DHA: “Beyaz Saray’a ne oluyor?” Recep Tayyip Erdoğan

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’deki kimyasal silah saldırısının Beşar Esad’ın son çırpınışları olduğunu belirterek, “Allah’a inanıyorum ki bunun hesabını en kısa zamanda ondan soracaktır. Bu yavruların intikamını onlardan alacaktır” dedi.

rte

Rize Valiliği önünde 19 tesisin toplu açılış törenine eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’la katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tören alınan gelişte halkı selamladı. Açılış törenine Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu da katıldı.

“GEREKTİĞİNDE FIRTINA DERESİ GİBİ COŞACAĞIZ”

Başbakan Erdoğan, insanların mensubu oldukları, aidiyetini hissettikleri şehirlere karşı vefa borçları olduğunu anlatırken, ‘baba ocağı’, ‘Ana ocağı’ olarak nitelendirdiği Rize’ye karşı bir vefa borcu olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan şöyle devam etti: “Baba ocağımız Rize’ye karşı sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da vefa borcumuzu ödemenin gayreti içindeyiz. Rize’nin mertliğini, dürüstlüğünü, çalışkanlığını kendimize örnek aldık. Gerektiğinde Karadeniz gibi kabaracağız, Fırtına Deresi gibi coşacağız. Gerektiğinde Kaçkar Tepesi, Verçenik gibi ağır ve ağırbaşlı olacağız, gerektiğinde Rize’nin muhteşem şelaleleri gibi akacağız, gerektiğinde Rize’nin gölleri gibi durulacağız. Dünyanın neresinde haksızlık varsa, adaletsizlik varsa, zulüm varsa, Rize’den aldığımız ilhamla, haksıza, zalime, saldırgana karşı hakkı savunacağız. Dünyanın neresinde muhtaç varsa, mazlum varsa, mağdur varsa, Rize’den aldığımız ilhamla ona elimizi uzatacağız. 81 vilayetiyle Türkiye’yi nakış nakış işlerken komşularımıza, kardeşlerimize, akrabalarımıza, dostlarımıza karşı müşfik olacağız. Zor zamanlarda yardımlarına koşacak, hüzün ve sevinçlerini paylaşacağız. Çünkü biz Rize’den böyle gördük. Biz anne, baba ocağımızdan, dedelerimizden, ecdadımızdan, Rize’nin yiğitlerinden, kahramanlarından bunu böyle gördük.”

“BUNLAR ESAD’IN SON ÇIRPINIŞLARI”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Suriye krizine değindiği konuşmasında Türkiye’nin yanı başında 2 yıldan bu yana insanlık dışı bir katliam sergilendiğini, şu ana kadar 100 binden fazla masum kişinin öldüğünü söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: “2 milyondan fazla Suriyeli vatanını toprağını evini, barkını terk edip komşu ülkelere göç etti. Sadece Türkiye’de 500 bin Suriyeli kardeşimizi misafir ediyoruz. Bunların 200 bini çadırlarda, 300 bini çeşitli vilayetlerde evlerde. Suriye’de insanlık dramı yaşanırken bu kez de Mısır’da bir darbe yapıldı. Ardından millete karşı katliam sergilenmeye başlandı. Özellikle evvelki sabah o yavruların cansız bedenlerini gördük değil mi? Orada kan, kurşun izi yoktu. Çünkü o yavrular maalesef kimyasal silahlarla şehit edilmişlerdi. Ama şuna inanıyoruz ki bu Beşar Esad’ın son çırpınışlarıdır. Çünkü muntakim olan Allah’a inanıyorum ki bunun hesabını en kısa zamanda ondan soracaktır. Bu yavruların intikamını onlardan alacaktır.”

“BM GÜVENLİK KONSEYİ NE İŞE YARAR?”

Başbakan Erdoğan, kendilerine yönelik birilerinin “Türkiye yalnızlaştı” dediğini buna katılmadığını ifade ederken, şöyle devam etti: “Onlar tankı, topu, uçağıyla o yavruların üzerine iniyorlarsa, bilesiniz ki bizim yanımızda da önce Hak,, sonra halk var. Biz de bununla yürüyoruz. Bugüne kadar biz böyle geldik. Medyayla, sermayeyle gelmedik. Bundan sonra da böyle yürüyeceğiz. Şu anda hem Türkiye içinde, hem dünyada Türkiye’yi bu tavrından dolayı haksız, yüzsüz, mesnetsizce eleştirenler var. ‘Türkiye Suriye ile neden bu kadar ilgileniyor? Mısır’la neden bu kadar ilgileniyor’, ‘Somali’yle Mynmar, Afganistan, Lübnan, Filistin’le neden bu kadar ilgileniyor?’ diyenler var? Soruyorum, bir NATO ülkesi olarak dünyanın dört bir yanında görev verildiğinde giden Türkiye’ye, ‘Niye Somali, Afganistan, Balkanlar’a gittin?’ diyen var mı? Yok. Ey BM Güvenlik Konseyi neredesin? Sen ne işe yararsın? Sen ne için kuruldun? Kuruluş amacın barış değil miydi? Sen şu anda barışın güvencesi değilsin. 5 daimi üye dünyanın kaderini belirliyor. Hele hele şu anda iki tane üye dünyanın kaderini belirliyor. Ama şunu unutmayın, dünya 5’ten büyüktür. İnşallah bunun da vakti zamanı geldiğinde dünya halkları hesabını soracaktır.”

“TÜRKİYE SUSTURULAMAYACAK KADAR BÜYÜK BİR ÜLKEDİR”

Başbakan Erdoğan, binlerce kilometre öteden gelip Ortadoğu coğrafyasına müdahale edenlere, bu coğrafyada cetvelle sınır çizenlere, bu coğrafyanın hem kanını, hem petrolünü içenlere tek cümle söyleyemeyenlerin, Türkiye’nin insani, vicdani çabalarını eleştiri konusu yaptığını söyledi. Bunların içinde Türkiye’deki gafil ve cahiller de bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan şunları söyledi: “Zalime bir çift söz söyleyemeyenler, mazlumun yanındaki Türkiye’ye söz söylemeye yelteniyorlar. Darbeye darbe diyecek kadar cesareti olmayanlar, Türkiye’ye saldırarak vicdanlarının üzerine örtmeye çalışıyor. Haftalardır Mısır’da, Suriye’de çocuklar ölürken, 17 yaşındaki Esma kızımız sniper silahıyla şehit edilirken konuşmayanlar utanmadan burada konuşuyorlar. Türkiye’nin dürüst ilkeli mert duruşunu içlerine sindiremiyor, hazmedemiyorlar. Rize’den sesleniyorum: Türkiye birilerinin hafsalasına sığmayacak kadar büyük bir ülkedir. Tarihi, ecdadı, medeniyetiyle susmayacak ve susturulamayacak kadar büyük bir devlettir. 1071 yılından bugüne kadar bu topraklar üzerinde sesimizin, sözümüzün ulaştığı her yerde biz sadece hakkı savunduk. Sadece barışı, dostluğu, kardeşliği, dayanışmayı savunduk. Bin yıldır kardeşin kardeşi katletmesine, Müslüman’ın Müslüman’a kıymasına, mezhep çatışmalarına asla müsamaha göstermedik. Kardeşin kardeşi katlettiği çatışmaların içinde hiçbir zaman olmadık. Hep arabulucu olduk, mazlumun yanında yer aldık. Barışı teşvik eden, kardeşleri barıştıran, kucaklaştıran anlayışın içinde olduk. Parçalayan değil, toparlayan olduk. Ayrıştıran değil kucaklaştıran olduk. Dağınıklıktan değil, birlik ve beraberlikten, dostça kardeşçe yaşamaktan yana olduk. Selçuklu sultanlarının zulmün karşısında mazlumun yanında olduğunu görürsünüz. Osmanlı cihan devletine bakın. Yağmalayan, sömüren, kan akıtan değil, birleştiren, bütünleştiren, güç birliği yapan, kader ortaklığı yapan bir anlayışı hakim kıldığını görürsünüz? Hint yarımadasındaki zulme donanma gönderdiğini, Endonezya’da Aceh’e donanma gönderdiğini görürsünüz. Cumhuriyet tarihimize bakın. Başkalarının iç işlerinde gözü olan değil, barışı savuna yaklaşım içinde olduğunu görürsünüz.”

Başbakan Erdoğan, Ortadoğu, Kafkasya, Afrika’da barış ve dayanışmadan başka arzuları olmadığını, kan akmamasını, çocukların Esmalar’ın, Ayşeler’in, Fatmalar’ın ölmemesini istediklerini Ortadoğu’nun çölleri, Afrika’nın steplerinde, Kafkasya, Balkanların dağlarında insanlığın daha fazla can çekişmemesini, insanlık ve vicdan kurumamamasını istediklerini anlattı. Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin bölgedeki politikası çok nettir. İnsani ve vicdani olandan yanayız. Halktan ve adaletten yanayız. Huzurlu bir ülke olmak istiyoruz. Bunun için komşularımızın huzur içinde olmasını istiyoruz. Refah içinde bir ülke olmak istiyoruz. Kardeşlerimizin, komşularımızın refahına katkı sağlamanın mücadelesini veriyoruz.”

“ÇANAKKALE’YE GELENLERE ‘NEDEN GELDİNİZ?’ DİYE SORDUK MU?”

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin Mısır ve Suriye konusunda taraf olmasını da eleştirenlere seslenirken, şunları söyledi: “Bize diyorlar ya, ‘Mısır’da, Suriye’de ne işiniz var?’. Şimdi cevabını veriyorum. Çanakkale zaferimizde Kahireli, Sina’lı, Gazzeli, Kudüslü, Şamlı, Halepli kardeşlerimize, ‘Neden buraya geldiniz?’ diye sorduk mu? Sormadık. Onlar da ‘biz neden buraya geldik?’ demeden Çanakkale’de bizimle beraber savaştı. Bizimle, bizim vatanımızı savundular. Bizim dedelerimizle birlikte şehit oldular. Çanakkale, Sarıkamış’ta da şehit oldular. Şimdi soruyorum; ‘Ey bugün bize orada ne işiniz var?’ diyenler. Önce başınızı iki elinizin arasına alın. Bizim tarihi bir sorumluluğumuz var. Bizim Mısır’a, Mısır halkına karşı vefa borcumuz var. Filistin’e, Suriye’ye karşı vefa borcumuz var. Bize ne Mısır’dan Suriye’den Filistin’den diyen vefasızlık etmiş olur. Tarihine, medeniyetine, dedelerine, şehitlerine sırtını dönmüş olur. Bin yıl boyunca nasıl hakkı savunduysak bugün de hakkı savunuyoruz. Son nefesimize kadar savunacağız. 1000 yıldır nasıl barışı, kardeşliği, kucaklaşmayı savunduksak bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. İçeride ya da dışarıda kim ne derse desin Türkiye hak bildiği yolda dosdoğru yürüyen bir devlettir. Hiç kimse bize istikamet çizemez. Hiç kimse bize ne yapacağımızı öğretmeye, dayatmaya kalkışamaz. Onların aklı varsa kendilerine kullansınlar. Bizim aklımız bize yeter. Tecrübemiz, tarihimiz bize yeter. Hiç kimse bize yapay gündemler enjekte edemez. Büyük devlet ve milletiz. Ne yapacağımıza milletçe nasıl istikamet çizeceğime kendimiz karar verir o yolda cesaretle ilerleriz.”

“BEYAZ SARAY’A NE OLUYOR?”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “İşlerine geldiği zaman sandık, işlerine gelmediği zaman sandık değil. Bunu ben söyleyince Beyaz Saray’dan bana cevap geliyor. Üzüldüm. Niye? Çünkü bunun muhatabı Beyaz Saray değildi. Çünkü ben burada Amerika’yı ifade etmedim. Ben burada İsrail’i ifade ettim. Peki Beyaz Saray’a ne oluyor da Beyaz Saray bunu konuşuyor. Beyaz Saray bunu dillendirmemeliydi. Beyaz Saray böyle bir şeyi konuşmamalıydı. Eğer bunu konuşması gereken varsa İsrail konuşmalıydı. Bu, NATO’da birlikte olan iki ülke olarak bir ortağın, bir diğer ortağa böyle bir yaklaşımı yakışık almadı. İşte dünyanın çifte standardını göstermesi bakımından bu da çok önemli” diye devam etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerinin son bölümünde CHP milletvekillerinin Suriye’deki iç savaş sırasında Şam’a giderek, Beşar Esad ile görüştüklerini hatırlattı. Erdoğan, “Ana muhalefet partisinin sorumlularına soruyorum; gazete, televizyonlarda yeni doğmuş bebeklerin, 3, 5 yaşında o masum çocukların solgun yüzlerine bakabildiniz mi? Destek verdiğiniz sırtını sıvazladığınız o zalimin insanlık dışı katliamıyla gururlandınız mı? Kendi ülkesinin başbakanını diktatörlükle itham edenler, kendi ülkesinin başbakanını dünyaya şikayet edenler, acaba sırtını sıvazladıkları Esad için diktatör sıfatını kullanabilecek cesarete sahipler mi” dedi.

Erdoğan ayrıca, Rizelilere “AK Parti’nin ilkelerinde etnik milliyetçilik yoktur, bizde dinsel milliyetçilik yoktur, bizde bölgesel milliyetçilik yoktur. Evet mi” diye sorup, kalabalıktan “evet” yanıtını aldıktan sonra, “Kılıçdaroğlu, biz 780 bin kilometrekarenin tamamında aynı şeyi söyleriz. Biz bir yerde başka, bir yerde başka olanlardan değiliz. Biz akşam başka sabah başka konuşanlardan değiliz. Biz yüreğimizin sesini duyarak konuşuruz. Çünkü fikrinin, düşüncesinin namusuna sahip olamayanlardan siyasetçi olmaz bunu böyle biliniz” diye konuştu.

“BEYAZ SARAY’DAN CEVAP GELİNCE ÜZÜLDÜM”

Başbakan Erdoğan, kendilerini ülke dışında eleştiren, uluslararası medyada hedef haline getirenlerin, Mısır’da darbeye darbe diyemeyecek kadar zavallı olduklarını, onurlu, şerefli, ilkeli bir duruş sergileyemediklerini öne sürdü. Erdoğan, şunları söyledi:

“Demokrasi diyorlar di mi? Nasıl demokrasi bu? Biz demokrasiyi siyasi literatürde sandık olarak öğrendik. Tüm öğrencilik hayatımızda uygulamada bunu böyle öğrendik. Milletin iradesinin sandıkta tecellisi olarak öğrendik. Ama son zamanlarda bir şey daha öğrendik. Baktık ki 2011, 3 Şubat, İsrail’de bir panel. Bu panelde eski Dışişleri, şimdi Adalet Bakanı olan bir bayan, onun yanında Fransa’daki bir Yahudi entelektüel. Soruyor moderatör; ‘Eğer Mısır seçimlerinde Müslüman Kardeşler kazanırsa buna ne dersiniz?’. ‘Böyle bir şeyi düşünmek istemem, zaten de olmaz. Ama kazanırlarsa iktidarda kalamazlar. Filistin’de kalamadılar, Cezayir’de kalamadılar’ diyor. Ardından da ‘demokrasi sadece sandık değildir’ diyor. Demokrasi sandık değildir diyenlerin kim olduğunu öğrendiniz mi? İşlerine geldiği zaman sandık, işlerine geldiği zaman değil. Bunu ben söyleyince Beyaz Saray’dan cevap geliyor. Üzüldüm. Niye? Çünkü bunun muhatabı Beyaz Saray değildi. Burada Amerika’yı değil İsrail’i ifade ettim. Beyaz Saray’a ne oluyor da bunu konuşuyor? Beyaz Saray bunu dillendirmemeliydi. Beyaz Saray böyle bir şeyi konuşmamalıydı. Bunu konuşması gereken varsa İsrail konuşmalıydı. NATO’da birlikte olan iki ülke olarak bir ortağın diğer ortağa böyle yaklaşımı yakışık almadı. Dünyanın çifte standardını göstermesi bakımından bu da çok önemli. Biz uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece. Gideceğiz gündüz gece. Esmaları yalnız bırakamayız. Suiriye’de kimyasal silahlarla öldürülen, şehit edilen o yavruları yalnız bırakamayız. 100 binin üzerinde insan öldürülüyor, onları yalnız bırakamayız. Livaül hamd ismiyle müsemma sancağın altında buluşmak herkesin harcı değil. Ona doğru yol haritası çiziyoruz. Onun için Rabia meydanı çok önemli, Adeviye, Mansuriye, İskenderiye, çok önemli. Asla yalpalamadan, Akif’in ifadesiyle, ‘İmandır o cevher ki, ilahi, ne büyüktür, imansız olan paslı yürek sinede yüktür’. Biz paslı yürekler taşımadan yürüyeceğiz.”

KONFÜÇYÜS’TEN ÖRNEK VERDİ

Başbakan Erdoğan, ana muhalefet partisi milletvekillerinin Şam’a gitmesini, Beşar Esad’ı ziyaret edip birlikte fotoğraf çektirmelerine değinirken, şöyle devam etti:

“Kişi sevdikleriyle beraberdir. Bunu unutmayın. Bunlar onlarla beraber. Öyle diyor Konfüçyüs, ‘Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu’. Bunlar hep ortada. Biz kiminleyiz? Halklayız, Hak’layız. Ana muhalefet partisi sorumlularına soruyorum; gazetelerde, televizyonlarda yeni doğmuş bebeklerin, masum çocukların solgun yüzlerine bakabildiniz mi, sırtını sıvazladığımız o zalimin insanlık dışı katliamı ile gururlandınız mı? Kendi ülkesinin Başbakanını diktatörlükle itham edenler, dünyaya şikayet edenler, sırtını sıvazladıkları Esed için diktatör sıfatını kullanabilecek cesarete sahipler mi? Reyhanlı’da 53 kardeşimiz alçakça saldırıda katledildi. Bunun altından CHP’ye rehberlik eden suç örgütleri çıktı. Bu alçaklığı unutmadık ve unutmayacağız. CHP’nin terör örgütleriyle ilişkisini, başka ülkelerin diktatörlüğüyle işbirliğini, sokak sokak kaos için yaptığı çatışma çağrılarını unutmayacağız. Türkiye düşmanı diktatörlerle yürüyorlar ama biz sizlerle yürüyeceğiz. Diktatörün ne olduğunu da bilmiyorlar. Diktatöre diktatör diyemezsin. Konuştuğun anda o meydanda sizi sallandırırlar. Sen geleceksin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına, genel başkan olarak ‘Diktatör’ diyebilecek kadar özgürlüğü yaşacaksın, utanmadan sıkılmadan bunu söyleyeceksin. Bir de ‘Özgürlük yok’ diyeceksin. Her şey yargıda. Şu ana kadar CHP genel başkanından 100 milyona yakın tazminat kazandım. Kayseri Belediye başkanım meydanda sucuk dağıttı. Biraz daha biriksin diyoruz, daha davalar devam ediyor. İnşallah biz de biz de fakir fukara, garip gurebayı Kılıçdaroğlu’ndan gelenlerle biraz sevindirelim istiyoruz.”

“ETNİK, DİNSEL, BÖLGESEL MİLLİYETÇİLİK YOK”

Başbakan Erdoğan konuşmasının son bölümünde, Mardin’de yaptığı konuşmada, “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” dediğini, Kılıçdaroğlu’nun bunun üzerine, “Rize’de yap da görelim” dediğini hatırlatarak, şunları söyledi:

“AK Parti’nin ilkelerinde etnik, dinsel, bölgesel milliyetçilik yoktur. Kılıçdaroğlu, 780 bin kilometrekarenin tamamında aynı şeyi söyleriz. Bir yerde başka, bir yerde başka olanlardan değiliz. Akşam başka, sabah başka konuşanlardan değiliz. Yüreğimizin sesini duyarak konuşuruz. Çünkü fikrinin düşüncesinin namusuna sahip olamayanlardan siyasetçi olmaz. Bunu böyle biliniz. Siz dik durduğunuz müddetçe Allah’ın izniyle biz haksızlık karşısında eğilmeyiz. Siz hayır duası ettiğiniz müddetçe Türkiye’yi büyütmeye devam ederiz. Türkiye yürekleri kanatan değil. su serpen, yüreklerin bizimle ferah hale geldiği ülke olacak. Kimin ne dediğine bakmayın. Kimin hangi tuzağın peşinde olduğuna aldanmayın. Siz tencere – tava diyenlere zaten gereken cevabı verdiniz. Rize’ye geldiler mi bu Geziciler. Geldiler fakat tencere tava bulamamışlar. Trabzon’da, Ordu, Giresun, Samsun’da bulamamışlar. Allah’ın izniyle hiçbir yerde bulamayacaklar.”

Erdoğan konuşmasının ardından hayırseverlere plaket verdi. Eşi Emine Erdoğan ve törene katılanlarla birlikte kurdeleyi kesen Başbakan Erdoğan, halkı selamladıktan sonra Rize Valiliği’ne geçti.

“DÜNYAYA LİDER OLDİ ŞİMDİ BİR POTAMYALİ’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geceyi geçirdiği Rize’nin Güneysu ilçesinde sokaklar Başbakan’a destek pankartlarıyla donatıldı. Pankartlarda, ‘Adaleti arayanlar Ömer’ine kavuştu’, ‘Taksim’de alın öpenlere sandıkta hesap soracağız’, ‘Kefenimiz yanımızda, sizin yolunuzdayız’, ‘Ne liderler gördük uzaktan kumandali, dünyaya lider oldi, şimdi bir Potamyali’ yazıları dikkati çekti.

KİMYASAL SALDIRIYA ÖNLEM

Başbakan Erdoğan’ın toplu açılış törenleri düzenleyeceği alanda alınan yoğun güvenlik önlemleri de dikkat çekti. Gazeteciler de x-ray cihazından aranarak içeriye sokulurken, basın mensuplarının bulunduğu bölümde iki sivil polisin ellerinde gaz ölçüm aletleriyle kimyasal bir saldırıya karşı ölçüm yapması da dikkat çekti.

Başbakan Erdoğan’ın konuşması sırasında kalabalığın arasında baygınlık geçiren kadınlara da sağlık ekipleri müdahale etti.

OĞLU, VİLLADAKİ FOTOĞRAFINI PAYLAŞTI

Bu arada oğlu Bilal Erdoğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Güneysu’daki villasında çekilen terlikli fotoğrafını Twitter’deki hesabında takipçileri ile “Rize’deyiz” notuyla paylaştı. Bu fotoğraf Erdoğan ailesinin yıllardır Rize’ye gelişlerinde konakladığı Merkez Mahallesi’ndeki villalarının içinden ilk fotoğraf oldu.

“BEYAZ SARAY’DAN CEVAP GELİNCE ÜZÜLDÜM”

Başbakan Erdoğan, kentilerini ülke dışında eleştiren, uluslararası medyada hedef haline getirenlerin, Mısır’da darbeye darbe diyemeyecek kadar zavallı olduklarını, onurlu, şerefli, ilkeli bir duruş sergileyemediklerini anlatırken, şöyle devam etti:

“Demokrasi diyorlar di mi? Nasıl demokrasi bu? Biz demokrasiyi siyasi literatürde sandık olarak öğrendik. Tüm öğrencilik hayatımızda uygulamada bunu böyle öğrendik. Milletin iradesinin sandıkta tecellisi olarak öğrendik. Ama son zamanlarda bir şey daha öğrendik. Baktık ki 2011 3 Şubat, İsrail’de bir panel. Bu panelde eski Dışişleri, şimdi Adalet Bakanı olan bir bayan, onun yanında Fransa’daki bir Yahudi entelektüel. Soruyor moderatör; ‘Eğer Mısır seçimlerinde Müslüman Kardeşler kazanırsa buna ne dersiniz?’. ‘Böyle bir şeyi düşünmek istemem, zaten de olmaz. Ama kazanırlarsa iktidarda kalamazlar. Filistin’de kalamadılar, Cezayir’de kalamadılar’ diyor. Ardından da ‘demokrasi sadece sandık değildir’ diyor. Demokrasi sandık değildir diyenlerin kim olduğunu öğrendiniz mi? İşlerine geldiği zaman sandık, işlerine geldiği zaman değil. Bunu ben söyleyince Beyaz Saray’dan cevap geliyor. Üzüldüm. Niye? Çünkü bunun muhatabı Beyaz Saray değildi. Burada Amerika’yı değil İsrail’i ifade ettim. Beyaz Saray’a ne oluyor da bunu konuşuyor? Beyaz Saray bunu dillendirmemeliydi. Beyaz Saray böyle bir şeyi konuşmamalıydı. Bunu konuşması gereken varsa İsrail konuşmalıydı. NATO’da birlikte olan iki ülke olarak bir ortağın diğer ortağa böyle yaklaşımı yakışık almadı. Dünyanın çifte standardını göstermesi bakımından bu da çok önemli. Biz uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece. Gideceğiz gündüz gece. Esmaları yalnız bırakamayız. Suiriye’de kimyasal silahlarla öldürülen, şehit edilen o yavruları yalnız bırakamayız. 100 binin üzerinde insan öldürülüyor, onları yalnız bırakamayız. Livaül hamd ismiyle müsemma sancağın altında buluşmak herkesin harcı değil. Ona doğru yol haritası çiziyoruz. Onun için Rabia meydanı çok önemli, Adeviye, Mansuriye, İskenderiye, çok önemli. Asla yalpalamadan, Akif’in ifadesiyle, ‘İmandır o cevher ki, ilahi, ne büyüktür, imansız olan paslı yürek sinede yüktür’. Biz paslı yürekler taşımadan yürüyeceğiz.”

KONFİÇYÜS’TEN ÖRNEK VERDİ

Başbakan Erdoğan, ana muhalefet partisi milletvekillerinin Şam’a gitmesini, Beşar Esad’ı ziyaret edip birlikte fotoğraf çektirmelerine değinirken, şöyle devam etti: “Kişi sevdikleriyle beraberdir. Bunu unutmayın. Bunlar onlarla beraber. Öyle diyor Konfiçyüs, ‘Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu’. Bunlar hep ortada. Biz kiminleyiz? Halklayız, Hak’layız. Ana muhalefet partisi sorumlularına soruyorum; gazetelerde, televizyonlarda yeni doğmuş bebeklerin, masum çocukların solgun yüzlerine bakabildiniz mi, sırtını sıvazladığımız o zalimin insanlık dışı katliamı ile gururlandınız mı? Kendi ülkesinin Başbakanını diktatörlükle itham edenler, dünyaya şikayet edenler, sırtını sıvazladıkları Esed için diktatör sıfatını kullanabilecek cesarete sahipler mi? Reyhanlı’da 53 kardeşimiz alçakça saldırıda katledildi. Bunun altından CHP’ye rehberlik eden suç örgütleri çıktı. Bu alçaklığı unutmadık ve unutmayacağız. CHP’nin terör örgütleriyle ilişkisini, başka ülkelerin diktatörlüğüyle işbirliğini, sokak sokak kaos için yaptığı çatışma çağrılarını unutmayacağız. Türkiye düşmanı diktatörlerle yürüyorlar ama biz sizlerle yürüyeceğiz. Diktatörün ne olduğunu da bilmiyorlar. Diktatöre diktatör diyemezsin. Konuştuğun anda o meydanda sizi sallandırırlar. Sen geleceksin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına, genel başkan olarak ‘Diktatör’ diyebilecek kadar özgürlüğü yaşacaksın, utanmadan sıkılmadan bunu söyleyeceksin. Bir de ‘Özgürlük yok’ diyeceksin. Her şey yargıda. Şu ana kadar CHP genel başkanından 100 milyona yakın tazminat kazandım. Kayseri Belediye başkanım meydanda sucuk dağıttı. Biraz daha biriksin diyoruz, daha davalar devam ediyor. İnşallah biz de biz de fakir fukara, garip gurebayı Kılıçdaroğlu’ndan gelenlerle biraz sevindirelim istiyoruz.”

“ETNİK, DİNSEL, BÖLGESEL MİLLİYETÇİLİK YOK”

Başbakan Erdoğan konuşmasının son bölümünde, Mardin’de yaptığı konuşmada, “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” dediğini, Kılıçdaroğlu’nun bunun üzerine, “Rize’de yap da görelim” dediğini hatırlatarak, şunları söyledi: “AK Parti’nin ilkelerinde etnik, dinsel, bölgesel milliyetçilik yoktur. Kılıçdaroğlu, 780 bin kilometrekarenin tamamında aynı şeyi söyleriz. Bir yerde başka, bir yerde başka olanlardan değiliz. Akşam başka, sabah başka konuşanlardan değiliz. Yüreğimizin sesini duyarak konuşuruz. Çünkü fikrinin düşüncesinin namusuna sahip olamayanlardan siyasetçi olmaz. Bunu böyle biliniz. Siz dik durduğunuz müddetçe Allah’ın izniyle biz haksızlık karşısında eğilmeyiz. Siz hayır duası ettiğiniz müddetçe Türkiye’yi büyütmeye devam ederiz. Türkiye yürekleri kanatan değil. su serpen, yüreklerin bizimle ferah hale geldiği ülke olacak. Kimin ne dediğine bakmayın. Kimin hangi tuzağın peşinde olduğuna aldanmayın. Siz tencere – tava diyenlere zaten gereken cevabı verdiniz. Rize’ye geldiler mi bu Geziciler. Geldiler fakat tencere tava bulamamışlar. Trabzon’da, Ordu, Giresun, Samsun’da bulamamışlar. Allah’ın izniyle hiçbir yerde bulamayacaklar.”

Erdoğan konuşmasının ardından hayırseverlere plaket verdi. Eşi Emine Erdoğan ve törene katılanlarla birlikte kurdeleyi kesen Başbakan Erdoğan, halkı selamladıktan sonra Rize Valiliği’ne geçti.

“DÜNYAYA LİDER OLDİ ŞİMDİ BİR POTAMYALİ’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geceyi geçirdiği Rize’nin Güneysu ilçesinde sokaklar Başbakan’a destek pankartlarıyla donatıldı. Pankartlarda, ‘Adaleti arayanlar Ömer’ine kavuştu’, ‘Taksim’de alın öpenlere sandıkta hesap soracağız’, ‘Kefenimiz yanımızda, sizin yolunuzdayız’, ‘Ne liderler gördük uzaktan kumandali, dünyaya lider oldi, şimdi bir Potamyali’ ifadeleri dikkat çekti.

KİMYASAL SALDIRIYA ÖNLEM

Başbakan Erdoğan’ın toplu açılış törenleri düzenleyeceği alanda alınan yoğun güvenlik önlemleri de dikkat çekti. Gazeteciler de x-ray cihazından aranarak içeriye sokulurken, basın mensuplarının bulunduğu bölümde iki sivil polisin ellerinde gaz ölçüm aletleriyle kimyasal bir saldırıya karşı ölçüm yapması da dikkat çekti. Başbakan’ın konuşması sırasında kalabalığın arasında baygınlık geçiren kadınlara da sağlık ekipleri müdahale etti.

OĞLU, EVDEKİ FOTOĞRAFINI PAYLAŞTI

Bu arada oğlu Bilal Erdoğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın babasının evinde çalışırken çekilen fotoğrafını Twitter’deki hesabında takipçileri ile “Rize’deyiz” notuyla paylaştı. Bu fotoğraf Erdoğan ailesinin yıllardır Rize’ye gelişlerinde konakladığı Merkez Mahallesi’ndeki villalarının içinden ilk fotoğraf oldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize’de katıldığı toplu açılış töreninde önündeki sehpada bulunan bir kitapçığı inceledi, eşi Emine Erdoğan’la konuştuktan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı yanına çağırdı. Önünde çömelerek durun Bakan Bayraktar’a sert bir şekilde el hareketleriyle uyarılarda bulunan Başbakan Erdoğan’ı, yanında oturan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı da dikkatle dinledi.

Başbakan ardından Rize Valisi Nurullah Çakır’ı yanına çağırdı, parmağıyla önündeki sehpaya vurarak uyarılarda bulundu. Bu sırada Emine Erdoğan’ın da başını sallayarak Başbakan’ın söylediklerini onaylaması dikkat çekti.

Bakan Bayraktar yerine oturduktan bir süre sonra tekrar Başbakan Erdoğan’ın yanına giderek konuştu.

ÇIĞLIK ATAN KADIN

Törenin ardından Başbakan Erdoğan, Rize Valiliği’ne girerek yetkililerle görüştü. Valilikteki toplantıya basın mensupları alınmadı.Bu sırada Valiliğe girerek Başbakan Erdoğan’la görüşmek istediğini söyleyen bir kadın, polisler kendine izin vermeyince çığlık atmaya başladı. Sinir krizi geçiren kadın polisler tarafından ekip otosuna bindirildi ve olay yerinden uzaklaştırıldı.