‘Çapulcular Gezi’yi Anlatıyor’ dosyasının bir başka ‘çapulcuları’ LGBT bireyler… Gezi’de attıkları sloganlardan söylemlerine kadar en çok konuşulanlar arasında oldular. O çapulculardan Şehriban ve Harun Gezi’de nasıl yer aldıklarını insanhaber.com’a anlattı.
Gezi direnişinde ezber bozanlardan biri de LGBT bireylerdi. Attıkları sologanlardan söylemlerine, barikatlardaki direnişlerinden polisin karşısına geçip kitap okumaya kadar pek çok eyleme imza attılar.
‘Öteki’ olmayı bir kenara bırakıp farklı fraksiyonlarla ve ideolojilerle yan yana durup, aynı sosyalizasyonu paylaştılar. Gezi’de olmak onlar için de çok derin anlamlar içeriyordu; Pınar Selek için, Hrant Dink için, barınma hakkı elinden alınan yoksullar için… Yaşam hakkına sahip çıkmak ve iktidarın özgürlüklere müdahalesine karşı koymak için Gezi’de yerlerine aldılar. Evet, çok konuşuldular; “nerdesin aşkım, burdayım aşkım,” “ayyyy ayyyyy”, “dünya yerinden oynar, ibneler özgür olsa…” gibi sıradışı sloganlarla Gezi’nin önemli bir ayağını oluşturdular.
LGBT bireylerden polisin yüzüne karşı kitap okuyarak gündeme gelen Şehriban ve direniş boyunca Gezi’de bulunan Harun’la Gezi Parkı’nda bir araya geldik… Gezi’de teması ve empatiyi konuştuk
-Gezi sürecinde aktif rol alanlardan biriydiniz…LGBT olarak Gezi direnişi size karşı olan ön yargıları da yıktı mı?
Harun: Savaşlar sırasında kadınlar da bir nebze aktif bir rol oynuyor. Bu savaş bittikten sonra her seferinde toplumsal cinsiyet normlarına belli bir eşik geçtikten sonra bir dönüş oluyor. Biz şimdi ki süreçte önyargıları bir nebze kırmış olarak bakabiliriz.
Ama buna bir yıllık süreç içinde bakmak gerek, Gezi eylemleri durduğu zaman bütün bu cinsiyet normlarına geri dönecek miyiz? Döneceksek bütün bunlar açısından durum ne olacak? Gerçekten LGBT bireyler hatırlanacak mı? Yoksa gündelik hayatta karşılaştığımız mağduriyetleri yeniden mi yaşayacağız? Ki yakın zamanda da Kuşadası’nda bir trans kadın nefret cinayetine kurban gitti. Ankara’da yine bir trans kadına şiddet uygulandı polisler tarafından.
-Peki siz yaşadınız mı?
Harun: Gezi’deki sosyalizasyonda öyle bir mağduriyet yaşamadım ama yine o yargılayıcı bakışa, görsel şiddete, sözlü şiddete maruz kalıyoruz.
-Ama yine Gezi bazı şeyleri değiştirdi diyebilir miyiz?
Harun: Değişen bir şey tabii ki var, bu görünürlüğün kırdığı ön yargılar da var. Mesela nefret cinayatine karşı Gezi sürecinden önce yaptığımız yürüyüşte bize dışarıdan dahil olan bireylerin tepki verdiğini, ya da bir şekilde güldüğünü biliyoruz.. Ama bu kez yürüdüğümüzde daha fazla katılım olduğunu gördük. Meşrutiyet kazandı yürüyüşümüz. .
Şehriban: Biz zaten hayatımız boyunca mücadele içindeydik. Hetro-seksüel doğduğunda bu mücadele içine girmiyor ama biz hep bir mücadele içindeydik. Ailenin kabul edip etmediği veya cinayetlere kurban giden LGBT bireylerin yaşadığı olaylar, ailelerin baskıcı tutumu vs…
Gezi’nin bize kattığı ise, bizim yıllardır sürdürdüğümüz aktivitizmi Gezi’de bir anda bulduk. Hazırdık ama biz de afalladık! Tökezlediğimiz yerler olabilir ama çok güzel temas ettik. Hiç bir zaman yan yana gelmeyecek gruplarla yan yana geldik. Beşiktaş’a indiğimizde, Beşiktaşlıların tepkisini duyduğumuzda, bizim bayrağın barikata asılıp sallanması bizim için çok özel duygulardı. Harun’un dediği gibi, şiddete, alaycı bakışlara maruz kalıyoruz. Hiç bilmeyen insanlar bile LGBT’nin açılımını öğrendi. Onlara epey temas ettik.
-Peki LGBT’nin Gezi’ye dahil olma sürecini nasıl açıklıyorsunuz?
Harun: LGBT’nin 20 yıllık geçmişinin olmasıyla da ilgili. Neticede LGBT pek çok sol örgütle iç içe ve temas halindeydi. Dolayısıyla da Gezi’deki çıkışımız daha örgütlü bir şekilde olabildi. Ya da daha kolay kendimize yer edinebildik.
Şehriban: Biz 1992-93 tarihlerinde LGBT derneği kurmuştuk, Derneğe 2002′de “devletimizin Türk aile yapısına uymuyor” denilerek kapatılma davası açıldı ve kabul edildi. Temyize gittiğimizde orada da karar reddedildi. O yüzden de Gezi’deydik, “hiçbir yere de gitmiyoruz, alışın” diyoruz.
Harun: Gezi Parkı her açıdan ve herkes için farklı anlamlar içeriyordu. Mesela “ibne parkı” olarak da geçiyordu. Bu bir yandan da bizi birinci elden ilgilendiren bir mesele haline geldi.
-Aslında Gezi sizler içinde önemliydi, bir yanıyla sosyalleştğiniz yerdi…
Şehriban: Mesela cafelerde servis açılmayan arkadaşlarımız oluyordu, trans olduğunu anladığında yaka paça atıldığını biliriz arkadaşlarımızın. Ama Gezi bizim sosyal alanımızdı…
Bizleri toplum dışına atmaya çalışıyorlar. Arkadaşlarımızın zamanında trene bindirip sürdüklerini de biliriz, hortum Süleyman’ın hortumlarla dövdüğünü, renkli renkli copların seçilidğini, bir transı çuvalın içine koyup içine de kedi atarak ağzını kapatıp işkence gördüklerini… Bunların hepsini biliyoruz. O yüzden zaten en başından beri buraya gelmemizin nedeni ağaçlar ya da Gezi değildi; Pınar Selek içinde biz buradayız, Hrant Dink içinde buradayız, Emek sineması, Haydarpaşa vs içinde buradayız. Hayvan haklarını savunmak için hayvan olmana gerek yok, LGBT hakkını savunmak için de illa LGBT olmana gerek yok.
-Gezi’de açıkça gördük ki LGBT bireylere karşı daha ılımlı yaklaşımlar oldu. Sizlerde belki kendinizi en iyi Gezi’de anlattınız ne dersiniz?
Harun: Burada dikte edilmeye çalışılan egemen bir erkeklikten bahsediyoruz, hetro-seksüel bireyin de performasnının nasıl olması gerektiğini söyleyen, çizen bir endüstri, bir tüketm alanı olan sistemden bahsediyoruz. O yüzden hali hazırda da hetro-seksüeller bunun birinci elden mağduru olduğu için LGBT bireyleri de savunuyorlar…
Dolayısıyla bir çok LGBT birey buradaydı, diğer insanlarda bize katıldı gibi düşünebiliriz aslında… Parkta ilk Topçu kışlası çıkışı başladığında Erdoğan o zaman bile “orada tinerciler var, nasıl sahip çıkarsınız o parka” diyordu ki o zaman daha Topçu Kışlası yeni gündemdeydi…
Bu sadece Gezi Parkı değil, kentsel dönüşmün bir parçası, kentsel dönüşümün hedeflediği şey ise şehir merkezlerini strelize etmektir. Bu da çoğunluğun yaşadığı şehir merkezlerini dışarıdan gelecek bireylere karşı tek tipleştirme çabası.
Tarlabaşı’nı düşünün, zamanında Rumlar sürülmüştü şimdi Romanlar, Kürtler, Translar, siyahiler…
Şehriban: Tek tipleşetirmeye çalışıyorlar. Kendi bakış açısını dayatıyorlar. Bu ülkede çok çeşitliyiz, O yüzden ben Türk’üm demiyorum, Türkiyeliyiz diyorum. Bu renkliliği kabul ederek, bu şekilde yaşasak hiçbir sorun olmayacak. Biz burada da onu gösterdik zaten…
-Peki Gezi’de bu yan yana duruşu ve iktidarın yaklaşımını nasıl değerlendirdiniz?
Şehriban: Gezi’ye ilk izin verdiklerinde dertleri şuydu: Bunlar zaten birbirlerini yiyecekler… Oysa biz birbirimizi yemedik. 80′lerin yapamadığı komün hayatı sürdürdük burada…
Harun: Bizim kendimizi farklı fraksiyonda ideolojileri temsil ettğimiz için bir birimize düşmemizi beklediler, oysaki devletin bütün mekanizmalarını çektği bir noktada bu homo-fobiden ve cinsiyetçilikten kurtulmaya başladık. Devletn olmadığı bir yerde demek ki sistematik olarak şiddete uğramayacağız.
Şehriban: Mücadele içinde olan bir grubuz, örgütlenmeyi ve yürüyüşü, nasıl yürüyüş yapacağımızı, nasıl söylemler kullanacağımızı iyi biliyoruz. Bundan dolayı da Gezi içerisinde ki duruşumuz çok konuşuldu.
Biz istiyoruz ki, yolda yürüyen bir trans gördüklerinde insanların yollarını çevirmemeleri, o bir insan, kimse gündüzü bırakıp da geceyi seçemez hayatı boyunca, o yüzden biraz empati kurarak yaklaşınırsa her şey değişir. Benim de içinde bulunduğum Halkevleri, Anti-kapitalist müslümanlar var, onlarla hep iç içeydik.
-Peki sol örgütler içinde nasıl karşılandınız?
Harun: Belli sol örgtüler LGBT bireylerle ilgili destek veriyorlardı ama hiçbir LGBT bireyle ilgili bir sosyalizasyon yaşamadılar. Bence onun da etkisi var. 1 Mayıs’ta da yaşadık biz bunları. Alana girince coşkuyla karşılandık. Zaman içinde yavaş yavaş kırılmaya başlandı.
-Burada sloganlara gelirsek mizahla, söylemlerle bir toplumun da ezberi bozuldu. Bu bir yanıyla da pasif direnişti…
Harun: Bence solun o eril, eylem yapma biçimi bozuldu. “Ayyy ayyy” diyerek de, kitap okuyarak direniş oluru gösterdi. Bunlar aslında pasif direniş olarak algılanabilir ama bizler aslında “dans ederek de direniyoruz”a da dönüştü…
Şehriban: Daha çok sloganlarda erkek sesi varken “nerdesin aşkım”da kadın sesnin hakim olduğunu gördüm. Bu direniş sırasında da “ibne Tayyip” dediklerinde “biz ibneler olarak buradayız ama Tayyip de eşcinselliğini açıkladığında bunu söyleyebiliriz” demiştim. Bu söz üzerine insanlar bir durup düşünmüştü mesela… O yüzden söylemlerin alt zemini çok sağlam gitmek zorunda değil…. “Velevki ibneyiz alışın her yerdeyiz” diyoruz. “Dünya yerinden oynar ibneler özgür olsa…” Bizim bu söylemerimiz iktidarı da şaşırttı, o yüzden de “ibneyi ellerine aldı biz bunlara o halde ne diyeceğiz” demeye başladılar. Çarşı da bize “delikanlı ibneler burada” diye slogan attılar, jest yapmak için:) Bu da çok güzeldi.
-Peki Şehriban, senin polislerle temasın nasıl oldu? Polislerin karşısında kitap okuyarak Gezi’nin simgelerinden biri haline geldin…
Şehriban: Ikinci gecenin üçüncü gününe bağlayan geceydi, ben tam uyumak için çadıra gidecektim… Birden müdahale başladı ve bizi direkt attılar, çadırlarımızı yaktılar. Polisle tartışmaya başladık. Baktım olmayacak, çıktım oradan. Hiç bir şey yapamıyorum; elim ayağım bağlandı! Ayakkabımı çıkardım, çorbamı çıkardım enerjimi atmak için ayaklarımı toprağa bastım, kitabımı çıkarıp bacak bacak üstüne atarak kitap okumaya başladım. Baktım polisler rahatsız olmuyor, sonra yanıma bir çocuk bir kız geldi… “Hadi dedim polisin barikatlarına sırtımızı vererek kitap okuyalım.” Ondan sonra ben hızımı alamayarak suratlarına doğru kitap okumaya başladım, çok umursamadılar… İnatla durdum, yaslandıkça içeri doğru girdim barikattan, biri silahıyla sırtımı dürttü, “o silahı çek” dedim, birisi geldi eliyle dürttü “elini çek” dedim. Sonra amirleri geldi, bana “biraz ileri çekilin” dedi, ben de amire “itaatszilik eden sizin polisiniz, ben neden çekileyim” dedim ve orada kısa süreli münakaşa yaşadık. O eylem de çözümsüzlükten, elimin, ayağımın, kolumun bağlı oluşundan; çünkü bir şey yapmak istiyordum…
-Bu bir yanıyla da pasif direniş örneği…
Şehriban: Aslında burada pasif direnişin kışkırtıcı yanı da var; ben polislerin yüzüne karşı kitap okuduğumda aslında onları rahatsız ediyordum, benim amacım da buydu zaten, rahatsız etmek.
Harun: Ben de şiddetsizlik üzerinden politika üreten biriyim. Ama tabii ki direnişin bir parçası da aktif direniş oldu. Bunu da gözardı etmemek gerek. Gerçekten aktif direniş olmasaydı pasif direniş göz önüne çıkar mıydı? Polise taş atmak, ya da atılan biber gazını polise geri atmak beni çok da rahatsız etmedi. Çünkü devlet bütün gücüyle, bütün silahları ve teknolojiisyle saldırırken bazen o pasif direnişin de çalışmadığı belli başlı durumlar oluyor.
Şehriban: Şunu da söylemek isterim; devletin ‘ötekileştirme’ politikasını biz çok iyi biliyoruz, Gezi’de de bunu yapmaya çalıştı… Çünkü bizim üzerimizden uyguladığı politika ile aynı: Ötekileştirmek. Aslında bu devletin insanı afişe etmesi gibi bir durumdu ve devletin senelerce uyguladığı bu politikasını biz biliyoruz zaten.
Harun: İlk olarak aileler üzerinden oynadı bu oyunu, orada marjinal gruplar var diyerek çocuklarını uzaklaştırmak istediler. O kafa karışıklığını hepimiz yaşadık sanıyorum. Devletin, kurulduğundan bu yana üzermizde kurduğu korku mekanizmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
-Aktif direnişte bulundunuz mu?
Şehriban: Barikatlarda çatıştım ama ben biraz tavuk yürekliyim, korkak biriyim. Çok ön saflarda değildim ama elimde talcidimle insanlara müdahale edip insanları sakinleştiridİğim, yabancı bir grubu alıp bir yere götürdüğüm bir çok kişi oldu. Insanlara müdahale sırasında neler yapmaları gerektiğini anlattım. Ama bu mücedelede aktif olarak yer alanlar da vardı tabii ki.
Gülşen İşeri, Soner Çetin
20 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; insanhaber.com
This post is also available in: İngilizce