Sendika.org: Abbasağa Forumu Toplumsal Barış’ı konuştu

direnlice

Moderasyon: Bugün forumumuzun konusu Barış. Bizler de burada günlerdir 1 Eylül Barış İçin El ele eylemine dahiliyetimizi, barış mitingini tartışıyoruz. 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesinde bu konuyu konuşmak oldukça önemli.

Özellikle bir süredir savaş ve barış konuları iç içe geçmiş bir şekilde tartışılıyor. Yanı başımızda Suriye’de yaşanan savaş, Rojava’daki katliamlar Türkiye’nin gündemini de belirliyor. Savaştan kaçan pek çok insan Türkiye’ye geliyor ve insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Türkiye’nin Suriye politikası barışı değil çatışma ve savaşı körüklüyor ve bundan duyduğumuz rahatsızlık forumlarda sık sık dile getiriliyor. Rojava’ya yardım kampanyası düzenleniyor.

Türkiye 30’dan fazla yıldır 40 bine insanın yaşamını yitirdiği bir çatışma ortamına sahne oldu. Binlerce faili meçhul cinayet, zorunlu göç, köy boşaltmalar, zorunlu askerlik, kadınlara yönelik şiddet taciz ve tecavüzler, doğanın ve çevrenin tahrip edilmesi gibi uzun bir hak ihlalleri listesi önümüzde duruyor.

Şu an ülkemizde barış süreci olarak tarif edilen bir süreç yaşıyoruz. Gezi hareketinin çeşitli bileşenlerinin bu sürece dair ciddi şüpheler taşıdığını da biliyoruz. Bu konu da sık sık forumlarda gündeme geliyor. Dile getirilen kaygılar oldukça haklı. Çünkü bu tartışmalar siyasetçiler arasında yukarıda bir yerlerde toplumdan uzak bir şekilde tartışılıyor. Yüksek siyaset alanında yaşananlar pek çok soru işaretine yol açsa da diğer yandan aylardır yaşanan çatışmasızlık ortamı da insani açıdan büyük bir kazanım olarak görülebilir.  Bu çatışmasızlığın devamı açısından halkların barışması, barışabilmek için birbirlerini dinlemeleri, acılarıyla yüzleşmeleri ve anlamaları çok önemli. Özellikle de 1 Eylül’e yaklaşırken.

Bugünkü forumu sizler için de uygunsa iki gündem üzerinden yürütmeyi öneriyoruz.

İlk olarak savaşı konuşalım istedik. Bunu kim suçlu kim güçlü üzerinden tartışmak istemiyoruz. Herkesin deneyimlerine göre konuşalım.  Kimler neleri tecrübe etti, neleri görmedik, neler bize gösterilmedi? İlk önce bu konudaki görüşlerimizi, tanıklıklarımızı birbirimizle paylaşalım diye öneriyoruz. Biz siyasi olmayan bir barış tesis edebilmek için savaşı birbirimize anlatmamamız lazım diye düşündük.  Hem savaş deneyimlerimiz hem de bizim barışımızı biz nasıl yapabiliriz diye konuşabiliriz.  İkinci olarak, Gezi hareketi olarak barış sürecine destek vermek üzere neler yapabileceğimizi konuşabiliriz. Bu öneri forum tarafından uygun bulunuyor mu?

Öneri kabul edildi.  Bugün Barış Anneleri forumumuzu ziyaret etmek istedi. Misafir olarak Perihan ve Güler anne, barış anneleri burada.  Bugün forumumuza katılan ikinci bir grup daha var.  Antalya’dan 32 gündür yürüyen arkadaşlarımız Adalet yürüyüşçüleri de aramızda.  İsterseniz ilk sözü onlara verelim. Annelerin konuşmalarından sonra onlara sorularınız olabilir. Söz alanlar annelere yönelik sorularını dile getirebilir. Sonrasında anneler yanıt vermek üzere yeniden söz alabilirler.

Konuşmacı 1:  Antalya’dan geliyoruz. İki gün önce İstanbul’da insanlık dışı bir muameleye maruz kaldım.  Bu olayların olmaması için barışa ihtiyacımız var. Silahların susması bizim için önemli. Silahlar sustuğu zaman, devlet aygıtı araya sokulmadığı zaman sorunlarımızı yüzyüze konuşarak halledebiliriz. Toplum suni şekilde birbirine düşmanlaştırılmıştır.  Kimsenin birbirinin elindeki ekmeği almak gibi bir derdi yoktur. Normal halk kitlelerinin derdi aç kalmadan yaşamaktır.  Emma Goldman’ın güzel bir sözü var: Bütün savaşları savaşamayacak kadar korkak ama elindekiyle yetinemeyecek kadar korkak insanlar çıkartır. Silahlar değil insanlar birbiriyle konuşarak sorunlarını halledecektir.  Birbirimizle iç içeyiz.  Doğuda yaşanmış çileyi artık batıda biz de çekiyoruz.  Yarın protesto yapacağız. Yarıda kalmış yürüyüşümüzü devam ettireceğiz yarın akşam 19.00’da Gümüşsuyu’nda olacağız. Hepinizi bekliyoruz.

Konuşmacı 2: Doğuda, Kürdistan’da bir savaş yürütüldü.  Bir taraf kendi özgürlüklerini, dil haklarını savunmak için bir mücadele yürüttü.  Sorunun demokratik barışçıl bir noktaya geldiğini, mevcut devlet aygıtının kirli savaş yürütenler adına, hükümeti daha aktif rol almak adına baskı konumuna getirmeleri gerekir.  Gezide barış refleksi verdik. Hükümetin ve savaşı yürütmek isteyen ulusalcıların üzerinde baskı oluşturmalıyız.  Böylesi tarihi süreçler önemli.

Konuşmacı 3 (Barış Anneleri’nden Güler Ana Kürtçe konuşmak istediğini belirtir. Forum katılımcılarından biri çeviri yapabileceğini söyler. Konuşma, Kürtçe yapılır. Çevrilen bölüm notlara geçirilmiştir) İyi akşamlar herkese, merhaba. Hepiniz hoş geldiniz buraya. Ülkemizde, çocukların, çocuklarımızın ölmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu, bizim yüreğimizi çok acıtıyor.  Bu derdimizi anlatabilmek anneler açısında çok zor bir duygu.  Bunları anlatmak zor. Otuz yıldır ülkemizde süren savaş, kendi içimizdeki bu topraklarda, Kürt’ü Türk’ü birbirine düşürdü. Ölen evlatlarımız oldu. Bu evlatlarımız ister asker ister gerilla olsun. Hiç fark etmez. Çünkü insanlar ölüyor. Bunu nasıl durdurabiliriz. Bunun nasıl önüne geçebiliriz.

Son 30 senedir ahlaksızca sürdürülen savaşta asker çocuklar da öldürüldü. Bu savaşa askerler kendi rızalarıyla katılmadılar. Bu yüzden bu savaşın bitmesini istiyoruz. Kürtler 100 yıldır bu acıyı yaşıyorlar. Kürtlerin özgürlük mücadelesi sadece Kürtlerin değil aynı zamanda bütün ezilen kesimlerin acılarını dile getiren bir siyasi mücadeledir. Gezi sırasında ve sonrasında öldürülen çocukların acılarını da paylaşıyorum. Bu acıları karşılıklı paylaşarak birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Kendi acılarımızı Türkiye kamuoyuyla paylaşmak için çok mücadele verdik. Acıları paylaşarak birbirimizi anlayabiliriz. Kürtlerin, Lazların, Ermenilerin Türkiye’deki tüm halkların acıları ortaklaşınca barışı inşa edebiliriz.  Kürtlere başka alanlar bırakılmadığı için, kendi haklarını kültürlerini yaşayacakları bir alan bırakılmadığı için şiddet gelişti. Kimsenin amacı sorunu şiddetle çözmek olmamalı.

Newroz’da Abdullah Öcalan’ın demokratik siyasetin önünü açan açıklaması çok önemli. Ancak hükümetin bu konuda adım atmadığını görüyoruz. Silahların susması çok önemli. Bu acıların çekilmemesi için herkes devleti adım atmaya zorlamalı. Her şeye rağmen bu akşam buraya barışı konuşmak için geldik. Biz asker anneleriyle beraber mücadele etmek istiyoruz. Buradan onlara çağrı yapıyorum.

Konuşmacı 4: Adalet yürüyüşçüleri olarak bu akşam dinlemeye gelmiştik. Bu topraklarda kendi iradesiyle yaşayan bir halkın temsilcisi olarak. Barış sürecini desteklediğimi söylemek istiyorum. Müsaadenizle bir Çerkez olarak anadilimi burada konuşmak istiyorum. (Çerkezce konuşur.)

“Su gibi kanın aktığı yerde doğru şeyler konuşulamaz.” (Çerkezce konuşur.) Savaş değil barış söylenildiği zaman ufak bir ihtimalde olsa mutlaka desteklenmeli. Bu ülkede oluk oluk kan aktı. Sessiz kalarak suça ortak olduk. Silahların susması gerekiyordu konuşmak için ve sustu. Artık bu coğrafyada yaşayan herkesin barışa katkı sunması gerekiyor.

Konuşmacı 5: (Barış Annesi, Perihan Ana konuşur.) Anadilim Kürtçe. Kendimi Kürtçe’de daha iyi ifade ediyorum. Ama tercümanla olmuyor. Bu nedenle Türkçe konuşacağım. Baştan Gezi parkı şehitlerini selamlıyorum. Biz bu acıyı gördük o acıyı çok iyi anlıyorum. Yunanistan’da biri öldüğünde halk sokalara dökülmüştü. Biz yıllardır barış istiyoruz. Bu sene Anneler gününde Ankara’da barış istedik. İnsanların acıları arasında ayrım yapmadık. Arap, Çerkez, Ermeniler için biz de ağladık.

Biz, 93’te köyümüz yakıldığı için göç ettik. Kameralar ve  medya bunu görmedi. Biz tüm savaşları lanetliyoruz. Savaşı görmeyen barışı anlamaz diyorum. Tacizi, tecavüzü, insanların diri diri yakıldığını gördük. PKK’yi öldürdük diye 70 yaşında adamı öldürdüklerini gördük. Medya devletin sistemin yandaşıdır. Bunları hiç göstermedi. Şimdi barış deniyor. Yıllardır terörist, bebek katili dendi. Terörist kötü bir kelime. Lice’de gençler karakoldan kurşunlandı. Şimdi terörist kimdir? Buraya kendi istediğimle göç etmedim. İnsanlar şimdi Suriye’den nasıl kaçıyorlarsa biz de öyle kaçtık. Bu geldiğimiz yerd Kürtlerin birlikteliği, kardeşliği bizi ayakta tuttu. Halkların kardeşliğine inanmasak barış istemezdik. Biz yıllardır kardeşlikten vazgeçmedik. Tüm halklar barışa el atsa samimiyet gösterse barış gelirdi.

Şimdi karakol kuruluyor, baraj yapılıyor. Barış olacaksa bu karakollar kim için neden kuruluyor? Barajlarla akan suyun sesi neden kesiliyor? Biz devlete nasıl inanacağız? Biz halklara, kardeşliğe inanıyoruz. Çünkü, barış devletten gelmez, halktan gelir. Bir yanda birlerce üniversite var; o zaman gençlerimiz neden işsiz* Ramazan’da Fatih’te zengin olan herkeste aynı araba, aynı sakal, aynı cip. Bu insanlar, bu zenginlik nereden çıktı? Biz sosyal devlet istiyoruz ve birlik olsaydık sosyal devlet olurduk. Alevileri, Kürtleri, Ermenileri tartışmaktan devleti tartışmadık. Kürtlerin çektiği acıları başka analar görmesin. Bu ülkede çok fazla halk yaşıyor. Ben Müslüman, Ermeni, Alevi de olabilirim. Bizi kalıplara sokmasınlar. Barış eşitliktir kardeşliktir. Erdoğan, heyetler kurdu. Biz,  Karadeniz’de linç ediliyorduk Neden? Dilimizin kimliğimizin inkar edilmesi ne zaman bitecek? Kardeşlik, eşitlik herkesi olduğu gibi kabul etmektir.  Beni de böyle kabul edin. Dünyaya Kürt olarak geldim ama bunu ben seçmedim. Savaşı en çok anlayan barışı da en çok anlayan Kürtlerdir. Tansu Çiler zamanında katliamlar yapıldı. Bunlar şimdi söyleniyor. Bir sürü asker öldü. Biz de anayız. Asker analarıyla gözyaşımızın rengi aynı. Vatan sağ olsun da biz bu vatanda beraber yaşayalım. Ben hür yaşamadığım bir Kürdistan’ı istemem. İnsan onurunu çiğneyen bir Kürdistan’da yaşamak istemem. Türkiye’de halk yoksullaştırıldı, sadakalar dağıtıldı. Halkı dilenci yapan ülke de istemiyoruz. Biz el ele verirsek bu ülkeye barış ve kardeşlik gelir. Bize ırkçı, milliyetçi diyorlar değiliz. Bunlar kötüdür. Biz öyle değiliz. Kimse bu ülkede hür yaşamıyor.  Küçük bir kesim parayla yaşıyor.

Oturduğum yerde merdivenleri silen bir kadınlar konuşuyordum. Oğlu askere gidecekmiş. Kadın oğlu Diyarbakır’a gider de teröristler öldürür diye korkuyor. O teröristler kim? Onlar kimin çocukları? Onlar niye ölsün? İnsanlar ölürken “Vatan sağolsun” lafı yeter. Biz Kürtler “edi bese” diyoruz. Herkes kendi dilinde “artık yeter” desin. Barış için çocuklar çekilirken Kürt dağlarında çadır kurduk. Bir tarafımız karakol bir taraf PKK. Keşke asker anneleri de gelseydi. Asker de gerilla da bizim çocuğumuz. Teşekkür ediyorum.  Herkesi selamlıyorum.  Gezi parkını selamlıyorum.

Konuşmacı 6: Anaların konuşmasından sonra bana söyleyecek söz kalmadı. Barış için Kadın Girişimi’ndenim. Bu girişimi 2007’de kurduk. 2007’den beri birlikte çalışıp siyaset yaptığımız kadınlar tutuklanmaya başlamıştı. Savaş, siyasetin içindekilerin de sesini kesmeye başlamıştı. Biz kadınlar olarak barış istiyoruz dedik. Önce kendi aramızda barışı tartıştık. İzmir, Ankara, Diyarbakır, Batman’da birçok ilde toplantılar yaptık Sonra sokağa çıktık. Birçok ilde barış noktaları açtık. Yoldan geçenlerle konuştuk. Savaşın kirli yüzünü, neden barış istediğimizi anlatmaya çalıştık. Barışın sesini yükselttik. Şimdi çözüm sürecindeyiz. Kadınlar barış istiyor. Çünkü savaşta kadınları en kötü şekilde etkileniyor. Dünyanın her hangi bir yerindeki savaş kadınların hayatını mahvediyor. Aç, yoksul, sakat bırakıyor; sevdiklerini elinden alıyor. Kadınları bedeni üzerinden aşağılıyor. Biz mutlu, huzurlu yaşamak; özgür olmak istiyoruz. Gelin birlikte sesimizi yükseltelim.

Konuşmacı 7: Barış annelerini selamlıyorum. İkinci konuşan anne yabancı dilini geliştirmiş; benim kadar Türkçe konuşuyor.  40 bin insanın öldüğü tuhaf bir savaş yaşandı. Ölenin Türk’ü Kürt’ü olmuyor. Bunun önüne şimdi biraz geçildi. Bu, umut verici ve önemli. Burada Türkçe, Çerkezce, Kürtçe konuşabiliyor insanlar. Çünkü aramızda silah satıcısı, bundan nemalananlar yok. Barışı halklar getirecek. Başka bir alternatifimiz yok. Bu parkta, gençlerin olması da çok umut verici. Gelenlere teşekkür ediyorum. Analar medyadan dert yandılar. İstanbul’un göbeğinde üzerimize gaz bombası yağarken televizyonlar penguen belgeseli gösterdi. Burada bir Türk’ün, bir penguenle karşılaşma imkanı yok. Bırakalım devleti, medyayı; biz halk olarak neler yaparız onları konuşalım

Konuşmacı 8: Tarihteki ilk barış anlaşması ve nerede yapıldığını bilen var mı? Kadeş Anlaşması Mezopotamya’da yapıldı. Şimdi yine barış Mezopotamya’da filizleniyor. Bu savaş sermaye çıkarlarının tarafındadır. İşçilerin değil. Savaşta ölen işçi emekçi çocuklarıdır. Güneydoğu’dakiler teröristse ben de teröristim. Bu acıları biz de yaşadık. Evlerimizden çıkarıldık, akrabalarımızı kaybettik. Veli Küçük’ ün emriyle üzerimize kurşunlar yağdı. Bu savaş Kürtler’in Türkler’in değil sermayenin savaşıdır.

Konuşmacı 9: Bir ay evvel Lice’ye gittim. Kürt değilim, İstanbulluyum. Barış İçin Kadın Girişimi olarak gerillanın çekilmesini Kürt halkının nasıl yaşadığını merak ettiğimiz için Lice’ye de gittik. Gidişimiz, Medeni Yıldırım’ın öldürülmesinden kısa bir süre sonraydı. Çekilme sürecinde bölgeye karakol yapılmasını protesto ederken açılan ateş sonucunda hayatını kaybetmişti. Onun ailesini de ziyaret ettik.  Köy dağ yamacında bulunuyor. Tek düzlük yeri karakolun önündeki düzlük alan ve orada çocuklar futbol oynuyor. Medeni de büyük ihtimalle orada  futbol oynamıştı. Çocuklar oynarken askerler etrafta elleri tetikte bekliyor. O tetik her an patlayabilir. Böyle bir ortamda büyüyor çocuklar.

Gazeteci Tuğçe Tatari geçenlerde Eminönü’ne yerleştirilen Rojavalılarla röportaj yapmış. Tekrar gittiğinde onları bulamamış. Çetelerin eline düşmüş olabileceklerini düşünüyor. Biz batıda yaşayanlar savaşı tanımaya başladık. Savaş içimize geliyor. 90’lardan beri İstanbul’a yoğun bir Kürt göçü var. Şimdi Suriye’den geliyorlar. Neden geliyorlar? Çünkü etrafımız savaş dolu ve savaştan kaçıyorlar. Savaşın en korkunç taraflarını biz görmedik. Analar gördü. Birlikte barış istemenin tam zamanı. Silahların susmasının devam etmesini sağlayalım. Savaşın devamını kimse istemiyor.

Konuşmacı 10: Ben de Kürt’üm, dilim unutturuldu. 2011’de bir grup arkadaşımlar Hakkari Zap Suyu’na köprü kurmaya gittik. Orada, bizi misafir etmek için halk birbiriyle yarıştı. Bizimle çok ilgilendiler. Kaldığımızda evde engelli, 3 yaşında bir çocuk vardı. Biz oradayken bir olay oldu ve jandarma gaz bombası atmaya başladı. İnsanlar sokaklara çıktılar. 3 yaşındaki o engelli çocuk bile polise taş atıyordu. Bunun bir nedeni olmalı, bunu sorgulamalıyız. Barış halklar birleşince gelecektir. Devlet ancak savaş çıkarır ve o savaşta yoksul halkın çocukları ölür. Oraya gidip insanlarla empati kurup ne dediklerini anlayalım.

Konuşmacı 11: Ben Şırnak’ta görev yaptım. Önce orada askerlik yaptım sonra da öğretmenlik. Oraya gidip görmeliyiz. Neden diğer bölgelerdekiler dağa çıkmıyor? Bunu düşünmeliyiz. Orada insanların birbirleriyle ilişkileri çok iyiydi. İstanbul’dan daha güvenli bir yerdi. Orada gece bir kadına laf atıldığını göremezsiniz. Başınıza bir şey geldiğinde halk sizi öyle sahiplenir ki yakınınızdaki biri bile o kadar sahiplenmez. Her türlü ihtiyacınızı karşılarlar. Paranız bitse orada açıkta kalmazsınız. Oradaki insanların ayrışma gibi bir derdi yok. Sadece özlük haklarına sahip olmak istiyorlar. Ben eğitimciyim. Doğu’ya eğitimcilerin gitmek istemediği, terör olduğu söyleniyor. Evet, Eğitimciler gitmek istemiyor ama; dağdakiler yüzünden değil devlet politikasının getirdiği zulümden dolayı gitmiyorlar.

Şırnak Gabar’da askerlik yaptım. Barış geldiğinde oraya birlikte gitmeliyiz. O kadar güzel bir yer ki. Barış geldiğinde orada kayak piknik yapmaya gideceksiniz. En güzel kayak orada yapılır. İnşallah bunu görürüz.

Konuşmacı 12: Üniversite öğrencisiyim, Kürdüm.  Kürtlük bence salt bir etnik gruba aidiyet değil. Bu ekonomik ve siyasi bir kavram. Ne kadar güvencesiz iş alanı varsa buralara Kürtler iteklenmiş. Merdiven altı işleri yapanlar hep Kürtler. Devletin kolonyalist politikalarından dolayı böyle oldu. Bu araçları iyi anlarsak toplumsal barışı gerçekleştirebiliriz. Bugün, Ali İsmail Korkmaz’ın linç görüntüleri ortaya çıktı. Bu linç kültürü nereden geliyor, nerede öğreniliyor? İnsanlar nasıl düşmanlaştı? Bence bu, 1915’te Ermenilerin katledilmesiyle başladı; sonrasında Rumlarla devam etti, şimdi Kürtlerle devam ediyor. Sıra bize de geldi. Bu kolonyal politikaları iyi anlayalım. T24’te Bülent Küçük’ün güzel bir yazısını okudum. “Türkler Nasıl Türkiyelileşir?”  Türk halkı da Türkiyelileşmek istiyor mu? Asıl sorun burada.

Konuşmacı 13: Ben Türk’üm. Ama bu, ırkçılık yapmamı gerektirmedi. İnsan ayrımı olmadığında sorun olmuyor. Biz devlet teröründen dem vuruyoruz. Kardeşim doğuda askerlik yaptı. Sakin bir zamanda yaptığı için sağ salim geldi.  Çocukken pazara gittiğimizde pazarcılar aralarında Kürtçe konuşurdu. Bu onların diliydi ve biz rahatsız olmazdık. Zamanla empoze edilen Kürtçülük bizi bu hale getirdi. Nerelisiniz sorusu önemli mi? İnsanız demek yeterli değil mi? Biz Gezi’de yaşadığımız devlet terörü yüzünden buradayız. Divan Otel’i dağ olsaydı oraya çıkacaktık. Şehir merkezinde o vardı. Oraya gittik. Bu paydada buluşursak barış çok uzak değil. Suriye’de, Mısır’da, Ortadoğu’da silah tüccarlarına devlet terörüne izin vermeyelim.

Konuşmacı 14: Annelere foruma katıldıkları için teşekkür ederim. Kürt kökenli biriyim. Kürt kültüründen uzak kalmış asimile olmuş bir Kürt’üm. Farklı kimliklere sahip olmamız bir zenginlik. Sizlere Van depremi tecrübemi anlatmak istiyorum. Van’da deprem olunca yardım etmek için oraya gittik. Karadenizliler, milliyetçiler de vardı aramızda. Deprem yardımlarında BDP belediyesiyle çalıştık. Gittiğimiz her evde yardımları verirken BDPliler, “Türk arkadaşlar destek olmaya geldi” diyorlardı. Bunu sürekli tekrar ettiklerinde niye böyle söylediklerini sordum. Türk olmayabilirdik, ben değildim. “Çünkü bunu duymaya ihtiyaçları var” dediler.

Gittiğimiz evlerdeki insanlar bize hizmet etmek için kendi dertlerini unuttular. Orada gidenler için bu deneyim çok önemliydi.  Hepimiz bambaşka bir şekilde geri döndük.  Milliyetçi arkadaşlar da başka döndü. Orayı tanımak önemli. Mutluluk kadar acılara da paylaşmak bizi değiştirir.

Konuşmacı 15: Hataylıyım Arap’ım. Anaların ellinden öper saygımı gösteririm. Suriye’de barış süreci yok. Bayramda ne ateş, ne mermiler durdu. Suriye’den buraya nasıl geçildiği biliniyor. Suriye sınırındaki rahat uyumuyor. Çocuklar rahat dışarı çıkamıyor. Suriye’den bahsederken Tayyip, hangi insanlıktan bahsediyor. Başbakan ise bunu durdurması gerekiyor. Barış süreci diye tutturmuş. Kimsenin barış için bir şey yaptığı yok. Burada Ortadoğu birbirine giriyor. Bu daha nereye gidecek? Kürdistan’da o kadar savaş yaşadık dediler. Şimdi aynı savaşı Hatay, Urfa Ceylanpınar yaşıyor. İnsanlar ölüyor. Bunların hiçbiri gerekmiyor. Bu hükümet iktidarda kaldığı müddetçe, bu şiddet devam edecek. Daha da kötü olacak.

Konuşmacı 16: Bilgi vermek için söz aldım. Bu gündem kapandıktan sonra önümüzdeki haftanın gündemlerini konuşacağız. Bir yere gitmeyin. 1 Eylül Eylemini,  yarın Kartal heykeline yapacağımız yürüyüşü, gezi şehitleri anmasını konuşacağız. Bir Eylül Mitinginin güzergahı belli oldu. Bunu anlatacağız. Geçen gün barış için el ele eylemi için oylanan metin forumda dağıtılacak. 1 Eylül eylemine ne kadar insan katılırsa barış taleplerimiz o kadar çok duyulur.  1 Eylül Kadıköy mitingi siyasi partiler meslek odaları örgütlüyor. Forumların katılımı soruluyor. Bu konuları konuşalım.

Konuşmacı 17:  Barış Annelerine hoşgeldiniz, diyorum. Gezi eylemleri sırasında, Türk olarak tanıdığım bir sürü arkadaşımın şu cümleleri yazdığına şahit oldum: Kürt arkadaşlardan özür diliyoruz.  Patronların medyası bizi böyle gösteriyorsa, kim bilir sizler neler yaşadınız. Biz sizden özür diliyoruz. Babamın işleri yüzünden Aydın’a gitmek zorunda kaldık. Komşularımız Kürt’tü. Önce küfürlerden Kürtçe öğrendim. Yaşım büyüdükçe bir sürü şeyi merak etmeye başladım.  Bu dünya nasıl işliyor? Devletleri yönetenlerin halk olmadığını gördüm. Sorunu çözmek için Kürt tarafı da Türk tarafı da empati yapmalı. Barışı devletler getiremez, AKP getiremez. Halkaların birliğine halkların kardeşliğine inanalım.

Konuşmacı 18: Ben de bir Kürt’üm ama ben bir Türk milliyetçisiyim. Ben de bir Türk milliyetçisi olarak barış istiyorum. PKK’da “Her fırsatını bulduğumuzda sınırları geçeriz, silahı bırakmadık, gömmedik” diyen bir düşünce yapısı var. Sürekli uyuşturucudan nemalananlar var. Bunlarla nasıl barışacağımı bilemiyorum. Bunun haricinde kime neden terörist diyoruz””la ilgili bir tartışma var. Bana göre iki yıl güneydoğuda rütbeli subaylık yapıp sonra yalıda, deniz kenarında yaşayan asker de teröristtir. Niçin dağa çıktığının önemi yok; askeri öğretmeni kaçıran da benim için teröristtir. Ben hakiki olarak barış taraftarıyım. Birbirimizi içimize sindirmemiz zaman alacak. Buraya birçok şeyi evde bırakarak; ama cebimizde bir şeylerle geldik. Kutsalları evde bırakamadık. Ben bir PKKlıyı sindirene kadar  PKKlı da beni sindirsin.

Konuşmacı 19: Öncelikle bu organizasyonu yaptıkları için Toplumsal Barış Çalışma Grubu’na teşekkür ediyorum. Bu akşam burada çok önemli şeyler oluyor. Her konuşulan şeyde yeni bir şeyler öğrendim. İyi ki Gezi’yi ve Gezi sonrasını yaşıyorum dedim. Divan Oteli dağ olsa, Gezi’de oraya çıkardık cümlesi durumumuzu çok iyi özetliyor.  Geziden önce kızdıklarımıza artık kızmamaya, dost gördüklerimizin artık dost olup olmadığını sorgulamaya başladık. Gezi bizi bir araya getirdi yoksa nerede acılarımızı konuşurduk, nerede kardeşleşirdik. Buradaki herkese ve Toplumsal Barış Grubu’na teşekkür ediyorum. Bence dert illa hepimizin tam anlamıyla birbirini anlaması değil, ortak düşmanı tanımamız ve ortak düşmana karşı birlikte hareket etmemiz. Bu çok umut verici.

Konuşmacı 20: Şev baş yani iyi akşamlar, 21 numarayı aldım, Diyarbakırlıyım aynı zamanda, bu Diyarbakır’ın numarası. Denk geldi. Askerliğimde acemiliğimi Ankara Mamak’ta gerisini İzmir’de yaptım.

Bir polis durdurmasında Diyarbakırlı olduğumu söylediğimde üst aramasına maruz kaldım.

Gezi olaylarının 9. Gününde Diyarbakır’dan geldim. Evvelsi gün biliyorsunuz Adalet Yürüyüşçüleri Gümüşsuyu’nda durduruldu. Oraya da gittim. Sanki karantinadaydık. Biz deri ve kemikten olan insanlarız, hepsi robot gibi üstümüze yürüdü.  Burada da sivil polisler var, onları da aramızda görmek istiyoruz, sahneye bekliyoruz. Barışı konuşmaya bekliyoruz.

Konuşmacı 21: Barış anneleri, hoş geldiniz. Ben de İstiklal Marşı’ndaki “Dalgalan ey nazlı hilal…” diyerek başlamk istiyorum Barışın ırkı olmaz, barış herkesin ihtiyacıdır. Gerek Türkiyemizin, gerek bölgemizin, gerek dünyamızın huzurunu sağlayacak tek şey beş harfli iksir, barıştır; barış ruhlu insanların kurduğu iktidardır. Bizler hep birlikte Çanakkale’de şehit olmadık mı? O yüzden ceddimizin kanı canı pahasına inşa ettiği bu ülkeyi yeniden inşa ediyoruz, etmeliyiz. Bizler Kürt’ü, Türk’ü, Alevisi Sünnisiyle, birbirimizi muhabbetle selamlarsak, ayaklarımızı birliğe beraberliğe bütünlüğe kavuşturursak alnımız ak olur. Ama AK Parti’nin ak’ı gibi değil. Biz hakiki gönüllerin akını pakını oluşturacağız inşallah.

Konuşmacı 22: Az önce bir arkadaşımız, “adam kaçıran insanlara terörist diyeceğiz” dedi. İsrail başkonsolosunu Mahir Çayanlar kaçırdı. Bunu, arkadaşlarını kurtarmak için İsrail başkonsolosunu kaçırmaktan başka çıkar yolu kalmadığı için yaptılar. 30 Mart günü Kızıldere’de onları saklayan muhtarın ihbar etmesi sonucunda katledildiler. Kimin neden dağa çıktığının önemli olduğunu düşünüyorum. 5 yaşında sokakta top oynamanız gerekirken, sokağa çıkamıyorsunuz. Abiniz kimvurduya gidiyor. Komşunuza tecavüz ediliyor. Bu durumda dağa çıkmaz mıydınız? Ben çıkardım, canımı vermem gerekiyorsa verirdim. Bu insanlar sadece özgürlüklerini istiyorlar, ben onları takdir etmekten başka bir şey yapamam. 18 yıllık yaşamımda sadece 4 yıldır Kürtleri anlayabiliyorum. 30 yıl boyunca bu insanlara bunlar yapılırken, sizler ne yaptınız? Sizden hesap sormak istiyorum kızınız olarak. BDPli olmayabilirsiniz ama barış için BDP’nin “hükümet adım at” eylemlerine  katılmalı herkes.

Konuşmacı 23:Ortadoğu maalesef kana bulanmış durumda. Aslında yüzyıllardır egemenler böyle istediği için o halde. Olaya biraz daha geniş pencereden bakmalıyız. Gördüğüm üretim fazlasının elimizde olduğu bir süreçte, birbirimize çok ihtiyacımız olmadığı zamanlarda birbirimize kırdırılıyoruz. Bu fazlalığı ellerinde tutmak için insanları birbirine kırdırmak suretiyle savaşlar yaratılıyor. Eğitimden sağlık hizmetlerine kendi alternatiflerimizi yaratarak çözüme gidebileceğimizi düşünüyorum. Bilgilendirici çalışmalar artmalı. Dayatılan eğitim sistemi dışında eğitim çalışmaları yapmalıyız, dayanışma içinde olmalıyız. Her yerde egemenlerin şiddetinden bağımsızlaşarak kurtulabileceğimizi düşünüyorum.

Konuşmacı 24: Ben kendimi bir milliyete ait hissetmiyorum. Bingöl’e gittiğimde Kürt; İzmir’e gittiğimde Türk oluyorum. Babaannemle iletişime geçemiyorum o Kürtçe biliyor, ben Türkçe. Ben onunla konuşmak için Kürtçe öğrenmeye karar vermiştim. O kanser oldu ve 3 ay içinde öldü. Ben de insanlar dilini öğrensin diye mücadele ediyorum. Babaannem yaklaşık 10 yıla yakın bir süre depresyon geçirdi. Çünkü oğlu çatışma bölgesinde doktordu. Babaannem hastanede tedavi görürken eşyaları askerler tarafından dışarı atıldı. Bu da benim tanıklığımdır.

(Forumun barış gündemi sona erdi.)

***

  • 23 Ağustos Cuma akşamı, 21.00’da parkta buluşulup Rojava ve Mısır  için Kartal heykeline yürünecek. Dönüşte, Mısır ve Rojava, Suriye üzerine konuşulacak.

  • Cumartesi günleri TD çağrıları nedeniyle forum yapılmıyordu. Çalışanların daha rahat geleceği bir gün olduğu için cumartesi günü forum yapılması, Pazar günleri Beşiktaş’ın maçı olduğunda forum yapılmaması önerildi.

Bu konuda çeşitli itirazlar dile getirildi. Yakında okullar açılacağı ve Cumartesi eylemleri olabileceği için hafta sonu forum olmasın dendi. Pazar günleri zaten parkta forum olmadığı hatırlatıldı.

Bu konunun sayı azaldığı için başka bir gün konuşulması önerildi. Haftasonu forum olup olmayacağı Cuma günü yeniden konuşulacak.

  • Forum sonuna doğru az sayıda kişi kaldığı için tartışmaya açılması için önerilen konuların forum sonunda değil forumun başında konuşulması önerildi.

  • Sözcüler grubunun görev tanımı ve sorumlulukların belirsiz kaldığı, sözcülerin önerilerinin nasıl değerlendirileceği üzerine tartışılması önerildi. Bu konu Pazartesi günü konuşulacak.

Forum “Barış” gündemiyle 22 Ağustos’ta toplandı.

24 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; sendika.org