteciler insanhaber.com’a anlatıyor.

Onlar Gezi’nin hem tanığı, hem mağduru hem de aktörüydü… En çok konuşulanlar oldular. Halk ilk kez medyaya karşı sesini yükseltti. An akım medyanın polisin Gezi’ye müdahalesi sırasında yayınladığı penguen begeseli ise ‘alay’ konusu oldu. Sonrasında ise muhalif medya şartları ve koşulları doğrultusunda kanallarına, gazetelerine haber yetiştirmek için polisin en ağır şiddetine maruz kaldı… Gözaltına alındı, tutuklandı… Bu durumdan vicdanen rahatsız olan ana akım medya çalışanlarının biraz sesi çıktı; onlar da işlerinden oldu!

Gezi’de polis tarafından dayak yiyerek gözaltına alınan İMC’den Gökhan Biçici, TGS İstanbul Şubesi Başkanı ve Evrensel’den Gökhan Durmuş, Cem Tv’den Hilal Solmaz ve Cem Radyo’dan Cüneyt Yılmaz’la Gezi Parkı’nda bir araya geldik…

-Gezi direnişinin sizler hem mağduru hem tanığı hem de aktörü oldunuz; muhalif medyada çalışanlar olarak Gezi’yi nasıl yorumluyorsunuz?

Gökhan Biçici: Kendi örneğim bilinen bir örnek. 16 haziranda gözaltına alındım, dayak yedim yerlerde sürüklendim. Şunu hemen söylemeliyim ki, Gezi direnişinde öne çıkan en önemli unsurlardan biri medyanın durumu! Sansür- otosansür konuşulmaya başlandı. Biz gazeteciler tarafından zaten bilinen bir durumdu. Ancak toplumun geniş kesimlerinin bu gerçeklike yüzleşmesi, farketmesi direnişle birlikte oldu.

Gazeteciler Gezi sürecini insanhaber.com'a anlatıyor.

Gazeteciler Gezi sürecini insanhaber.com’a anlatıyor.

-Gazeteciler açısından bakıldığında; devletin medya üzerindeki etkisi arttı diyebilir miyiz?

G.B: Son yıllarda iktidar partisi AKP’nin geleneksel güç odaklarıyla kavgası, medya üzerinde kontrolünü arttırmıştı. Bu boyutta olduğunun ne Türkiye ne de dünya kamuoyu farkında değildi. Gezi süreciyle bu dertle de yüzleştiler.

Bir de işin başka bir boyutu var tabi. Türkiye’de basın her zaman devlet aygıtının hedefinde oldu. Gazetecilik yapmak durumu yine bu toplumun anti-demokratik yapısı dikkate alındığında, demokrasi talep eden kesimlerin önemli bir talebiydi ve bu toplumun anti demokratik olması devletin anti demokratik olmasının sorumluları tarafından bir tehdit kaynağıydı. O nedenle insanların gerçek habere, bilgiye ulaşmasına yönelik her zaman bir çaba içerisinde oldular.

60 üzerinde gazeteci bu ülkede öldürüldü. Bazı dönemlerde azalsa da siyasi baskılar her dönem öne çıktı. Şu anda Türkiye bu konuda lider 60′ın üzerinde gazetecinin öldürülmesiyle.

Ancak sokaktaki şiddet konusunda bir azalma olmuştu. Orada kırılma noktası Metin Göktepe’dir. Öncesinde özellikle Kürt basınından gazeteciler öldürülüyor, kameraları alınıyor, kafa gözleri yarılıyordu. Metin’in öldürülmesiyle o an ortaya çıkan tepki duyarlıklıkla birlikte bir püskürtme hali oldu.

Yurttaş gazeteciliği ön plana çıktı

- Aslında bunun bir diğer nedeni teknoloji çağında olmamız. Sosyal medyada olayların hemen paylaşılmasında bu bir etken olabilir mi? Senin gözaltına alınman saniye saniye sosyal medyada paylaşıldı.

G.B. Devlet gazetecilere yönelik baskılarında yöntem değişikliğine gitti.Sokakta şiddet yerine daha çok tutuklamalar yaşandı. Öldürerek değilde alı koyarak engellemeye çalıştı. Gezi sürecine kadar polisler terbiye edilmişti, “aman gazetecilere dokunmayın” diye. Dolayısıyla bir kaç yıldır eğitim süzgecinden geçip, gazetecileri kollama en azından mesafe koymak, karışmamak refleksine sahipken polis, yeniden yukardan aşağıya bir çabayla değiştirilmeye çalışılıyor. Vur deyince öldürüyor. Öldürülen gazetecilerle karşılaşmamamız çok uzun sürmeyebilir. Çünkü sokakları yine güvensiz hale getirdiler, biz gazeteciler için bunuda bilinçli olarak yaptılar.

Gökhan Biçici gözaltına alnırken.

Gökhan Biçici gözaltına alnırken.

-Gözaltına alınırken neler yaşadın peki?

G.B: Ben gözaltına alınırken, müdür yardımcısı yakamdaki basın kartına baktı küfür etti. Sonra gözaltına aldılar, gaz maskemi parçaladılar. IP’dime el koydu, solısyonlarımı döktü ve gaza maruz kaldım o süreçte. Orada da polis müdahale etmeye devam ediyordu. Senin dediğin sosyal medyanın gücü ortaya çıkıyor, eskisi gibi kolay değil o işler. Her yerde bir göz var. Benim gözaltına alınmamda insanların bunu kameraya alması, anında tepki oluşturması, yurttaş gazetecilik örneğinin sergilenmesi, yaygınlaştırılması, bunu bir mücadele aracı olarak da kullanması ve son olarak toplumun orada sahip çıkması; yani atılan sandalyeler, sütlerle devlete karşı tavır hali, sonrasında da başka bir shiplenme… Bunlar çok önemli şeylerdi. İnsanları da çok şaşırtan bir süreçti; örneğin ilk kez polisten dayak yiyen isanlar “ne oluyor” dedi. Burada da medyanın mevcut durumuyla ilgili bir yüzleşme hali yaşandı. Yani insanlar bir tarafa penguen medyasını koydu, bir tarafa da dayak yiyen gazeteciyi. Biz bunu fark etmyebiliriz ama toplum bir şeyleri kodluyor; bunu sembolleştiriyor. Ve oradan sahipleniyor. Aslında o sahiplenme mesaj verdi: “ben böyle gazeteci istiyorum, dayak yiyen ama gazeteciliğe sahip çıkan ” İşte bu mesajı almak lazım.

Yandaş medya çift taraflı şiddete maruz kaldı

-Gezi süreciyle birlikte ana akımda çalışan gazetecilerle eylemler yapılıyor, istifa edenler oldu. İşten atılanlar oldu bu süreçte. Onları da etkiledi mi, nasıl bakıyorsunuz?

Gökhan Durmuş: Tabii, bu zamana kadar daha rahat olanlar vardı. Vicdanen rahatsız olan ama çokta bununla mücadele etme ihtiyacı hissetmeyen gazeteciler Gezi direnişiyle yeni bir sayfa haline geldi. Bir muhabir editörüyle çatışır hale geldi. Oto-sansür en azından belli bir kesim açısından ortadan kalktı. Objektif olarak haberini yazdı. Bu açıdan baktığımızda Gezi direnişi özellikle yaygın medyada ciddi bir yankı uyandırdı. Sadece istifa eden, işten atılan gazetecilerin sayısına baktığımızda rakamlar yüksek. 100′e yakın gazeteci istifa etmiş, işten atılmış, ücretsiz izine çıkarılmış… Bunca şeyi yan yana koyunca orada da başka bir etki yarattığını görüyoruz. Hala bizim yandaş medya diye tarif ettiğimiz, kuruluşlardaki insanlarda bundan rahatsız. Saldırılara maruz kaldılar. Çift yönlü saldırılara maruz kaldılar.

Kendi kurumlarında birşeyler değiştirme çabaları içerisindeler, tabi bu kolay olmayacak. Çünkü orda hem hükümete karşı hemde patrona karşı bir mücadele içine girmesi gerekiyor. Sektörde iş bulma zorluğunu düşündüğümüzde kapıyı çekip gitmek çok kolay olmuyor. Örneğin Haber Türk’te kapıyı çekip giden kişi Sabah’ta işe giremiyor, çok kolay iş bulamıyor. Ne kadar iyi bir gazeteci olursa olsun ondan başka bir şey yapması isteniyor. O yüzden değişim konusunda daha duyarlılar. Gazetelerinin yayın politikasını Bireysel olarak değiştiremiyeceklerinin farkındalar.

Hilal Solmaz: Gezi direnişiyle birlikte yaygın medyada çalışan gazeteciler ilk kez halkın büyük bir tepkisiyle karşılaştı. “Olup bitenleri neden yazmıyorsun, neden görüntülemiyorsun” tepkisi birazda yaygın medyada çalışan arkadaşları harekete geçirdi. Haber yapabilmek için mikrofonlarındaki logoları çıkarmak zorunda kaldılar tepkilerden dolayı. Halk sadece hükümeti değil yaygın medyayı da korkuttu. “Doğru haber yap” diye.

Cüneyt Yılmaz: Yaygın medyada çalışan gazetecilerin yakınları da gezi direnişindeydi. Yani yakınlarının başına gelenleri çalıştıkları kurumlarda veremiyorlardı. Biz gazeteciler arasında sorguladığımız durumlar oldu. Olaylar karşısında verdiği tepkilerden “bunlar nasıl gazeteci bunca yıldır nasıl haberler yaptılar” diye sorduk. Galatasaraylı basketbolcunun Cenk Akyol’un NTV mikrofonlarına verdiği tepkide aslında halkın tepkisiydi.

G.D. Gezi sürecinden öncesine kadar süngerler yarışıyordu. Ancak gezi direnişiyle herkes süngerini çıkarmaya başladı. Kendilerine hangi kanal diye sorulduğunda ajans diyorlardı.

Gazeteciler egosunu yıkamadı

-Gazeteciler üzerindeki baskı son zamanlarda daha hissedilir oldu. Bu gazeteciler cesaretlendirdi mi peki ?

G. B. Cesaretlendirmedi, aslında ürküttü. Ama toplumun genelde benzer baskılarla karşılaştığında gösterdiği refleks önce kendini korumaya almaktır. Gazeteciler Gezi direnişinde en zayıf kesim oldu. Bir eylem yaptık oda doğru düzgün yapılamadı. Bu meslekte çalışanların egosu yüksektir. Sinemacılarda da aynı şekilde ama onların nasıl domine ettiklerini gördük. Gazeteciler böyle bir tepki gösteremedi. Biz oyuncular sendikasını kuranlarla konuştuk, bu egoyu siz nasıl kırdınız ? Diye.. Çöp toplayan da milyonluk dizide oynayan, “biz işçiyiz” ruh haliyle direnişteydiler. Son 2-3 yılın kazanımı bu. Biz gazeteciler benzer sürece uzagız. Olmadı ama olmayacağı anlamına gelmez.

Gazetecilerin Gezi eylemi

Gazetecilerin Gezi eylemi

-Neden örgütlenemiyorsunuz?

G.B: Bu alanda tahribat çok büyük. Gezi direnişi bundan sonra bu alanlarda yeniden toparlanmanın zeminini ortaya çıkarttı. O yüzden Gezi direnişinin bundan sonrasını ben çok önemsiyorum. Gazetecilerin örgütlenmesi konusunda daha iyimserim. Çünkü bir köşeye şıkışma hali ve “biz birşeyler yapmalıyız artık” noktasına geldi.

Bundan sonra ne olacak onu düşünmek lazım, ben gazetecilerin daha aktif bir unsur olacağını düşünüyorum. Alternatif medya ayagı güçleniyor.

G.D: 90′lardan sonra toplu sözleşme kalmadı diyebiliriz, buna devletin ajansı A.A da dahil. Gezi sürecinin gazetecileri harekete geçirdiğini düşünüyorum. Bu süreçle birlikte sendikalara üye olan iş yerleri var. “E” devletle üyeliklerde patlama yaratabilir ama ancak önemli olan işsyerinin toplu sözleşme süreci. Bir gazetecinin işyerindeki en büyük kalkanı o olacaktır.

Gezi’de sadece sosyal medya etkili değildi

-Sosyal medyanın gelişmesi gazeteciliği öldüren bir noktaya mı geldi?

G.D. İnternet medyası, sosyal medya haberi çok çabuk tüketiyor. Anlık bugün yaşanan olayın ertesi gün gazetelerde daha yorum tarzına dönüyor. Gazeteciliği düşüren bir internet medyası olacağını düşünmüyorum. Çünkü insanlar gazeteyi nasıl yorumladığını görmek için alıyor, bilgi almak için değil, zaten bilgi anında yayılıyor sosyal medyada.

-Ancak Gezi’de sosyal medya ön plandaydı…

G.D: Gezi direnişinin sadece sosyal medya üzerinden yayıldığını düşünmüyorum, o kadar kötü haberlere rağmen insanların değişik illerde sokağa çıkmasına da vesile oldu. Iyi haber yapanları ayrı bir tarafa koyarak söylüyorum. Burda bir polis şiddeti uygulanırken, muhabirin “göstericiler polise saldırıyor” demesi arkadaki görüntüyü değiştirmedi.

H.S. Gezi süreciyle birlikte gazetecilerde kendilerini fark ettiler. Evet çalıştıkları kurumlarda sansür oto sanbür uygulamalarına maruz kalıyorladı. Kimi zaman seslerini çıkarıyor kimi zaman sessiz kalmayı tercih ediyordu. İşten atılma kaygısıyla. Ancak bu kez halk, medya üzerinde baskı oluşturdu. Örneğin Haber Türk Muhabiri Divan Oteli’nde de polis şiddetine maruz kalanlara marjinal demesine anında tepki gösterdi. Halk medyanın objektif olmadığına Gezi Süreciyle tanık oldu. Ve o kurumlarda çalışan gazetecilere ise “biz burda her tür polis şiddetine maruz kalırken siz neden çalıştığınız kurumlara karşı çıkıyamıyorsunuz” dedi. Ve muhalif medyayla tanıştı. Ana-akım medyada çalışan gazetecilerin asıl sınavı şimdi başlıyor. Hem patron hem de halktan baskı görecekler. Gökhan’ın da az önce söylediği gibi bir gazetecinin işyerindeki en büyük kalkanı toplu sözleşme hakkı olacak. Yani gazeteci haberine sahip çıktığında kapının önüne konulmayacak…

C.Y: Kendi üzerimden örnek vermek istiyorum: Orantısız güç kullanıldı, insanlara zulüm yapıldı. Hükümet kanadından bakıyorum, insanlar öldürüldü, tabi ki gazetecileri susturacaklardı. Ne yapacaktı? Tartaklayacak, fotoğraf makinalarını kıracaktı. Sonra sosyal medyayı durduracaktı. Bu olaylar ülkeye yayılmasın diyecekti ama öyle olmadı, gazeteciler susmadı. Herşey ortaya döküldü. Ben nasıl refleks verdim; ben radyocuyum buraya ilk vatandaş olarak geldim. Daha sonra radyocu olarak televizyonların giremediği yerlere radyo girmeliydi ve buradakiler sesini duyurmalıydı. Ve ben burada çalıştığım radyonun muhabiri oldum ve olup biteni canlı yayında duyurmaya çalıştım. Ve derdim haber vermek oldu.

Ahmet Şık da Gezi'de yaralanan gazeteciler arasındaydı.

Ahmet Şık da Gezi’de yaralanan gazeteciler arasındaydı.

Gezi’yle halk ‘polise taş atan çocuklar’ı anladı

-Gezi direnişi Türkiye tarihinde bir ilk olarak düşünülüyor… Gezi’den ne deneyimlediniz? Sonuç ne?

G.B: Gezi’de de benzer toplumsal vakalarda yaşanılanlar yaşandı, insanlar politikleşti. Sonuçlarını sonra göreceğiz… Çalıştığım kurumda bir kişi, Gezi süreciyle gazete okumaya başladım ve mutsuzum dedi… Bu mutsuz olanlar mutlu olmak için bir mücadeleye başlayacaklar, en azından büyük bir bölümü.

C.Y: Gezi’yle yaşamlarına anlam kattıklarını düşünüyorum. ‘Tiki’ dediğimiz gençlik barikatlara tuğla taşıdılar, çantaları da kollarındaydı… Hepimiz solisyon hazırlamayı öğrendik. Biz biliyorduk belki, askerin yardım etmeyeceğini de biliyorduk, bazı gençler yanıldı ama… Gençler uyandı. Gezi direnişi dediğimde “biz doğuyu yıllarca bu kanaldan izlemişiz” dedirtti. Ana akım medyanın yüzü ortaya çıktı. Halk polise taş atan çocukları anladı.

G.D: Sendikalar açısından da yeni bir sayfa oldu… Kendilerini sorgulama açısından da bir sayfa oldu. Kim burada 300-400 kişi yürüşe katıldı binlerce kişi oldu. Ama sendikalar yürüyüş yaptı, 60 kişiyle başladu 60 kişiyle bitirdiler. KESK İstanbul’daki en kitlesel eylemini yaptı tabii. DİSK’te başladığı gibi bitirdi. O yüzden sendikaların süreci iyi okuması gerekiyor.

Gezi'de gazetecilere karşı polis şiddeti.

Gezi’de gazetecilere karşı polis şiddeti.

TGS Gezi'de polis şiddetini kınadı.

TGS Gezi’de polis şiddetini kınadı.

Gülşen İşeri, Soner Çetin
28 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız: insanhaber.com