Radikal: Temel haklar için idrar tahlili – Pınar Öğünç

“Türk başarısını durduramazsınız” ile “samimi çevreci gençler” arasından diyor ki Başbakan: “Gezi Parkı milletindir.” Biz neyi oylayacağız?

Kaç gün oldu, teşbih hakikate döndü, 70 küsur milyon gerçekten bir kişiyi izliyor. Koca ülke tek ağızdan çıkana bakıyor. Acaba ne diyecek? Ses tonu biraz düşmüş mü bugün? Neyse bugün biraz sakin. Yok, yine sinirlendi. Arada başka laflar edenler oluyor, daha yapıcı tarafından konuşanlar… Sonra fevri baba işten dönüyor. “Yok” diyor hiddetle, “benim dediğim olacak”.

Başa dönelim lütfen. Kaç gün değil, projenin duyurulmasından beri kaç ay geçti, biz Taksim’de Topçu Kışlası’nın neden tekrar yapılması gerektiğini anladık mı? Elimizde Başbakan’ın ‘çok arzu etmesi’ dışında bir sebep var mı? İnsanlar öldü, kimi yoğun bakım odalarında hayatta kalmaya çabalıyor, kimi sakat kaldı, binlercesi yaralı, on binlercesinin ciğerinde hâlâ biber gazı duruyor. Başbakan’ın şahsi arzusu dışında, bunun karşısına koyabileceğimiz ne var?

Cezasız polis şiddeti

Burhan Kuzu dün Twitter’dan şöyle yazdı:

“Sevgili gençler; sanatçı Necati Şaşmaz ülkemizin nazara geldiğini söyledi. Doğrudur; dünyada bir numara olan ülkemize ne oldu?” Sorusunda ironi yoktu. Keza Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da ‘Türk başarısını durduramazsınız’ (#YouCANTstopTurkishSuccess) başlığı altında şöyle demişti aynı mecrada: “Ülkesini savunan Anadolu’nun çocuklarına selam olsun.” Ülkeyi kimden savunmaktan söz ediyoruz? ‘Anadolu’nun çocukları’ kim? Bu, bir çağrı mı?

Gezi protestoları, Türkiye’nin hemen hemen tüm kentlerinin meydanlarına sıçradığında, Başbakan’ın her şeyi kişisel meydan okuma gibi algılayışının bir tezahürü de bu yaklaşım oldu. Başbakan’ı çekemeyenler, AK Parti’yi çekemeyenler, Türkiye’yi çekemeyenler… Yabancı gazeteciler gözaltına alındı, Avrupa Parlamentosu’na rest çekildi, sanki meşruiyet sağlayacakmış gibi Londra polisinin şiddet sahneleri teşhir edilmeye başlandı. Acıklıydı hepsi. Çünkü demek Türkiye’nin bütün Gezi’lerinden yükselen ses bir gram ulaşmamıştı o yakaya.

“Çevreciliği bizden iyi bilemezsiniz” gibi bir iddiayla ‘samimi genç çevreci’ gibi bir tipoloji yaratıldı sonra. Onları kayırmak, bu keyfi klasmana girmeyen herkesi ‘suçlu’ göstermeye yarıyordu çünkü. Keyfi, çünkü akıl almaz biçimde iş bir tür idrar tahliline vardı. Samimi olanlar nereye, olmayanlar nereye yapıyor?

Annelerine babalarına seslenilen, KONDA’nın araştırmasına göre yaş ortalaması 28 olan koca bir güruh… Samimi çevreciler bir yana, diğerleri bir yana ama. Sanki sabahın 5’inde çadırları İngiliz polisi indirdi, ‘taşınacak’ denen ağaçları vinçle onlar yerinden söktü. Ve sanki (bir de üzerine yargının da işleyişine müdahale ederek) Başbakan kışla fikrinden döndü… Kulağa demokratik geliyor, belki iki hafta önce, bu kadar can yanmadan, başka bir anlamı da olabilirdi ama Gezi için kurulan sandıktan ne çıkabilir bu saatten sonra? Temel insan haklarının hudutlarını çoğunluk belirleyebilir mi? Peki Ankara’nın her gece savaş alanına dönen sokakları, Eskişehir’in, Isparta’nın, Kayseri’nin, 70 küsur şehrin meydanları? Onlar da bir sonraki sandığı mı beklesinler?

İnsanların neredeyse yarısı baştaki polis şiddeti yüzünden sokağa çıktığını söylüyor. Taksim Dayanışması’nın temel taleplerinden biri biber gazı kullanımının yasaklanması ve şiddetten mesul polislerin yargılanması. Neye ‘evet’ diyeceğiz bu oylamada, neye ‘hayır’ diyemeyeceğiz?

Bu yazıya başlarken İstanbul Valisi Twitter’dan ‘Parkta ya da dışarıda buluşalım’ minvalinde mesajlar atıyordu Gezi sakinlerine. Yazı biterken Hülya Avşar, parka müdahale olacağından söz etti kameralara. Dünden yine Erdoğan’ın bir cümlesi aklımda: “Gezi Parkı milletindir”. Millet kim?

Ne çok manipülasyon, ne çok garabet ve yalan sığdı şu kadarcık zamana. Tarih tahlilini yapacak.

Pınar Öğünç
14 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; radikal.com.tr