İmece: Bursa’nın Gezi Parkları

İstanbulda bir park üzerinden yükselen eylemlilik ve forumlara bağlanan tartışmalar öncelikle küçük bile olsalar açık alanların kentliler açısından ne kadar önemli olduğunu herkese gösterdi; ikinci olarak kamusal mekanların bizzat o alanı kullananlar tarafından nasıl kurulabileceğine ve gerçek bir çoğulculuk içinde nasıl sürdürülebileceğine dair seçenekleri gözler önüne serdi. Park alanlarıyla ilgili olarak Bursa’da ise bir süredir ülkemizde eşine zor rastlanır bir yağma süreci yaşanıyor. Konunun detaylarına girmeden küçük bir teknik bilgi vermekte fayda var. Yerel yönetimler bir bölgeye ilk defa imar planı yaparken, yani bir bölgeyi imara açarken, bütün parsellerin %40′ını kamulaştrma bedeli ödemeksizin tüm vatandaşlardan alırlar. Buna Düzenleme Ortaklık Payı denir, yani kısaca DOP. Bunun amacı kanunda çok açıkça tanımlanmıştır; bu paylar sayesinde bölgede yaşanayanların ortak ihtiyaçlarını karşılayacak donatı alanları yapılır; ve yine kanunda özellikle belirtilmiştir ki, bu alanlar kesinlikle ve kesinlikle amacı dışında kullanılamazlar; yani kamusal kullanımlar dışındaki amaçlar için tahsis edilemezler. Bu alanlara parsel numarası bile verilmez, çünkü tamamiyle kamuya terk edilmişlerdir. Herhangi bir bedel ödenmeksizin, herkesin kullanımına açık olan yollar, mahalle parkları,devlete ait  eğitim ve sağlık alanları, idari binalar, kültürel ve dini yapılar işte hep bu terkler sayesinde elde edilen alanlarda yapılır. Gelelim Bursa örneğinde vatandaşların bir tür ortaklığı ile elde edilen, onların ortak kullanımına bedelsiz olarak sunulması beklenen alanlarda neler döndüğüne…

park-guzellik-yarismasi

Bu alanlarda olan bitenin eşine zor rastlanır dememizin iki önemli sebebi var. Birincisi bu sürecin baştan aşağı hukuksuz olması. Büyük kısmı Nilüfer İlçesi sınırlarında olan parkların çoğu özel sektöre teslim edilmiş durumda. Yanlış duymadınız. Az önce bahsettiğimiz gibi, halktan alınan arsa paylarıyla yapılan bu mahalle parklarının şu anda büyük kısmında restoranlar, kafeler, yüzme havuzları ve benzeri kullanımlar mevcut.

Nasıl mı? İşte bu da Bursadaki durumun benzersizliğine dair ikinci sebep. Yani, kullanılan yöntemdeki sinsilik. Bu alanlar özel sektöre peşkeş çekilirken plan açısından hiçbir değişiklik yapılmıyor. Yani üzerinde restoran olan bir yerin planına baktığınızda bu yerin hala park alanı olarak göründüğünü anlıyorsunuz. Peki bu nasıl oluyor? Belediye, planda hiçbir değişiklik yapmadan, yani yaptığı işi kamuoyuna duyurmaksızın bu alanları uzun vadeli olarak özel sektöre kiralıyor. Eğer o bölgede duyarlı bir hemşehriniz yoksa ya da şans eseri siz fark etmiyorsanız yanıbaşınızda hakkınızın gasp edildiğinden haberiniz bile olmuyor.

Belediyenin gerekçesi ise daha da ilginç: bu yolla parkları canlandırıp kullanılır hale getiriyorlarmış. En asli görevi halkın ortak kullanımı için gereken bu alanları hazır hale getirmek olan belediye, sorumluluğundaki bir hizmeti özel sektöre sağladığı imtiyazlar yoluyla gerçekleştirdiğini savunuyor ve yaptığı hak ihlalini örtmeye çalışıyor. Son olarak, bu yolla yağmaya uğratılan park alanlarının sayısının tam olarak bilinmediğini ve sadece bizlerin tespit edebildiğimiz sayının 20′nin üzerinde olduğunu belirterek bitirelim.

23 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; toplumunsehircilikhareketi.org