SYKP Eş Genel Başkanı Tuncay Yılmaz, LGBT mücadelesinin kapitalizme karşı mücadelenin devrim dinamiklerinden biri olduğunu ifade ediyor. Yılmaz, ana ittifaklardan biri olarak gördükleri LGBT hareketini ‘destekler’ pozisyonda olmadıklarını, LGBT mücadelesinin hem bir parçası olduklarını hem de kendi mücadelelerinin bir parçası haline getirdiklerini kaydediyor.
“Solun LGBT ile imtihanı” başlığı altında gerçekleştirdiğimiz dizi söyleşilere Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tuncay Yılmaz ile devam ediyoruz. LGBT mücadelesini anti kapitalist devrim dinamiklerinden biri olarak gördüklerini belirten Yılmaz, “LGBT hareketini mücadelemizin ana ittifaklarından biri olarak görüyoruz” diyor.
LGBT öz örgütlülüğünü konsolide etme, onun yerine geçmeye çalışma yaklaşımlarını da sert bir dille eleştiren Yılmaz, “Heteroseksizme karşı hem içe dönük hem de sisteme karşı mücadele ediyoruz” diyor.
Yılmaz, yeni kurulan SYKP’nin yerellerde LGBT mücadelesini tartışarak programını oluşturduğunu da ifade ederek, “Bütün partililer LGBT mücadelesini içselleştirmelidir. Süreçte kayıplar olabilir ancak kayıplar olmadan dönüşüm sağlanamaz” diyor.
Sovyetler Birliği’nin LGBT’ye yaklaşımına ilişkin ise Yılmaz, heteroseksizmin kapitalizm ile sınırlı olmadığını ifade ediyor.
‘LGBT MÜCADELESİ DEVRİM DİNAMİKLERİNDEN BİRİDİR’
SYKP’nin LGBT meselesine yaklaşımı nedir? Bunu programatik olarak nasıl ele alıyorsunuz?
En genel hali ile şöyle söyleyeyim. Biz işçi sınıfının belirleyici ve hem yıkıcı hem yapıcı rolünün yanı sıra, LGBT mücadelesinin de anti-kapitalist mücadelenin devrim dinamiklerinden biri olduğu kanaatindeyiz. Bunu, LGBT meselesinin emek-sermaye çelişkisinde doğrudan bir bağı olması dolayısıyla değil, ama kapitalizmle içselleştirilmiş heteroseksizm ve cinsiyetçiliğin kapitalizmle artık uzlaşmaz çelişki olmasa da, yapısal form kazandığı kanaatiyle söylüyorum.
Dolayısıyla, kapitalizmin ortaya çıkışından bu yana kendine giydirdiği heteroseksist, cinsiyetçi bakış açısı yapısal olarak aslında bunun karşısında gelişen bütün hareketlerle büyük çatışmalar yaşar vaziyette. Bundan dolayı biz bu çatışmanın kapitalizmin içine doğru değil, kapitalizmi aşacak şekilde dışına doğru çözülmesinin taraftarıyız. Bu bağlamda da biz, yürüttüğümüz mücadelenin LGBT hareketi ile ortak zeminde olduğu kanaatindeyiz.
‘DESTEKÇİ DEĞİLİZ, ANA İTTİFAK OLARAK GÖRÜYORUZ’
Yani LGBT hareketini destekliyoruz vaziyetinde bir şey değil, biz bizzat bu mücadelenin kendisinin ekoloji hareketi, kadın mücadelesi, farklı bağlamlarda gençlik, barış mücadelesi gibi bugünün kapitalizminin yapısal kodlarına içselleşmiş olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu hareketlerin tamamında, mevcut hegamonik bakış açısına karşı yürütülecek her türlü mücadelenin kapitalizmin sınırlarını zorlayıcı özellik taşıdığını düşünüyoruz. Bundan kaynaklı da, kendi mücadelemizin bir parçası olarak görüyoruz. Kendimizi o mücadelenin bir parçası olarak görüyoruz.
Burada bir şeye dikkatini çekmek isterim. Kendi mücadelemizin parçası olarak görüyoruz derken, orayı bütünsel olarak sahiplenme ve kendimizi onun yerine konsolide etme anlamında demiyorum. Onun kendi özgünlükleri, örgütlenme ayrıcalıkları ve hassasiyetleri mutlaka olacaktır ama bizzat orada ortaya çıkmış dönüşüm taleplerinin bizim kurmaya çalıştığımız sosyalizm fikriyatının parçası olduğunu ya da düzeni aşma-dönüştürme noktasında ortaya çıkan taleplerin, bizim güncel talepler listemizin içerisinde doğrudan yer alması bağlamında parçası olarak görüyoruz. Yoksa, sosyalist hareketin bu konuda epey bir kırığı var. Bu tür dinamiklerin yerine kendisini koymuştur hep. “Sol partime bağlı bir LGBT hareketidir orayı özgürleştirecek” şeklinde yaklaşımlar var. Hayır, oranın kendi özgünlüğü var, kendi mücadele alanı var. Ama biz, açıkça sürekli olarak karşılıklı etkileşim halinde birbirini etkileyen, birbiri ile sürekli beslenen halde olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda da, kapitalizm karşısında yürüttüğümüz mücadelenin ana ittifak güçlerinden biri olarak görüyoruz LGBT hareketini.
‘EKSİKLERİMİZİ TESPİT EDEREK MÜCADELE EDİYORUZ’
Tüzük ve programınızda, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine ilişkin bir madde var mı?
Hem programda var, hem tüzükte var. Programda, meseleyi nasıl gördüğümüzü, heteroseksizme karşı mücadeleyi, LGBT mücadelesinin karakterine nasıl yaklaştığımızı ayrıntılı olarak tanımlıyoruz. Bunun yanı sıra, hem mevcut halimizin, hem yaygınlaştığında, bence senin yaptığın çalışmada da önemli bir nokta o, merkezi politikada bu kısmen hızlılaştırılabiliyor ama yerellerde bunu aşmak çok daha zor oluyor. Bu konudaki eksiğimizi de tespit ediyoruz kendi programımızda. Bu meselenin ortak algı ve ortak politika haline gelmesi için sadece sistemi dönüştürmeyi hedeflemiyoruz. Sanki dönüşmüşüz de bunların tamamını aşmışız bütün farklı üyeler olarak, yereller ve merkezi olarak bu politikalar tam içselleştirilmiş; sadece sistemin heteroseksizmiyle mücadele biçiminde de görmüyoruz. Kendi eksiğimizi de tespit ediyoruz programımızda. İçe doğru bir eğitim, içe doğru bir etkileşim hedefi koyuyoruz; dışarıya doğru da bu mücadelenin ortağı olma hedefimiz var.
‘BÜTÜN PARTİLİLER LGBT MÜCADELESİNİ İÇSELLEŞTİRMELİ’
Parti içinde heteroseksizmle mücadele anlamında ne gibi hedefleriniz var? Bununla ilgili yürüyen bir LGBT çalışmanız var mı?
Partimiz biliyorsun Onur Yürüyüşü’ndeydi. Bu karar haline gelmiş bir şey değil ama, parti meclisi düzeyinde çeşitli alanlara göre çalışma grupları oluşturmaya başlayacağız. Yani burada, parti nasıl konumlanacak, nasıl bir örgütsel model geliştirecek; en azından şimdiye kadar bir mutabakat düzeyinde bu çalışmayı yürütüyoruz. Artık bunu kurumsal parti düzeyine evriltmemiz gerekiyor. Ve sadece LGBT meselesi ile ilgili değil , biz aslında bizim bütün alanlarımıza ilişkin bir yeniden yapılanma dönemi olarak tarifliyoruz.
Ben bu konuda parti meclisine de sunacağım önerimi dile getirebilirim. LGBT meselesi üzerinden de mutlaka partili LGBT arkadaşların öncülüğünü çektiği, ama sadece onlarla sınırlı olmayan partinin tamamına kendini etkileşim haline sokabilecek mekanizmalar kurulması gerekiyor. Bunu sadece merkezi politik düzeyde, kimi dönemlerde yapılan açıklamalarla değil; fiili, örgütlü, hem parti içine hem de parti dışına örgütlü mücadele biçiminin oluşması gerekiyor. Bununla ilgili herhalde ilk etapta parti meclisi içerisinde, nasıl örgütleneceğine dair çalışma grubu oluşturulacak.
O çalışma grubunun, doğallığında kendini örgütsel bir forma dönüştürmesi gerekiyor. Yoksa sadece, parti meclisine, MYK’ya “Şu konuda şöyle politikalar konuşmak lazım diyen” bir şeyin çok fazla karşılığı yok. Ama somut olarak ben, şöyle bir örgütsel formumuz var diyemem.
Partinin bütün kadrolarının, sempatizanlarının Kendimizi kapitalizmin karşısında konumlandırıyorsak, o konumlandırışla LGBT mücadelesinin nasıl bir bağlantı içerisinde olduğunu anlaması gerekiyor. Yani bu olmadığı sürece, bütün o “Kendimi dönüştürdüm, adapte ettim” çalışmaları zurnanın zırt dediği yerden bir şekilde çıkıveriyor. Sosyalist hareketler içinde farkındalığı çok daha önceden oluşmuş, mücadelesi çok daha önceden başlamış kadın mücadelesi açısından bile hala aynı cinsiyetçi durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun çok daha ağır bir bağlamıyla karşı karşıyayız LGBT meselesinde ve dolayısıyla iki yönlü bir örgütlülük kurmak zorundayız; hem kendi içimize yönelik olarak hem de heteroseksizme karşı devam eden mücadelenin nasıl parçası olmalıyız.
‘YERELLERDE LGBT MÜCADELESİNİ TARTIŞTIK’
LGBT’lerin örgütlenmesi için parti içerisinde nasıl bir alan açmayı düşünüyorsunuz?
Biz sınıf dışındaki, antikapitalist dinamiklerin parti ile ilişkisini uzun uzun tartıştık. SYKP/SYK 2 yıla yakın süren bir çalışma, 6 tane konu başlığımız vardı bizim bu süreçte tartıştığımız. Kapitalizmin dönüşümü, devrim stratejisi, sınıfın mevcut durumu, antikapitalist dinamikler başlığı altında da kadın, ekoloji, LGBT hareketi. Bunu da önemsiyoruz yani. O tartışma sürecinde de bizzat LGBT meselesinin, bütün yerellerimizde, SYK meclislerimizi kurduğumuz her yerde tartışmasını yaptık. Yani programı öyle ördük, tepeden inme bir program biçiminde değil. O yüzden nasıl örgütleneceğine ilişkin bir yaklaşım ortaklığı var. Bu yaklaşım ortaklığını şöyle ifade edebiliriz: biz bu mücadele dinamiklerinin tamamıyla, parti içerisinde özel bir ilişki kurmamız gerektiğini düşünüyoruz. Yani bu alanda örgütlenme yapacak arkadaşlarımız, bu alana dönük örgütsel hamle yapacak, politika geliştirecek, bu politikaların parti politikası olmasını sağlayacak; aynı zamanda da alana politika önerecek arkadaşlarımızın, doğrudan merkezden yönetilen, yönlendirilen bir yapı olarak değil de; özerk, kendi mücadele dinamikleri üzerinden, kendi ihtiyaçları üzerinden şekillendiren bir örgütlülüğü olması gerektiğini düşünüyoruz.
‘ÖZ ÖRGÜTLÜLÜĞÜN YERİNE GEÇME NİYETİNDE DEĞİLİZ’
O özerk yapılanma ile bağlılığın ise, parti meclisi dolayımıyla bir ortak alanda karşılıklı etkileşim bağlamında olması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin kadınlar bunu şu an yaptı; kadın meclisi kuruldu SYKP’nin. Bu kadın meclisi, kendi alanına ilişkin kararlarını tartışıyor, kararlarını alıyor ve biz bu kararları bir tartışma konusu yapmıyoruz. Onların kararıdır ve biz bunu uygularız diyoruz. Yani parti olarak bunu doğrudan kabul ediyoruz. Ama bir kez daha vurgulamak istiyorum içimizde kuracağımız özerk LGBT örgütünü, LGBT alanının öz örgütlülüğü yerine konsolide etme eğilimi içerisinde olmayacağız. O çok daha büyük olan hareketin parçası olacaktır arkadaşlarımız.
‘KİMİ KAYIPLARI GÖZE ALMADAN DÖNÜŞÜM OLMAZ’
Senin de bahsettiğin gibi içe dönük heteroseksizm ile mücadele bağlamında, parti içerisinde herhangi bir homofobik/transfobik durum ile karşılaşıldığında ne yapmayı düşünüyorsunuz? Hangi mekanizmalar oluşturulacak, oluşturuldu mu ya da bunun bir yaptırımı var mı?
Bir ekip kuruluyor olacak tabii ki, hem heteroseksizm meselesine hem de cinsiyetçilik meselesine benzer karşımıza çıkabilecek durumlara karşı. Henüz şöyle yaptırımları vardır diyemeyiz ancak yaptırımlar olacaktır. Örneğin, kurulun içerisinde şimdiden karşı karşıya kaldığı durumu daha iyi tahlil edebilmesi açısından da daha önceki parti deneyimlerimizle kadın ağırlıklı ekip kurmayı düşünüyorduk. 7 üyesi varsa 4′ü mutlaka kadın olmalı diyorduk. Bugün bunu tartışırken mutlaka içerisinde LGBT birey olmalı diyoruz. Yani sorunu derinlemesine yaşayan birinin neyle karşı karşıya olunduğunu daha doğru kavrayacağını ve kavratacağını düşünüyoruz.
Bunun yaptırımları konusunda şu an için ayrıntılı bir kılavuzumuz yok. Ama bunun oluşması gerekiyor tabii ki. Ama nasıl cinsiyetçilik, şovenizm, sınıf düşmanlığı, gerontokrasi parti içerisinde normal idare edilir görülmüyorsa homofobi ve heteroseksizm de bu noktada normal karşılanmamakla birlikte, üzerinden atlanabilir, sonraya bırakılabilir bir şey değildir. Ve bu konuda çok açık, biraz cüretkar olmadan, kimi kayıpları göze almadan da köklü dönüşümleri yaratmanın imkanı olmadığının da farkındayız. Misal, eşit cinsiyet kotası uyguluyoruz kurulları oluştururken. Bir çok ilimizden bize “Bizim %50 kotasını uygulayabileceğimiz kadın arkadaşımız yok” diyorlar kurulları oluşturmak için. O konuda çok açık hedef koyduk. 1. Olağan kongreye kadar bütün iller bunu oluşturmak zorunda. Oluşturmayan ilin yönetimini düşüreceğiz. Eğer bu sorun bizim yalnızca program metinlerimizde kitabi olarak yazdığımız güzel metinler olarak kalmayacaksa, hayata yansıtacaksak, bunun farkına varacak kadrolarımız ve kendini sorgulayacak. Yani bu konunun “Kadınlar bunu istemiyor” ile açıklanma dönemi bitti artık. Öyle bir hikaye yok. O bir takım toplumsal koşulların, eşitsiz gelişim koşullarının yarattığı sonuçlardır. Zaten bu meseleye ilişkin ayrı bir mücadele yürütülmesinin sebebi de bizzat bu dezavantajlı duruma pozitif ayrımcılık yaparak, bu durumu ortadan kaldıracak politikalar geliştirerek mevcut dengesizlik anlamına gelen dengeyi bozma hamlesi, o açıdan parti içerisindeki yapılanmaya doğrudan etkisi olacak bu yaklaşımın.
‘HETEROSEKSİZM KAPİTALİZMLE SINIRLI DEĞİL’
Son olarak, sosyalizm deneyimleri yaşandı dünyada. Sovyetler var, Küba var. Bu sosyalizm deneyimlerinin LGBT meselesine ilişkin yaklaşımı hakkında bilginiz var mı?
Çok ayrıntılı olarak var desem yalan olur açıkçası. Ama temel olarak Sovyetler Birliği deneyiminin hem kadın meselesinde hem LGBT meselesinde çok iyi bir sınav vermediğini biliyoruz. Heteroseksizm ve homofobinin kapitalizmle sınırlı bir şey olmadığını vurgulamamız gerekiyor. Kapitalizmin, üretim ilişkilerinde konumlandırdığınızda dahi, homfobinin, heteroseksizmin alt yapı-üst yapı ilişkileri kendini muhafaza edebiliyor. Hatta kendine sosyalist diyen bir yapı, üretim araçlarını kolektif mülkiyete çevirmiş bir yapı, bir yandan da üst yapıda heteroseksizmin, homofobinin sorunlarını aynen devralabiliyor.
Sovyetler Birliği deneyiminden baktığımızda, ilk 10 yıl dışında, sonrasında üretilen politikaların önemli bir kısmı cinsiyetçi politikalar. Haksızlık etmeyelim hani, en cinsiyetçi halinde bile kapitalizm ve patriyarkanın uzlaşmasından daha ilerici sonuçlar üretmiş olabilir ama böyle olması hala patriyarkayı üretiyor olmasını ortadan kaldırmıyor. Kutsal annelik meseleleri, Mussolini İtalyası’nda olduğu gibi, Stalin Sovyetleri’nde de var. Bunu görmeden, bununla hesaplaşmadan biz yeni bir sosyalizm kuracağız diyemeyiz. Giydirilmiş 10 bin yıllık cinsiyetçi rollerin aynen üretildiği, başka bağlamlarla, başka düzenlemelerle tekrar tekrar üretildiği bir yapı özgürleştirici olamaz. Şu sadece bizim açımızdan bir retorik değildir. Kadınlar özgür olmadan, erkekler özgür olamaz. Heteroseksizm ortadan kalkmadan hiç kimse özgür olamaz. Bunları sadece retorik olarak söylemiyorsak eğer, bu politikaları dönüştürmemiz gerekiyor.
Yıldız Tar
18 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; etha.com.tr